Darkthrone dendiğinde ilk akla gelen şey, bu grubun black metalin kurucularından biri olduğu ve özellikle “Unholy Trilogy” üçlemesiyle raw black metalin en iyi örneklerinden bazılarını verdiğidir. Bir black metal grubu olarak yakaladığı büyük başarı her ne kadar başlangıçta bir death metal grubu olarak kurulmuş olsa da bunun ya bilinmemesine ya da bilinse de çok dikkate alınmamasına neden oldu. Durum böyle olunca grubun 1991 yılında death metal türünde çıkardığı ilk albümü olan “Soulside Journey” de çok başarılı bir çalışma olmasına rağmen fazla dikkat çekmemişti.
Halbuki bu albüm Darkthrone’un death metalde de ne kadar başarılı bir iş ortaya koyduğunun ve eğer kariyerine bir death metal grubu olarak devam etseydi türün duayenlerinden biri olabileceğinin çok açık bir kanıtıydı. Bu yazıda Darkthrone’un çoğunlukla göz ardı edilen bu başyapıtına dikkat çekmek ve hem Darkthrone hayranları hem de death metal dinleyicilerinin bu albüme hak ettiği değeri vermelerini sağlamak istiyorum.
80’li yılların sonları ve 90’ların başlarında death metal hem ABD hem de Avrupa’da bağımsız bir tür olarak kendini ortaya koymuş ve türü kendi yapısı içerisinde geliştirip zenginleştiren pek çok grup bu dönemde boy göstermişti. Özellikle Florida ve İsveç death metal sahnesi çıkardıkları pek çok başarılı death metal grubuyla dikkatleri üzerlerine çekmiş ve türün efsane statüsüne yükselecek olan pek çok albümü bu yıllarda çıkmıştı. ABD ve İsveç’te bunlar olurken ilerleyen yıllarda daha çok black metal sahnesiyle dikkatleri üzerine çekecek olan Norveç’te bir death metal grubu olarak kurulan Darkthrone 1991 yılında “Soulside Journey”i piyasaya sürerek old-school death metalin en özgün örneklerinden birini ortaya koymuştu.
Darkthrone bu albümde hem dönemin old-school death metal anlayışına bağlı kalmış, hem de bu old-school yapıyla kendi karakterini birleştirerek oldukça yaratıcı bir iş ortaya koymuştu. “Soulside Journey” old-school death metal yapısı içerisindeki yaratıcı ve zengin bir karaktere sahip müzikal yapısı, parçaların komplike organizasyon biçimi, enstrüman kullanımındaki zengin ve teknik varyasyonlarla kendini gösteriyordu. Albümün sound’una baktığımız zaman çiğ ve doygun bir sound göze çarpıyor. Bu sound albümü hem rahat anlaşılır hale getiriyor hem de müziğin old-school karakterini oldukça belirgin şekilde ortaya koyuyor. Bir ekstrem metal dinleyicisi için çalınan her saniyesinde kulakları okşayan bir müzik ortaya çıkıyor. Şarkı yapılarına baktığımız zaman kendi içlerinde önemli bir çeşitlilik ve uyum taşıyan komplike gitar ve davul partisyonlarının mükemmel bir uyum içerisinde bir araya getirildikleri görülüyor.
Darkthrone seri, hızlı, melodi tabanlı, basit akorlara dayalı, olması gereken yerde teknik içeren pek çok farklı rif kullanıyor. Her parçanın içerisinde de parçaların gidişatı konusunda oldukça belirgin bir çeşitlilik ve sürekli dinamik şekilde değişen bir yapı mevcut. Zaman zaman düşük tempoda riflerdeki yoğunluğun ve teknik davul kullanımının ön plana çıktığı, zaman zaman seri rifler, blast beat ve vahşi soloların bir araya geldiği kısımlar mevcut. Hız ve tempo değişimleri, ani ve keskin geçişler gibi tüm değişken unsurlar her zaman yaratıcı bir bestecilik içerisinde mükemmel bir şekilde uzlaşan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Albümün dikkat çekici yönlerinden biri Fenriz’in diğer Darkthrone albümlerinde olmadığı kadar teknik bir davulculuk sergiliyor olması. Fenriz’in diğer Darkthrone albümlerinde çok şahit olmadığımız teknik davul yeteneğinin bu albümde oldukça belirgin olması da “Soulside Journey”i Darkthrone diskografisinde özel bir yere koyuyor. Vokaller her zaman albümdeki genel karakteristiği yansıtacak şekilde vahşi, çiğ ve sürükleyici. Albümdeki kompleks şarkı yapıları ve enstrüman kullanımı hiçbir zaman anlamsız bir teknikalite yığınına dönüşmüyor. Albümün tüm unsurları temeldeki old-school death metal yapısını zenginleştirip birbirlerini müziğin kalitesini ve bütüncül yapısını mümkün olduğu kadar üst düzeye çıkaracak şekilde tamamlıyor ve dengeliyor. Bir başka önemli nokta ise albümün karmaşık ve teknik karakterine rağmen müziğin belirgin bir astral hissiyata sahip olması. Bu durum da albümün müzikal başarısını tamamlayan ve Darkthrone’un yeteneğini bir kez daha gözler önüne seren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
“Soulside Journey” müzikal anlamda oldukça üst düzey bir death metal albümü olan ve tamamen Darkthrone bir black metal grubu olarak ün yaptığı için geri planda kalmış, tüm death metal dinleyicileri ve Darkthrone hayranlarının kendisine hak ettiği ilgiyi göstermesi gereken bir klasik.
Kadro Ted Skjellum: Vokal, gitar
Ivar Enger: Gitar
Dag Nilsen: Bas
Hank Amarillo: Davul
Şarkılar 1-Cromlech
2-Sunrise over Locus Mortis
3-Soulside Journey
4-Accumulation of Generalization
5-Neptune Towers
6-Sempiternal Sepulchrality
7-Grave with a View
8-Iconoclasm Sweeps Cappadocia
9-Nor the Silent Whispers
10-The Watchtower
11-Eon
Eline sağlık Cemil, güzel yazı olmuş. Ben bu albümün kapağını çok seviyorum. Sonraki 3 albüm kapağı kadar kült değil belki ama en iyi Darkthrone kapaklarından biri kesinlikle.
Bende ne dinlesem diyordum bak aklıma getirdiğiniz iyi oldu.
Çok azınlıkta bir görüş olacak ama keşke Darkthrone hep bu çizgide devam etseydi. Bu dinlemesi oldukça keyifli albümden anlaşılıyor ki, bu albümden sonra daha da sağlam death metal başyapıtları ortaya koyan bir grup olacaktı Darkthrone. Euronymous ile hiç tanışmasalardı fena olmazdı. Kritik için teşekkürler.
@Rabies, Darkthrone hep bu çizgide devam etseydi, belki de black metal tarihi bildiğimiz çizgide devam etmezdi. Darkthrone DM yapmayı sürdürseydi nasıl olurdu ben de merak ediyorum ama bu albümden sonra çıkan 3 albüme bakınca BM’ye geçmesi de baya iyi kararmış diyorum.
Death metal albümleri içerisinde çok kendine özgün bir atmosferi olan bir albüm bu. “Cromlech”, “Iconoclasm Sweeps Cappadocia” ve “Eon” parçalarını bir ayrı sevmiştim. İlk olarak black metal işlerini dinledikten sonra bu albümü dinleyince, Fenriz’in davulculuğu bana büyük sürpriz yaşatmıştı. Bir black metal grubu olarak efsaneden efsaneye koşmasından şikayetçi olmamakla birlikte, death metal grubu olarak kalsaydı neler yapacağı benim için de çok merak konusu. Ama bu albümde biraz Entombed, biraz da Edge of Sanity’nin ilk dönemlerinin havasını aldığımdan, o çizgide devam etseler black metalde çığır açıcı oldukları gibi death metalde de aynı etkiyi yaratırlar mıydı, emin olamıyorum.
Ellerine sağlık Cemil, yine hakkını veren bir Darkthrone kritiği.
soulside journey deyince aklıma hep Emperor geliyor. Sebebi de bu Cromlech coverı’ı. 1 tık daha hızlı olunca Cromlech feci bir şeye dönüşüyor. https://www.youtube.com/watch?v=Uo6uuhERnsA
(youtube’da daha kalitelileri de var ama ben tabi 240p olanı linkledim. stay kvlt)
Eline sağlık Cemil, güzel yazı olmuş. Ben bu albümün kapağını çok seviyorum. Sonraki 3 albüm kapağı kadar kült değil belki ama en iyi Darkthrone kapaklarından biri kesinlikle.
Keyifle okudum. Elinize sağlık.
Bende ne dinlesem diyordum bak aklıma getirdiğiniz iyi oldu.
Çok azınlıkta bir görüş olacak ama keşke Darkthrone hep bu çizgide devam etseydi. Bu dinlemesi oldukça keyifli albümden anlaşılıyor ki, bu albümden sonra daha da sağlam death metal başyapıtları ortaya koyan bir grup olacaktı Darkthrone. Euronymous ile hiç tanışmasalardı fena olmazdı. Kritik için teşekkürler.
09.12.2019
@Rabies, Darkthrone hep bu çizgide devam etseydi, belki de black metal tarihi bildiğimiz çizgide devam etmezdi. Darkthrone DM yapmayı sürdürseydi nasıl olurdu ben de merak ediyorum ama bu albümden sonra çıkan 3 albüme bakınca BM’ye geçmesi de baya iyi kararmış diyorum.
14.12.2019
@Ahmet Saraçoğlu, Evet siz de haklısınız. Ben death metal’ı, black metal’dan bir tık daha fazla sevdiğim için öyle bir yorumda bulundum.
Death metal albümleri içerisinde çok kendine özgün bir atmosferi olan bir albüm bu. “Cromlech”, “Iconoclasm Sweeps Cappadocia” ve “Eon” parçalarını bir ayrı sevmiştim. İlk olarak black metal işlerini dinledikten sonra bu albümü dinleyince, Fenriz’in davulculuğu bana büyük sürpriz yaşatmıştı. Bir black metal grubu olarak efsaneden efsaneye koşmasından şikayetçi olmamakla birlikte, death metal grubu olarak kalsaydı neler yapacağı benim için de çok merak konusu. Ama bu albümde biraz Entombed, biraz da Edge of Sanity’nin ilk dönemlerinin havasını aldığımdan, o çizgide devam etseler black metalde çığır açıcı oldukları gibi death metalde de aynı etkiyi yaratırlar mıydı, emin olamıyorum.
Ellerine sağlık Cemil, yine hakkını veren bir Darkthrone kritiği.
SONUNDA BE, BU ALBÜM DE YAZILDI
soulside journey deyince aklıma hep Emperor geliyor. Sebebi de bu Cromlech coverı’ı. 1 tık daha hızlı olunca Cromlech feci bir şeye dönüşüyor.
https://www.youtube.com/watch?v=Uo6uuhERnsA
(youtube’da daha kalitelileri de var ama ben tabi 240p olanı linkledim. stay kvlt)
Paralel bir evrende death metal yapmaya devam eden bir Darkthrone düşlüyorum.