Binlercesinden biriydin ama farklıydın, ölsen de öldükten sonra ardında, seni ölümsüz kılacak bir şeyler bırakacaktın, diğer dördü gibi.
Pencere ve kapı aralıklarından şuh kahkahalar atarak göğüslerini sallandırıp çevredeki erkeklerin iştahını kabartırken bir yandan cebine girecek parayı düşünüyor, karnını daha güzel yemeklerle doyurmayı hayâl ediyordun. Ama asıl hayâlin otuzlu yaşlarına yaklaşmışken gerçek aşkı belki de tesadüfen bulabilmekti. Çevrende, mutsuz evliliklerinin neticesinde gözlerden bile sakınılacak muhteşemlikte meyvelere sahip arkadaşların olsa da mutluluk sana çok uzak bir kavramdı. Kim bilir, belki de göğüslerini bir olta olarak kullanıp ağına takılan bir prens yardımıyla ömrünün sonuna kadar mutlu yaşayabilirdin.
Kulağına birilerinin sen ve senin gibiler için “Onlar şehrin yaratıklarıdır, kuklalardır, grotesk makinelerdir…” sözleri çalınsa da bu seni, nihai hedefinden ve hayâlinden hiç döndürmedi. Hep bekledin; yolda, odada, pencerede, balkonda. Kendine güvenin tamdı, yaşın gençti ama seninle aynı mesleği yapan arkadaşlarının hayata karşı sert, kaya gibi duruşundan etkilenmiş, Doğu Yakası’nın hırsızlık ve cinayet gibi tatsız yanlarına karşı dayanıklılık kazanmıştın. Bazen Batı Yakası’nda yaşamayı arzu ediyordun. Orada, hayatını seninle aynı işi yaparak kazanan arkadaşların tiyatroya ve müzik dinletilerine rahatlıkla gidebiliyorlardı. Onları kimse bu yaptıklarından dolayı yadırgamıyor, kimse onlara alçaltıcı bakışlar atmıyor, yalnızca insan oldukları için değer görüyorlardı onlar.
Gasp ve cinayet haberlerine alışkındın, gazetelerin çoğu zaman polislerden bile önce doğruyu bulup yazdığını biliyordun, bu nedenle gazetecilere güvenin tamdı. Fakat Whitechapel giderek meşum bir yere dönüşmeye başladı ağustosun son günü. Son yaşananlara dair yazılanları okurken kalp atışlarının bu kadar hızlandığına daha önce şahit olmamıştın.
“44 yaşındaki fahişe Mary Ann Nichols, halka açık bir alanda ölü bulundu. Kadının yüzü çürükler içindeydi; boğazı kesilmiş, karnı deşilmiş ama boğazı ve karnı arasında başka bir yaralama izi veya kan yoktu. Yaralar soldan sağa açıldığı için katilin solak biri olduğu düşünülüyor. Kadının cinsel organı görülecek şekilde sırt üstü bırakılmış, bacakları iki yana ayrılmış ve dizleri karnına doğru çekilerek ceset sabitlenmiş…”
“Umarım sıradan bir olaydır.” dedin içinden, belki de öyledir peki ya değilse?
Günler günleri kovalarken sen ekmek parası derdinde en iyi bildiğin işi yapmaya devam ediyordun. Gönlünü kaptırabileceğin bir erkeğin hâlâ var olduğunu düşleyerek… 8 eylül cumartesi günü çok eğlenmiştin ama senin gibi şanslı olmayan birileri vardı çok yakınlarında. Kimi zaman çiçekçilik kimi zaman fahişelik yaparak karnını doyuran Annie Chapman gibi.
“8 Eylül 1888 Cumartesi günü sabah 06.00 civarı bulunan Annie Chapman feci şekilde öldürülmüştür. Maktulün boğazı kesilmiş, karın ve genital bölgesi tamamen parçalanmıştır. Çıkarılan iç organlar, kadının omzuna yerleştirilmiş ve bir hafta önce öldürülen Mary Ann Nichols gibi cinsel organ ifşa edilircesine yine aynı pozisyonda bacakları ayrık bırakılmış. Bu nedenle katil ya da katillerin aynı kişi veya kişiler olduğu düşünülüyor. Cesedi inceleyen doktorlar, bu bedensel hasarın, anatomi bilgisine sahip birileri tarafından yapıldığından hemfikirler.”
“Bu bir canavarlık,” desen de bunu yapanın aslında pikarizmden mustarip, çocukluğunda sayısız travma yaşayan biri olduğunu bilmiyordun doğal olarak. “Ölenle ölünmez,” diyerek hayatına kaldığı yerden devam ettin. Hiçbir güç seni hedefinden alıkoyamayacak, hayâllerini hiç kimse baltalayamayacaktı. Ama Doğu Yakası’nda aksiliklerin ardı arkası kesilmedi. Düzenli olarak okuduğun gazeteleri artık titrer vaziyetteki ellerinle tutuyordun. Bu yeni çıkan katil veya katillerin yaptıkları, senin kaya gibi güçlü psikolojini, dalgaların çarpa çarpa aşındırdığı sarp kayalar gibi aşındırıyordu. Gazetede yine uğursuz haberler kol geziyordu, bir an okumak istemedin ama yine kendini engelleyemedin.
“Çifte cinayet! 30 Eylül 1888 Pazar günü, fahişelik yapan Elizabeth Stride ve Catherine Eddowes adlı kadınlar vahşice öldürüldü. Maktullerden Elizabeth Stride’da derin yararlanmalar olmamasına karşın boğazının kesilmesi ve öldürüldükten sonra cesede poz verdirilmesi, önceki fahişe cinayetleriyle örtüşüyor. Takma adı “Mary Ann Kelly” olan Catherine Eddowes ise hunharca katledilen diğer fahişelerle aynı kaderi paylaşıyor. Rahminin bir kısmı ve sol böbreği alınan Eddowes’un kulağı da kesildiği tespit edilmiştir…”
“Takma adı ‘Mary Ann Kelly’ mi?” diye ürpererek kendi kendine mırıldandın. “Benim adım da Mary Jane Kelly, ne ilginç bir tesadüf…” dedin. Bu bir tesadüf müydü yoksa hayatları sonlandırma konusunda uzman birinin özel seçimi miydi bilinmez ama kara bulutlar, artık senin üstünde dolaşmaya başlamıştı.
Kasım ayı gelmiş havalar soğumaya başlamıştı. Dorset Sokak’ta küçük bir oda kiralamıştın. Sana ve günübirlik hayat arkadaşlarına yetecek cinsten bir yerdi. Mutluydun orada, yatağa uzayıp tavana bakarak hayâller kurmayı seviyordun, yanına uzanmış hayâli sevgilinin elinden tutuyor, uykuya bazen de böyle dalıyordun. 9 kasım günü yakışıklı, uzun boylu, omuz genişliği ve kollarının kalınlığından güçlü olduğunu düşündüğün biri yaklaştı sana. Senden ne kadar hoşlandığını söyledi; o kadar nazik, o kadar kibardı ki o an bir hayat kadını değil de Viktorya devrinin hanımefendilerinden biri olmayı istedin. Yine de yaptığınız kısa sohbette okuduklarından, öğrendiklerinden hareketle karşındaki centilmenle sohbeti daha da ileriye taşıyabildin. Havanın soğuk olmasındandı belki de; adamın üzerinde siyah deri bir önlük vardı, silindir şapkası da beyefendinin şıklığını arttırırken onun, zengin biri olduğunu gösteriyordu. “Sanırım beklediğim prens bu adam!” diye geçirdin içinden. Tüm iletişim hünerlerini gösterip adamı odana çektin, şimdi ona başka hünerlerini gösterecektin. Yatağa büyük bir huzur ve işve ile uzandın, bir daha oradan kendi başına kalkamamak üzere…
Mary Jane Kelly:
“Görgü tanıkları tarafından en son sabah 02.00 sularında bir beyle konuştuğu ve odasına girdiği belirtilen hayat kadını Mary Jane Kelly, görülmemiş biçimde vahşice öldürüldü. Yüzü, iç organları, bacakları parçalanan Kelly’nin kalbinin yerinden çıkarıldığı tespit edilmiştir. Diğer fahişe cinayetlerindeki cinsel bölge gösterimi, Kelly’de de uygulanmıştır…”
Bir döneme damgasını vurmakla kalmayıp korku edebiyatından müziğe, dijital oyunlardan sinemaya kadar sanatın her dalını bir şekilde etkileyen Jack the Ripper’ın en bilinen beş cinayetini bir de böyle okuyun istedim. Prostitute Disfigurement’ın kendi adını taşıyan son albümüne neden böyle bir yazı yazdığım ise albümün kapağında, şarkı isimlerinde ve sözlerinde gizli. Kapakta resmedilen -solak olmasa da- Jack the Ripper’ın tasviri, “Every Woman Lives in Fear” gibi şarkılar, katilin, dönemin İngiltere’sinde yarattığı havanın yansıması. Grubun altıncı stüdyo albümünü bu konseptte hazırlaması şaşırtıcı değil ama yapımın sunduğu vahşet hakikaten şaşırtıcı.
Sound’dan şarkı yazımına kadar birçok unsur, türün nasıl temsil edilmesi gerektiği konusunda bir referans noktası olmak için gayet uygun. Hele hele “Force-Fed Dead” gibi şarkıların hem başında hem de sonunda yer verilen adrenalin patlaması yaşatacak rifler (çift gitar kullanımına özellikle dikkat) yapımı keyifle dinlemeniz için yeterli.
Bu yıl çıkan Desecravity albümü “Anathema” gibi hayvanlıklarla birlikte 2019’un brutal tarafının en iyi işlerinden biri olan “Prostitute Disfigurement” türün sevenlerini mutlu edecek, ekibin kariyeri adına da brutal death metal dünyası adına da oldukça iyi bir eser.
Kadro Niels Adams: Vokal, sözler
Bob Sneijers: Gitar
Alexander Przepiorka: Gitar
Patrick Oosterveen: Bas, sözler
Dennis Thiele: Davul
Şarkılar 1. Fight a Transvestite
2. Happily to the Gallows
3. Force-Fed Dead
4. Kinderfresser
5. The Way of All Excrement
6. Dead Before She Hits the Ground
7. Penile Tumescence
8. Hell Libertine
9. Every Woman Lives in Fear
Yazı gerçekten güzel olmuş Ouz reis eline sağlık. Bir iki şarkıya da baktım fena değil. Özellikle Every Woman Lives in Fear sağlam parça.
Kişisel yorumumu yapacak olursam ben artık death/brutal/technical türünde çok çok üst düzey bir iş olmadığı sürece hiç bir albumu dinleyemiyorum. İlk denemede sıkılıp hemen kapatıyorum. Yani bir arsis – a celebration of guilt, bloodbath – nightmares made flesh, abnormality – contaminating the hive mind, benighted – asylum cave falan değilse bu ne lan deyip kapatıyorum. Sanırım işe güce atıldığım için zaman çok daha değerli bir hal aldı. Her şeyi dinleyecek vakit bulamıyor olabilirim.
@Alondate, Rica ederim ama sitede bir tane reis var ve o, ben değilim. :)
İşten veya zaman darlığından ziyâde iyi albümler başka gruplardan beklentilerimizi öyle bir boyuta taşıyor ki ister istemez ilk birkaç dinlemede sarmayan albümlerden uzaklaşabiliyoruz. Benim de karşılaştığım bir şey bu, tür/tarz fark etmiyor pek. Albüm ilk bir iki dinlemede beni şaşırtmıyor, sarmıyorsa sonrasında da fikirlerim değişmiyor.
Eline sağlık Oğuz. Standart yazı formatının dışında olması gayet iyi olmuş. Albümü henüz dinleyemedim ama bakacağım ilk fırsatta.
18.06.2019
@Ahmet Saraçoğlu, Rica ederim abi, albümün kapağını görüp şarkıları dinledikten sonra başka bir şekilde yazamadım açıkçası.
Yazı gerçekten güzel olmuş Ouz reis eline sağlık. Bir iki şarkıya da baktım fena değil. Özellikle Every Woman Lives in Fear sağlam parça.
Kişisel yorumumu yapacak olursam ben artık death/brutal/technical türünde çok çok üst düzey bir iş olmadığı sürece hiç bir albumu dinleyemiyorum. İlk denemede sıkılıp hemen kapatıyorum. Yani bir arsis – a celebration of guilt, bloodbath – nightmares made flesh, abnormality – contaminating the hive mind, benighted – asylum cave falan değilse bu ne lan deyip kapatıyorum. Sanırım işe güce atıldığım için zaman çok daha değerli bir hal aldı. Her şeyi dinleyecek vakit bulamıyor olabilirim.
19.06.2019
@Alondate, Rica ederim ama sitede bir tane reis var ve o, ben değilim. :)
İşten veya zaman darlığından ziyâde iyi albümler başka gruplardan beklentilerimizi öyle bir boyuta taşıyor ki ister istemez ilk birkaç dinlemede sarmayan albümlerden uzaklaşabiliyoruz. Benim de karşılaştığım bir şey bu, tür/tarz fark etmiyor pek. Albüm ilk bir iki dinlemede beni şaşırtmıyor, sarmıyorsa sonrasında da fikirlerim değişmiyor.