TANKARD – Zombie Attack (1986)
TANKARD – Chemical Invasion (1987)
EXUMER – Possessed by Fire (1986)
EXUMER – Rising from the Sea (1987)
Bu listedeki ilk dört grup elbette ki ayrı bir yerde duruyor. Almanya’nın Big 4’u olarak bilinen bu dörtlünün yanında EXUMER daha geri planda kalan bir grup. Buna rağmen EXUMER’ın vahşi thrash’ini de elbette yabana atamayız. Verdiği uzun süreli aralara rağmen grup 2012’den bu yana çıkardığı 3 albümle adeta ikinci baharını yaşıyor.
2016’daki “The Raging Tides” gayet iyi bir thrash metal albümüydü ve geçen 3 yılın ardından “Hostile Defiance” ile karşımızdalar.
Aslına bakarsanız EXUMER’ın thrash metalinde fazla karakteristik, öyle fazla öne çıkan bir thrash kimlikten söz etmek zor. “Possessed by Fire” başta olmak üzere iki albümünde mükemmel bir Alman thrash’i sunan grup, yeniden birleşmesinin ardından daha ortalarda gezinen bir thrash metal icra ediyor. “Hostile Defiance”ı dinlerken açık şekilde EXODUS, DESTRUCTION ve kısmen de KREATOR tatları alabiliyoruz. Bunlardan DESTRUCTION ve KREATOR zaten hemşerilik tarafından yırtıyorlar. EXUMER’ın yansıttığı asıl karakter, EXODUS’in ilk albümlerindeki çiğliğin modern bir sound’la sunulması şeklinde vuku buluyor.
Thrash metalin en yaratıcı günlerini geride bırakalı 30 yıl olduğu düşünüldüğünde EXUMER’dan Amerika’yı yeniden keşfetmesini falan bekleyemeyiz elbet; sonuçta yapılabilecek şeylerin neredeyse tümü yapıldı ve tür çok farklı dinamiklerle harmanlanarak her türlü çeşitte önümüze sunuldu. Dolayısıyla EXUMER’ın tahmin edilir ve lineer karakterli thrash’ine buradan vurmaya gerek yok. Sonuçta adamlar işi kurallarına göre oynamış ve bunun karşılığı olan bir albüm ortaya çıkmış.
Albümde en çok ilgimi çeken şarkı hem groovy hem yırtıcı karakteriyle “Trapper” oldu. Aslında genel itibarıyla tüm şarkılarda ortak formüller ve benzer trafikler tercih edilmiş. Bu durum albümün dinleme ömrünü biraz olumsuz etkileyebilir. Grubun birbirini ikame eden fazla sayıda şarkı yazdığını düşünüyorum.
Yazıda fazla övgüde bulunmadıysam da, nihayetinde “Hostile Defiance” thrash metalin gereklerini yerine getiren, olması gerekenden azını da fazlasını da yapmayan ama son tahlilde başarılı diyebileceğimiz bir çalışma. Akıl almaz yaratıcılıkta rifler duymak, her biri bambaşka karakterlere bürünen bestelerle coşmak gibi bir beklentiniz varsa bu karşılanmayabilir. Ancak eli yüzü düzgün, ateşi yerinde bir thrash albümü dinleyeyim diyorsanız da pekala istediğinizi alabilirsiniz.
Kadro Mem Von Stein: Bas, vokal
Ray Mensh: Gitar
Marc Bräutigam: Gitar
T. Schiavo: Bas
Matthias Kassner: Davul
Şarkılar 1. Hostile Defiance
2. Raptor
3. Carnage Rider
4. Dust Eater
5. King's End
6. Descent
7. Trapper
8. The Order of Shadows
9. Vertical Violence
10. Splinter
11. He's a Woman - She's a Man (SCORPIONS cover'ı)
12. Supposed to Rot (ENTOMBED cover'ı)
Thrash metale adını yazdıracak bir albüm değil, fakat yoklukta çok iyi gidiyor. Yaklaşık 10-15 defa çevirdim, olması gerektiği gibi bir iş çıkarmışlar. Benim de puanım 7.
Çok fazla albüm var. Çoooook fazla hem de. Sadece 2019′da da değil. Geçmiş yüz yıl içerisinde hala dinlememiş olduğumuz sayısız albüm mevcut. Bolluk insana düşmanmış meğer. “Uff çok iyi albüm. Öyle böyle değil. Bunu dinlemeyen yaşıyorum demesin. Kendini bir yerden atsın!” tarzı bir övgü görmediğim takdirde yanaşamıyorum artık bir albüme. Ortalama 45 dk + on dinleme desek harcanacak yedi buçuk saat yapar. 6,5 almış bir albüm için değer mi diye düşünüyor insan. Verilen puanlarla insanın kendi zevki her zaman örtüşmeye de biliyor. Ne yapacağım bilmiyorum. Hızlıca şarkılara on saniye bakıp “dinlenir ki bu” mu diyeceğim? Üzgünüm Exumer :) Belki bir gün sıra sana da gelir. İşte bu yüzden tüketimin kolay yaşanamadığı ’90′larda Metalcilik’ makalelerine özeniyorum bazen.
2019′da çıkanlar arasından listeme alıp hala dinlemeye devam ettiklerim anca şunlar:
Candlemass – The Door to Doom
Overkill – The Wings of War
Flotsam and Jetsam – The End of Chaos
Critical Defiance – Miconception (bu çok övülüyordu dayanamadım, hakikaten bayağı iyiymiş)
Daha bunun Moon Tooth’u var, yeni çıkacak olanları var. Şu an psikopatçasına sardığım Anthems of the Welkin at Dusk’ı var. Yine tekrar sardığım ve her seferinde kolay kolay yaka bırakmayan Maiden’ın Powerslave’i var. Ohoo Exumer. Belki iyisindir ama piyasa çok kalabalık.
@Raddor, 30 yıl önce, albümlere bu kadar kolay ulaşabildiğim halde, bu kadar mutsuz olacağım söylense inanmazdım. Dinlenecek o kadar çok eski-yeni albüm var ki, yetişemiyorum. 70 lerde ve 80 lerde çıkmış o kadar çok başyapıt var ki, yeni albümleri takip ederken aklım onlarda. Soldaki spotify dinlenecekler listemde birikmiş binlerce albüm var ve ben bu konuda çok mutsuzum.Bir yerlerde hata yapıyorum demek ki.
@Kaan, evet öyle hakikaten. Kendimizi sınırlayabilmek lazım herhalde. Sınır koyunca bu sıkıntı büyük ölçüde azalıyor. Spotify’da 4′ü yeni olmak üzere en fazla 20 albümü yüksek kalitede indirip, sadece onları dinleme kuralı getirdim kendime. Farklı türlerden seçmeye de özen gösterdim. Şimdi bayağı eğlenerek dinliyorum. Ne zaman aklım dinleyemediklerime giderse o zaman sıkılmaya başlıyorum. Spotify’ın sınırsız müzik özelliği bu konuda çok zorlayabiliyor. Sabırlı olmak, elimizdekini iyi sindirmek lazım :) 20 albüm bile fazla aslında.
@Raddor, Haklısın, sınırlama koymayınca kaybolup gittim. Eskiden yıl sınırlamam vardı ve mutluydum. Kulağa radikal gelebilir ama 1992 sonrası hiçbir şey dinlemiyordum. Dolaştığım yerler belliydi. İnternet sayesinde çok farklı tür ve tarzlara kulağım alıştı. Önceleri bu hoşuma gidiyordu. Eskiden sadece Hard rock ve Heavy metal, Thrash dinlerken son 10 yıldır kendimi Death, Black, Prog.Rock-Metal, Sludge, Doom, Crust Punk, Nu metal, Alternatif metal dinlerken buldum. Ve bunların eski yeni güzel grup ve albümlerinin peşinde koşarken buldum. Müzik o kadar güzel bir şey ki insanın elinde keşfetme imkanı olunca dayanamıyorum. Tekrar TÜR ve YIL sınırlamasına girmem gerekiyor, başka çarem yok. Sonuçta zamanı sınırlı canlılarız.
Bunları düşünürken yine aynı naneyi yedim, yukarıda senden gördüğüm Critical Defiance ‘ı dinledim. Dehşet güzelmiş. Ama aklım neredeyse 15-20 yıldır dinlemediğim Powerslave de :) Ya da Headless Children da :)
Bir de maymun iştahlı olmamak gerekiyor. Hep yeni albüm keşfetmek değil, eskilerin tadını çıkarmak, sahip olduklarımızın değerini bilmek daha güzel sanki.
@Raddor, critical defiance albümünü ‘bak amugagoyun 87 yılında çıkmış kimsenin bilmediği albüm keşfettim layn’ diye çok insanı kandırabilirsin. Old school luğun bokunu çıkarmışlar, cidden çok klas albüm. Çıktığı dönem baya coşturmuştu beni, an itibariyle yine kalorifer peteğinin köşesine dirsek attırıyor…
@P L A G U E, retro işlerden de hiç haz almıyorum aslında. Ne zaman denk gelsem Wolfmother görmüş Mike Patton gibi hissediyorum (https://youtu.be/5XbjuEM3jCs :) Fakat bestecilik çok iyi işte, canavar gibi.
Thrash metale adını yazdıracak bir albüm değil, fakat yoklukta çok iyi gidiyor. Yaklaşık 10-15 defa çevirdim, olması gerektiği gibi bir iş çıkarmışlar. Benim de puanım 7.
Çok fazla albüm var. Çoooook fazla hem de. Sadece 2019′da da değil. Geçmiş yüz yıl içerisinde hala dinlememiş olduğumuz sayısız albüm mevcut. Bolluk insana düşmanmış meğer. “Uff çok iyi albüm. Öyle böyle değil. Bunu dinlemeyen yaşıyorum demesin. Kendini bir yerden atsın!” tarzı bir övgü görmediğim takdirde yanaşamıyorum artık bir albüme. Ortalama 45 dk + on dinleme desek harcanacak yedi buçuk saat yapar. 6,5 almış bir albüm için değer mi diye düşünüyor insan. Verilen puanlarla insanın kendi zevki her zaman örtüşmeye de biliyor. Ne yapacağım bilmiyorum. Hızlıca şarkılara on saniye bakıp “dinlenir ki bu” mu diyeceğim? Üzgünüm Exumer :) Belki bir gün sıra sana da gelir. İşte bu yüzden tüketimin kolay yaşanamadığı ’90′larda Metalcilik’ makalelerine özeniyorum bazen.
2019′da çıkanlar arasından listeme alıp hala dinlemeye devam ettiklerim anca şunlar:
Candlemass – The Door to Doom
Overkill – The Wings of War
Flotsam and Jetsam – The End of Chaos
Critical Defiance – Miconception (bu çok övülüyordu dayanamadım, hakikaten bayağı iyiymiş)
Daha bunun Moon Tooth’u var, yeni çıkacak olanları var. Şu an psikopatçasına sardığım Anthems of the Welkin at Dusk’ı var. Yine tekrar sardığım ve her seferinde kolay kolay yaka bırakmayan Maiden’ın Powerslave’i var. Ohoo Exumer. Belki iyisindir ama piyasa çok kalabalık.
16.04.2019
@Raddor, 30 yıl önce, albümlere bu kadar kolay ulaşabildiğim halde, bu kadar mutsuz olacağım söylense inanmazdım. Dinlenecek o kadar çok eski-yeni albüm var ki, yetişemiyorum. 70 lerde ve 80 lerde çıkmış o kadar çok başyapıt var ki, yeni albümleri takip ederken aklım onlarda. Soldaki spotify dinlenecekler listemde birikmiş binlerce albüm var ve ben bu konuda çok mutsuzum.Bir yerlerde hata yapıyorum demek ki.
16.04.2019
@Kaan, evet öyle hakikaten. Kendimizi sınırlayabilmek lazım herhalde. Sınır koyunca bu sıkıntı büyük ölçüde azalıyor. Spotify’da 4′ü yeni olmak üzere en fazla 20 albümü yüksek kalitede indirip, sadece onları dinleme kuralı getirdim kendime. Farklı türlerden seçmeye de özen gösterdim. Şimdi bayağı eğlenerek dinliyorum. Ne zaman aklım dinleyemediklerime giderse o zaman sıkılmaya başlıyorum. Spotify’ın sınırsız müzik özelliği bu konuda çok zorlayabiliyor. Sabırlı olmak, elimizdekini iyi sindirmek lazım :) 20 albüm bile fazla aslında.
16.04.2019
@Raddor, Haklısın, sınırlama koymayınca kaybolup gittim. Eskiden yıl sınırlamam vardı ve mutluydum. Kulağa radikal gelebilir ama 1992 sonrası hiçbir şey dinlemiyordum. Dolaştığım yerler belliydi. İnternet sayesinde çok farklı tür ve tarzlara kulağım alıştı. Önceleri bu hoşuma gidiyordu. Eskiden sadece Hard rock ve Heavy metal, Thrash dinlerken son 10 yıldır kendimi Death, Black, Prog.Rock-Metal, Sludge, Doom, Crust Punk, Nu metal, Alternatif metal dinlerken buldum. Ve bunların eski yeni güzel grup ve albümlerinin peşinde koşarken buldum. Müzik o kadar güzel bir şey ki insanın elinde keşfetme imkanı olunca dayanamıyorum. Tekrar TÜR ve YIL sınırlamasına girmem gerekiyor, başka çarem yok. Sonuçta zamanı sınırlı canlılarız.
Bunları düşünürken yine aynı naneyi yedim, yukarıda senden gördüğüm Critical Defiance ‘ı dinledim. Dehşet güzelmiş. Ama aklım neredeyse 15-20 yıldır dinlemediğim Powerslave de :) Ya da Headless Children da :)
Bir de maymun iştahlı olmamak gerekiyor. Hep yeni albüm keşfetmek değil, eskilerin tadını çıkarmak, sahip olduklarımızın değerini bilmek daha güzel sanki.
@Raddor, critical defiance albümünü ‘bak amugagoyun 87 yılında çıkmış kimsenin bilmediği albüm keşfettim layn’ diye çok insanı kandırabilirsin. Old school luğun bokunu çıkarmışlar, cidden çok klas albüm. Çıktığı dönem baya coşturmuştu beni, an itibariyle yine kalorifer peteğinin köşesine dirsek attırıyor…
16.04.2019
@P L A G U E, retro işlerden de hiç haz almıyorum aslında. Ne zaman denk gelsem Wolfmother görmüş Mike Patton gibi hissediyorum (https://youtu.be/5XbjuEM3jCs :) Fakat bestecilik çok iyi işte, canavar gibi.