1992 yılında yayınlanan ilk albümüyle mevcut türün standartlarını belirleyen işlerden birine imza atan ve bunu yaparken de adeta black metal’in tarihine silinemez bir şekilde kendi pençelerini kazıyıp ismini parlatan Burzum, efsaneleşme yolunda ikinci önemli adımını attığı “Det Som Engang Var” albümünü fazla gecikmeden, bir sene sonra çıkarmıştı. Vikernes’in bestecilik açısından minimalist ve ambiyans odaklı black metal’i kimseden saklayacak bir şeyi olmadığını ve niyetinin doğrudan kişinin ruhuna dokunmak olduğunu alenen belli eden bir yapı taşıyor, bu sayede de acının, metal müziğin en karanlık yüzünün bir nevi rafine halini sunuyordu. “Burzum” albümünde tüm bu noktaları dinleyiciye doğrudan ve de oldukça etkileyici bir şekilde aşılayan Vikernes, esasen incelemenin konusu olan albümde de bu açıdan çok farklı bir iş yapmıyor. Fark olarak tespit edebileceğimiz birkaç küçük nokta var sadece ve bu noktalar bir yüz ifadesinde radikal ölçekte olmayan mimik değişimleri kadar ufak ama his olarak son derece güçlü ve manidar ayrıntıların var olduğunu gösteriyor.
Karşımızda yeniden, ilkel bir formda bestelenmiş black metal parçaları ile ambiyans/atmosfer üzerinden kimliğini şekillendiren enstrümantal parçaların bir araya gelerek oluşturduğu, ağır bir maneviyatla şekillenen bir şarkılar bütününü görüyoruz ve elbette besteler son derece ritüelistik, aşkınsal, çiğ ve karanlık auralarını/üsluplarını muhafaza etmeye devam ediyorlar. Ancak “Det Som Engang Var”da, yukarıda küçük farklılıklar olarak bahsettiğim detayların ilki albümün daha ikinci şarkısında kendini göstermeye başlıyor. “Burzum”da “Dungeons of Darkness” ile gerçekleştirilen ambient kapanış, bu albümde açılışı yapan unsur olarak “Den onde kysten” ( The Coast of Evil ) ile bir süreklilik oluşturuyor. Fakat “Key to the Gate”in çalmaya başlamasıyla tabir yerindeyse soğuk sulara yeniden atılıyor, karların altına yeniden gömülüyor ve derimizin soğuktan hissizleşmeye başlamasını bir kez daha tecrübe etmeye başlıyoruz. “Key to the Gate” de bu noktada, ilk albümde “Ea, Lord of the Depths”in yansıttığı etkiyi yineleyici bir işlev görüyor. Ancak bu şarkının, devamında gelecek şarkılarla birlikte değerlendirildiğinde ortaya koyduğu kayda değer bir durum var ve bu durum kanaatimce “Det Som Engang Var” albümünün kimliğini oluşturan temel husus. O da, Varg Vikernes’in bu albümde, önceki çalışmasında olduğundan daha “sembolik ve spiritüel” bir acının ya da bir yaranın müzikal yolla betimlemesini yapması.
Bu iddiamın havada kalmaması için oluşturmamın gerektiği argüman temelinin çok çetin olduğunu yazmaya başlar başlamaz fark ettim. Ancak benimle işin bu kısmında albümü hissetmek üzerinden bir duygu birlikteliği kurma zahmetini gösteren dinleyicilerin ne demeye çalıştığımı gayet iyi anladıklarını varsayıyorum diğer yandan. Varg Vikernes’in ileride tamamen ambient üzerine kurduğu çalışmalarının olduğu ve bu noktada black metali icra edişinde olduğu kadar iyi işler ortaya koyduğunun bilgisi bir kenara, bu albümde bazı şarkılar var ki, ambiyans yanının ağır bastığı besteler taşıdıkları black metal kimliğiyle, tabir yerindeyse salt black metal olarak bestelenmiş parçaları duygu açısından domine ediyor. Bu nokta bana kalırsa “Det Som Engang Var” albümünün “Burzum”dan ayrılan en temel yanı. “Burzum”da esas kontrol salt black metal olarak bestelenmiş parçalar üzerindeyken ve ambient besteler bir nevi o havayı destekler nitelik gösterirken, bu albümde ise görev değişimi oluyor ve ağırlık atmosferik şarkılar üzerine veriliyor. Hatta sert black metal parçalarının üzerine dahi ambient bestelerin havası baskın bir şekilde siniyor.
“Key to the Gate”in 1:22 ve “Lost Wisdom”ın 2:24 ile başlayan kısımlarında aniden ciddileşen ve gittikçe kasvetli bir hâl alan atmosferin anlatmaya çalıştığım baskılamaya güzel örnekler teşkil ettiğini düşünüyorum. Bu bestelerin haricinde “Snu mikrokosmos tegn” (Turn the Sign of Microcosm) ve “Naar himmelen klarner” (When the Sky Clears) gibi bestelerse adeta black metalin ambiyanslaştığı icralar olarak, albüme mahsus bahsettiğim o görev değişiminin temel kaynaklarıymışcasına boy gösteriyorlar. Böylelikle müzikal olarak betimlenen duygusal atmosfer çok daha örtük ve aşkınsal bir boyut kazanıyor ve abartılı bir tanımlama gibi durabilecek olsa da benim sergilenen bu müzikte bir “black metal metafiziği” görebilmeme imkân veriyor. Ciddi ölçüde transa sokan, zihinde dile dökülmesi zor bir kederin, sıkışmışlığın tahayyülünü yaratan bu ağır besteler, başka bir açıdan Varg’ın “Hvis Lyset Tar Oss”da kimileri için çok daha ileri aşamalara taşıyacağı adımların büyük ölçüde atılmaya başlandığı çalışma olarak açığa çıkıyor.
Prodüksiyona baktığımızda “Det Som Engang Var”da daha canlı bir genel sound’un var olduğunu görüyoruz ilk albüme kıyasla. Gitar tınıları, davullar ve vokaller elbette Burzum’dan bekleneni vermesi açısından olması gereken standartları aşmıyor ve o örtük havayı, çiğliği vermeye devam ediyor ancak albümün daha kulak doldurucu ve canlı bir havasının olduğunu söylemek mümkün.
Burzum’un ilk dört albümüne şöyle genel bir gözle baktığımda en iyisini seçmekte zorlanacağım ölçüde bir özgünlükle karşılaştığımı söyleyebilirim. Bunun da en temel sebebi, bu dört albümün her birinde, bir diğerinden vazgeçmeyi neredeyse imkansız kılacak ölçüde dinleyiciyi bağlayan çok karakteristik bir yan barındırmış olmaları esasında. İşin bu kısmında kanaatimce “Det Som Engang Var”a düşen pay albümün manevi açıdan ilk ciddi sıçrama noktasını teşkil ediyor olması ve bu sayede Burzum kimliğinin salt müzikal bir projeden adeta nefes alıp veren bir düşünce/hissiyat biçimine evrilmeye başladığı yer olması.
Not: 9,5/10
Cemil Okumuş
Varg Vikernes belki de tüm metal müzik tarihindeki en kötü şöhrete sahip kişi. Gerek Euronymous’u öldürmesi, gerek her şeye muhalif ve çok bilmiş yapısı, gerekse hakkındaki hiç bitmeyen ırkçılık iddialarıyla sürekli gündem olan; sevenleri tarafından Tanrı gibi yüceltilen, sevmeyenleri tarafındansa tam bir şeytan olarak görülüp sürekli yerin dibine sokulan biri. Fakat Vikernes’in kişiliğini ve düşünce dünyasını bir kenara koyup tek kişilik projesi Burzum ile yaptığı müziğe baktığımızda Burzum’un Norveç black metalinin belirleyici gruplarından biri olduğu ve kendisinden sonraki pek çok grubu etkilediği, inkar edilemez bir gerçek olarak ortaya çıkıyor.
1990’lı yılların başlarında Norveç’te ekstrem metalde bir sadeleşme hareketi olarak ortaya çıkan ikinci dalga black metal akımı kendisini ilk olarak Mayhem, Darkthrone ve Burzum’un müziğinde göstermişti. Darkthrone’un ilk black metal albümü “A Blaze in the Northern Sky”ı çıkardığı 1992 yılında Burzum da kendi adını taşıyan ilk stüdyo albümü “Burzum”u çıkararak bu akımın ilk örneklerinden birini ortaya koymuştu. Bununla birlikte black metal etiketini taşıyan bu albüme daha yakından baktığımızda albümün sadece karanlık ya da düz black metal olmaktan daha fazlası olduğu görülüyordu.
Albüm sanki genel anlamda müzik kavramının black metal olarak ifade edilmiş haliydi. Burzum’un kariyeri boyunca yaptığı tüm işlere baktığımızda bir black metal grubu olarak anılsa da thrash metal, klasik müzik ve ambient metal etkilerini de yoğun şekilde müziğinde barındırdığı ve hiçbir zaman kendisini iyi göstermek amaçlı teknik işlere girmeden basit bir müzikle çok yoğun bir hissiyat yarattığını görüyoruz.
Bu başarının arkasında Vikernes’in genel olarak müzik kavramını ciddi bir şekilde özümsemesi ve kişinin ruhuna dokunacak şekilde yapıldığında en basit müziğin bile ne denli büyük bir başyapıt haline gelebileceğini göstermesi yatıyor. Burzum’un ikinci stüdyo albümü “Det Som En Gang Var” da Vikernes’in bu müzik anlayışını oldukça başarılı bir şekilde ortaya koyduğu albümlerinden biri. Burzum diskografisi içindeki yerine baktığımız zaman bu albümün Burzum’un deneysel bir çalışması olduğunu söylemek mümkün. Deneyselden kasıt elbette müzik anlayışının değiştirilmesi değil, Burzum müziğinin pek çok ögesini grubun genel çerçevesi altında bir arada bulunduran ve kaynaştıran bir albüm olması. Albüm Burzum’un erken dönem albümlerinin ayrılmaz bir unsuru olan kirli kayıtla kaydedilmiş bir çalışma ve tüm parçaların üzerinde grubun o karakteristik kasvetli, melankolik black metal tortusu mevcut. Bu genel karakterin içinde ise önemli bir çeşitlilik göze çarpıyor.
Albümde hem ambient parçalar, hem thrash’vari rifler, hem de minimalist black metal rifleri mevcut. Asıl başarı ise Burzum’un tüm albüm boyunca bütün bu unsurların bir aradalığı ile dinleyicinin iç dünyasına nüfuz eden bir müzik yapmasında saklı. Vikernes gerçekten de teknik bir müzik yaparak dinleyiciyi etkilemekle hiç ilgilenmiyor. Albümdeki her şey dinleyici üzerinde bir hissiyat yaratmaya yönelik ve her nota bu amaç doğrultusunda olması gereken yerde duruyor. Vikernes’in basit riflerle dinleyici üzerinde iz bırakmak konusundaki başarısı, parçalar ne kadar basit ya da rifler ne kadar kendini tekrar edici olursa olsun dinleyiciyi asla sıkmıyor; tam tersine keşke hiç bitmese dedirtiyor.
Riflerdeki kasvetli hava ve melankoli, bunların beraberinde getirdiği karanlık atmosfer ve Vikernes’in boğazını parçalarcasına yaptığı acı ve tiz çığlıkları dinleyiciyi adeta gerçeklikten soyutluyor. “Det Som En Gang Var” Burzum’un daha sonraki ambient albümleri ve thrash metal izleri taşıyan riflerin kullanıldığı black metal albümleri için de önemli bir temel teşkil ediyor ve bir nevi Burzum’un ileride daha belirgin olarak kendini ortaya koyacak olan bu türlerdeki çalışmalarının bir özetini içeriyor. Tüm bu bağlamlarda ele aldığımız zaman “Det Som En Gang Var” hem Burzum müziğinin evrim sürecini hem de ambient müzik ve varyasyonlarının yaslandığı temeli anlamak konusunda dinleyiciye çok şey katan, kendi bütünlüğü içerisinde ele alındığında da Burzum’un müziğe yönelik genel tavrını çok başarılı bir şekilde ifade ettiği bir albüm.
Şarkılar 1. Den onde kysten
2. Key to the Gate
3. En ring til aa herske
4. Lost Wisdom
5. Han som reiste
6. Naar himmelen klarner
7. Snu mikrokosmos tegn
8. Svarte troner
Metal müziğin kimin daha teknik, sert ve “edgy” olduğu hakkında bir yarışmaya dönmüş olduğu ve sırf yazılmış olması için yazılan, altı boş sözlerle bezeli şarkılar (Örneğin Infant Annihilator) ile dolduğu günümüzde Burzum müziği büyük nimet. Saf ve içten bir hissiyat ile dolu, gerçek şarkılar.
@Salata, Şu her konuda günümüz gruplarına laf atılmasa olmuyor mu? Sanki bu albümün çıktığı zamanlarda saçmasapan şarkı sözleri olan, edgy olmak için yarışan gruplar yokmuş gibi davranmanın manası ne onu anlamıyorum. Her devrin kendine has iyi ve kötüleri vardır. Bunu bi anlasak o zaman herşey çok daha güzel olacak.
@Rashid, ,Sakin hocam.Ben o zamanlar öyle gruplar yoktu demiyorum, günümüzde çoğunluğun bu müziğe bakış açısı değişti ve artık böyle gruplar çok az ya da yok diyorum. Ha belki gayet çoktur ve ben bilmiyorumdur o da benim cahilliğim olur ama benim derdim ve noktam ”eskiler ne güzeldi, günümüz grupları rererörörö” demek değil :)
Lost Wisdom gibi bir hayvanlığı barındıran dehşet albüm. Elinize sağlık.
Metal müziğin kimin daha teknik, sert ve “edgy” olduğu hakkında bir yarışmaya dönmüş olduğu ve sırf yazılmış olması için yazılan, altı boş sözlerle bezeli şarkılar (Örneğin Infant Annihilator) ile dolduğu günümüzde Burzum müziği büyük nimet. Saf ve içten bir hissiyat ile dolu, gerçek şarkılar.
15.11.2019
@Salata, Burzum 21.yüzyıl grubu mu hocam? Sanki 5-6 sene önce debut yapmış bir grup gibi konuşmuşsun.
16.11.2019
@Opethsevenbiri, Yok yahu, ne demeye çalıştığım gayet anlaşılıyor bence. :)
16.11.2019
@Salata, Şu her konuda günümüz gruplarına laf atılmasa olmuyor mu? Sanki bu albümün çıktığı zamanlarda saçmasapan şarkı sözleri olan, edgy olmak için yarışan gruplar yokmuş gibi davranmanın manası ne onu anlamıyorum. Her devrin kendine has iyi ve kötüleri vardır. Bunu bi anlasak o zaman herşey çok daha güzel olacak.
17.11.2019
@Rashid, ,Sakin hocam.Ben o zamanlar öyle gruplar yoktu demiyorum, günümüzde çoğunluğun bu müziğe bakış açısı değişti ve artık böyle gruplar çok az ya da yok diyorum. Ha belki gayet çoktur ve ben bilmiyorumdur o da benim cahilliğim olur ama benim derdim ve noktam ”eskiler ne güzeldi, günümüz grupları rererörörö” demek değil :)
17.11.2019
@Salata, Hayır kendimce bir Burzum güzellemesi ve günümüz eleştirisi yapayım dedim, ne tepki gördüm lan hahahah
bu bence Burzum’un en iyi albümü çünkü key to the gates ve en ring til aa herske bir daha yazılamayacak seviyede şarkılar.
o değilde, varg gençken ne yakışıklı-karizmatik adammış. şimdi fotoğrafını tekrar bi’ görünce aklıma geldi.
Lost wisdom ne manyak şarkıdır yahu. Albümün geriye kalanı da öyle. Bence ilk albümden daha iyi hatta bir sonrakinden de daha iyi.