Ne yaparlarsa yapsınlar belli bir kalitenin üstünü tutturan gruplar var. Hem grup kimliği ve kimyası hem de yaptıkları türün dinamikleri bu grupların vasatın altı bir şey yapmalarına müsaade etmiyor. Bazı albümler öne çıkıyor bazısı biraz geride kalıyor ama “bu ne kötü bir albüm” denecek türde bir şey yapmıyorlar, yapamıyorlar.
IN MOURNING bu gruplardan biri. Temiz, düzenli bir karakterleri var ve yaptıkları şeyin hakkını veriyorlar. Progresif death metal ile melodik death metal arasında gidip gelen tarzları onlara geniş bir hareket alanı sağlıyor ve bu sayede etkileyici işler yapmayı her daim başarıyorlar.
IN MOURNING’e dair sevdiğim şeylerden biri grubun tek boyutlu bir atmosfere sıkışmamış olması. Yeri geliyor OPETH gibi gürlüyorlar, yeri geliyor yine kendisi gibi üç gitarist kullanan INSOMNIUM gibi hüzne yaslanıyor, hatta DAYLIGHT DIES gibi acıtıyorlar. Burada önemli olan husus grubun şarkılarını oluştururken benimsediği geniş perspektif ve bunun sonucunda gelen varyasyonlu besteler…
Mükemmel ilk albümleri “Shrouded Divine”dan bu yana kalitesini stabil bir noktada tutan İsveçli grup, basçısını ve davulcusunu yenileyerek çıkardığı yeni albümü “Garden of Storms”da da sevenlerini mutlu edecek bir işe imza atıyor. Necrolord’un kar temasından koptuktan sonra kendini aştığına yönelik düşüncemi destekleyen nefis bir kapağı olan “Garden of Stroms”, IN MOURNING diskografisi içerisinde bir diğer cevher olarak yakut ile ametist arası bir renkte parlıyor.
Referans olabilecek gruplara baktığımızda, IN MOURNING’in belirli açılardan fark edilir bir OPETH etkisi var. Lakin adamlar bunu mantıklı ve işlerine yarayacak şekilde kullanıyorlar. Uzun uzun tekrarlanan oktavlı akorlar, kontrast yaratan vokaller gibi türün olmazsa olmazları, her ne kadar “Monolith”te olduğu kadar olmasa da bugün de IN MOURNING dünyası içinde kendilerine yer buluyorlar. Grubun belli oranda benzetilebileceği IN VAIN, OCTOBER TIDE, INSOMNIUM gibi gruplar varsa da IN MOURNING hiçbirine tam olarak eklemlenmiyor. Bana kalırsa IN MOURNING’in en yakın dirsek temasında olduğu grup net şekilde BE’LAKOR. İki grup da çok benzer stratejiler, sistemler, fikirler kullanıyorlar ve nihayetinde ortaya zengin mi zengin, renkli mi renkli bir şey çıkıyor. Ha bence BE’LAKOR daha yaratıcı bir grup, orası ayrı.
“Garden of Storms”a dair söyleyebileceğim en büyük artı, “Afterglow”daki bariz prodüksiyon sorunlarının giderilmiş olması. Bence o albümdeki mikste gitarlar arada yutuluyordu ve davulun trampet sound’u da diğer her şeyden epey ayrıksı duruyordu. “Garden of Storms”da ise her şey daha bütünlüklü ve organik. Şarkı yazımı açısından baktığımda her şarkı bir diğerinden ayrılır yanlar barındırıyor ve bu sayede neyi dinlediğinizi daha iyi ayrıştırabiliyorsunuz. Atmosfer olarak bence ilk üç albümde daha kendine özgü bir hava vardı ve onların içine girmesi daha kolaydı. Şarkıları birbirleriyle bir arada düşünebiliyor ve albümü baştan sonra tek vücut olarak görebiliyordunuz. “Garden of Storms”da da benzer bir hissiyat var ama albümün bazı anlarda biraz genel akışa kapıldığını veya etkileyiciliğini artırma konusunda odaklanma sorunu yaşadığını düşünüyorum. Tabii bunlar epey öznel hisler, bir başkası için geçerli olmayabilir.
Tutarlı bir albüm olan “Garden of Stroms”a yönelik genel eleştirim ise albümün duygu yaşatma konusunda çoğu zaman aralarda kalması. Yeri gelince hüzünlü bir şey dinliyorsunuz ama mahvolmuyorsunuz; gaz bir şey dinliyorsunuz ama etrafı kırıp dökme isteği duymuyorsunuz. Rifler ve melodiler güzeller ama unutulmaz değiller. Albüm anlık parlamalar ve genelin iyi olması sayesinde yırtıyor ve ortalamanın üstüne çıktığı anda da oraya demir atıyor, daha ilerisine gitmiyor. Bu yüzden şahsen albümü dinlerken hayran kalmadan ziyade takdir etme noktasında duruyorum ve bu da ancak bir yere kadar övebilmeme neden oluyor.
“Garden of Storms” her açıdan eli yüzü düzgün, mis gibi bir albüm. Saydığım eksiklikleri belli oranda geriye çekse de zaten bunların üstesinden gelebilen gruplar büyük grup mertebesine yükseliyor. IN MOURNING bence iyi bir grup ama çok iyi olması için başka şeyler gerekiyor. “Garden of Storms” bu yolculukta attıkları diğer bir kalburüstü adım ve hakkaniyetli baktığımızda aslında pek çok açıdan bu da gayet yeterli.
Yeni davulcunun imzası çok belirgin bu albümde. Geçende Agonia Records, bu albümün yapımını konu alan 50 dakikalık bir belgesel yayınladı. Orada bu albümün davul ve bas odaklı olduğunu, bu ikilinin diğer albümlerdeki sounda kıyasla çok daha ön planda olduğunu söylüyor grup üyeleri ve benim de daha ilk tekliler geldiğinden beri fark ettiğim şey bu oldu. Huzursuz, rahatsız, yerinde durmayan davullar ve dolgun mu dolgun bir bas tonu bana istediğimden fazlasını verdi bu albümde.
Progresif yönü, melodik yönüne baskın gelen bir albüm olması dolayısıyla yakalayıcılık dozu biraz düşük. Yani mealen en az birkaç dinlemede kendini açan bir albüm. Albümle barışamayanlara en az 3 dinleme tavsiye ediyorum.
İlk bir kaç dinlemem sonrasında benim için şimdilik grubun en iyi albümü durumunda. Diğer albümlere nazaran daha bir ferah havası var. Yeni üyelerin de görev adamından çok In Mourning müziğine bir şeyler katma istekleri de albümün diğerler albümlerinen daha farklı bir tatta olmasını sağlamış. Bana göre “The Weight of Oceans” ve “Afterglow”a nazaran dinlemesi daha rahat bir albüm olmuş.
Bu arada Necrolord’un metal-archives’deki portfoliosuna her baktığımda içim gidiyor. :D Baya bildiğin dünya karması gibi bir portfoliosu var adamın.
Yeni davulcunun imzası çok belirgin bu albümde. Geçende Agonia Records, bu albümün yapımını konu alan 50 dakikalık bir belgesel yayınladı. Orada bu albümün davul ve bas odaklı olduğunu, bu ikilinin diğer albümlerdeki sounda kıyasla çok daha ön planda olduğunu söylüyor grup üyeleri ve benim de daha ilk tekliler geldiğinden beri fark ettiğim şey bu oldu. Huzursuz, rahatsız, yerinde durmayan davullar ve dolgun mu dolgun bir bas tonu bana istediğimden fazlasını verdi bu albümde.
Progresif yönü, melodik yönüne baskın gelen bir albüm olması dolayısıyla yakalayıcılık dozu biraz düşük. Yani mealen en az birkaç dinlemede kendini açan bir albüm. Albümle barışamayanlara en az 3 dinleme tavsiye ediyorum.
İlk bir kaç dinlemem sonrasında benim için şimdilik grubun en iyi albümü durumunda. Diğer albümlere nazaran daha bir ferah havası var. Yeni üyelerin de görev adamından çok In Mourning müziğine bir şeyler katma istekleri de albümün diğerler albümlerinen daha farklı bir tatta olmasını sağlamış. Bana göre “The Weight of Oceans” ve “Afterglow”a nazaran dinlemesi daha rahat bir albüm olmuş.
Bu arada Necrolord’un metal-archives’deki portfoliosuna her baktığımda içim gidiyor. :D Baya bildiğin dünya karması gibi bir portfoliosu var adamın.