244 yılında şu anki Hırvatistan kıyılarında doğan Gaius Aurelius Valerius Diocletianus yani kısaca Diocletian, Roma İmparatorluğu’nda yaşayan Hristiyanlara en son ve en büyük zulmü yapan imparator olarak bilinen bir abimizdi. 303 yılında, yanına aldığı Maximian, Galerius ve Constantius’la birlikte imparatorluktaki Hristiyanların tüm yasal haklarını ellerinden aldı ve onları geleneksel çok tanrılı inanışlara tabi olmaya zorladı.
Ve böylece, kendisinin doğumundan 1760 yıl sonra kurulacak Yeni Zelandalı bir black/death metal grubunun pisliğini ve leşliğini yansıtacak yeterlilikte bir isme sahip bir tarihî figür de doğmuş oldu.
Korkunç müziğiyle yüreklere kan, çiş ve iltihap serpen DIOCLETIAN, tam bir “abi en güzel yerde yaşıyonuz neden bu müzik? Gidin koyunlara çayırlara bakın, Lord of the Rings falan” denecek bir müzik yapan, çıktığı yerle dev kontrast oluşturan lağım gibi gruplardan biri.
Karanlık Kadıköy sahnemizin sevdiği gruplar kümesine dâhil olan DIOCLETIAN, 2014’te çıkan müthiş “Gesundrian”ın ardından dağılmış ve bir yıl sonra toparlanarak esas adam B.S. dışında tamamen yenilenmişti. Kadrosunu tahmin edilebileceği gibi birbirinden pislik grupların elemanlarıyla dolduran DIOCLETIAN, eski ve mevcut HERESIARCH, BLACK WITCHERY, DAWN OF AZAZEL elemanlarını bünyesine katarak tam bir kötülük yuvasına dönüştü.
Bu 5 yıllık aranın ardından çıkan “Amongst the Flames of a Burning God”a baktığımızda, DIOCLETIAN’ın elbette ki hayvan çocuğu gibi bir şey yarattığını görüyoruz. Dünyanın en pislik, en tavizsiz, en kaotik müziklerinden birini yapmaya ant içen B.S. önderliğinde, doğal olarak BLASPHEMY ve CONQUEOR’dan ilham alan bir müzik yapan DIOCLETIAN; saf kötülük içeren müziğini daha da uç noktalara taşımaya kararlı şekilde karşımızda duruyor.
REVENGE’in Season of Mist’e katılacak kadar adını duyurduğu, kapı komşuları HERESIARCH’ın Dark Descent’te kaos saçtığı bu ortamda, DIOCLETIAN’ın da bestial black/death kırması müziğinin aşırı dar ve direkt saf kötülük içeren karambolünde debelenip durduğunu görüyoruz. Grubun müzikal olmak, ahenk, uyum gibi konulara sıfır ilgi ve alakası olduğundan, “Amongst the Flames of a Burning God”ın alışık olmayan kulaklar için tam bir işkence, bir cezalandırma olduğunu ve dolayısıyla amaçladığı şeyi sonuna kadar başardığını söylemeye gerek yok.
Şarkıların müzikten ziyade işitsel yolla yapılan bir terörizmden hâllice olduğu “Amongst the Flames of a Burning God”, öncesindeki “Gesundrian”la karşılaştırıldığında gerçek bir yıkım takviyesi almış gibi. “Uçak gemisi gemisi” ebadında hayvanlık barındıran bir albüm olan “Gesundrian”, “Amongst the Flames of a Burning God”ın yanında epey bir düzenli, derli toplu, steril kalıyor diyerek albümün nasıl hastalıklı bir şey olduğunu anlatabiliriz. 5 yıldır inek gösterilmemiş damızlık boğa ordusu gibi gözü dönmüş bir azgınlıkla saldıran albüm, kapağındaki ölüm minimalizminin hakkını veren, DÜMDÜZ KAOS basan bir yapıya sahip. Misket bombası, sarin, hardal gazı, fosgen, VX gibi türlü korkunçlukları bir potada eritmeyi ve eriyen bu karışımı paslı bir huni vasıtasıyla kulağımızdan içeri dökmeyi şiar edinen DIOCLETIAN, 27 dakika süren “Amongst the Flames of a Burning God” bunu gerçekten de itinayla yapıyor.
Önceki albümlerinde en azından orta tempo hatta yavaş tempo ezicilikler sergileyen, yeri gelince ANGELCORPSE ayarında bir dinlenilirliğe dahi kayan DIOCLETIAN, bu kez gerçek anlamda bir nefret manifestosu kusmak istemiş ve albümü baştan sona yok etme üzerine kurmuş. “Berserker Rites”ın ortasında biraz nefes alan ve aldıran albüm, sondaki “Restart Civilization”ın girişindeki dramatik etki amaçlı ağır tempo melodik bölüm dışında tamamen bir ölüm makinesi izlenimi veriyor.
DIOCLETIAN çok kısıtlı bir çevrenin zevk alabileceği bir grup, “Amongst the Flames of a Burning God” da yine kısıtlı bir kesimin ayılıp bayılacağı bir albüm. Öyle ki, DIOCLETIAN’ın önceki 3 albümünü seven kitle içerisinden kimilerinin “Amongst the Flames of a Burning God”ı “biraz fazla” bulma ihtimali bile var. Bu düşünce eşliğinde dinlerseniz ve “BU MÜZİK DEYİĞL!” ile “işte aradığım manifesto bu” arasındaki yerinizi ikinci tarafa yakın bulabilirseniz, “Amongst the Flames of a Burning God”dan zevk alabilirsiniz. Bunu yapamazsanız, albümü müzik olarak görmek için bile çaba sarf etmeniz gerekebilir.
Çoğu Amerika,Kanada,Avustralya çıkışlı, Black Witchery ve türevi,kapaklarını genelde Thorncross denen bi abimizin çizdiği, grup elemanları arasında en az 1 kısa saçlı ya da gaz maskeli/kapşonlu elemanın olduğu ve bu tiplerin mermi şeritleri ve ketçaplı suratlarla karanlık ve izbe bir yerde flaş patlatmalı resimler çektirdiği(mezarlık,bodrum kat,esenler otogarı), şarkı/albüm isimleri aşırı yüzeysel ve kuru sıkı olan, suyunun suyu black metal akımı olmaya çalışan ve yaptıkları müzikte en ufak bir karanlık/heyecan barındırmayan,müzisyenlik olarakta hiçbir şey vadetmeyen hatta tamamen boş beleş bir müzik yapan, kadıköy blackçilerinin de içinde bulunduğu war metal denen gereksiz bir akımın gereksiz başka bir grubu.
Bir önceki albümün gerisinde olsa da yine harika bir is var ortada. Bas play tusuna, sağa sola tekme savurmaya başla. Bu kadar net…
Biraz trollük zamanı.
Çoğu Amerika,Kanada,Avustralya çıkışlı, Black Witchery ve türevi,kapaklarını genelde Thorncross denen bi abimizin çizdiği, grup elemanları arasında en az 1 kısa saçlı ya da gaz maskeli/kapşonlu elemanın olduğu ve bu tiplerin mermi şeritleri ve ketçaplı suratlarla karanlık ve izbe bir yerde flaş patlatmalı resimler çektirdiği(mezarlık,bodrum kat,esenler otogarı), şarkı/albüm isimleri aşırı yüzeysel ve kuru sıkı olan, suyunun suyu black metal akımı olmaya çalışan ve yaptıkları müzikte en ufak bir karanlık/heyecan barındırmayan,müzisyenlik olarakta hiçbir şey vadetmeyen hatta tamamen boş beleş bir müzik yapan, kadıköy blackçilerinin de içinde bulunduğu war metal denen gereksiz bir akımın gereksiz başka bir grubu.
28.09.2019
@crowkiller, Ekşiciler bu yorumu beğendi.
profound lore = evet
Bu yaz plajlara damgasını vurdu. Tatilde hep bu albümü dinledim. 27 dakikada infaz. Tertemiz.
Güne ejder meyveli smootie, çıplak yoga ve bu albümle başladım. Auram çok pozitif.
04.07.2021
@ismail vilehand, ejder meyvesi çok kötü bir şey ya. Atanamamış kivi gibi tadı var, ekşi desen değil tatlı desen değil sırf şekilli diye ilgi çekiyor.
https://youtu.be/VWWLBV3dsIM
45 bin dolara ben şeker fabrikası kurarım pezevenk.