“End of passion play, crumbling away…”
“Trapped in purgatory, a lifeless object, alive…”
“What do you mean ‘ I don’t believe in God ?’…”
“Day turns to night as I rise from my grave…”
“The world now stands ancient, showing her age…”
1986 yılında dünya, thrash metalin bayraktarlığını yapan ve günümüzde “efsane” statüsüne kavuşan büyük gruplardan bazılarının kariyerlerinde zirveye oynadıkları, bazılarının “biz de buradayız !” dercesine piyasaya adım attıkları, bazılarınınsa yavaştan acemiliğini törpüleyip devleşeceğinin sinyallerini verdiği tozu dumana katan, birbirinden hırçın albümlere sahne oldu. Aralarında sözleşmişcesine içinde bulundukları yılı kasıp kavurmaya niyetli bir halde o zamanın gençleri yukarıda yer alan giriş cümleleriyle şarkılarını seslendirirken yalnız içinde bulundukları jenerasyonu değil, gelecek kuşakları da derinden etkileyecek olağanüstü işlere imza atıyorlardı. Kimi tehditkar, kimi de müjdeleyici bir auraya sahip bu sözlerin arasına 1984’te kurulmuş ve mevcut yıla kadar birkaç kez isim değiştirdikten sonra nihayetinde “Flotsam and Jetsam” adını almış bir grup da kendi “alametini” eklemeye karar vermişti. O alametin adı “Doomsday for the Deceiver”dı.
“Pay heed this tale of the prince of darkness…”
Oldukça üretken bir grup olan Flotsam and Jetsam thrash metal ile ilgilenenlerin bir şekilde yolunun düştüğü, kendi çapında enteresan bir grup. Dinleyicilerinin gözünde albümlerinin kalitesi elbette her grup ve çalışmasında olduğu gibi değişkenlik gösterebilir. Ancak ilk albümleri “Doomsday for the Deceiver” için görüş ayrılıklarının pozitif anlamda seyrekleştiğini varsayıyorum. Çünkü her şeyden önce, karşımızda grubun elle tutulur ilk çalışması olmasına rağmen son derece olgun bir albüm var. Az önce dolaylı yoldan hatrınıza getirdiğim grupların çoğunun edindikleri olgunluk seviyesine gelmeleri kariyerlerinin 2. veya 3. çalışmasına denk gelirken Flotsam and Jetsam’da durumun daha başlangıçta ortaya çıkması bunun bir nevi kanıtı. Tabi olgunluk derken neyi kastettiğimi de açmamın faydası var.
Çoğu zaman “klasik” dediğimiz bir thrash albümü hakkında konuşurken değindiğimiz kriterler büyük oranda mevcut “Doomsday for the Deceiver”da. Yerimizde durmamızı epey zorlaştıracak derecede adrenalinle yüklü muhteşem bir açılış parçasına sahip albüm öncelikle. “Hammerhead” rahatlıkla kulvarında bir “Battery”nin, “Angel of Death”in ya da “Darkness Descends”in yanına koyulabilecek bir kaliteye sahip. Girişinde, albümün yayınlanmasından kısa bir süre sonra grubu bırakıp Metallica’ya katılacak olan Jason Newsted’in bir bas solosunun yer aldığı “Hammerhead”, Newsted’in bestecilikte nasıl bir yeteneği olduğunu daha ilk dakikalarda gösterirken, bas gitarın duyulabilirliği açısından “…and Justice for All”da kendisine yapılanları hatırlayınca adeta köpürttürüyor insanı sinirden. Buna ek olarak, dört nala koşan bir atlı gibi dolu dizgin giden hardcore punk ve thrash karışımı davullarıyla, jilet gibi keskin rifleriyle, vokalist Eric Knutson’ın albüm boyunca kulaklarımızın pasını silecek Ian Gillan vari çığlıklarıyla ve çılgın gitar sololarıyla bir sonraki parçaya geçmeyi hayli zorlaştıran bir açılış parçası bu eser.
Böyle albümlerde olmazsa olmazlardan bir başka husus elbette “etkileyici bir intro”. Öve öve bitiremediğim 1. şarkınınki de dahil olmak üzere, ondan farklı olarak adeta ciğer yakan ve çalışmaya bir balad kimliği de katan “Doomsday for the Deceiver” ve “Der Führer” gibi besteler Edward Carlson-Michael Gilbert ikilisinin akustik gitar arpejlerinin üzerine elektro gitar sololarını ekleyerek inşa ettiği göz alıcı bir performansı ortaya koyuyor. “Metalshock”ın girişinde ise albümün ismindeki “kıyamet” olgusunun önce müzikal bir tezahürünü işitiyoruz . Vokalin teatral bir ses tonu ile “The end of time has come…” diyerek girdiği kısımda bu olgu sözlere de sıçrıyor ve gelen çığlıkla kıyamet kopuyor. Albümün istisnai birkaç basımında mevcut olan “Flotzilla” parçası, gitaristlerin becerilerini konuşturması konusunda özellikle enstrümantal bir beste olmasından ötürü dikkat çekici. Diğer yandan, yalnızca attığı bas sololarında değil, şarkıların söz yazımında ve enstrümantal kompozisyonlarında da ciddi katkıları olan Jason Newsted, “Doomsday for the Deceiver”ı thrash metalin klasikleri arasına sokan en temel etkenlerden biri.
Vokal demişken… Kült mertebesindeki bir thrash albümünde vokalistin performansı o çalışmayı belleğimize kazımakta önemli bir rol oynuyor. Söz konusu albüm açısından konuşacak olursak Eric’in sıklıkla tiz perdelerden attığı çığlıklar şarkıların enstrümanlarla yaratılan yırtıcılığını tamamlar nitelikte. Türün kimi vokalistlerinde harsh vokal olması dışında ses kullanımı açısından kayda değer bir yan görmüyorken “Doomsday…”de durum farklı. O sıralarda yaşının getirdiği çiğliği ve heyecanı da barındıran sesini kullanmada vokalistin ne yapacağını iyi bilen bir performans gösterdiği bilakis adını andığım şarkılarda gayet ortada.
Albümün, grubun çıtasını yükseklere çıkarmasındaki değineceğim son etken de, barındırdığı besteciliğe ilham kaynağı olan kendisinden öncül gruplara referanslarla dolu olması. Nasıl ki “Kill ‘Em All”da Motörhead, Diamond Head gibi grupların ya da ekstrem metal türlerinde Slayer’ın etkisini görüyorsak, “Doomsday for the Deceiver”da da grubun özellikle Metallica ve Iron Maiden’dan epey etkilendiği görülebiliyor. İlk birkaç şarkı adeta “Kill ‘Em All”dan fırlamışcasına son sürat giderken, 5. şarkıyla beraber “Ride the Lightning”i ya da Bruce Dickinson’ın katılımıyla daha sofistike bir şarkı yazımı gösteren kimi Iron Maiden eserlerini çağrıştıran noktalar bulmak mümkün. Iron Maiden’ın karakteristik özellikleri olan gitar düetleri ve öne çıkan bas kullanımı albümde bu etkinin göze çarpan unsurları. Özellikle “She Took an Axe” parçası ciddi Maiden referanslarıyla dolu.
Bazı thrash albümleri ona ısınabilmemiz için biraz zaman ve sabır isterken bazıları da dinlemeye başladığımız ilk anda bizi kendisine çeker. “Doomsday for the Deceiver”ın bu ikinci kategoriye giren albümlerden biri olduğunu düşünüyorum. Sürekli başa sararak tekrar tekrar dinlemeye doyamayacağımız anlarla örülü bu albüm, arkasına içinde bulunduğu yılın rüzgarını da alarak başardığı işlerle, raflarda büyük isimlerle yan yana durmayı sonuna kadar hak eden bir klasik.
Güzel bir yazı olmuş, öncelikle eline sağlık. Flotsam and Jetsam en sevdiğim gruplar arasındadır ve gerçekten ilk albümde gösterdiği olgunluk kendini bozmadan diğer albümlerde de kendini hissettiriyor. Çoğu grup gibi thrash metal ekseninden kayarak bence daha güzel albümler yaptılar. Benim önerim tüm diskografiyi (belli bir tarz beklemeden) bir gözden geçirin eminim çok güzel şarkılar dinleyeceksiniz. Brnim öerim; https://www.youtube.com/watch?v=HxVOnNVhxwY
Eline sağlık, çok iyi yazı. Önemli albüm, korkunç kapak.
22.08.2019
@Ahmet Saraçoğlu, Teşekkür ederim. Gerçekten de albüm kapağı konusunda çok özensizler.
Vokal Ian Gillan’a çok benziyor hakikaten. Ben de her dinleyişte böyle düşünürdüm.
Güzel bir yazı olmuş, öncelikle eline sağlık. Flotsam and Jetsam en sevdiğim gruplar arasındadır ve gerçekten ilk albümde gösterdiği olgunluk kendini bozmadan diğer albümlerde de kendini hissettiriyor. Çoğu grup gibi thrash metal ekseninden kayarak bence daha güzel albümler yaptılar. Benim önerim tüm diskografiyi (belli bir tarz beklemeden) bir gözden geçirin eminim çok güzel şarkılar dinleyeceksiniz. Brnim öerim; https://www.youtube.com/watch?v=HxVOnNVhxwY
Jason gibi bir adam gerçekten metallica da harcandı.