Bir progresif teknik death metal albümünü dinlemeye başladığımda, şarkıdan şarkıya yüzümde istemsiz şekilde bir tebessüm oluşuyorsa ve her bir müzisyene övgü mahiyetinde ayrı ayrı küfrediyorsam, o albüm bayağı iyidir bence.
Ahmet’in iki hafta kadar önce ele aldığı Unaussprechlichen Kulten yazısında belirttiği gibi Şili’nin kaliteli grup/albüm çıtasını belirli bir çizgide tutması takdire şayan. Progresif teknik death metalle uğraşan Bleak Flesh de Şili’nin metal adına en değerli isimlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bunu laf olsun diye söylemiyorum çünkü 2009’da kurulan ve her bir albümde/EP’de kendini biraz daha geliştiren grup, kuruluşunun onuncu yılına denk getirdiği son albümüyle hem yılın sürprizini yapıyor hem de kariyerinin şimdilik en iyi işini sunuyor.
2018’de logosuyla birlikte kadrosunda da ufak tefek değişikliklere giden ve metal davulculuğu alanında pek de ufak sayılamayacak bir isim olan Marco Pitruzzella’yı da bünyesine katan Bleak Flesh, ilk albümüyle başladığı bol dijital unsur içeren şarkı tasarımlarını değiştirerek “Overcoming Reality” EP’sinde ağırlıklı olarak dijital senfonik ögelere bırakmıştı. İlk albüme göre daha başarılı bulduğum EP, ilgi çekici anlar bulunduruyordu bulundurmasına ama kullanılan bazı melodiler, şarkı trafikleri ve geri kalan diğer elementler, grubun “Bu adamlar başka be!” dememi engelliyordu. Tabii geçmişi geçmişte bırakan ve ileriye bakan Bleak Flesh, kariyerinin en iyi eserini yapmak üzere kolları sıvıyor ve bu defa karşımıza “…and Save Us from Silence” ile çıkıyor.
Albümde şaşırtıcı etmenlerin bulunması, yapıma dair olumlu intiba edinmemi sağlayan öncelikli mesele. Daha ilk şarkıdan itibaren dinleyeni bir sonraki adımda neyle karşılaşacağını bilemez hâle getiren bir dolu ayrıntı, saniyeler içerisinde akıveriyor. “Şu kısmı bir kere daha tekrar ederler mi?” diye beklerken peşinden başka ve daha enteresan bir bölüm giriveriyor çoğu zaman. Ortalama 5 dakika süren şarkıların her bir dakikasını özenle tasarlayan Bleak Flesh, değişiklik olsun diye bana göre boş yapan ekiplerin aksine, kendileriyle daha iyi kompozisyon oluşturma noktasında yarışıp, yarışmayı kazandıkları takdirde eşsiz bir başarım elde edeceklerine olan inançla hareket ediyor sanki. Bestelerin ve senfonik aranjmanların arkasındaki isimse, grubun 35 yaşındaki gitaristi Matias Quiroz.
Önceki albüm ve EP’lerle kıyaslanmayacak derecede başarılı şarkı tasarımları oluşturan müzisyen, dinlemesi acayip keyifli ve tam anlamıyla “akan” besteler sunuyor. Tekil bazda ele alsak bile herhangi bir anında tıkanmayan, sıkıcılaşmayan, dinleyenin tansiyonunun daima yüksekte seyretmesini mümkün kılan şarkıların yapıları kadar icraları da oldukça başarılı. Dinlerken sizin de dikkatinizi çekecektir, arkadaşın ciddi bir klasik müzik sevdası var, bu çok belli. Zaten altıncı parçada Handel’in ünlü eserlerinden birinin de etkileyici bir cover’ı mevcut.
Gitaristin kendine has bestecilik yeteneği gibi enstrüman kullanımı da hayli iyi. Adını ezbere bildiğiniz birçok progresif teknik death metal grubunda olduğu gibi Bleak Flesh’te perdesiz baslar duymayacaksınız ama var olan baslar da gitar eşliği noktasında yeterli. Gitarla birlikte şovun odağında bulunan enstrüman ise tahmin edeceğiniz üzere davul. Marco’nun birbiriyle oldukça ilgisiz bir dolu grupta baget salladığı ve sallamaya devam ettiği düşünüldüğünde “…and Save Us from Silence” için hazırladığı davul partisyonlarını şarkı bağlamında değerlendirdiğimde çok başarılı buluyorum. Ayrıca Marco’nun, Bleak Flesh’e davul konusunda level atlattığını da rahatlıkla söyleyebilirim. Mikrofon gerisinde yer alan ve türlü çeşitli gırtlak oyunlarıyla ekibin vokal tarafındaki çözüm ortağı olan Ngen Kerruff kişisi de ağzından geleni ardına koymuyor. Yer yer clean/koral vokal işlerine de girişen Ngen’in performansı da iyice.
Steril bir prodüksiyonla sunulan “…and Save Us from Silence” enstrümanların her birini tane tane işitebileceğiniz, davulları daha da bir net duyabileceğiniz yapımlardan. Albümün tamamını dinlemeye vaktiniz yoksa; 2, 3, 5 ve 8 numaralı parçalara zaman ayırmanızı öneririm. Süper mega ilgisiz olsa da albümü dinlerken nedense Ephel Duath’ın “Opera” demosunu anımsadığımı da yazmadan edemedim. Belki bu ve benzeri gruplar, Bleak Flesh’in zaman içerisindeki müzikal dönüşümünde etkili olmuştur, kim bilir…
Kadro Ngen Kerruff: Vokal
Matias Quiroz: Gitar, beste, senfonik aranjmanlar
Enrique Carvajal: Bas
Marco Pitruzzella: Davul
Şarkılar 1. From Colonies to Elysium
2. Eyeless Bodiless
3. Vortex Rapture
4. In Motion Emptiness
5. ...and Save Us from Silence
6. Capriccio in G Minor, HWV 483
7. The Curse of Sight
8. Avizor
9. Unique Cosmic Inaccuracy
Enstrümantal versiyonu albümden aldığım keyfi ikiye, hatta üçe katladı. O çiğ vokalleri aşırı zayıf ve rahatsız edici buluyordum.
Bu arada bu albümü beğenenlere Symbolik’in birkaç hafta önce çıkardığı Emergence adlı albümü tavsiye ederim. Emergence’ı dinlerken bi an bu albümü dinliyorum zannettim. Hem teknik hem de sound anlamında epey benzeşiyor iki albüm.
Cok erken yazdim listeyi cok… Hakkini yedik gul gibi albumun. 5. sarki nasil biseydir oyle off.
Albümün enstrümantal versiyonu da çıkmış. Yakışır.
Enstrümantal versiyonu albümden aldığım keyfi ikiye, hatta üçe katladı. O çiğ vokalleri aşırı zayıf ve rahatsız edici buluyordum.
Bu arada bu albümü beğenenlere Symbolik’in birkaç hafta önce çıkardığı Emergence adlı albümü tavsiye ederim. Emergence’ı dinlerken bi an bu albümü dinliyorum zannettim. Hem teknik hem de sound anlamında epey benzeşiyor iki albüm.