1971 yılında Yes, birçok büyük grubun bile başaramadığı bir işe imza atıp aynı yıl içinde iki tane çok iyi albüm çıkardı. Bunlardan ilki; Tony Kaye, Bill Bruford, Steve Howe ve grubun kurucuları Chris Squire ve Jon Anderson’ı içeren “The Yes Album”dü. “The Yes Album”; “Yours is No Disgrace”, “Starship Trooper” ve “I’ve Seen All Good People” gibi önemli şarkıları bünyesinde barındıran epey iyi bir albümdü.
Bu albümden sonra grup yoluna muazzam bir albüm olan “Fragile” ile devam etti. Bu albümle birlikte, aslında “The Yes Album”de hoş bir klavye sound’u tutturan Tony Kaye yerine üstat Rick Wakeman geldi.
Böylece Yes’in en güçlü kadrosu kurulmuş oldu. Ancak ne yazık ki bu kadronun ömrü çok uzun sürmeyecekti.
Sonraki durak ise Türkçedeki olumlu sıfatların yetersizliğini gözler önüne sürecek denli iyi olan, virtüözlüğün suyunun sıkıldığı, kimilerine göre progresif rock tarihinin en iyi albümü, “Close to the Edge”di.
Bunlar olurken takvimler, müzik tarihi için çok özel yılları bir bir geride bırakarak başka bir özel yılı, 1973’ü gösteriyordu. Bu sene içerisinde pek çok progresif rock grubu sorguya ve itiraza mahal vermeyecek derecede iyi albümleri piyasaya sürdü ancak Yes için işler biraz daha farklı oldu. Grup, fanları ikiye bölen “Tales from Topographic Oceans” adlı albümü çıkardı. Kimileri bu albümü bir başyapıt olarak görürken diğerleri bu eserin içinin boş olduğunu düşünüyordu. İşin daha da kötüsü Wakeman da ikinci kısma katılıyordu ve Yes’in gittiği yönden rahatsızdı, bu nedenle gruptan ayrılma kararı aldı. Bu da zincirden ikinci halkanın da kopması anlamına geliyordu.
Bu duruma bakıldığında Yes’in, yani iki çok önemli üyesini kaybeden ve son albümleri tartışmalı olan bir grubun düşüşe geçmesini rahatlıkla bekleyebilirdik. Ama Yes, “Close to the Edge”i çıkarmıştı ve mükemmelliğin tarifini biliyordu.
Grup, yarasını sarmak için klavyeyi daha sonraları The Moody Blues’da da çalacak olan Patrick Moraz’a emanet etti. Bu hamle, her ne kadar Moraz enstrüman hakimiyetinde Wakeman’dan bir gömlek geride de olsa “Relayer”daki eşsiz klavye-gitar uyumuna sebep oldu.
Kadro eksiği kapatıldığında Yes elindeki formüle göre (yaklaşık 20 dakikalık, inişli çıkışlı bir epik; ballada yakınsayan bir şarkı ve bir de progresif ögeleri yoğun, teknik bir parça olmak üzere üç şarkılık bir formüldü bu) harekete geçip “Relayer”ı yaratabilirdi.
Albümün oluşum sürecini arkamızda bırakıp içeriğinden bahsedersek “Relayer”ın sound’unun Yes’in klasik ses özelliklerinden beslenmesinin yanında bir parça jazz etkisi taşıdığını görmek mümkün. Öte yandan üç şarkıya da başka şekillerde damga vuran Steve Howe gitarlarının, bu gitarlara çok iyi uyum sağlayan ve bazen de kendi başına coşan klavyelerin; Chris Squire’in “Fragile”daki kadar mühür, agresif ve köşeli bir ton seçmese de özenle yazdığı – özellikle “The Gates of Delirium” şarkısındaki – basların albüme ayrı bir kimlik kattığını ve albümü Yes diskografisinde özel bir yere taşıdığını söyleyebiliriz. Ayrıca “The Gates of Delirium” şarkısının kapanış kısmı olan “Soon”un grup külliyatındaki tarifsiz öneminin, bu özel yeri pekiştirdiğini de pekala ekleyebiliriz.
Son olarak toparlamak gerekirse “Relayer”ın, Yes’in kan kaybı yaşadığı bir dönemde çıkmış, üç tane çok iyi şarkıdan oluşan, herkesin dinlemesi gereken bir klasik olduğunu söyleyebiliriz.
En sevdiğim Yes albümü ve prog.rock içerisinde de en sevdiğim beş albümden biri. Ne söylenir ne yazılır bilmiyorum. Sadece The Gates of Delirium için bile sayfalarca şey yazılabilir. Müzik şöleni, sanat eseri. Kritik için teşekkürler.
Albümü çok dinledim ama sözlerini okumadığımdan detaylı bilmiyorum, kapağın sol altında kıvrılan yılanın olayı nedir? Sözel konseptle ilgili bir şey mi?
70lerin özel bir havası var gerçekten. Her gruptan yaratıcılık akıyor. 74′te Yes gibi bir grup tarafından yapılan bir albümün harika olmama ihtimali yok
Inceleme bana biraz kısa da gelse gayet güzel.
Aynı zamanda daha fazla 70 ler albüm incelemesi istiyoruz. Hatta Ahmet Saraçoğlu’ndan özel istek olarak Judas’ın sitede olmayan kritiklerini de görsek süper olur.
En sevdiğim Yes albümü ve prog.rock içerisinde de en sevdiğim beş albümden biri. Ne söylenir ne yazılır bilmiyorum. Sadece The Gates of Delirium için bile sayfalarca şey yazılabilir. Müzik şöleni, sanat eseri. Kritik için teşekkürler.
Eline sağlık, Yes candır.
Albümü çok dinledim ama sözlerini okumadığımdan detaylı bilmiyorum, kapağın sol altında kıvrılan yılanın olayı nedir? Sözel konseptle ilgili bir şey mi?
25.07.2019
@Ahmet Saraçoğlu, Onun anlamını ben de bilmiyorum abi, yanılmıyorsam sözlerde yılan kelimesi geçmiyor.
70lerin özel bir havası var gerçekten. Her gruptan yaratıcılık akıyor. 74′te Yes gibi bir grup tarafından yapılan bir albümün harika olmama ihtimali yok
Inceleme bana biraz kısa da gelse gayet güzel.
Aynı zamanda daha fazla 70 ler albüm incelemesi istiyoruz. Hatta Ahmet Saraçoğlu’ndan özel istek olarak Judas’ın sitede olmayan kritiklerini de görsek süper olur.
Bas 10′u geç.