İlk albümüyle epik doom metal ortamlarında adını duyuran ABD’li grup CRYPT SERMON’ın 4 yıl aradan sonra çıkan ikinci albümüyle birlikteyiz bugün. Grubun ismi, logosu ve Dark Descent bünyesinde oluşu kimilerinde CRYPT SERMON’ın mağara death metali yapan buhranlı bir oluşum olduğu intibasını yaratabilecekse de grup gayet canlı ve epik bir doom metal icra ediyor. Üstelik de Dark Descent’ten alışık olmadığımız vokallerle, sololarla, klavyelerle, bir dolu şeyle.
CRYPT SERMON’ı masaya yatırdığımızda karşımıza tartışmasız şekilde çıkan bazı referanslar var. Bunların ilki doğal olarak CANDLEMASS. Grubun vokallerinde, gitarlarında, davullarında, kısacası çeşitli unsurlarında hissedilir bir CANDLEMASS havası var. Zaten bunun olmaması da düşünülemez, ancak grup olayın babasını içselleştirerek olaya hâkim olduğunu en baştan gösteriyor. Lakin CRYPT SERMON, CANDLEMASS’in sahip olmadığı birtakım epik dokunuşlara, klavyelere falan da sahip. Kullandıkları bazı rif yapıları ve gamlardan ötürü yer yer SOLITUDE AETERNUS’la yakın durdukları anlar da yok değil. Bu, elbette ki iyi bir şey.
Gruba dair en önemli şeyler: i) çok akıcı beste yapabilmeleri, ii) doom metal çerçevesinde son derece dinamik olabilmeleri ve iii) atmosfer yaratabilmeleri. Bunlardan sırayla bahsedersek, öncelikle grup şarkı yazımına epey geniş perspektiften bakıyor. USPM gruplarının yaklaşımlarına dirsek temasında bulunan epey sert, heavy metalsi bir tavır takınan grup bu sayede doom metalin yanı sıra heavy metal kitlesine de rahatça göz kırpıyor. Daha giriş şarkısından adamların yürek parçalamak gibi bir niyetleri olmadığını görebiliyoruz. Belki PALLBEARER dersiniz belki KHEMMIS dersiniz, sonuçta CRYPT SERMON olayın heavy metal karakterini yitirmediğini pek çok şekilde gösteriyor.
İkinci ve bence en önemli husus, CRYPT SERMON’ın “The Ruins of Fading Light” ile son derece dinamik bir albüm yaratmış olması. Akılda kalıcı nakaratlar, çılgın sololar, lezzet dolu fikirler albüm boyunca karşımıza çıkıyor. “The Ruins of Fading Light” Dark Descent kataloğundaki grupların %99’undan ayrı bir yerde durması ve şirket içine muadilinin olmaması neticesinde Dark Descent açısından da yeni bir sayfa, farklı bir girişim olarak görülebilir. Tüm kataloğu death metal, black metal, thrash metal, funeral doom ve bunların karışımlarından oluşan bir şirketin 2015’teki “Out of the Garden”la birlikte bu albümü de çıkarması, şirketin CRYPT SERMON’a epey güvendiğini gösteriyor. Dark Descent’in duruşunu bilenler, şirketin sırf patlama potansiyeli var diye önüne gelen grubu portföyüne katmayacağını net şekilde biliyordur, CRYPT SERMON bu açıdan farklı bir yerde duruyor.
Üçüncü konu ise grubun “The Ruins of Fading Light”ta ciddi bir atmosfer yaratmayı başarması. Şarkıların birbirine bağlanması, farklı vokal tekniklerinin kullanılması ve genel epiklik bir araya gelince ortaya bütünlüklü bir iş çıkıyor ve yine Dark Descent’ten duymaya alışık olmadığımız blues gamları, çılgın heavy metal soloları gibi renkler de eklenince albümü dinlemesi bayağı bir keyfe dönüşüyor. Grubun kimi anlarda başka gruplara nanik yaptığına da tanık oluyoruz. Bunlar arasında yer yer vokal bazlı benzeşmelerden dolayı GHOST’un adını anabiliriz. Öyle GHOST’a kayalım gibi bir çaba yoksa da belli anlarda GHOST’un ilk albümündeki “sert gitar yumuşak vokal” olayı kendini hissettirebiliyor. Aşağıya alelade bir şarkı koyuyorum, bahsettiğim şeye örnek olarak düşünülmesin.
Bunun haricinde muhtemelen sadece benim hissettiğim bir şeyden bahsetmek istiyorum, o da “Christ is Dead” adlı şarkının giriş kısmını nedense acayip şekilde FALKENBACH’ın “When Gjallarhorn Will Sound”a benzetiyor olmam. “Christ is Dead”in ilk bir dakikası ile “When Gjallarhorn Will Sound”un ilk 2 dakikasını arka arkaya dinleyince o kadar da benzemiyorlar ama ben “Christ is Dead”i her dinleyişimde mevzubahis şarkının o bölümü aklıma geliyor. Neden bilmiyorum, ama geliyor.
Neticede “The Ruins of Fading Light” çok iyi bir albüm. Son yılların dahi çocuğu Arthur Rizk yönetiminde ortaya çıkan prodüksiyondan şarkı sözlerine, kapağına kadar nefis bir iş olan “The Ruins of Fading Light” türü sevenlerin mutlaka dinlemesi gereken bir albüm. Öyle ETERNAL CHAMPION gibi büyücülü kılıçlı epik doom yerine kapakta yansıtılan tarzda ve cayır cayır heavy metal karakterli bir şeyler umarak dinlerseniz epey lezzet alabilirsiniz.
Kadro Brooks Wilson: Vokal
Steve Jansson: Gitar
James Lipczynski: Gitar
Frank Chin: Bas
Enrique Sagarnaga: Davul
Şarkılar 1. The Ninth Templar (Black Candle Flame)
2. Key of Solomon
3. Our Reverend's Grave
4. Epochal Vestiges
5. Christ Is Dead
6. The Snake Handler
7. Oath of Exile
8. Enslave the Heathens
9. Beneath the Torchfire Glare
10. The Ruins of Fading Light
Şahsım adına seneye candlemass ve lord vicar damga vurdu ama bu albumu dinlerken de baya zevkten taklalar attım. Monasterium(grup önerme bölümünde paylastim) ile beraber beni son derece memnun eden bir album.
En sevdiğim türün doom olmasına rağmen epik doom’a karşı hep bir mesafem oldu. Dürüst olmak gerekirse yavaşlatılmış power metal gibi geliyor bana. Ama bu albümde fark yaratan anlar -riff gibi riff’ler- var ve albüm yıl sonu listeme girecek gibi duruyor.
Albümdeki favorim Beneath the Torchfire Glare’in ilk 1.20′si bile birçok yalandan doom albümüne bedel bu arada.
@Kıyamet metali, ’80′lerin epik heavy metal’i ciddi oranda doom etkisi içerir zaten. En bilindik örnek olarak 1983 tarihli Manowar – Into Glory Ride’a bakabilirsin mesela. Crypt Sermon bu gelenekten de besleniyor. Zaten bu yüzden müziğin hissiyatı oldukça retro.
Bana göre yılın şu ana kadarki en iyi doom albümü.
Grubun konseptini belirleyen ve aynı zamanda vokalleri üstlenen şahıs, doğu tarihine ve kültürüne epey meraklı birisi. Grubun ilk albümündeki logonun rengi sarı iken şimdi mora dönmesini Doğu Roma’ya bir öykünme olarak görüyorum.
Bu yıl metal sitelerinde, youtube’da filan karşıma en çok çıkan gruplardan biri oldu Crypt Sermon. İyi bir ivme kazanlar. Umarım devamını getirebilirler.
Albüme dönersek müzikal olarak gayet leziz ve doyurucu bir albüm var ortada ama Brooks Wilson’un vokallerini bir türlü beğenemedim. Bazı şarkılarda pek sorun yaratmıyor ama mesela The Snake Handler gibi bir şarkıda aşırı yoruyor beni.
Neyse ki 2020 şimdilik durgun geçiyor da 2019’a yetiştiremediğim albümlere zaman ayırabiliyorum. Bu albüme de son günlerde aşırı sardım ve her dinleyişte başka bi ayrıntısını yakalıyorum. 2019’un en iyi işlerinden biriymiş, özellikle Key of Solomon ve son şarkı nedir öyle zevkten dört köşe oldum.
Abi caktirmayin ama bu album bildigin bir modern klasik. Baslik epik doom metalde bu yilki cozum ortaginiz diyor ama onumuzdeki 500 sene boyunca cozum ortagi olmaya devam edecek gibi duruyor.
Şahsım adına seneye candlemass ve lord vicar damga vurdu ama bu albumu dinlerken de baya zevkten taklalar attım. Monasterium(grup önerme bölümünde paylastim) ile beraber beni son derece memnun eden bir album.
Bu yıl içerisinde türde çıkmış en iyi albümlerden birisi. Kesinlikle muhteşem. 8,5/10
bu senenin en iyi albümü bence de 9/10. yazı için teşekkürler.
En sevdiğim türün doom olmasına rağmen epik doom’a karşı hep bir mesafem oldu. Dürüst olmak gerekirse yavaşlatılmış power metal gibi geliyor bana. Ama bu albümde fark yaratan anlar -riff gibi riff’ler- var ve albüm yıl sonu listeme girecek gibi duruyor.
Albümdeki favorim Beneath the Torchfire Glare’in ilk 1.20′si bile birçok yalandan doom albümüne bedel bu arada.
@Kıyamet metali, ’80′lerin epik heavy metal’i ciddi oranda doom etkisi içerir zaten. En bilindik örnek olarak 1983 tarihli Manowar – Into Glory Ride’a bakabilirsin mesela. Crypt Sermon bu gelenekten de besleniyor. Zaten bu yüzden müziğin hissiyatı oldukça retro.
Bana göre yılın şu ana kadarki en iyi doom albümü.
Grubun konseptini belirleyen ve aynı zamanda vokalleri üstlenen şahıs, doğu tarihine ve kültürüne epey meraklı birisi. Grubun ilk albümündeki logonun rengi sarı iken şimdi mora dönmesini Doğu Roma’ya bir öykünme olarak görüyorum.
Bu yıl metal sitelerinde, youtube’da filan karşıma en çok çıkan gruplardan biri oldu Crypt Sermon. İyi bir ivme kazanlar. Umarım devamını getirebilirler.
Albüme dönersek müzikal olarak gayet leziz ve doyurucu bir albüm var ortada ama Brooks Wilson’un vokallerini bir türlü beğenemedim. Bazı şarkılarda pek sorun yaratmıyor ama mesela The Snake Handler gibi bir şarkıda aşırı yoruyor beni.
Neyse ki 2020 şimdilik durgun geçiyor da 2019’a yetiştiremediğim albümlere zaman ayırabiliyorum. Bu albüme de son günlerde aşırı sardım ve her dinleyişte başka bi ayrıntısını yakalıyorum. 2019’un en iyi işlerinden biriymiş, özellikle Key of Solomon ve son şarkı nedir öyle zevkten dört köşe oldum.
Abi caktirmayin ama bu album bildigin bir modern klasik. Baslik epik doom metalde bu yilki cozum ortaginiz diyor ama onumuzdeki 500 sene boyunca cozum ortagi olmaya devam edecek gibi duruyor.
Key of Solomon’un girişi ulver-utreise ile aynı. Bilindik bir folk melodisi falan mı bu?
Yeni albümleri 14 Haziran’da çıkıyor.
https://darkdescentrecords.bandcamp.com/album/the-stygian-rose