Avustralyalı DISENTOMB’un ikinci albümü “Misery”yi ilk duyduğum anda DISENTOMB’un farklı olduğunu sezmiştim. Çatır çatır çalıyor, öküz gibi kazıyor ve dinleyicinin peşini bir türlü bırakmayan zehirli, ezici bir hava barındırıyorlardı. O albümü 1000 kez dinledikten sonra yeni albümün yolunu gözler, gruba dair her haberi bekler olmuştum. DISENTOMB çok kaslı ama asla aklı az olmayan bir brutal death metal yapıyordu. Olayı sulandıran ögelerden kaçınıyor ve çok net bir tokat şöleni sunuyorlardı.
“The Decaying Light”ın haberi ilk çıktığında ilk düşündüğüm şey grubun en azından mevcut öküzlüğünü devam ettirmesi, mümkünse bunun üzerine çıkmasıydı. Böyle bir müzik yapıyorsanız zaten birtakım uçları zorluyorsunuz demektir; kimse sizden 5 kat hızlı blast beat atmanızı, 750 bmp’le çalmanızı beklemez. Böyle bir müzik yapıyorsanız bunu yükseltecek başlıca şey yarattığınız şeyin atmosferi ve yoğunluğudur. Tıpkı ULCERATE’le yaptığımız röportajda davulcu Jamie Saint Merat’ın “artık daha başka bir sertlik üzerinden ilerleyeceğiz” minvalinde şeyler söylemesi gibi, DISENTOMB’un da müziğinin derinliğini artırması ve olayı çok hızlı ve sert çalmanın ötesine taşıması gerekiyordu.
Ne mutlu ki öyle de oldu. “The Decaying Light” benim için şimdiden yılın albümleri arasına girdi.
Bunu sağlayan bir dolu faktör var. Beste kalitesi ve müzisyenlikten zaten bahsetmeye gerek yok. Mükemmel şarkılar, harika rifler, enfes düzenlemeler ve çekiç gibi bir sound. Bunu cebe atınca elimizde kalan başlıca şey, DISENTOMB’un çok net şekilde atmosfer yaratmayı başarmış olması. Kupkuru progresif death metal albümlerine, sası sası melodik black metal albümlerine, yavan power metal albümlerine alışığız. Bunlar da dâhil olmak üzere tüm türlerdeki öne çıkan albümlerin tümünün ortak özelliği, bu öne çıkan işlerin hep kendilerine özgü bir hava yaratmayı başarmış olmaları. Brutal death metalde bunu sağlamak hiç de kolay değil. Acımasızlık ve hayvan çocukluğu üzerine kurulu bu tarzda sertlik ve şiddetten ödün vermeden bir de atmosfer oluşturmak gerçekten büyük iş. İşte DISENTOMB “The Decaying Light”ta bunu başarıyor, hem de öyle böyle değil; bağırta bağırta, kanırta kanırta başarıyor.
Bunu albümü dinlemeden anlamak cidden mümkün değil. Grup benzerlerini black metal ve blackened death metal gruplarında duyduğumuz lanetli ve tekinsiz karanlığı albüme öyle güzel yediriyor ki; enfes besteler ve kusursuz prodüksiyon ile bu karanlık üzerimize öyle bir çörekleniyor ki… Dinlemelere doyamıyor insan. Bu açıdan bakınca albüm sadece brutal death metal sevenlere değil, hiç taviz vermemesine rağmen daha geniş kitlelere de yayılmayı başarıyor. Bunu da tür içine sıkışmadan, yarattığı yoğunluğun tatmin ediciliğiyle yapıyor.
“The Decaying Light”ı dinlerken şarkı şarkı takdir etmektense, çok daha bütün bir deneyim yaşadığımı hissediyorum. Şu ana dek albümü 10-12 kez dinledim ve hâlâ şarkıların isimlerini bilmiyorum, çünkü başlattığım andan bitene dek nefes alan, kanı canı olan bir yaratıkla karşı karşıya olduğumu hissediyorum. Bu gerçekten çok önemli bir şey. Bir albümün değerli, uzun ömürlü ve ilham verici olmasını sağlayan en birincil konulardan biri: tek bir şarkıymışçasına iç içe geçmiş, organik, nefes alan, damarlarında kan dolaşan albümler.
Dolaşan bu kanın ne kadar bordo ne kadar siyah olacağına da DISENTOMB karar veriyor. Albüm bir an olsun zekâsını düşürmeden, sürekli kontrolü elinde tutarak vuruyor da vuruyor; eziyor da eziyor. “The Decaying Light”ı dinlerken grubun yazım sürecinde son derece doğal ve akıcı bir ilham aldığını hissedebiliyorsunuz. Son dönemde DISENTOMB röportajı okumadım ama içimden bir ses albümün yazım sürecinin o kadar da uzun sürmediğini, “The Decaying Light”ın kabasının bir çırpıda çıktığını söylüyor. Belki yanılıyorumdur; belki grup her bir notayı ince ince işlemiştir. Ama albümün bu organik hâli bana annesinin rahminden bir çırpıda çıkıp plasentasıyla birlikte flops diye yere düşen bir yaratığın doğumunu düşündürtüyor.
DISENTOMB gerçekten dinlenmesi gereken, tadına varılması gereken bir iş yapmış. Bunca zaman beklemeye kesinlikle değmiş ve ortaya da bugüne kadarki en iyi, en değerli DISENTOMB albümü çıkmış. “The Decaying Light”ın yıl sonu listeme girmemesi için yılın kalan kısmında ciddi anlamda akıl almaz sayıda başyapıt çıkması lazım. Bence DISTENTOMB içini ferah tutsun.
Kadro Jordan James: Vokal
Jake Wilkes: Gitar
Adrian Cappelletti: Bas
Henri Sison: Davul
Konuk: Matti Way: Vokal (2)
Şarkılar 1. Collapsing Skies
2. Your Prayers Echo into Nothingness
3. Indecipherable Sermons of Gloom
4. Undying Dysphoria
5. Centuries of Deluge
6. The Decaying Light
7. The Great Abandonment
8. Dredged into Existence
9. The Droning Monolith
10. Dismal Liturgies
11. Invocation in the Cathedral of Dust
12. Rebirth Through Excoriation
13. Withering
Öyle güzel anlatmışsın ki kendimi bir odaya kapatıp baştan sona gözüm kapalı dinleyesim geldi albüm kapağı çok ürpertici iştah açıcı
albümü dinlemedim ama dinlemeyi çok isterdim
Aklımı aldı yok böyle birşey. Brutal/Slam Death Metal’i dezonant icra etmek grupta kimin aklına geldiyse tebrikleri sonuna kadar hak ediyor.
Belki çok iddialı olacak ama “Si Monvmentvm Reqvires, Circvmspice” Black Metal’i nasıl etkilediyse bu albümde ilerde Brutal Death Metal için benzer bir etkiyi yapacak.
İstisnalar haricinde bu tarz işlerde karikatürize yaklaşımlardan ve bunun müziğe yansımasından hoşlanmayan bir adam olarak albümü yeni dinlemeye başladığımı ve daha ilk dakikalardan beğendiğimi söylemeliyim. Giriş parçası insanlık dışı, benim şu aşamada (daha buraya geldim) en sarsıcı bulduğum “Centuries of Deluge” oldu. 6. saniyede başlayan ve şarkının devamında da gelen bölüm işitsel zehir resmen. Sağda solda brutal death metal yapıyorum diye millete atarlanan ama esasında ibişlik yapan gruplara ders olsun. “Anti” puanlamalara karşı 10 bastığımı ilan ediyorum.
Misery albümünü daha çok seven taraftayım. Bu albüm de canavar gibi ama süresi bir tık daha kısa ya da temposu biraz daha fazla olsa daha çok hoşuma giderdi. Tekinsiz atmosferi vermek için kullanılan dezonant kısımlar albümü kimi yerde frenliyor. Nedense albümden koptum dinlerken. Şarkı şarkı dinleyince hepsi başarılı ama akışta bir sıkıntı var (en azından şimdilik). Puanım 8/10
Saf gurultu. Unique leader records kanalini YTdan takip ediyorum. Attiklari her sarkiyi sonuna kadar dinliyorum. Son bir kac senedir cikan neredeyse tum gruplar birbirinin kopyasi.
Bu albumu de sabirla sonuna kadar dinledim fakat sonuc ayni.
@Alondate, Katılıyorum. Birçok grup için aynı şeyi düşünüyorum hatta. Sertlik var, müzik yok. Bu albümlerin birkaç sene sonra hatırlanacağını hiç sanmıyorum. Anlık gaz.
sene sonuna kadar bu albümden başka bdm albümü çıkmasa da olur. benim bi bdm grubum olsa ve bu sene albüm çıkarmayı planlamış olsaydım vazgeçerdim, bu seneyi atlatıp 2020 de yayınlardım. durduk yere neden magnum mermisine kafa atmaya çalışayım ki?
İnsanın akıl sağlığını bozar derecede iyi bir albüm. İşitsel bir zevk komasına sokuyor. Inter Arma – Sulphur English ile bir birlikte bu sene içerisinde dinlediğim en iyi albüm şimdilik.
Albüm brutal death metal türünde olsa da çok daha fazlasını içeriyor. Epey cesur bir işe kalkışıp destan yazmışlar. Önümüzdeki yıllarda benzerlerini deneyenler kesinlikle olacaktır ama bu albüm bir milat olarak anılacak.
Kağıt üzerinde yazan türü bir yana, hissettirdikleri çok farklı. Misal ben Deathspell Omega’nın son albümünde hissetmediğim kadar karanlık ve boğuculuk hissediyorum bu albümde. Dezonant müziği farklı bir boyuta taşımışlar. 10/10.
Mermiye kafa atacak modda uyandım, sabahtan beri bu albümü dinliyorum. Çarmıha gerilmiş İsa gibiyim ama tek farkı olağanüstü zevk alıyorum. Korkunç bir işitsel zevk bu. Tarifsiz.
Sürükleyici ve çarpıcı bir başyapıt. Kelimelerle ifade edilemeyecek bir hayvanlık. Ne yazsak eksik kalır.
Bu albümün bende uyandırdığı en ilginç his, Invocation In The Cathedral Of Dust parçasının 2.07′sind giren riffte bileklerimi salatalık gibi doğrama isteği. Böyle bir ezici an olamaz…
Bu arada ilk şarkının girişinin daha sonra son şarkıda akustik olarak tekrar edilmesi dahiyane bir fikir. Ezicilik hissinin aslında aşırı distortion, ileri seviye bir bateri kullanımı ve oldukça boğuk bir brutal vokalle ortaya çıktığını gösteriyor. Bu albümden bağımsız son şarkıyı dinlesem ya da dışarıda duysam “Gençler sahilde eğlenceli birşeyler çalmışlar” gibi düşünebilirdim.
Rust in Peace sağ olsun single postuna yazınca aklıma düşürdü bu manyaklığı. Verdiği hazzın tarifi yok. Bir albümü nasıl bu kadar kusursuz icra edebilirsiniz amk oğulları ya. Başyapıt niteliğinde bir eser.
Bu albüm en erken 2084 yılında falan çıkmalıydı. Çok erken geldiği için hak ettiği ilgiyi göremedi. Mozart, Beethoven, Vivaldi, Wagner falan şunu duysa müziği bırakıp başka mesleklere yönelir, köfteci kokoreççi falan açardı.
“Üst düzey müzik” diye bir şey var ise o da budur. Aksini iddia edeni kaale almayın.
5 milyon Kanguru’ya vur izni vermiş Avustralya hükümeti. Daha önce de helikopterden develeri öldürme izni vermişlerdi. Anne kanguruları öldürüp çocuklarının açlıktan ölmesine neden oluyorlar. Vahşi herifler.
Bu adamların neden bu kadar sert müzik yaptığını anlamak lazım.
Düşünsenize kangurularla dolu bir yerde onları seven bir çocuksunuz ve bir avcı gelip sevdiğiniz o hayvanları zalimce öldürüyor. Travma sebebi.
@deadhouse, sebebi ekolojikmiş. İşin arkasındaki bilimselliği bilemeyeceğim ama zamanında kedilere de yapmışlardı. Kedilerin ne gibi bir zararı olabilir ki amk? Ne güzel farelerden, böceklerden, yılanlardan vs koruyorlar bizi.
@Yiğit, çok zararları var. Öldürme makineleri resmen. Avustralya’da birçok türün nesli kediler yüzünden tehlikeye girdi. Şu insanlar kedileri başıboş doğaya salmamaları gerektiğini bir türlü öğrenemedi.
@Rust in Peace., doğaya salmıyoruz, kendi yaşam alanımızda bulunduruyoruz. Kendi sokaklarımızın ve şehirlerimizin doğayla alakası yok zaten. Kediler de bu ortamımızın vazgeçilmezi. Öteki türlü her gün kafam kadar cardon görürdük malum dünya metropollerinde olduğu gibi.
Bizim şehirlerimizde sayısız kedi var. Bazı kuş türlerine zarar verdiklerini biliyorum ama ciddi sıkıntılar yarattığına dair bir şey okumadım. Bizde sıkıntı çıkaran şey sağa sola mama boca etmek. Kirlilik yarattığı gibi kedilerden çok köpekler ve kuşlar yiyor bu mamaları ve onlar için belli zararlar doğuruyor.
@Yiğit, olay Avustralya’dan ne ara bizim ülkemize geldi? Şehirlerin doğayla alakası var diyen yok, bizim şehirlerimizde kedi, köpek, kuş dışında hayvan yaşayamaz zaten. Hayatında kaç kere sincap gördün desen bir elin parmağından fazlasını geçmez.
Avustralya özelinde konuşuyorum. Doğaya bir ton kedi bıraktıkları için bazı küçük hayvan türlerinin soyu tehlike altına girdi. Kedi avı olayı bu yüzden.
Avustralya gibi bir ülke yok sanırım dünyada. Doğayla iç içeler ve bu birtakım müdaheleleri gerektiriyor. Avustralya’da kanguru nüfusu aşırı fazla ve insanlar dışında bunu kontrol altında tutacak bir şey de olmadığı için sürekli ürüyorlar. Kontrolsüz kanguru nüfusu tarım için tehlike. Aynı şekilde Türkiye’de de domuz avlamak serbest çünkü tarlaya zararları çok büyük ve hızlı ürüyorlar. Öldürmeyelim demek kolay ama gerçekler de var.
Öyle güzel anlatmışsın ki kendimi bir odaya kapatıp baştan sona gözüm kapalı dinleyesim geldi albüm kapağı çok ürpertici iştah açıcı
albümü dinlemedim ama dinlemeyi çok isterdim
Aklımı aldı yok böyle birşey. Brutal/Slam Death Metal’i dezonant icra etmek grupta kimin aklına geldiyse tebrikleri sonuna kadar hak ediyor.
Belki çok iddialı olacak ama “Si Monvmentvm Reqvires, Circvmspice” Black Metal’i nasıl etkilediyse bu albümde ilerde Brutal Death Metal için benzer bir etkiyi yapacak.
İstisnalar haricinde bu tarz işlerde karikatürize yaklaşımlardan ve bunun müziğe yansımasından hoşlanmayan bir adam olarak albümü yeni dinlemeye başladığımı ve daha ilk dakikalardan beğendiğimi söylemeliyim. Giriş parçası insanlık dışı, benim şu aşamada (daha buraya geldim) en sarsıcı bulduğum “Centuries of Deluge” oldu. 6. saniyede başlayan ve şarkının devamında da gelen bölüm işitsel zehir resmen. Sağda solda brutal death metal yapıyorum diye millete atarlanan ama esasında ibişlik yapan gruplara ders olsun. “Anti” puanlamalara karşı 10 bastığımı ilan ediyorum.
Eline sağlık Ahmet.
Ohhh… Şahane bir albüm. Bir kamyon katıksız dayak yeminle. 🤘
Misery albümünü daha çok seven taraftayım. Bu albüm de canavar gibi ama süresi bir tık daha kısa ya da temposu biraz daha fazla olsa daha çok hoşuma giderdi. Tekinsiz atmosferi vermek için kullanılan dezonant kısımlar albümü kimi yerde frenliyor. Nedense albümden koptum dinlerken. Şarkı şarkı dinleyince hepsi başarılı ama akışta bir sıkıntı var (en azından şimdilik). Puanım 8/10
Saf gurultu. Unique leader records kanalini YTdan takip ediyorum. Attiklari her sarkiyi sonuna kadar dinliyorum. Son bir kac senedir cikan neredeyse tum gruplar birbirinin kopyasi.
Bu albumu de sabirla sonuna kadar dinledim fakat sonuc ayni.
18.07.2019
@Alondate, Katılıyorum. Birçok grup için aynı şeyi düşünüyorum hatta. Sertlik var, müzik yok. Bu albümlerin birkaç sene sonra hatırlanacağını hiç sanmıyorum. Anlık gaz.
13.07.2021
@Kıyamet metali, Merhaba bu yorum birkaç sene sonra geldi. Niyetim anlaşılmıştır :) Bye…
01.06.2022
@Kıyamet metali, Selamun aleyküm dj ercik kral ercik aranjör olarak karşınızdayım evlatlarım
sene sonuna kadar bu albümden başka bdm albümü çıkmasa da olur. benim bi bdm grubum olsa ve bu sene albüm çıkarmayı planlamış olsaydım vazgeçerdim, bu seneyi atlatıp 2020 de yayınlardım. durduk yere neden magnum mermisine kafa atmaya çalışayım ki?
İnsanın akıl sağlığını bozar derecede iyi bir albüm. İşitsel bir zevk komasına sokuyor. Inter Arma – Sulphur English ile bir birlikte bu sene içerisinde dinlediğim en iyi albüm şimdilik.
Albüm brutal death metal türünde olsa da çok daha fazlasını içeriyor. Epey cesur bir işe kalkışıp destan yazmışlar. Önümüzdeki yıllarda benzerlerini deneyenler kesinlikle olacaktır ama bu albüm bir milat olarak anılacak.
Kağıt üzerinde yazan türü bir yana, hissettirdikleri çok farklı. Misal ben Deathspell Omega’nın son albümünde hissetmediğim kadar karanlık ve boğuculuk hissediyorum bu albümde. Dezonant müziği farklı bir boyuta taşımışlar. 10/10.
25.08.2019
@ismail vilehand, Sulphur English’i 2′ye çekersen komiteden seni Sulphur English savunma timinden çıkarmalarını istemek zorunda kalırım…
25.08.2019
@deadhouse, valla bu konuda çok ortadayım ya. Sonucu zaman belirleyecek. Zaman geçtikçe etkisi azalmayan albüm en iyi albümdür.
Dünyanın en iyi albümü.
09.02.2021
+1
Saturn Devours His Son
Böyle bir şey olabilir mi ya
Öküz gibi İyi albüm
Müziğin otoerotik asfiksi bu albüm olsa gerek. Dinlerken boğuluyorsun ama aynı anda da zevkten ölüyorsun. Çok acayip gerçekten.
Zehir olsa fondip yapılır.
Akıl azaltan bir hayvan oğlu hayvanlık.
Mermiye kafa atacak modda uyandım, sabahtan beri bu albümü dinliyorum. Çarmıha gerilmiş İsa gibiyim ama tek farkı olağanüstü zevk alıyorum. Korkunç bir işitsel zevk bu. Tarifsiz.
Bu albumun gaziyla diger albumlerine de baktim pek tat vermedi bariz siklet farki var aralarinda. Vahiy falan indi herhalde bu album oncesi.
ne muazzam albümmüş arkadaş. keşke verilen puanların da tagleri olsa, kim bilir neler kaçırdık. kritik zaten, albümü dinlemeye zorluyor.
Sürükleyici ve çarpıcı bir başyapıt. Kelimelerle ifade edilemeyecek bir hayvanlık. Ne yazsak eksik kalır.
Bu albümün bende uyandırdığı en ilginç his, Invocation In The Cathedral Of Dust parçasının 2.07′sind giren riffte bileklerimi salatalık gibi doğrama isteği. Böyle bir ezici an olamaz…
Bu arada ilk şarkının girişinin daha sonra son şarkıda akustik olarak tekrar edilmesi dahiyane bir fikir. Ezicilik hissinin aslında aşırı distortion, ileri seviye bir bateri kullanımı ve oldukça boğuk bir brutal vokalle ortaya çıktığını gösteriyor. Bu albümden bağımsız son şarkıyı dinlesem ya da dışarıda duysam “Gençler sahilde eğlenceli birşeyler çalmışlar” gibi düşünebilirdim.
🙂
17.06.2021
@P L A G U E, Başlığı hortlattın mecbur dinleyecez yapacak bişey yok.
Ananızın amına koyayım. Böyle müzik yapılmaz.
Rust in Peace sağ olsun single postuna yazınca aklıma düşürdü bu manyaklığı. Verdiği hazzın tarifi yok. Bir albümü nasıl bu kadar kusursuz icra edebilirsiniz amk oğulları ya. Başyapıt niteliğinde bir eser.
Bakırköy Akıl Hastanesi sevkediyo mahkeme beni.
19.02.2023
@ismail vilehand, hahahaha bu albüme yapılabilecek en iyi yorum
Bu albüm en erken 2084 yılında falan çıkmalıydı. Çok erken geldiği için hak ettiği ilgiyi göremedi. Mozart, Beethoven, Vivaldi, Wagner falan şunu duysa müziği bırakıp başka mesleklere yönelir, köfteci kokoreççi falan açardı.
“Üst düzey müzik” diye bir şey var ise o da budur. Aksini iddia edeni kaale almayın.
Bebek yağıyla çekilen otuzbir gibisin. Doyulmuyorsun be albüm.
5 milyon Kanguru’ya vur izni vermiş Avustralya hükümeti. Daha önce de helikopterden develeri öldürme izni vermişlerdi. Anne kanguruları öldürüp çocuklarının açlıktan ölmesine neden oluyorlar. Vahşi herifler.
Bu adamların neden bu kadar sert müzik yaptığını anlamak lazım.
Düşünsenize kangurularla dolu bir yerde onları seven bir çocuksunuz ve bir avcı gelip sevdiğiniz o hayvanları zalimce öldürüyor. Travma sebebi.
27.03.2023
@deadhouse, sebebi ekolojikmiş. İşin arkasındaki bilimselliği bilemeyeceğim ama zamanında kedilere de yapmışlardı. Kedilerin ne gibi bir zararı olabilir ki amk? Ne güzel farelerden, böceklerden, yılanlardan vs koruyorlar bizi.
27.03.2023
@Yiğit, çok zararları var. Öldürme makineleri resmen. Avustralya’da birçok türün nesli kediler yüzünden tehlikeye girdi. Şu insanlar kedileri başıboş doğaya salmamaları gerektiğini bir türlü öğrenemedi.
27.03.2023
@Rust in Peace., doğaya salmıyoruz, kendi yaşam alanımızda bulunduruyoruz. Kendi sokaklarımızın ve şehirlerimizin doğayla alakası yok zaten. Kediler de bu ortamımızın vazgeçilmezi. Öteki türlü her gün kafam kadar cardon görürdük malum dünya metropollerinde olduğu gibi.
Bizim şehirlerimizde sayısız kedi var. Bazı kuş türlerine zarar verdiklerini biliyorum ama ciddi sıkıntılar yarattığına dair bir şey okumadım. Bizde sıkıntı çıkaran şey sağa sola mama boca etmek. Kirlilik yarattığı gibi kedilerden çok köpekler ve kuşlar yiyor bu mamaları ve onlar için belli zararlar doğuruyor.
28.03.2023
@Yiğit, olay Avustralya’dan ne ara bizim ülkemize geldi? Şehirlerin doğayla alakası var diyen yok, bizim şehirlerimizde kedi, köpek, kuş dışında hayvan yaşayamaz zaten. Hayatında kaç kere sincap gördün desen bir elin parmağından fazlasını geçmez.
Avustralya özelinde konuşuyorum. Doğaya bir ton kedi bıraktıkları için bazı küçük hayvan türlerinin soyu tehlike altına girdi. Kedi avı olayı bu yüzden.
Avustralya gibi bir ülke yok sanırım dünyada. Doğayla iç içeler ve bu birtakım müdaheleleri gerektiriyor. Avustralya’da kanguru nüfusu aşırı fazla ve insanlar dışında bunu kontrol altında tutacak bir şey de olmadığı için sürekli ürüyorlar. Kontrolsüz kanguru nüfusu tarım için tehlike. Aynı şekilde Türkiye’de de domuz avlamak serbest çünkü tarlaya zararları çok büyük ve hızlı ürüyorlar. Öldürmeyelim demek kolay ama gerçekler de var.
28.03.2023
@Rust in Peace., yav biliyorum konunun Avustralya olduğunu sadece boş boş konuşasım geldi :)
27.03.2023
@Yiğit, Mao da 1 milyar serçe kuşunu tarımsal gerekçelerle imha etmişti.
Yiğit kardeşim onların ekolojilerine, sözde insanlığı daha iyiye götürme ideallerine sokayım.
Serçe kuşlarına, garibim kangurulara sordular mı sebebi ekolojik diye.
İnsanın kendisini gezegenin biricik canlısı görme fikri hastalıklı bir fikir.
5 milyon kanguru vurarak, 1 milyar serçe kuşu öldürerek iyilik doğmaz daha fazla kötülük doğar.
Doğayı yok etmeye çalışarak doğayla başa çıkamazsın.
Bu albüm bdsm ise diğer albümler yorgan altı misyonerdir. Öyle bir albüm.
ALBÜM ÇIKARIN LAN