“Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm
Elhamdulillâhi Rabbi’l-âlemîn
Er-Rahmâni’r-Rahîm
Mâliki yevmi’d-dîn
İyyâke na’budu ve iyyâke neste’în
İhdine’s-sırâta’l-mustakîm
Sırâta’l-lezîne en’amte aleyhim
Ğayri’l-meğdûbi aleyhim ve le’d-dâllîn”
Bildiğimiz gibi DEATHSPELL OMEGA “Si Monvmentvm Reqvires, Circvmspice”, “Fas – Ite, Maledicti, in Ignem Aeternum”, “Paracletus” üçlemesiyle müzik üstü bir kimliğe bürünmüş, Bataille ve İncil eksenli sözleri ve black metalin kurallarını yeniden yazdığı müziğiyle adeta soyut bir hâl almıştı. Bu üçlemede DEATHSPELL OMEGA adeta kıyameti müjdeleyen, geri geri yürüyen, tersten konuşan bir yok oluş peygamberi gibiydi. Bu duruşu nedeniyle DEATHSPELL OMEGA’yı herhangi bir grup gibi göremiyor, kimliksizliğinin, suretsizliğinin de verdiği kudretle onu çok başka bir yerde konumlandırıyorduk.
Üçlemenin tamamlanmasının ardından çıkan ve DEATHSPELL OMEGA’nın kariyerindeki en tavizsiz, acımasız albümlerden biri olan “The Synarchy of Molten Bones”, sanki bu üçlemeden oluşan ölüm duası edildiği sırada vücudunun aldığı grotesk, şekilsiz, kendi içine çöreklenmiş pozisyondan sıyrılmak, gerinip kanatlarını açmak isteyen zehirli, zifiri bir Anka kuşunun yeniden uyanışı gibiydi. “The Synarchy of Molten Bones”da konu edilen Nemrud’un tanrıyı reddedişi, kartalların uçurduğu bir sandıkla göğe yükselip göklerdeki tanrıya ok atışı gerçek bir öfke patlamasıyla müzikal olarak resmedilmiş, “The Synarchy of Molten Bones” bugüne kadarki en karambol, en şiddetli DEATHSPELL OMEGA yapıtlarından biri olarak üçlemenin sonuna net bir çizgi çekmişti.
“Yeniden Doğuşun Fırınları…”
“Palingenesia”, Yunancada “tekrar” anlamına gelen “Palin” ve “doğuş” anlamına gelen “Genesis” kelimelerinden oluşan bir yeniden doğuş, yeniden yaratım ifadesi. Felsefi anlamda bakıldığında “palingenesia”, Stoacılara dek uzanan ve evrenin yeniden sürekli olarak tekrar yaratımını ifade eden bir tabir. Matta İncili’nde İsa, yeni bir dünyanın doğumunun habercisi olan Mahşer Günü’nden “palingenesia” olarak bahsediyor.
“İsa onlara, “Size doğrusunu söyleyeyim, HER ŞEY YENİLENDİĞİNDE, insanoğlu görkemli tahtına oturduğunda, siz, evet ardımdan gelen sizler, on iki tahta oturacak İsrail`in on iki kabilesini yargılayacaksınız.” – Matta 19.28
İşte burada bahsedilen “her şeyin yenilenmesi” (Mahşer Günü, Last Judgment), aslında “palingenesia”yı ifade ediyor. Yazının başındaki Fâtiha Suresi’nde Allah’tan “Mâliki yevmi’d-dîn”, yani “Din (hesap ve ceza) gününün sahibi” olarak bahsediliyor. Bu hesap ve ceza gününün Matta İncili’ndeki karşılığı olan “palingenesia” da hem Mahşer Günü’nün bir sonucu hem de bizzat Mahşer Günü’nün kendisi olarak ifade ediliyor.
Bu noktada DEATHSPELL OMEGA’nın üçleme sonrasında işlediği Nemrud’la birlikte büründüğü daha somut düzlemden bahsedelim. Üçleme ile adeta kendi inanç sistemini oluşturan ve metafizik Satanizm’in işitsel yapı taşlarını döşeyen DEATHSPELL OMEGA, bu misyonunu tamamladıktan sonra “Fas – Ite…” kapağındaki gibi düşerek dünyaya inmiş ve daha elle tutulur, en azından daha somut şekilde dillendirilen konulara el atacağını hissettirmişti.
Üçlemesiyle işin manevi altyapısını hazırlayan DEATHSPELL OMEGA, Şeytan’ın teorisini pratiğe dökmek üzere bu kez “The Furnaces of Palingenesia” ile karşımızda.
Yukarıda bahsettiğim “palingenesia” kavramı, bu albüm özelinde, DEATHSPELL OMEGA’nın çatallı dili ve çarpık çurpuk ellerinde çok daha dünyevi, gerçek bir bağlamda işleniyor. İngiliz siyaset teorisyeni Roger Griffin’in bulduğu ve faşizmin temeli olarak nitelendirdiği “palingenetic ultranationalism (dirilişçi popülist aşırı milliyetçilik)” tabiri, faşizmin temelini “bir devlet veya imparatorluğun, kendisinden önceki egemen gücün ve onun geçmişten gelen siyasi fikirlerinin bir sureti olarak yeniden doğuşu” olarak ifade ediyor.
Mussolini’nin İtalya’yı Roma İmparatorluğu’nun yeniden doğuşu olarak görmesi, Hitler rejiminin Alman “Reich”ının üçüncü palingenetik dirilişi olarak görülmesi (sırasıyla Kutsal Roma İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu, Nazi Almanyası) yine bu bağlamda değerlendiriliyor.
Tam bu noktada DEATHSPELL OMEGA’nın “The Furnaces of Palingenesia”da işlediği sözel içeriğe gelelim. Yüzeysel olarak bakıldığında “The Furnaces of Palingenesia” büyük oranda ırkçı, yıkıcı, ahlaki ve insani olarak değerli görülen her şeyin yok edilmesi gerektiği temeline dayanan bir içeriğe sahip. Grubun bugüne dek çıkardığı albümler içerisinde, kitapçıkta yazılı sözlerin albümde vokal olarak en az yer bulduğu çalışma olan “The Furnaces of Palingenesia”, sanki az bir kısmının sözel olarak ifade edildiği, daha derin bir arka planı olan bir manifesto izlenimi veriyor. Albümü dinleyip sözleri okuduğunuzda, başta DEATHSPELL OMEGA elemanlarının gerçekten de ekstrem düzeyde ırkçı olduğunu ve bu yanlarını nihayet bu albümle ortaya koyduklarını düşünebilirsiniz. Bu noktada karşımıza, “DEATHSPELL OMEGA kariyeri boyunca kendi düşüncelerini mi ifade etti, yoksa sadece bir anlatıcı rolü mü üstlendi?” sorusu çıkıyor. “Palingenesia” kavramının ideolojik altyapısına baktığımızda, DEATHSPELL OMEGA kavramının anlatıcı rolüne daha yakın durduğunu görüyoruz. Burada net bir kanıya varmanın zor olduğuna inansam da bana kalırsa grup şahsi düşüncesini aktarmaktan ziyade bu kavram çerçevesinde faşizmi ve onun getirilerini konu ediyor.
Yeniden doğuşun fırınları kor ateşlerle yanıyor, bizi bekleyen bir sonraki düzeni pişiriyor.
Roger Griffin’in faşist palingenesia hakkındaki görüşleri, Batı toplumunun yıkılışı bağlamında Frank Kermode’un toplumun ölümünü işleyen “The Sense of an Ending” adlı eserine de atıfta bulunuyor. Buna göre faşizm, bu ölüm ve yeniden doğuşun bir parçası olarak; yozlaşma, materyalizm, rasyonalizm ve aydınlanma başta olmak üzere toplumun yıkıcı olduğunu öne sürdüğü unsurlarını hedef alıyor. Buna göre, bu ölümün sonucunda toplum birey odaklı bir şekle bürünerek daha manevi, duygu temelli bir hâl alıyor. Nietzsche ve benzer düşüncedeki felsefecilerin kitle ile birey arasındaki ilişkiyi konu eden ve yenilenme için bireysel anlamda eyleme geçilmesi gerektiğini savunan düşüncesi de yine bu konunun temel hatlarını oluşturan nosyonlar arasında karşımıza çıkıyor.
DEATHSPELL OMEGA’nın albümdeki şarkı sözlerinde işlediği ana fikirler de işte bu temellere dayanıyor. Ailenin kurumunun yıkılması ve köleliğin öne çıkarılması da dâhil pek çok madde, “The Furnaces of Palingenesia”nın hem doğrudan ifadelerinde hem de satır aralarında önümüze seriliyor.
“Eski dünyadaki hiçbir şey korunmayı hak etmiyor, her bir parça hastalıklı ve bozuk. Büyük temizlik ne kadar gerekiyorsa o kadar sürecek. Güç, tüfeğin namlusundan hayat buluyor: görkemli bir şafak vakti, göz yaşartıcı gaz kokusu taze çekilmiş kahve kokusunun yerini alacak, güneş tepeye çıkarken çöken binaların tozu ufku karartacak ve ciğerlerinizi dolduracak, gün batarken duyulan zafer nidaları kırılan boyunların çatırtılarına ve toplu katliamların yapıldığı silah seslerine eşlik edecek. Kontrolsüz, kardeşçe merhametin ve sevginin görkemli güzelliğine karşı selam durun!”
Bu kadar gündelik, dünyevi ve gerçekçi ifadeler DEATHSPELL OMEGA adına son derece yeni şeyler. Burada hem sözel hem de müzikal anlamda DEATHSPELL OMEGA’nın da bir “palingenesia” yaşadığına tanık oluyoruz. Bugüne dek tümüyle inanç odaklı bir konsept benimseyen ve Tanrı’nın vedasından, yok oluşu müjdeleyen meleklerden söz eden DEATHSPELL OMEGA, ilk kez kahve kokusundan, yıkılan binalardan, belki de Lucifer göndermesi içermeyecek şekilde bildiğimiz şafak vaktinden bahsediyor; adeta “Kayıp meleğin kalbini içinde barındıran” dünyaya gerçek anlamda ilk kez ayak basıyor.
“Babasını veya anasını bizden daha çok seven, bizi hak etmiyordur!”
DEATHSPELL OMEGA bu bağlamda distopik, evrensel bir diktatör rolü üstlenerek ve belki de bu rolü “koruyan, kollayan ancak bu noktada her şeyi eline yüzüne bulaştıran bir tanrıya” atfederek aile kurumunun da çökmesini işliyor.
“Geçmişi ayakta tutan sütunları parçalamak ve aile fikrinin yok olmasını sağlamak için evrensel ve karşılıksız bir sevgi sunacağız. Çocuklarınızı doyuracak, yataklarınızı soğutacağız; Tarihin bu büyük hareketi içerisinde ne bir geri çekilme ne de bir koruma olacak. Sizleri kökünüzden sökecek ve sürekli genişleyen Babil’lerde yaşatacak, size toprağın kokusunu ve eski zamanları unutturacağız. Çocuklarınız annelerinin omurilik parçalarından yapılma kolyeler takacak, sapkınlık ve zayıflıkla itham edilen anne babalarını baştan çıkaracaklar.”
Grubun faşizm konusundaki duruşuna dair yürütülen tüm bu fikirlerin temelini oluşturan şarkıya, yani “Standing on the Work of Slaves”e geldiğimizde, belki de grubu seven pek çok kişinin DEATHSPELL OMEGA’nın gerçekten de faşist bir anlayışı benimsememiş olmasını umacağı ve sadece anlatıcı rolünü üstlenmiş olmasını dileyeceği bir yaklaşım görüyoruz. DEATHSPELL OMEGA gibi kitlelere mal olmuş, ticari kaygı gütmeyen, kimliği belirsiz ve maddi bir karşılık elde etmek adına konser vermediği için toplumdaki algısını da önemsemeyen bir gruptan söz ettiğimiz için, bu şarkının sözlerini biraz daha kapsamlı olarak tercüme edeceğim.
“Ruhlarınızı ve düşüncelerinizi yakinen biliyoruz. Bu yüzden, yaklaşan zaferi müjdeleyen şarkılarımızı, annelerinizin siz daha bebekken size söylediği ninnilere benzetebilirsiniz. Bunları dinlemek istemeyenler Kılıçla terbiye edilecektir.
Size atalarınız, çağdaşlarınız ve gelecek nesiller önünde, kuralları önceden belirlenmiş kahramanlıklarınızı sergileyeceğiniz bir sahne sunacağız; bu sahne çöl kumlarının içinde de kaynayan okyanusların dalgalarında da varlığını sürdürecek: kavurucu sahne ışığı sizin üzerinizde, artık uçurumun kenarından uzaklaşma şansınız yok…
Size doğrudan işkence yapmaktansa, egemenliğin daha gizli, fark edilmeyen, çok daha sapkın ve etkili şekillerini uygulayarak gelişim ve ilerleme fikrine inanmanızı sağlayacağız. Acınızı artıracağız; söz veriyoruz, şimdi ne kadar çok acı çekerseniz, gelecekte o kadar az acı olacak. Capcanlı bir gelecek için acı çekmeye bağımlı hâle geleceksiniz.
Cehalete bağlılık çocuklara öğretilen ilk ders olmalı, böylece tıpkı günün sonunda gecenin gelmesi gibi itaat de kendiliğinden oluşacak. Düşünce yapılarınızı tahmin edilebilir hâle getireceğiz, çünkü davranışlarınız tahmin edilebilir olduğunda özgürlük de ölmüş demektir.
Eğitici bir araç olarak acının yerini hiçbir şey tutamaz. Bu yüzden acı, toplumumuzun temelini oluşturmalıdır. Kitlelerin iniltileri ve kölelerin emeği üzerinden inşa edilecek ve bin yıl boyunca ayakta kalacak anıtlar dikmeliyiz. Bu tutkulu, harika makinenin içindeki her şey kasıtlı olarak yapılmalı ve her şeyin bir görevi olmalı. Ancak siz tüm bunları tesadüfen oldu sanmalısınız.
Kalplerimizde iyilik varmış gibi davranacağız, ancak herhangi bir terslik ihtimaline karşı hançeri yanı başımızda tutacağız.
Bize yönelen son direniş darağacında sallandığında… Evet, size söz veriyoruz, son direniş darağacında sallandığında, baharın tam ortasında açan çiçeklerin coşkusu eşliğinde karşımıza çıkacak tek şey aşk olacak; ettiğimiz bu yemine her şeyinizle inanın!”
DEATHSPELL OMEGA psikolojik ve manevi altyapısı çok derin bir oluşum olduğundan, burada yaratılan yeni düzen tablosunun gerçek bir dilek mi yoksa bir distopya tasvirinin anlatısı mı olduğunu sizlere bırakıyorum. Bence pek çok şey net, ancak sanatı belirli açılardan paha biçilmez kılan şeyin de işte bu muallak, belirsiz, sübjektif yapı olduğuna inanıyorum.
Müzikal tarafa baktığımızda, DEATHSPELL OMEGA’nın yine bu albümde çok daha gerçekçi bir düzleme geldiğini görüyoruz. Üçlemede işlenen soyut konuların, kötülüğün hiç bitmeyecek savaşının yansıtıldığı aşırı kaotik ve bulanık black metal düşünüldüğünde, “The Furnaces of Palingenesia”da çok daha oturaklı, çetrefilli olmaktan uzak, belli oranda minimal bir müzik var. Dinlemesi kesinlikle daha kolay, çok daha az sivri uç barındıran, daha kolay alışılır, daha melodik bir DEATHSPELL OMEGA görüyoruz. Kendi çapındaki bu işitsel “palingenesia”, tıpkı albümün konsepti gibi grubun da daha somut, daha dünyevi bir hâle bürünmesini ve kendi adıma konuşursam DEATHSPELL OMEGA’nın yıllardan beri ilk kez “black metal icra eden bir müzik grubu” gibi hissedilmesine neden oluyor. Üçlemede ve hatta “The Synarchy of Molten Bones”da grubu “çeşitli sesler üreten tamamen soyut bir varlık” olarak görüyorken, bu albümle birlikte ilk kez etten kemikten oluşan insanlardan kurulu bir müzisyenler topluluğuyla karşı karşıya olduğumu hissediyorum.
Bunun iyi, kötü yahut olumlu, olumsuz bir yansıması yok; bu sadece DEATHSPELL OMEGA kavramı içerisindeki bir safha ve grup isterse sonradan tekrar gökyüzüne yükselip bize kendi kara vahiylerini, ölüm ayetlerini gönderebilir.
Tüm bunların ışığında, “The Furnaces of Palingenesia”yı içerdiği konseptle bu denli bağlaşık olduğu ve dinleyicisine hem DEATHSPELL OMEGA’yı hem de bizzat kendisini sorgulatabildiği için çok başarılı bir iş olarak görüyorum. Müzikal değer olarak belki DEATHSPELL OMEGA’nın en özel, en değerli, en unutulmaz albümü değil, ancak bu denli derin konulara dalması, dinleyiciyi analiz yapmaya ve düşünmeye itmesi ve bir grubun hem soyut hem de somut açıdan ilham verici ve duruş sahibi olabileceğini göstermesi açısından şüphesiz ki dikkate alınması, saygı duyulması gereken bir çalışma.
Şarkılar 1. Neither Meaning nor Justice
2. The Fires of Frustration
3. Ad Arma! Ad Arma!
4. Splinters from Your Mother’s Spine
5. Imitatio Dei
6. 1523
7. Sacrificial Theopathy
8. Standing on the Work of Slaves
9. Renegade Ashes
10. Absolutist Regeneration
11. You Cannot Even Find the Ruins…
Ahmet abi büyük bir emek vererek müthiş bir çalışma yapmışsın. Eline, kalemine sağlık!
“Babasını veya anasını bizden daha çok seven, bizi hak etmiyordur!”
Burası Hz. İsa’nın bir sözünden esinlenilerek yazılmış olmalı:
«Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, benim öğrencim olamaz. (Luka Bölüm 14)
Ayetin bir bölümünü alıntılamışlar ve sonra bambaşka bir konuyla bağlantısını kurmuşlar.
Bence bazı sözler, “modern” hayatın şuan bulunduğu hali tasvir ediyor
1) “Geçmişi ayakta tutan sütunları parçalamak ve aile fikrinin yok olmasını sağlamak için evrensel ve karşılıksız bir sevgi sunacağız. Çocuklarınızı doyuracak, yataklarınızı soğutacağız.”
Aile kurumu şuan zaten yok olmaya başladı.
2) “Size doğrudan işkence yapmaktansa, egemenliğin daha gizli, fark edilmeyen, çok daha sapkın ve etkili şekillerini uygulayarak gelişim ve ilerleme fikrine inanmanızı sağlayacağız”
Bu da günümüzde başka bir örtüye büründürülmüş köleliğin tarifi sanki. Yine bize “ilerleme” adı altında sunulan “gerileme” ye bir işaret.
3)”Düşünce yapılarınızı tahmin edilebilir hâle getireceğiz, çünkü davranışlarınız tahmin edilebilir olduğunda özgürlük de ölmüş demektir.”
Varg vikernesin şu videosu; sonlarına doğru yaptığı özgürlük hakkındaki çıkarımlar (kesinlikle izlemenizi öneririm) ve bu sözler birebir örtüşüyor
Ben, bu lirikleri hayata karşı yapılmış okkalı bir başkaldırı ve eleştiri olarak algıladım. Ama diğer black metal liriklerinin aksine nefret doğrudan, direkt sözlerle değil felsefi bir temele oturtulmuş.
@Şafak, sağ ol. Albüme dair en ilginç şey de bu muallak, emin olunamayan durum bence. “Ben çözdüm olayı, şundan bahsediyorlar ve grubun bu konudaki duruşu da şu yönde” diye net bir kanıya varılabileceğinden pek emin değilim.
Deathspell Omega bence şuana kadarki açık ara en karanlık işini ortaya koymuş. Albümü çevirince neden ilk yayınladıkları şarkının “Ad Arma” olduğunu daha iyi anladım. Daha ilk cümleden DsO nasıl bir iş ortaya çıkaracağını yüzümüze vurmuş zaten. Tıpkı üçlemede ki Din ve Tanrı eleştirisi gibi insanlık ve uygarlık eleştirisi beklerken bu sefer direkt içlerinde ki irini kurmuşlar resmen.
DsO’nun bu denli işler yapabilmesinin ana sebebi kritikte dendiği gibi ticari amaç gütmemesi. Kısacası adamların müziğini beğendirmek, efsane olmak, para kazanmak, tr00 görünmek gibi derdi yok. Meramım var otur dinle ve yorum yapmadan çek git diyorlar.
Deathspell Omega’nın bu ırkçı, faşist tavrı elbet eleştiriye tabii tutulacaktır ancak “İnsan = Tanrının Sureti” diyen bir grubun insanlığa merhamet edeceğini düşünmekte tuhaf olurdu zaten.
Diğer bir konu ise sözlere dikkatli bakılınca bazı yerler kendi manifestolarından kısımlar olsa da çoğu yeri okuyunca insan “Ee zaten dünya şuanda da böyle” diyor. Bu albümü asıl korkutucu yapan zaten dünyanın şuandaki düzeyine kılçıksız, şirin göstermeden, direkt olarak araya kendi fikirlerini de koyarak haykırmaları.
Albümde en beğendiğim parçalar; Standing on the Work of Slaves, 1523 ve Imitatio Dei oldu.
Ayrıca Imitatio Dei şarkısının ismi bana oldukça manidar da gelmedi değil.
Deathspell Omega’nın icracıları, Tigir:Er’in adminleridir. Ama Tigir:Er adı altında katıksız gerizekalı rolü yaparlarken Deatspell Omega adıyla kendilerini sanatsal olarak ifade etmektedirler.
Grubun albümde anlattıkları kendi ideolojileri değil de devlet, derin devlet, başat güçler veya buna benzer ne varsa onların amaçlarını yine onların kendi ağızlarından en doğal haliyle ifade etmeleri gibi geldi. Çünkü anlatılan şeyler, çevirideki yazı akışına bakılırsa sanki başka bir şeyi resmetme, anatomisini gözler önüne serme eylemi gibi duruyor. Eğer böyleyse işte black metal. Var olan çarpık ve yanlış bir şeyi öyle bir işliyor ve sıra dışı anlatıyor ki dinleyeni şok ediyor, onun nasıl bir pisliğin içinde yaşadığını anlatıyor, bilerek veya bilmeyerek dinleyenin de bu pisliğe nasıl bulaştığını yüzüne vuruyor. Tıpkı çarpık bir şeyi, olduğu gibi bütün pisliğiyle tabloya aktarıp göstererek bakanı şok edip bütün bildiklerini sorgulatmak gibi. Ama eğer böyle değil de anlattıkları kendi ideolojileri ise bu black metal değil tamamen saçmalık. Bunu müziğin hatrına olumlu karşılayanlar, “şöyle derin sözler, böyle anlamlı şeyler” falan diyenler de bu saçmalığın bir parçası. Yani hep birlikte bi siktirsin gitsinler.
Müzikal olarak ise benim fikrim bu albümdeki şeyler illa olacaksa bir ep olarak yayınlanmalıydı. Albüm kendi içinde güzel ama DsO diskografisine albüm olarak yakışmadığını düşünüyorum. The Synarchy of Molten Bones albümünün müzikal yönünü çok fazla içselleştirdim. Bir akşam yorgun şekilde işten geldiğimde uzanmıştım ve o aralar deli gibi dinlediğim The Synarchy of Molten Bones albümünü telefondan açıp başucuma koymuştum. Uykuya daldığımda kulaklarımdan giren müzik rüyamda okadar farklı şeylere ve farklı bir ses duvarına dönüştü ki anlatamam. Küçük çaplı kişisel korkulardan ziyade büyük korkular, kitlesel yıkımlar gördüm. Müzik de sanki form değiştirmiş ve rüyada hangi mekanda olursam olayım tamamen etrafımı saran müzikal bir ses duvarına dönüşmüştü. Benim için hiç unutamayacağım bir deneyimdi. Ondan sonra The Synarchy of Molten Bones albümündeki notaların, ritimlerin, keskin ama aynı zamanda kulak tırmalamayan, temiz soundunun, vokalin pesliğinin ve çalan ne varsa herşeyin nekadar sıra dışı ve zamanın ötesinde olduğunu anladım. 4 şarkı sanki 400 şarkı gibi. Şimdi öyle bir deneyimden ve albümden sonra The Furnaces of Palingenesia gibi bir albüm benim için gitmiyor malesef.
Bu arada benim asıl korkum Ulcerate. Onlar da daha melodikleşme ve daha fazla ezici şarkılar falan derken böyle bir değişim yapıp müziklerini yavaşlatmazlar umarım. Yaparlarsa yıkılırım.
Ahmet hocam sen ne yaptın böyle yahu. Bu nasıl bir kritikdir. Beynine klavyene sağlık. Albüm muhteşem ama yazı ondan daha muhteşem. Ya olurda grup biryerlerde çıkıp kendinizi yaptığınız işi bir açıklayın deseler bu kadar derinlemesine açıklayamazlar gerçekten. 🤘
Albüme diyecek laf yok. Çok çok iyi muhteşem bir yapıt. Müziğinden sözlerine kadar DSO tarikatı resmen. İlk klibi izlediğimde ilk melodiler kulağıma geldiğinde gözlerimin önünde matrix filmi canlandı birden. Çok garip bir hava. Sözlerde anlattıkları hikaye değil adamlar bildiğin şuan ki dünyanın dünya düzenin garçekliğini tokat değil balyoz gibi surata indiriyor. Tüp bebek yöntemleri,klonlamalar, sömürgeler içten içe ülkeleri parçalamalar, büyuk ailelerin dünya nüfusuna fazla gelip çeşitli kimyasal silahlarla toplu yavaş yavaş yok edilmesi. Silah tüccarlığıyla bir ülkeyi yok etmeleri. Senelerdir hep birlikte yaşayan farklı din meshep dil renk halkın fişlenerek çıkan çatış. Evet bazen düşünüyor insan gerçekten toplu bir yok oluş ve tekrardan doğuma ihtiyacı var bu gezegenin… Bastım 10u…🤘
@Aykut, sağ ol, ama bahsettiklerim konusunda ne kadar haklıyım ne kadar değilim bilmiyorum. DsO bazı açılardan cidden çok muallak bir oluşum. Daha albüm çıkmadan önce reddit’tekiler sadece şarkı isimlerinden yola çıkarak albüme dair sayfalarca yorum yazmıştı; tahliller, analizler yapmıştı bile.
Benim icin yilin degil, belki de tum zamanlarin en buyuk hayal kirikligi. Sen bunca yil Bataille referansiyla ilgi cekici bir felsefi zemin olustur. Ondan sonra kalk Ulku Ocaklari uyesi 15 yasindaki bir veletin fantezi dunyasindan cikmis gibi duran yavan mi yavan irkci-totaliter bir manifesto yayinla.
Ilk sarki ve klip ciktiginda bu albumun bir manifesto olacagini ongormustum, ama klip mevcut durumun bir elestirisi degil, onlarin igrenc fantezisiymis. Uygarligi direkt karsilarina alacak anti-humanist, nihilist, yikici bir manifesto bekliyordum. Kalktilar totaliter mi totaliter bir neonazi manifestosu yayinladilar. Ne isiniz var oglum sizin ilerlemecilikle falan? Heavy metale bu kadar guclu sekilde anti-modernizmi (atonalite) sokup ayni zamanda bu kadar yavan modernistler olmayi basarmak da neyin nesidir?
Dunyadaki metal basini sizi komple gormezden geldi. Artik deli muamelesi goreceksiniz. Kokeni 68′e dayanan bir muzikte boyle sacmaliklara yer yok. Sizi bir sessizlik-gormezden gelme cemberiyle kusatacagiz. Bundan sonra yok sayilacaksiniz. Yavas yavas olmenizi izleyecegiz. Isin en guzel kismiysa mezariniza husu icinde isemek olacak!
@Emre, ben tam tersini düşünüyorum. Bence bu albüm her türlü totaliter ideolojinin bir eleştirisi. Zaten modern satanizmin olayı özgürlük, kaos vs. Bütün sözleri bir manifesto olarak düşünürsek ve bu manifestoda en önemli öge düzense, demek ki bu albümde her şey ters. Üstüne manifestoyu hristiyan allahının yazmış gibi durması da argümanımı destekliyor.
“We will grant you freedom from freedom.”
Albümün direk girişinde ilk mantık hatasını görüyoruz.
“We shall trick you into believing in the idea of progress by replacing outright torture with subtler forms of domination, far more pervasive and efficient: even the Voice from the Whirlwind shall be
struck silent by stupor. We shall increase your suffering, for the more you suffer now, the less suffering, we promise, there is to be found in the future. You shall become addicted to suffering as a
means to a radiant future. ”
Şarkının adı “Standing on the Work of Slaves”. Bence bu sözler direk Amerikan liberalizminin eleştirisi. Biraz daha ileri gitsen komünist propagandası dersin.
“To relieve the faint of heart of their weakness, we shall strip our adversaries of all humanity: they’re either vermin, rabid dogs, or abstract symbols, a function. They are nothing like us, no bonds can exist, they are an error of History waiting to be corrected. They are dead men walking, they’re already gone, a mere formality. Rejoice, we will build so much joy upon their bones!”
Al bu da net faşizm eleştirisi. Hem faşist hem liberal olunmaz, ters mıknatıslaşma yapar.
Kısacası bu albüm hem sağa hem sola sallıyor. Ama en çok düzene sallıyor (müzikleri de bunu destekliyor). Mesela:
“Year ∞ Our order shall be one banning self-sufficiency, installing an all encompassing dependence sanctioned by constant betrayal; you shall not even be entitled to your own thoughts, submission and misery are internally related. Our natural order is now equal with the highest possible Justice.”
“Disobedience shall be judged a sin worse than murder, unchastity or theft. Obedience is the first law of the Order. Whilst wearing the frightening cloth of the wolf, thou truly art the epitome of submission.”
Kaçırdığım bir sürü nokta var muhtemelen ama neresinden bakarsam bakıyım bu albüm anarşik. Bütün albümü birebir proses etsen albüm kendisiyle çelişiyor.
@seth putnam, DsO’nun tarihsel olarak ne kadar onemli bir grup oldugunun tabii ki farkindayim. Gorguts, Immolation gibi gruplarin izinden giderek atonaliteyi gercek anlamda metal muzige sokan gruptan bahsediyoruz. Bu heavy metal’i Bati kulturune, modernizme bagimliliktan kurtaran devasa bir hamle ve resmen bu muzigin gelisiminin onundeki engelleri tarihsel olarak kaldirmis oldular. Biraz acayim bu konuyu:
Ekstrem metalin vokal tarzlari modernist-ozneci anlayisla ciddi bir uzlasmazlik icindedir. Ne dedigi anlasilmayan, bir insandan cikiyor gibi durmayan bu seslerle metal kendisine ozne-insandan hayvana, toplumdan dogaya dogru bir dogrultu belirler. Ulver’in direkt “kurtlastigi” bir albumu var mesela. Iste normalde metal gruplari bu tutumlarina ragmen modernist kaliplar icerisinde kaliyorlardi. DsO bu mevzuda cigir acti ve metale sinirsizca gelisebilecegi bir alan sundu. Tabii bu arada muzisyenlerin kimliklerini gizlemesi, konser vermemesi vb. de bu anti-ozneci tutumu gayet guzel sekilde besliyor.
Ama konuya donecek olursak, heavy metal tarihinin en onemli gruplarindan biri de olsan metalin uzerinde yukseldigi degerlere taban tabana zit bir ideolojinin manifestosunu yazamazsin. Internette son albumun ismini arat ve bak. Kimse DsO’yu elestirmedi bile. Benim gordugum kadariyla herkes onu yok sayiyor, karantinaya alinmasi gereken zararli bir hayvan muamelesi yapiyor. Anlasilan DsO hicbir onemli dergi veya sitenin yilsonu listesinde falan yer almayacak. Ve evet, sessizlik oldurur!
RYM’de gördüm. Fazla mantıklı geldi buraya yapıştırıyorum.
“”“The Furnaces of Palingenesia” is Janus in the midst of the 9th circle of Hell; a prophetic abomination recorded on gear ante anno 1984 vomiting 2084 in the shadows of the horns.”
Despite the accusations recently hurled at the band it should have been pretty obvious what the album is – “1984″ retold in DsO purple prose way. A prophecy of a fictional totalitarian state echoing Nazi and Bolshevik revolutions, where man is presented with an utopian grand narrative (“Neither Meaning nor Justice”), his resentment fueled to tear down the degenerate hierarchy (“The Fires of Frustration”), absolved to commit atrocities (“Ad Arma! Ad Arma!”), stripped of individualism with hunger to belong to the collective (“Splinters from Your Mother’s Spine”), molded into shape of the ideology (“Imitatio Dei”) and motivated to weed out enemies of the new order (“Sacrificial Theopathy”). With its roots in place the state cracks its loving whip (“Standing on the Work of Slaves”), purges the deviant and indifferent to its will (“Renegade Ashes”) only to raze and re-create the world (“Absolutist Regeneration”) where no sign of the inferior past is left (“You Cannot Even Find the Ruins…”).”
Albüm bir bakıma spoken word gibi. Arkada Dso tema müziği çalıyor, önde de Mikko Aspa düz bir metin okuyor. Dso’nun sözleri hep böyleydi ama bu sefer müzikal tercihlerin de etkisiyle spoken word hissi güçlenmiş.
Hem söz hem müzik olarak bu albümde girdikleri yolu sevdim ben. Dso bundan sonra da anlatmak istediği konular var olduğu sürece bunları kendi yarattıkları dille aktarmaya devam edecektir.
Bu kritik neden bu siteyi takip ettiğimi hatırlattı bana. Haftalık bölümüne neden geciktiğini sormuştum, iyi ki de gecikmiş. Böyle kritikler yazacaksan hep geciktir abi.
Albüm 8′den fazlasını hak ediyor bence. Klip yayınlandığında açıkçası hayal kırıklığına uğramıştım biraz. İlk Dso dinlediğim zaman o kaosa, gerilime hayran kalmıştım ama bu şarkıda o gerilimi bulamamıştım. Albümü dinledikçe diğer albümlerinden biraz daha farklı olan havayı daha çok sevdim. Biraz daha basit olması kötü bir şey değil bence. Diğer albümlerdeki karmaşıklığın tadı ayrıyken bu albümde o karmaşıklığın daha az oluşu beni dinlerken boğuyor resmen, bu da ayrı bir tat katıyor. Sanırım bu adamlar mükemmel olmayan bir albüm yapmayacaklar
2003′ten beri vokalleri Clandestine Blaze’nin elemanı Mikko Aspa yapmıyor mu? E herif deklare nazi. Adamın firamsından albüm çıkarıyor diye Antifa Mgla konserlerini iptal ettirmeye uğraşıyor. Niye yeni şaşırdınız anlamadım.
Bardo Methodology’ye kapsamli bir roportaj verdiler. Grubu veya onlarin deyisiyle kolektifi olusturan kisilerin birbirine taban tabana zit ideolojilere sahip oldugunu soyluyorlar. Fasist de varmis (Onun kim oldugunu biliyoruz zaten), komunist de. “Gercek” sanatsal uretim icin bu gerilime ihtiyac oldugunu dusunuyorlar. Albumun sozlerini ise Bolseviklerin veya 70′lerdeki Kizil Tugaylar gibi yeralti orgutlerinin manifestolarina benzetiyorlar. Yani soz konusu olan totaliter ve irkci bir album degil, endustriyel kapitalizm karsiti bir manifesto imis.
Acikcasi bunun nasil oldugunu pek anlayabilmis degilim. Kitapciktaki sozlerin tamamini okuyuca herhalde taslar yerine oturur.
15 yıllık sessizliği okuduğum en doyurucu röportajla sonlandırdılar. Grubun iç işleyişine dair neredeyse merak edilen bütün konuları açıklamışlar. Röportajın 2. kısmı daha sonra çıkacakmış.
Bardo Methodology’ye mail attım ve röportajın tercümesini yapıp PA’da yayınlamak için izin istedim. Onay verirlerse tercüme edip yayınlayacağım. Cevaba göre haber veririm buradan.
@şeyh hulud, bu röportajın ilk kısmıymış ve bu hâli bile yeterince uzun. Kendi tercüme işlerim de yoğun olduğundan kabul ettikten sonra 1 hafta kadar sürer diye tahmin ediyorum ama müsait bir dönemime denk gelirse ve ben de gaza gelirsem daha kısa zamanda da bitebilir.
Diğer yorumlardan farklı olarak Yunan mitolojisi bağlamında ekleme yapmak istiyorum. Albüm, konsept açısından inanılmaz bir Apollonculuk dersi veriyor. Apollon’la ilişkilendirilen erillik, disiplin, şekil ve biçim, gerçekçiliğe bağlılık ve empati yoksunluğu motifleri albümün altyapısını oluşturmuş. Apolloncu motifler, Nazi yanlısı askerler ve akademisyenler için de birer dayanak olmuştu. Apollon ve Dionysos hakkında karşılaştırmalı çalışmalar yapılmış; Dionysosçu bulunan tüm değerler ortadan kaldırılmıştı. Dişilik, düzensizlik ve çok yönlülük gibi…
Yeniden doğuşun fırınları derken kastedilen ateş acaba hastalığın ateşi miydi? Gariptir, verdikleri röportajın açılış cümlesi de şöyleydi: “it’s 23:58 on the doomsday clock” DsO karanlık bir gelecekten haber mi veriyordu acep? Bekleyip görelim, Varg’ın dediği gibi let’s find out.
Madem komplo teorisi/mistisizm modunu açtık, geçen sene çıkan şu iki önemli albümün ismini de hatırlayalım:
Tool – Fear Inoculum
Cult of Luna – A Dawn to Fear
Bundan sonra her sene sonunda o yıl çıkan albümlerin ismine bakarak gelecek senenin falını bakacağım. Bence yıldızlara bakarak tahmin yapmaktan daha saçma değil.
İkinciyi bulmaya çalışırken üçüncü ve son röportaj geldi: http://www.cultneverdies.com/p/deathspell-omega.html
Bu arada, reddit kullanan biri damondeep veya aimfri’den Bardo Methodology’nin 6. sayısında basılı olarak yayımlanan röportajın ikinci bölümünü isteyip burada paylaşabilir mi?
@SA, Ben Drought çizgisinde bir şey yapsınlar istiyorum. 20-30 dk ama Droughttaki Sand ve enstrümanteller olmadan bol mathcore etkili sert ve damarlı kameşullah gibi bir DSO albümü, mmmhh.
@12ParmakBağırsağı, dinlenebilirliği koruyarak The Synarchy Of Molten Bones albümünden daha sert, daha da kendi içinde sıkışık aynı zamanda daha sanatsal bir albüm yapabileceklerine inanıyorum. Bunu da deneyimlemeyi çok hem de çok isterim.
Ayrıca yine aynı tarzda boğucu ve hızlı, 15 dakikalık, 2 şarkıdan oluşan bir ep çok güzel olur.
@Ahmet Saraçoğlu, yeni yorumları farklı farklı sekmelerde açıyorum, bu yorum sondaydı ve buraya gelene kadar tamamen aynısını düşünüyordum. Bu albüme ölüp bitiyorum.
Bir de şöyle Synarchy of Molten Bones gibi bizi darmaduman edip içimizden geçecek yeni bir EP salsalar ne güzel olur. Şu an müzik dünyasından sadece iki beklentim var, Kriegsmaschine ve bu.
bu albüm soyu tükenecesine insanlığın hala bir sokak kedisi,tekiri kadar bile bilinç ve entellektüel seviyeye,fikirsel medeniyete ulaşamadığının göstergesidir,hadi müziği hakkında olumsuz yorum yaparsın anlarım da hiçbir fikrinin olmadığı(kritikte aslında bir şeyler anlatılmış)lirikler için dünyanın gelmiş geçmiş en entellektüel müzik grubu için faşo bunlar ya,tigir er olmuşlar,ıslak ülkücü rüyaları gibi sığ yorumları atmak nasıl bir ilkellik,nasıl bir hadsizliktir?ilk defa mı black metal liriğinde distopyadan,çürümüşlükten,insanlığın kendini ve dünyayı korkunç bir hapishane ve toplama kampına dönüştürmesinden bahsedilmesine rastladınız?adamlar pandemiyi ve bunu fırsat bilen muktedirlerin yaşattığı distıopyayı bile kahin gibi önceden bilmiş,yahu en azından şu an ülkemizde yaşananlar bile liriklerdeki gibi,politik olaylar,siyasi partiler,iktidar,post-truth,toplumun baskılanması ve hipnoz edilmesi gibi bir çok şeyi liriklerde bahsetmişler,hepiniz mi isviçre de malikanede yaşıyorsunuz?
metal basını denen soytarı ılıklar topluluğu da buna katılmış,çok sikindeydi deathspell omega nın aciz ve cahil insanlığın,sokuk metal basınının övgüsü de,yergisi de
bu albüme verilen tepkiler bana hep şu videoyu hatırlatır:
sonuç olarak insanlığa 666 gömlek fazla gelmiş taş gibi albümdür,karanlıktan daha çok insanı zatturapt alan boğucu ve mekanik bir atmosferi vardır,industrial ve ve death metal tonları da çokça kullanılmış,toplama kampının soğuk tel örgüsü gibi bir albüm
Süper albüm, süper kritik. Elinize sağlık.
10.06.2019
@12ParmakBağırsağı, teşekkürler.
sitedeki en güzel kritiklerden biri olmuş, eline sağlık
10.06.2019
@crowkiller, sağ olasın.
Ahmet abi büyük bir emek vererek müthiş bir çalışma yapmışsın. Eline, kalemine sağlık!
“Babasını veya anasını bizden daha çok seven, bizi hak etmiyordur!”
Burası Hz. İsa’nın bir sözünden esinlenilerek yazılmış olmalı:
«Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, benim öğrencim olamaz. (Luka Bölüm 14)
Ayetin bir bölümünü alıntılamışlar ve sonra bambaşka bir konuyla bağlantısını kurmuşlar.
Bence bazı sözler, “modern” hayatın şuan bulunduğu hali tasvir ediyor
1) “Geçmişi ayakta tutan sütunları parçalamak ve aile fikrinin yok olmasını sağlamak için evrensel ve karşılıksız bir sevgi sunacağız. Çocuklarınızı doyuracak, yataklarınızı soğutacağız.”
Aile kurumu şuan zaten yok olmaya başladı.
2) “Size doğrudan işkence yapmaktansa, egemenliğin daha gizli, fark edilmeyen, çok daha sapkın ve etkili şekillerini uygulayarak gelişim ve ilerleme fikrine inanmanızı sağlayacağız”
Bu da günümüzde başka bir örtüye büründürülmüş köleliğin tarifi sanki. Yine bize “ilerleme” adı altında sunulan “gerileme” ye bir işaret.
3)”Düşünce yapılarınızı tahmin edilebilir hâle getireceğiz, çünkü davranışlarınız tahmin edilebilir olduğunda özgürlük de ölmüş demektir.”
Varg vikernesin şu videosu; sonlarına doğru yaptığı özgürlük hakkındaki çıkarımlar (kesinlikle izlemenizi öneririm) ve bu sözler birebir örtüşüyor
https://www.youtube.com/watch?v=UpG8bH_Bdaw
Ben, bu lirikleri hayata karşı yapılmış okkalı bir başkaldırı ve eleştiri olarak algıladım. Ama diğer black metal liriklerinin aksine nefret doğrudan, direkt sözlerle değil felsefi bir temele oturtulmuş.
10.06.2019
@Şafak, sağ ol. Albüme dair en ilginç şey de bu muallak, emin olunamayan durum bence. “Ben çözdüm olayı, şundan bahsediyorlar ve grubun bu konudaki duruşu da şu yönde” diye net bir kanıya varılabileceğinden pek emin değilim.
Deathspell Omega bence şuana kadarki açık ara en karanlık işini ortaya koymuş. Albümü çevirince neden ilk yayınladıkları şarkının “Ad Arma” olduğunu daha iyi anladım. Daha ilk cümleden DsO nasıl bir iş ortaya çıkaracağını yüzümüze vurmuş zaten. Tıpkı üçlemede ki Din ve Tanrı eleştirisi gibi insanlık ve uygarlık eleştirisi beklerken bu sefer direkt içlerinde ki irini kurmuşlar resmen.
DsO’nun bu denli işler yapabilmesinin ana sebebi kritikte dendiği gibi ticari amaç gütmemesi. Kısacası adamların müziğini beğendirmek, efsane olmak, para kazanmak, tr00 görünmek gibi derdi yok. Meramım var otur dinle ve yorum yapmadan çek git diyorlar.
Deathspell Omega’nın bu ırkçı, faşist tavrı elbet eleştiriye tabii tutulacaktır ancak “İnsan = Tanrının Sureti” diyen bir grubun insanlığa merhamet edeceğini düşünmekte tuhaf olurdu zaten.
Diğer bir konu ise sözlere dikkatli bakılınca bazı yerler kendi manifestolarından kısımlar olsa da çoğu yeri okuyunca insan “Ee zaten dünya şuanda da böyle” diyor. Bu albümü asıl korkutucu yapan zaten dünyanın şuandaki düzeyine kılçıksız, şirin göstermeden, direkt olarak araya kendi fikirlerini de koyarak haykırmaları.
Albümde en beğendiğim parçalar; Standing on the Work of Slaves, 1523 ve Imitatio Dei oldu.
Ayrıca Imitatio Dei şarkısının ismi bana oldukça manidar da gelmedi değil.
“Tanrının Taklidi.”
Kritik çok iyi.
Deathspell Omega’nın icracıları, Tigir:Er’in adminleridir. Ama Tigir:Er adı altında katıksız gerizekalı rolü yaparlarken Deatspell Omega adıyla kendilerini sanatsal olarak ifade etmektedirler.
10.06.2019
@9yearsago, hahahaha
10.06.2019
@9yearsago, atıldın :D
10.06.2019
@9yearsago, sağ ol. Tigir:er diye bir şey olduğunu da bu vesileyle öğrendim ama kendimi zorlayıp birkaç saniye içinde hemen tekrar unuttum.
Grubun albümde anlattıkları kendi ideolojileri değil de devlet, derin devlet, başat güçler veya buna benzer ne varsa onların amaçlarını yine onların kendi ağızlarından en doğal haliyle ifade etmeleri gibi geldi. Çünkü anlatılan şeyler, çevirideki yazı akışına bakılırsa sanki başka bir şeyi resmetme, anatomisini gözler önüne serme eylemi gibi duruyor. Eğer böyleyse işte black metal. Var olan çarpık ve yanlış bir şeyi öyle bir işliyor ve sıra dışı anlatıyor ki dinleyeni şok ediyor, onun nasıl bir pisliğin içinde yaşadığını anlatıyor, bilerek veya bilmeyerek dinleyenin de bu pisliğe nasıl bulaştığını yüzüne vuruyor. Tıpkı çarpık bir şeyi, olduğu gibi bütün pisliğiyle tabloya aktarıp göstererek bakanı şok edip bütün bildiklerini sorgulatmak gibi. Ama eğer böyle değil de anlattıkları kendi ideolojileri ise bu black metal değil tamamen saçmalık. Bunu müziğin hatrına olumlu karşılayanlar, “şöyle derin sözler, böyle anlamlı şeyler” falan diyenler de bu saçmalığın bir parçası. Yani hep birlikte bi siktirsin gitsinler.
Müzikal olarak ise benim fikrim bu albümdeki şeyler illa olacaksa bir ep olarak yayınlanmalıydı. Albüm kendi içinde güzel ama DsO diskografisine albüm olarak yakışmadığını düşünüyorum. The Synarchy of Molten Bones albümünün müzikal yönünü çok fazla içselleştirdim. Bir akşam yorgun şekilde işten geldiğimde uzanmıştım ve o aralar deli gibi dinlediğim The Synarchy of Molten Bones albümünü telefondan açıp başucuma koymuştum. Uykuya daldığımda kulaklarımdan giren müzik rüyamda okadar farklı şeylere ve farklı bir ses duvarına dönüştü ki anlatamam. Küçük çaplı kişisel korkulardan ziyade büyük korkular, kitlesel yıkımlar gördüm. Müzik de sanki form değiştirmiş ve rüyada hangi mekanda olursam olayım tamamen etrafımı saran müzikal bir ses duvarına dönüşmüştü. Benim için hiç unutamayacağım bir deneyimdi. Ondan sonra The Synarchy of Molten Bones albümündeki notaların, ritimlerin, keskin ama aynı zamanda kulak tırmalamayan, temiz soundunun, vokalin pesliğinin ve çalan ne varsa herşeyin nekadar sıra dışı ve zamanın ötesinde olduğunu anladım. 4 şarkı sanki 400 şarkı gibi. Şimdi öyle bir deneyimden ve albümden sonra The Furnaces of Palingenesia gibi bir albüm benim için gitmiyor malesef.
Bu arada benim asıl korkum Ulcerate. Onlar da daha melodikleşme ve daha fazla ezici şarkılar falan derken böyle bir değişim yapıp müziklerini yavaşlatmazlar umarım. Yaparlarsa yıkılırım.
Ahmet hocam sen ne yaptın böyle yahu. Bu nasıl bir kritikdir. Beynine klavyene sağlık. Albüm muhteşem ama yazı ondan daha muhteşem. Ya olurda grup biryerlerde çıkıp kendinizi yaptığınız işi bir açıklayın deseler bu kadar derinlemesine açıklayamazlar gerçekten. 🤘
Albüme diyecek laf yok. Çok çok iyi muhteşem bir yapıt. Müziğinden sözlerine kadar DSO tarikatı resmen. İlk klibi izlediğimde ilk melodiler kulağıma geldiğinde gözlerimin önünde matrix filmi canlandı birden. Çok garip bir hava. Sözlerde anlattıkları hikaye değil adamlar bildiğin şuan ki dünyanın dünya düzenin garçekliğini tokat değil balyoz gibi surata indiriyor. Tüp bebek yöntemleri,klonlamalar, sömürgeler içten içe ülkeleri parçalamalar, büyuk ailelerin dünya nüfusuna fazla gelip çeşitli kimyasal silahlarla toplu yavaş yavaş yok edilmesi. Silah tüccarlığıyla bir ülkeyi yok etmeleri. Senelerdir hep birlikte yaşayan farklı din meshep dil renk halkın fişlenerek çıkan çatış. Evet bazen düşünüyor insan gerçekten toplu bir yok oluş ve tekrardan doğuma ihtiyacı var bu gezegenin… Bastım 10u…🤘
10.06.2019
@Aykut, sağ ol, ama bahsettiklerim konusunda ne kadar haklıyım ne kadar değilim bilmiyorum. DsO bazı açılardan cidden çok muallak bir oluşum. Daha albüm çıkmadan önce reddit’tekiler sadece şarkı isimlerinden yola çıkarak albüme dair sayfalarca yorum yazmıştı; tahliller, analizler yapmıştı bile.
Benim icin yilin degil, belki de tum zamanlarin en buyuk hayal kirikligi. Sen bunca yil Bataille referansiyla ilgi cekici bir felsefi zemin olustur. Ondan sonra kalk Ulku Ocaklari uyesi 15 yasindaki bir veletin fantezi dunyasindan cikmis gibi duran yavan mi yavan irkci-totaliter bir manifesto yayinla.
Ilk sarki ve klip ciktiginda bu albumun bir manifesto olacagini ongormustum, ama klip mevcut durumun bir elestirisi degil, onlarin igrenc fantezisiymis. Uygarligi direkt karsilarina alacak anti-humanist, nihilist, yikici bir manifesto bekliyordum. Kalktilar totaliter mi totaliter bir neonazi manifestosu yayinladilar. Ne isiniz var oglum sizin ilerlemecilikle falan? Heavy metale bu kadar guclu sekilde anti-modernizmi (atonalite) sokup ayni zamanda bu kadar yavan modernistler olmayi basarmak da neyin nesidir?
Dunyadaki metal basini sizi komple gormezden geldi. Artik deli muamelesi goreceksiniz. Kokeni 68′e dayanan bir muzikte boyle sacmaliklara yer yok. Sizi bir sessizlik-gormezden gelme cemberiyle kusatacagiz. Bundan sonra yok sayilacaksiniz. Yavas yavas olmenizi izleyecegiz. Isin en guzel kismiysa mezariniza husu icinde isemek olacak!
10.06.2019
@Emre, ben tam tersini düşünüyorum. Bence bu albüm her türlü totaliter ideolojinin bir eleştirisi. Zaten modern satanizmin olayı özgürlük, kaos vs. Bütün sözleri bir manifesto olarak düşünürsek ve bu manifestoda en önemli öge düzense, demek ki bu albümde her şey ters. Üstüne manifestoyu hristiyan allahının yazmış gibi durması da argümanımı destekliyor.
“We will grant you freedom from freedom.”
Albümün direk girişinde ilk mantık hatasını görüyoruz.
“We shall trick you into believing in the idea of progress by replacing outright torture with subtler forms of domination, far more pervasive and efficient: even the Voice from the Whirlwind shall be
struck silent by stupor. We shall increase your suffering, for the more you suffer now, the less suffering, we promise, there is to be found in the future. You shall become addicted to suffering as a
means to a radiant future. ”
Şarkının adı “Standing on the Work of Slaves”. Bence bu sözler direk Amerikan liberalizminin eleştirisi. Biraz daha ileri gitsen komünist propagandası dersin.
“To relieve the faint of heart of their weakness, we shall strip our adversaries of all humanity: they’re either vermin, rabid dogs, or abstract symbols, a function. They are nothing like us, no bonds can exist, they are an error of History waiting to be corrected. They are dead men walking, they’re already gone, a mere formality. Rejoice, we will build so much joy upon their bones!”
Al bu da net faşizm eleştirisi. Hem faşist hem liberal olunmaz, ters mıknatıslaşma yapar.
Kısacası bu albüm hem sağa hem sola sallıyor. Ama en çok düzene sallıyor (müzikleri de bunu destekliyor). Mesela:
“Year ∞ Our order shall be one banning self-sufficiency, installing an all encompassing dependence sanctioned by constant betrayal; you shall not even be entitled to your own thoughts, submission and misery are internally related. Our natural order is now equal with the highest possible Justice.”
“Disobedience shall be judged a sin worse than murder, unchastity or theft. Obedience is the first law of the Order. Whilst wearing the frightening cloth of the wolf, thou truly art the epitome of submission.”
Kaçırdığım bir sürü nokta var muhtemelen ama neresinden bakarsam bakıyım bu albüm anarşik. Bütün albümü birebir proses etsen albüm kendisiyle çelişiyor.
12.06.2019
@Emre, Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.
13.06.2019
@seth putnam, DsO’nun tarihsel olarak ne kadar onemli bir grup oldugunun tabii ki farkindayim. Gorguts, Immolation gibi gruplarin izinden giderek atonaliteyi gercek anlamda metal muzige sokan gruptan bahsediyoruz. Bu heavy metal’i Bati kulturune, modernizme bagimliliktan kurtaran devasa bir hamle ve resmen bu muzigin gelisiminin onundeki engelleri tarihsel olarak kaldirmis oldular. Biraz acayim bu konuyu:
Ekstrem metalin vokal tarzlari modernist-ozneci anlayisla ciddi bir uzlasmazlik icindedir. Ne dedigi anlasilmayan, bir insandan cikiyor gibi durmayan bu seslerle metal kendisine ozne-insandan hayvana, toplumdan dogaya dogru bir dogrultu belirler. Ulver’in direkt “kurtlastigi” bir albumu var mesela. Iste normalde metal gruplari bu tutumlarina ragmen modernist kaliplar icerisinde kaliyorlardi. DsO bu mevzuda cigir acti ve metale sinirsizca gelisebilecegi bir alan sundu. Tabii bu arada muzisyenlerin kimliklerini gizlemesi, konser vermemesi vb. de bu anti-ozneci tutumu gayet guzel sekilde besliyor.
Ama konuya donecek olursak, heavy metal tarihinin en onemli gruplarindan biri de olsan metalin uzerinde yukseldigi degerlere taban tabana zit bir ideolojinin manifestosunu yazamazsin. Internette son albumun ismini arat ve bak. Kimse DsO’yu elestirmedi bile. Benim gordugum kadariyla herkes onu yok sayiyor, karantinaya alinmasi gereken zararli bir hayvan muamelesi yapiyor. Anlasilan DsO hicbir onemli dergi veya sitenin yilsonu listesinde falan yer almayacak. Ve evet, sessizlik oldurur!
RYM’de gördüm. Fazla mantıklı geldi buraya yapıştırıyorum.
“”“The Furnaces of Palingenesia” is Janus in the midst of the 9th circle of Hell; a prophetic abomination recorded on gear ante anno 1984 vomiting 2084 in the shadows of the horns.”
Despite the accusations recently hurled at the band it should have been pretty obvious what the album is – “1984″ retold in DsO purple prose way. A prophecy of a fictional totalitarian state echoing Nazi and Bolshevik revolutions, where man is presented with an utopian grand narrative (“Neither Meaning nor Justice”), his resentment fueled to tear down the degenerate hierarchy (“The Fires of Frustration”), absolved to commit atrocities (“Ad Arma! Ad Arma!”), stripped of individualism with hunger to belong to the collective (“Splinters from Your Mother’s Spine”), molded into shape of the ideology (“Imitatio Dei”) and motivated to weed out enemies of the new order (“Sacrificial Theopathy”). With its roots in place the state cracks its loving whip (“Standing on the Work of Slaves”), purges the deviant and indifferent to its will (“Renegade Ashes”) only to raze and re-create the world (“Absolutist Regeneration”) where no sign of the inferior past is left (“You Cannot Even Find the Ruins…”).”
Albüm bir bakıma spoken word gibi. Arkada Dso tema müziği çalıyor, önde de Mikko Aspa düz bir metin okuyor. Dso’nun sözleri hep böyleydi ama bu sefer müzikal tercihlerin de etkisiyle spoken word hissi güçlenmiş.
Hem söz hem müzik olarak bu albümde girdikleri yolu sevdim ben. Dso bundan sonra da anlatmak istediği konular var olduğu sürece bunları kendi yarattıkları dille aktarmaya devam edecektir.
Bu kritik neden bu siteyi takip ettiğimi hatırlattı bana. Haftalık bölümüne neden geciktiğini sormuştum, iyi ki de gecikmiş. Böyle kritikler yazacaksan hep geciktir abi.
Albüm 8′den fazlasını hak ediyor bence. Klip yayınlandığında açıkçası hayal kırıklığına uğramıştım biraz. İlk Dso dinlediğim zaman o kaosa, gerilime hayran kalmıştım ama bu şarkıda o gerilimi bulamamıştım. Albümü dinledikçe diğer albümlerinden biraz daha farklı olan havayı daha çok sevdim. Biraz daha basit olması kötü bir şey değil bence. Diğer albümlerdeki karmaşıklığın tadı ayrıyken bu albümde o karmaşıklığın daha az oluşu beni dinlerken boğuyor resmen, bu da ayrı bir tat katıyor. Sanırım bu adamlar mükemmel olmayan bir albüm yapmayacaklar
Tigir: er reloaded. Sokaktaki tunusluya sesini yükseltmeye korkan pısırık fransızın totaliter fantezilerini izlediniz. He gülüm he.
2003′ten beri vokalleri Clandestine Blaze’nin elemanı Mikko Aspa yapmıyor mu? E herif deklare nazi. Adamın firamsından albüm çıkarıyor diye Antifa Mgla konserlerini iptal ettirmeye uğraşıyor. Niye yeni şaşırdınız anlamadım.
Anthony Fantano’nun albümü övdüğü videosunu silmek zorunda kalması, özellikle de bu albümün konsepti düşünüldüğünde çok daha ilginç hale geliyor.
Bardo Methodology’ye kapsamli bir roportaj verdiler. Grubu veya onlarin deyisiyle kolektifi olusturan kisilerin birbirine taban tabana zit ideolojilere sahip oldugunu soyluyorlar. Fasist de varmis (Onun kim oldugunu biliyoruz zaten), komunist de. “Gercek” sanatsal uretim icin bu gerilime ihtiyac oldugunu dusunuyorlar. Albumun sozlerini ise Bolseviklerin veya 70′lerdeki Kizil Tugaylar gibi yeralti orgutlerinin manifestolarina benzetiyorlar. Yani soz konusu olan totaliter ve irkci bir album degil, endustriyel kapitalizm karsiti bir manifesto imis.
Acikcasi bunun nasil oldugunu pek anlayabilmis degilim. Kitapciktaki sozlerin tamamini okuyuca herhalde taslar yerine oturur.
15 yıllık sessizliği okuduğum en doyurucu röportajla sonlandırdılar. Grubun iç işleyişine dair neredeyse merak edilen bütün konuları açıklamışlar. Röportajın 2. kısmı daha sonra çıkacakmış.
İngilizcesi iyi bir arkadaş şu röportajı çevirse efsane sevap kasar. Google Translate her derde deva olmuyor maalesef.
Bardo Methodology’ye mail attım ve röportajın tercümesini yapıp PA’da yayınlamak için izin istedim. Onay verirlerse tercüme edip yayınlayacağım. Cevaba göre haber veririm buradan.
25.06.2019
@Ahmet Saraçoğlu, çok iyi olur. Kabul ederlerse şimdiden kolay gelsin. Adı röportaj ama metnin dili makale gibi. Okuması bile 1 günümü yedi neredeyse.
25.06.2019
@şeyh hulud, bu röportajın ilk kısmıymış ve bu hâli bile yeterince uzun. Kendi tercüme işlerim de yoğun olduğundan kabul ettikten sonra 1 hafta kadar sürer diye tahmin ediyorum ama müsait bir dönemime denk gelirse ve ben de gaza gelirsem daha kısa zamanda da bitebilir.
Cevap bekliyoruz bakalım.
04.07.2019
@Ahmet Saraçoğlu, hala cevap vermediler mi abi?
04.07.2019
@cotard delusion, maalesef.
12.07.2020
@Ahmet Saraçoğlu, hala mı cevap vermediler abi :(
Tropico oynarken dinlemek daha bi keyifli oluyor.
Şöyle az bir şey baktım da röportaja adamlar bildiğin entellektüel.
adaarmaaa!! çok ii album. 1523 ve ad arma çok ii şarkılar. eyyorlamam bu kadar.
Diğer yorumlardan farklı olarak Yunan mitolojisi bağlamında ekleme yapmak istiyorum. Albüm, konsept açısından inanılmaz bir Apollonculuk dersi veriyor. Apollon’la ilişkilendirilen erillik, disiplin, şekil ve biçim, gerçekçiliğe bağlılık ve empati yoksunluğu motifleri albümün altyapısını oluşturmuş. Apolloncu motifler, Nazi yanlısı askerler ve akademisyenler için de birer dayanak olmuştu. Apollon ve Dionysos hakkında karşılaştırmalı çalışmalar yapılmış; Dionysosçu bulunan tüm değerler ortadan kaldırılmıştı. Dişilik, düzensizlik ve çok yönlülük gibi…
Yeniden doğuşun fırınları derken kastedilen ateş acaba hastalığın ateşi miydi? Gariptir, verdikleri röportajın açılış cümlesi de şöyleydi: “it’s 23:58 on the doomsday clock” DsO karanlık bir gelecekten haber mi veriyordu acep? Bekleyip görelim, Varg’ın dediği gibi let’s find out.
Madem komplo teorisi/mistisizm modunu açtık, geçen sene çıkan şu iki önemli albümün ismini de hatırlayalım:
Tool – Fear Inoculum
Cult of Luna – A Dawn to Fear
Bundan sonra her sene sonunda o yıl çıkan albümlerin ismine bakarak gelecek senenin falını bakacağım. Bence yıldızlara bakarak tahmin yapmaktan daha saçma değil.
Röportajın ikinci kısmına ulaşabilen oldu mu? Arada bakıyorum ama bir türlü bulamadım gitti.
İkinciyi bulmaya çalışırken üçüncü ve son röportaj geldi:
http://www.cultneverdies.com/p/deathspell-omega.html
Bu arada, reddit kullanan biri damondeep veya aimfri’den Bardo Methodology’nin 6. sayısında basılı olarak yayımlanan röportajın ikinci bölümünü isteyip burada paylaşabilir mi?
DsO dan aniden kısa bir ep gelse keşke. The Synarchy Of Molten Bones ayarında parçalayan, boğucu ve kapkaranlık kısa bir ep.
15.09.2020
@SA, hasjarl sana kızgınım ve sana laflar hazırladım. ep çıkarın itoolu itler
16.09.2020
@SA, Ben Drought çizgisinde bir şey yapsınlar istiyorum. 20-30 dk ama Droughttaki Sand ve enstrümanteller olmadan bol mathcore etkili sert ve damarlı kameşullah gibi bir DSO albümü, mmmhh.
16.09.2020
@12ParmakBağırsağı, dinlenebilirliği koruyarak The Synarchy Of Molten Bones albümünden daha sert, daha da kendi içinde sıkışık aynı zamanda daha sanatsal bir albüm yapabileceklerine inanıyorum. Bunu da deneyimlemeyi çok hem de çok isterim.
Ayrıca yine aynı tarzda boğucu ve hızlı, 15 dakikalık, 2 şarkıdan oluşan bir ep çok güzel olur.
16.09.2020
@SA, Paracletus ayarında albüm gelse keşke.
Fransa’daki askerlerin mektubundan sonra Hasjarl’ın dünyayı yöneten 7 kişiden biri olduğuna ikna oldum.
Son 1 saat içinde Deathspell Omega’nın bu albümde sıçtığını düşünenler olduğunu görmek beni ziyadesiyle yıprattı.
06.07.2021
@Ahmet Saraçoğlu,
http://www.pasifagresif.com/2019/05/deathspell-omega-yeni-album/comment-page-1/#comment-569226
Sıçma olayına DsO ve Marduk gibi gruplar özelinde farklı bakıyorum.
06.07.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Mersin’de di mi?
Osmaniye kışlada topçu bataryasındaydım. Komutanı tanıyorum. Koordinat ver hemen kafalarına indirelim.
06.07.2021
@çaksu, yok, site içerisinde. Şehirleri bilmiyorum.
Ayrıca şiddet hiçbir şeyin çözümü olamaz…
(dedi ve “Standing on the Work of Slaves” açtı.)
06.07.2021
@Ahmet Saraçoğlu, yeni yorumları farklı farklı sekmelerde açıyorum, bu yorum sondaydı ve buraya gelene kadar tamamen aynısını düşünüyordum. Bu albüme ölüp bitiyorum.
Bir de şöyle Synarchy of Molten Bones gibi bizi darmaduman edip içimizden geçecek yeni bir EP salsalar ne güzel olur. Şu an müzik dünyasından sadece iki beklentim var, Kriegsmaschine ve bu.
06.07.2021
@Yiğit, Synarchy of Molten Bones bence 2012′den beri çıkardıkları en iyi materyal.
Karşıma böyle bir video çıktı. Meraklısının hoşuna gidecektir. Girizgah bölümünü atlamak isterseniz direkt 4:35 civarına geçin.
https://www.youtube.com/watch?v=FO2tACssN70
bu albüm soyu tükenecesine insanlığın hala bir sokak kedisi,tekiri kadar bile bilinç ve entellektüel seviyeye,fikirsel medeniyete ulaşamadığının göstergesidir,hadi müziği hakkında olumsuz yorum yaparsın anlarım da hiçbir fikrinin olmadığı(kritikte aslında bir şeyler anlatılmış)lirikler için dünyanın gelmiş geçmiş en entellektüel müzik grubu için faşo bunlar ya,tigir er olmuşlar,ıslak ülkücü rüyaları gibi sığ yorumları atmak nasıl bir ilkellik,nasıl bir hadsizliktir?ilk defa mı black metal liriğinde distopyadan,çürümüşlükten,insanlığın kendini ve dünyayı korkunç bir hapishane ve toplama kampına dönüştürmesinden bahsedilmesine rastladınız?adamlar pandemiyi ve bunu fırsat bilen muktedirlerin yaşattığı distıopyayı bile kahin gibi önceden bilmiş,yahu en azından şu an ülkemizde yaşananlar bile liriklerdeki gibi,politik olaylar,siyasi partiler,iktidar,post-truth,toplumun baskılanması ve hipnoz edilmesi gibi bir çok şeyi liriklerde bahsetmişler,hepiniz mi isviçre de malikanede yaşıyorsunuz?
metal basını denen soytarı ılıklar topluluğu da buna katılmış,çok sikindeydi deathspell omega nın aciz ve cahil insanlığın,sokuk metal basınının övgüsü de,yergisi de
bu albüme verilen tepkiler bana hep şu videoyu hatırlatır:
https://www.youtube.com/watch?v=dW0suqw2KzU
sonuç olarak insanlığa 666 gömlek fazla gelmiş taş gibi albümdür,karanlıktan daha çok insanı zatturapt alan boğucu ve mekanik bir atmosferi vardır,industrial ve ve death metal tonları da çokça kullanılmış,toplama kampının soğuk tel örgüsü gibi bir albüm
The Fires of Frustration’da 4.25 de Mikko öyle bir ah çekiyor ki