Inferno Metal Festivali her yıl Oslo, Norveç’te düzenlenen bir ekstrem metal festivali. 2001 yılında Borknagar’ın gitaristi Jens F. Ryland tarafından kurulmuş. Havalimanında pasaport kontrolü yapan polis abla bana niye geldiğimi sorduğunda kendisine müzik festivali dedim. Bana “Inferno Metal Festivali mi?” dedi. “Ya ablacığım sen nereden biliyorsun inferno’yu memur hâlinle, ben daha yeni öğrendim” diyecektim, demedim.
Evet, aynen dedim.
Bilet ücreti; günlük 75 Euro, 4 günlük 225 Euro şeklinde. Ben perşembe günü Dimmu Borgir ve cuma günü Mgła’yı izlemek için 2 adet günlük bilet aldım. Bu seneki biletler sold out oldu, önümüzdeki yıllarda almaya niyet ederseniz aklınızda bulunsun.
Bu seneki festivalin kadrosunu aşağıda görebilirsiniz:
Festival, Rockefeller isimli mekânda yapılıyor. Oslo’nun göbeğinde, büyük bir bina. 3 adet sahne var. En alt katta apış arası kokan havasız bir sahne ve bar falan var. Asıl sahne üst katta. Sahnenin yanı sıra CD, tişört satan, dövme yapan standlar da var. 2. ve 3. katlar balkon şeklinde. Sahneyi en iyi görebileceğiniz yerler üst kattaki balkonlar yani.
Ben festivale gelmeden önce Spotify’dan katılan grupların birer şarkısını dinlemeye çalıştım ama hiçbiri ilgimi çekmedi. The Black Dahlia Murder’ı izleseydim fena olmazdı ama o saatte şehirde gezmekle meşguldüm. Aslında sadece Mgła için festivale bilet aldım. Gelmişken Dimmu Borgir’i da izleyeyim dedim.
Benim hikayem bu.
DIMMU BORGIR:
Perşembe gecesi Dimmu Borgir son grup olarak sahneye çıktı. Onlar sahneye çıkmadan 10 dakika önce konsere girdim. Bizim otel mekâna yakındı zaten. Aynı akşam imza günleri vardı ve uzunca bir kuyruk oluşmuştu. Grup sahneye çıkmadan önce mekân gittikçe kalabalıklaştı. Türkiye’de Arif Sağ, Norveç’te Dimmu Borgir gibi bir durum var sanırım. Merdivenler bile doldu vallahi. Setlist’i internetten kontrol etmiştim, grubun son dönem albümleri ağırlıklıydı. Kısaca senfonik metalin corpse paint makyajlı, scream vokalli hâli gibi bir şey. Son dönem Dimmu Borgir sevenleri kızdırmak istemem ama bazen aklım almıyor. Nerede o eski Dimmu Borgir şarkıları, nerede şimdiki hâlleri. “Stormblast”, “Enthrone Darkness Triumphant”, “Spiritual Black Dimensions” albümlerinin büyük hayranıyım. Şu anki Dimmu Borgir’in şarkılarındaki müzisyenlik, sound 10 numara, sahne şovu başarılı, ateşler yanıyor, makyaj ve kıyafetler fena.
Ama bir şey olmuyor işte. Hele o “Dimmu Borgir” şarkısının girişi. Çizgi film müziği gibi. “Spiritual Black Dimensions” albümünden “The Blazing Monoliths Of Defiance”ı çalmaları bana sürpriz oldu, güzel oldu. “Progenies Of The Great Apocalypse”in ortasındaki klavyenin yalnız kaldığı an bayağı bir atmosfer oldu. Son şarkıysa “Mourning Palace”tı. Black metal marşı gibi bir şey gerçekten. Ben de dâhil herkes kendinden geçti yemin ederim.
Şarkı şöyle başlıyor bildiğiniz üzere: “Daylight has finally reached it’s end, as evenfall strikes into the sky”. Şarkının girişinde öyle bir “daylight” dedi ki yüreğim parçalandı. O “daylight” denilen an çok mühim, sevgili okuyucu. Tüm teenage metalci anılarım gözümün önünden geçti. Akmar’dan satın aldığımız çekme kaset, renkli fotokopi kapaklı albümler, non-serviam’daki “Spiritual Black Dimensions” albüm kritiği, Enred dergisi, Ölüm ve Cenaze fanzini, Infected kasetleri, klasik gitarla çaldığım black metal şarkıları, fakir fukaralık… Resmen fakirdik ama mutluyduk temalı Yeşilcam filmine döndüm. Şimdi en güzel pedalla en güzel elektrik gitarın olsa da, Oslo’ya konsere gelebilecek imkânın olsa da o eski tadı alamıyorsun.
Dimmu Borgir, Cradle Of Filth, Katatonia, Anathema, Moonspell, Rotting Christ, In Flames, Sentenced… Nerede o eski albümler, eski ruh. Nerede şimdinin cilalı prodüksiyonları, profesyonel metal müzisyenleri, festivalleri, şirketleri.
Ama en azından Dimmu Borgir’i hâlâ müzik yaparken izlemek güzeldi. Aşağıya 1991 pozunu bırakıyorum.
MGŁA
Cuma gecesi MGŁA gecesiydi. 2018’e kadar haberim yoktu kendilerinden. Ekşisözlük’te bir entry sayesinde “With Hearts Toward None VII” şarkısını dinlemiştim. Grubu keşfettiğim o hafta başka bir şey dinlememiştim, beni acayip sarmıştı, resmen tam aradığım bu demiştim. Nasıl bir hissiyat, nasıl bir müzik.
İnternette “black metalin şu andaki en iyi grubu” övgüsünü de çokça okuyunca gaza geldim, bileti aldım. Bu konser için çok heyecanlıydım. MGŁA tişörtümü giydim gittim. Hatta tişörtü nereden aldığımı soran bile oldu.
Setlist aşağıdaki gibiydi;
1. Exercises in Futility I
2. Exercises in Futility IV
3. Mdłości II
4. With Hearts Toward None I
5. Exercises in Futility II
6. Groza III
7. With Hearts Toward None VII
8. Exercises in Futility V
Sahneye çıktılar. Siyah deri ceket, bot, siyah maske. Üstteki setlist’i pata küte çaldılar. Hiç ara vermediler, seyirci ile hiç iletişime geçmediler. Şov yapmadılar. Müzisyenlik mükemmel seviyedeydi. Tıpkı geçen sene izlediğim Russian Circles gibi; karanlık, gösterişsiz, sert.
Grubu balkondan izleme şansım oldu, görüş alanım çok iyiydi. Ses çok iyi geliyordu. Yine çok kalabalıktı ama sanırım Dimmu Borgir biraz daha kalabalıktı. Benim bulunduğum tarafta şarkı sözlerine eşlik eden birini görmedim, ama sahne önü coşkuluydu. “Exercises in Futulity IV” şarkısında “Every empire, every nation, every tribe” dediği zaman ve “Exercises in Futility II” şarkısında “Nether” dediği anda tüylerim diken diken oldu.
Şarkılarda tüm enstrümanların durup bir anda pata küte girip yardırdığı anlar efsaneydi. “With Hearts Toward None VII”da giriş kısmının bitip davulun yardırmaya başladığı anlarda ortalık karıştı, balyozla mekânı yıkıyorlardı adeta. Balkondan oraya atlayasım geldi.
“İşte müzik böyle yapılır ulan Oslolu elit kekolar!” dedim içimden, Polonya İşçi Partisi sözcüsü edasıyla. “MGŁA Bey diyeceksiniz” dedim insanlara. Belki MGŁA elemanları kendilerini bu kadar savunmuyordur, ama ben Cumhur İttifakı’ndaki Devlet Bahçeli gibi kraldan çok kralcı olmuştum adeta.
“With Hearts Toward None VI” çalmadılar, bir tek ona üzüldüm. Bis de yapmadılar. Sanırım festival programına sadık kalındı. Yeni şarkı çalmadılar, olsaymış süper olurmuş.
Konser çıkışı Oslo sokaklarında otele giderken “Oğlum Onur, içkini içtin ama sonrasında yiyecek kokoreç yok, böyle memleket olur mu ya” dedim. Sonra aklıma sevgili memleketimiz geldi. Aklıma Ekrem İmamoğlu ve mazbatası geldi. Sonra aklıma A Haber geldi. TV izlerken dönüp dolaşıp eğlence için A Haber’i açıp açıp izlediğim aklıma geldi. Resmen kanalın fanı olmuşum farkında olmadan. Benim için festival biterken zihnimde Polonya black metal sahnesi, Akmar Pasajı, Arif Sağ, kokoreç, A Haber gibi değişik konular vardı.
Umarım MGŁA’yı bir gün Türkiye’de de izleme fırsatı buluruz. Öyle bir şey olduğunda kesin konser çıkışı kokoreç patlatıp “netheeer” diye mırıldanacağım.
Yorum alanı
“INFERNO METAL FESTIVAL – 18-21 Nisan 2019, Oslo, Norveç” yazısına 11 yorum var
Pasaportçu hatun sana İnferno metal fest’mi diye sormuş,sen -he aynen demişsin müdür…kadın oltayı atmış,orda hemen -oo sendemi gitcen gel beraber gidelim… diyecektin:) sonra da çıkışta böyle kokoreç’tir Ahaber’dir bunları düşünürsün işte…
Festivalin olduğu dönemde ben de Oslo daydım. Her yer metalcilerle doluydu. İşin ilginci Airbnb den tuttuğumuz eve ilk gittiğimizde evde sadece biz varız sanıyoduk. Kapılardan birini bi açtık içerde biri yatıyo. Sonra konuştuğumuzda bize tek başına Amerika dan Oslo ya Inferno için geldiğini yolculuğun 36 saat sürdüğünü uçağın önce İzlanda sonra Almanya ordan Oslo ya geçtiğini anlattı. En çok Dimmu Borgir ve Opeth i izlemek istediğini söyledi. Koskoca Amerika bu grupların kesin orda konseri vardır bu kadar yolu gelmeye gerek var mıydı diye düşünmedim değil.
“Dimmu Borgir, Cradle Of Filth, Katatonia, Anathema, Moonspell, Rotting Christ, In Flames, Sentenced…”
Şu kısmı okuyunca benim de gözümün önüne Bakırköy’deki Kripton ve klasörlenmiş katalogdan albüm seçip CD’ye yazdırmamız (albüm başına 1 liraydı sanırım, tek cd’ye 10 albüm sığıyordu) geldi. Ben de bunların her birinin albümlerini çektirip tişörtlerini almıştım zaman içinde. Yazıyla alakasız oldu ama resmen bu grupların ismi yanyana gelince 2000ler başına ışınlandım.
@Godless Killing Machine, Unanimated ve Naglfar yorumlarını sabırsızlıkla bekliyorum hocam. Çok sık konser veren gruplar değil ikisi de aynı festivale güzel denk gelmiş.
“Dimmu Borgir, Cradle Of Filth, Katatonia, Anathema, Moonspell, Rotting Christ, In Flames, Sentenced… Nerede o eski albümler, eski ruh.” sen heyecanını kaybetmişsin kral, ruh çağırmaya devam
Eline sağlık. Ben gidecek olsaydım canlı izlemek istediğim 21 tane grup var festivalde.
Pasaportçu hatun sana İnferno metal fest’mi diye sormuş,sen -he aynen demişsin müdür…kadın oltayı atmış,orda hemen -oo sendemi gitcen gel beraber gidelim… diyecektin:) sonra da çıkışta böyle kokoreç’tir Ahaber’dir bunları düşünürsün işte…
25.04.2019
@Siyah forma, “Abla” dediğine göre vardır bizim bilemediğimiz bir şeyler. Olayı hemen xHamster kategorisine bağlamamak lazım. Di mi ama? :)
25.04.2019
@Ouz, aa olurmu hocam bağlamazsak:D abla ne kadar olabilir? norveçli bu 50ye kadar yolu var…
Ellerine sağlık, benzetmeler süperdi. Okurken eğlendim açıkçası. :)
Urfaust’undan 1349′una, DWEF’sinden Taake’sine kadar görülecek çok grup varmış. Hiçbir gün boş geçmemiş, büyük olay kesinlikle.
Festivalin olduğu dönemde ben de Oslo daydım. Her yer metalcilerle doluydu. İşin ilginci Airbnb den tuttuğumuz eve ilk gittiğimizde evde sadece biz varız sanıyoduk. Kapılardan birini bi açtık içerde biri yatıyo. Sonra konuştuğumuzda bize tek başına Amerika dan Oslo ya Inferno için geldiğini yolculuğun 36 saat sürdüğünü uçağın önce İzlanda sonra Almanya ordan Oslo ya geçtiğini anlattı. En çok Dimmu Borgir ve Opeth i izlemek istediğini söyledi. Koskoca Amerika bu grupların kesin orda konseri vardır bu kadar yolu gelmeye gerek var mıydı diye düşünmedim değil.
“Dimmu Borgir, Cradle Of Filth, Katatonia, Anathema, Moonspell, Rotting Christ, In Flames, Sentenced…”
Şu kısmı okuyunca benim de gözümün önüne Bakırköy’deki Kripton ve klasörlenmiş katalogdan albüm seçip CD’ye yazdırmamız (albüm başına 1 liraydı sanırım, tek cd’ye 10 albüm sığıyordu) geldi. Ben de bunların her birinin albümlerini çektirip tişörtlerini almıştım zaman içinde. Yazıyla alakasız oldu ama resmen bu grupların ismi yanyana gelince 2000ler başına ışınlandım.
Ahmet, yazıyı koyduğun için teşekkürler. İnşallah ileride yeni şeyler yazabilirim.
Ben Perşembe ve Cuma’ya biraz kanalize olmuştum. Taake, 1349 izlemek de fayda vardı aslında gitmişken…
Pasaport sırasında eşim yanımdaydı. :)
Moruk sen o Taake’yi nasıl izlemedin ya oralara kadar gidip. Sen ona da bi derinlemesine giriş Mgla gibi o da gözünden fena kaçmış.
Festival yazıları okumayı her zaman çok sevmişimdir. Bir de en merak ettiğim şey acaba gelmiş geçmiş en iyi festival line-up’ı nedir acaba.
Ben de Maryland Death Fest’e gidiyorum gelecek ay. Kısmetse patlatırız bi yazı.
26.04.2019
@Godless Killing Machine, Unanimated ve Naglfar yorumlarını sabırsızlıkla bekliyorum hocam. Çok sık konser veren gruplar değil ikisi de aynı festivale güzel denk gelmiş.
“Dimmu Borgir, Cradle Of Filth, Katatonia, Anathema, Moonspell, Rotting Christ, In Flames, Sentenced… Nerede o eski albümler, eski ruh.” sen heyecanını kaybetmişsin kral, ruh çağırmaya devam