Bahsedecek konu bulmakta hiç zorlanmayan metal dünyasının karşımıza çıkardığı yeni bir albümle daha birlikteyiz. Bu kez konuğumuz ABD’li teknik/melodik death metal grubu ALLEGAEON ve yeni albümleri “Apoptosis”.
“Apoptosis”, yani apoptoz, “programlanmış hücre ölümü” anlamına geliyor ve bir hücrenin görevini tamamladıktan sonra ölmesini ifade ediyor. Albüm boyunca çeşitli şekillerde hücre biyolojisiyle ilgili referanslar görüyor ve insanoğlu var olduğu sürece metalin konu sıkıntısı çekmeyeceğini bir kez daha görüyoruz.
ALLEGAEON’dan bahsedecek olursak, grup %70 teknik death metal %30 melodik death metal bir karaktere sahip. Olayın melodik kısmı İsveçli bilindik gruplara yakın durmaktan ziyade teknik tarafı süslemekte kullanılıyor.
Bu açıdan bakınca ALLEGAEON’u melodik bir teknik death metal grubu olarak da özetleyebiliriz. Yer yer clean vokal de kullanan ancak genel olarak böğürtüler üzerinden ilerleyen grup, rahatça görüleceği üzere gayet iyi müzisyenlerden kurulu, ne yaptığını bilen bir grup.
Grubun ağababası ve şu anki kadrodaki tek orijinal elemanı gitarist Greg Burgess. Burgess belli ki tüm yaratıcılığını ALLEGAEON’a veriyor ve grubun müziğine bakıldığında rahatça görüleceği üzere gerçekten de çok iyi bir gitarist.
“Apoptosis”e baktığımızda ALLEGAEON’ın son iki albümdeki giderek güçlenen karakterini daha baskın şekilde sunduğunu görüyoruz. Yer yer karşımıza çıkan clean vokaller ve bir anda beliren Flamenko gitarlı şarkı gibi çeşitli varyasyonlarla albümü baştan aşağı süsleme yoluna gitmişler. Gitar icrası ve beste tarzı açısından grubu bir miktar SCAR SYMMETRY’ye benzetiyorum. Değişken, melodiyi elden bırakmayan bir karakterleri var ve bunu teknik ve sert tarafı boşlamadan sunuyorlar. Akılda kalıcılık ve şarkıların çeşitliliği konusunda grubun öyle ahım şahım bir gücü yok. Albümde lezzetli anlar olsa da ne şarkıların ne de albümün bir bütün hâlinde uzun yıllar dinlenecek türde bir kıymeti olduğunu düşünmüyorum.
Tabii bu çağın vebası şeklinde modern sound’lu sayısız teknik death metal grubunu etkileyen bir bela. Nasıl progresif metalin geleneksel tarafı zamanla evrilip djent veya birtakım başka dış unsurlarla revize edildiyse, sanırım teknik death metalin doksanlardaki soyut, ruhani havasını bitiren de bu modern kayıtlar, bu etli gitar tonları ve benzeşen vokaller oldu. Doksanların teknik death metalinin çiğ olmasına rağmen cerrahi kıvamdaki ince işçiliği, şimdi yeri gelince kafa ezen yeri gelince saniyede 1000 nota basan kişiliksiz, aşırı steril bir şeye dönüştü.
Neyse ki ALLEGAEON bu tarz yeni yetme bir prodüksiyon + çok nota fetişizminde değil. Yeterli düzeyde yaratıcılık ve çeşitlilik barındıran müziklerini itinayla yapıyor ve günümüzün kabul edilmiş normu olan “bir süreliğine görevini yerine getirme” işlevini yaparak, geleceğe fazla bir ışık yakmayarak olduğu yerde kalıyor.
Grupla henüz hiç tanışmadıysanız “Apoptosis” iyi bir başlangıç olacaktır, çünkü hem grubun en güncel hâli hem de prodüksiyon olarak en önde duranı. Eğer iyi müzisyenlik içeren ve sizi bir süreliğine (mesela birkaç gün, belki birkaç hafta) oyalayacak bir albüme okeyseniz, hazır yeni albümü çıkmışken ALLEGAEON’la tanışmanın tam sırası olabilir.
Tüm albüm aynı şarkının ufak nüanslarla tekrar edilmesine benziyor. “Exhotermic Chemical Combustion”ın solosu dışında kayda değer hiçbir şey bulamadım. İyi müzisyen olmak ile iyi beste yapabilmek arasındaki farkı göstermek için nefis bir numune…
Fena değil, vasatın üstünde diyebilirim ama yıl sonu listesine girebilecek kadar iyi değil. Elements of the Infinite ile tanımıştım bu grubu ve onun üstüne henüz çıkabildiklerini düşünmüyorum.
“Tabii bu çağın vebası” diye başlayan paragrafa katılıyorum kesinlikle. Beni bu tarzdan uzaklaştıran temel unsur bunlar. Fırsat bulduğum her an Necrophagist dinleyen bir adamdım bir dönem, “var mı buna benzer bir şeyler” diye aradıkça kendimi böyle garip işleri kurcalarken buldum ve türden resmen koptum gittim. Yine, yeniden, ne varsa eskilerde var diyorum. Gideyim de başlangıcına kurban olduğumunun “Thirst for Power”ını açayım.
yıllardır denk geldikçe açıp, sevebileceğim bir şeyler arıyorum bu grupta ama vazgeçtim artık. grubun koskoca diskografisindeki birkaç ufak an dışında her detay birer birer çok sıkıcı ve ruhsuz geliyor bana. hepsinden öte, solo arkasına riff yazma konusunda dünyadaki en kötü grup kendileri olabilir. e bu da bir marifet sayılır tabii.
Bunlar metroda çalanlar değil mi ya
30.04.2019
@HaNNibaL, aynen.
Tüm albüm aynı şarkının ufak nüanslarla tekrar edilmesine benziyor. “Exhotermic Chemical Combustion”ın solosu dışında kayda değer hiçbir şey bulamadım. İyi müzisyen olmak ile iyi beste yapabilmek arasındaki farkı göstermek için nefis bir numune…
Fena değil, vasatın üstünde diyebilirim ama yıl sonu listesine girebilecek kadar iyi değil. Elements of the Infinite ile tanımıştım bu grubu ve onun üstüne henüz çıkabildiklerini düşünmüyorum.
“Tabii bu çağın vebası” diye başlayan paragrafa katılıyorum kesinlikle. Beni bu tarzdan uzaklaştıran temel unsur bunlar. Fırsat bulduğum her an Necrophagist dinleyen bir adamdım bir dönem, “var mı buna benzer bir şeyler” diye aradıkça kendimi böyle garip işleri kurcalarken buldum ve türden resmen koptum gittim. Yine, yeniden, ne varsa eskilerde var diyorum. Gideyim de başlangıcına kurban olduğumunun “Thirst for Power”ını açayım.
yıllardır denk geldikçe açıp, sevebileceğim bir şeyler arıyorum bu grupta ama vazgeçtim artık. grubun koskoca diskografisindeki birkaç ufak an dışında her detay birer birer çok sıkıcı ve ruhsuz geliyor bana. hepsinden öte, solo arkasına riff yazma konusunda dünyadaki en kötü grup kendileri olabilir. e bu da bir marifet sayılır tabii.