Thrash metal dünyasında 40 yılı deviren pek az grup var. OVERKILL seneye bu gruplardan biri olacak. Bu 40 yıla 19 albüm sığdırdılar ve neredeyse tüm albümlerinde belli bir kalitenin üstüne çıktılar, bazılarında destan yazıp, bazısında başyapıtlar sundular. Müzikal yönlerine dair verdikleri kararlara baktığımızda OVERKILL’in görünüşte benzeşen kariyeri içerisinde farklı dönemler olduğunu görüyoruz.
Şu ana kadarki kariyerlerinin tam ortasında yer alan “Necroshine” ile net şekilde ileriye dönük bir adım atan grup, “Bloodletting”de de fena olmayan bir iş ortaya koyduktan sonra, bence duraklama devrine girdi ve “Killbox 13”, “ReliXIV” ve “Immortalis”ten oluşan üç albümlük vasatlık paketini sundu. Bu üç albüm benim nazarımda OVERKILL’in epey bocaladığı yaratıcılık namına sınıfta kaldığı işlerdi.
Akabinde grup 2010 yılında çıkardığı “Ironbound” ile bir anda yükseliş trendine geçti ve şu anda da içinde bulunduğumuz üçüncü baharını yaşamaya başladı. Bu açıdan bakınca, OVERKILL’in “Ironbound” sonrası dönemini kendi özelinde değerlendirmenin daha doğru olduğuna inanıyorum.
“The Electric Age”, “White Devil Armory” ve “The Grinding Wheel” ile aynı kategoride değerlendirdiğim “The Wings of War”, bana kalırsa “Ironbound” sonrası OVERKILL’in nispeten en sıradan çalışması.
Bunun sebebi; belki çok başarılı bulduğum “The Grinding Wheel”dan sonra geliyor oluşu, belki de OVERKILL’in kariyerinin başından beri olayı otomatiğe bağlamasından kaynaklı dönemsel kısmi düşüşler. Baktığımızda OVERKILL’in 1985’ten bu yana ya 1 ya 2 ya da 3 senede bir muhakkak albüm çıkardığını görüyoruz. Hayatta kalmak adına turlaması gerektiği bilen grup, ilk günden bu yana bu trendi devam ettiriyor ve kadrosunda köklü değişikliklere gitse dahi üretim sıklığını asla yavaşlatmıyor. Bu süreçte bazen çok iyi bazen de ortalama albümler çıkarabiliyorlar. “The Wings of War” bence bu döngünün “fena olmayan albüm” kategorisine tekabül eden çalışma.
Baştan olumsuza yakın girmiş olmam “The Wings of War”un sıkıntılı bir albüm olduğu izlenimini yaratmasın. OVERKILL thrash metali en hakkını vererek, en ateşler salarak yapan gruplardan biri ve canlı performansları başta olmak adına ne denli gaza getirici ve kırbaçlayan bir oluşum oldukları hepimizin malumu. Bu albümde de OVERKILL’in imza hareketleri anlamında pek çok güzel şey var. D.D. Verni’nin yürek hoplatan basları ve yeni imajıyla seksenler pornocusuna dönen Blitz’in sanırım hiçbir zaman değişmeyen sesi; jilet gibi rifler, gümbür gümbür groove’lar ve Jason Bittner’ın etkili davullarıyla birleşince ortaya yine yeniden çok keyifli thrash metal yapıtları çıkarıyor.
Bu güzellikler bir yana, benim “The Wings of War”la ilgili sıkıntı olarak gördüğüm esas şey, albümde belli oranda dağınıklık olması. OVERKILL’in rock n roll kimliğine, mizahi ve iğneli zehrine alışık olsam da “Batshitcrazy”nin ve özellikle aşırı mutlu “Welcome to the Garden State”in OVERKILL şirretliğini biraz törpülediğini düşünüyorum. Kötü değiller, ancak bence bütünlük içerisinde sırıtıyorlar. Tabii bunlar grubun zaman zaman başvurduğu formüller olduğundan, adını andığım şarkılar birileri tarafından aşırı fazla beğenilirse de diyecek bir şeyim yok.
“The Wings of War”u dinlerken beni en çok memnun eden ve gaza getiren şeyler ise Blitz’in vokal yazımı ve kelimelerin riflere yerleştirilmesi babında gerçekten mükemmel bir iş ortaya koyması ve resmen kelime yerleştirme ve stratejik anlarda belirli heceleri vurgulayarak groove’u artırması. Bu çok az vokalistin mazhar olduğu bir şey ve Blitz bu konuda gerçek bir usta konumunda. Dümdüz bir rif, bazen sadece kelimelerin doğru aralıklara konması ve doğru şekilde yorumlanması, vurgulanması, bastırılmasıyla bir anda aşırı eşlik edilesi bir şeye dönüşebiliyor. Bu açıdan Blitz’in hakikaten de thrash aleminin en kral vokalistlerinden biri olduğu su götürmez bir gerçek.
Rif çeşitliliği, dinamizm, yaratıcılık konusunda albüm üzerine düşeni yapıyor. Başta bahsettiğim -bana göre- sıkıntılı ufak nüanslar her ne kadar albümün verebileceğinden daha azını vermesine sebep olsa da bunca yıllık tecrübe, azim ve gözle görünür iştah hepsini kabul edilir ve sevilesi bir kademeye çıkarmaya yetiyor.
Hepsi bir yana, OVERKILL’in bunca yıl sonra hâlâ büyük heyecan yaratan, takip edilen bir grup olması, genelde “bunlar da hâlâ emekli olamadı” dememek için kullanılan “babalar” kategorisine dâhil edilmeden cayır cayır, taptaze thrash metal üretebilmesi zaten her türlü takdiri, her çeşit övgüyü hak ediyor.
Kadro Blitz: Vokal
D.D. Verni: Bas
Dave Linsk: Lead gitar
Derek Tailer: Ritim gitar
Jason Bittner: Davul
Şarkılar 1. Last Man Standing
2. Believe in the Fight
3. Head of a Pin
4. BatShitCrazy
5. Distortion
6. A Mother's Prayer
7. Welcome to the Garden State
8. Where Few Dare to Walk
9. Out on the Road-Kill
10. Hole in My Soul
11. In Ashes
Overkill i ne kadar sevsemde ‘ironbound’ dan itibaren beni rahatsız eden bir konu var, bu konu ‘albüm süreleri’…şimdi şunu diyebilirsiniz. ‘Overkill albümleri hep uzundu’. Evet hep uzundu ama tamamen şahsi görüşüm, thrash metal türünde uzun sureli albümler bir noktadan sonra dikkat dağıtıyor, asidi kaçmış pepsi tadı vermeye başlıyor. Özellikle ironbound dan sonra hep bu konu için bir adım atarlar belki diye bekledim ama maalesef olmadı. Ha bu arada ironbound ı zirve olarak gorurum hep ve sonraki albumlerde muzikal acidan harika isler ama dedigim gibi keske sure isine bir el atsalardı. Bu sorun exodus ve testament icin de gecerli.
Neyse fazla uzattım, bence bir thrash albümü 39 dakikayı geçmemeli. Daha vurucu, bitince ne ara bitti lan dedirtmeli.
Sonuç olarak 3 tur döndürdüm ve ironbound sonrası en zayıf albüm olmuş, ama yinede belirli bir kalitenin üzerinde.
Overkill elemanlarının finansal durumunu bilemem elbette ama “hayatta kalmak için turlamak” düsturunu, bu yaşta 2 senede bir albüm çıkartmaya bağlamaları bana anlamsız geliyor. Bir Overkill konserinde onlardan yeni şarkılar duymak isteyecek kaç kişi olduğundan pek emin olamıyorum… Hal böyleyken, bu kadar sık albüm çıkartıp çıtayı “ortalamaya” düşürmelerinin sebebini hiç anlamıyorum. Albümün tümünün power chord’lara boğulmuş olmasının tek nedeni bu ve Overkill kadar yaratıcı riffler yazan bir grubun başına gelebilecek de en kötü şeylerden biri. Ek olarak, Jason Bittner kötü bir davulcu olmasa da performansı kesinlikle Ron Lipnicki’yi aratıyor. Ironbound’daki muhteşem tonlar ve yaratıcı davullar, bu albümde asla yok. Amerikalıların “mediocre” dedikleri şey, ne yazık ki son albümlerde Overkill’e yapışmış gibi görünüyor ve bu beni çok üzüyor. Keşke “The Grinding Wheel” ve “The Wings of War”daki malzemeleri ayrı albümler halinde değil de tek bir albümde toplamış olsalardı…
Ironbound 10/10′luk bir albüm ise;
The Electric Age 9/10
White Devil Armory 8/10
The Grinding Wheel 7/10
The Wings of War 6/10
şeklinde her albümde adım adım bir düşüş var. Tabi 6′lık bir albüm demiyorum. Ironbound’la kıyas edince bu sonuca ulaşıyorum sadece. Yoksa Overkill’in her işi belli bir kaliteyi yakalıyor. Ironbound’ı, Accept’in Teutonic Terror’ı ve Priest’in Firepower’ı ile birlikte 2010′lu yılların üç büyük beklenmedik dedebey dönüşünden biri olarak görüyorum. Böyle bir yaratıcılığın üstüne üretkenlikle devam etmek taktir edilesi bir durum fakat böyle bir düşüş, ‘sıradanlaşma’ olacağı da kaçınılmazdı. O nedenle hayal kırıklığı olarak nitelendirmek haksızlık olur belki ama yine de bir dinleyici olarak The Wings of War’ı uzun süre kütüphanemde tutamayacak, Şampiyonlar Ligi’ne alamayacak olmak üzdü. (Bu arada Overkill ile Accept’in son on yıldaki kariyerini birbirine çok benzetiyorum.)
@deadhouse, mükemmel bir albüm. 2017′de en sevdiğim albümlerin başında geliyordu. Yukarıdaki notu her albümü öncekinden çok az daha az iyi bulduğumu belirtmek amacıyla sembolik olarak verdim. Yoksa o sene diğer ölümlülerin işlerinin ötesindeydi.
Bu adamların değerini bilmek lazım. Çok kısa bir zaman sonra hepsi ortadan kaybolacak. Ne Metallica ne Slayer ne de Overkill gibi guruplar kalacak. Meydan abuk subuk gruplara kalacak. Albüm cayır cayır. Çalmış işte babalar. Diinleyip keyfini çıkarmak lazım.
Bass gitarı etkin kullanan gruplar arasında Overkill. Bassgitar bassı yüzünden zilleri yeterince çok ve net duyamadım. Davullar tekdüze olsa da, bir trash albümü için yeterli bir vurguya ve bassa sahip. Trash olsun çamurdan olsun dedik dinledik. Black metal sağanağı altında ender çıkan bu Overkill Trash Metal albümünü beğendim.
Dinleyecek metal albümü bulmakta zorlanıyorum bu aralar, nereye kafayı çevirsem black metal var.
@mehmet,
Teşekkür ederim.
Dinlemeye başladım, sentez bir albüm olmasına rağmen şaşılacak derecede iyi, gaza getiren çok başarılı bir albüm olmuş.
Durup durup dinlerim ben bunu.
Overkill, hiçbir zaman müzik tutkusundan, hevesinden birşey kaybetmeyip bu işi zevkle yaptıkları hissini veriyor bana. Son birkaç aydır okuduğum, en çok katıldığım kritik bu oldu. Pardon bu kritik değil, albüm analizi olmuş resmen. Teşekkürler.
Overkill i ne kadar sevsemde ‘ironbound’ dan itibaren beni rahatsız eden bir konu var, bu konu ‘albüm süreleri’…şimdi şunu diyebilirsiniz. ‘Overkill albümleri hep uzundu’. Evet hep uzundu ama tamamen şahsi görüşüm, thrash metal türünde uzun sureli albümler bir noktadan sonra dikkat dağıtıyor, asidi kaçmış pepsi tadı vermeye başlıyor. Özellikle ironbound dan sonra hep bu konu için bir adım atarlar belki diye bekledim ama maalesef olmadı. Ha bu arada ironbound ı zirve olarak gorurum hep ve sonraki albumlerde muzikal acidan harika isler ama dedigim gibi keske sure isine bir el atsalardı. Bu sorun exodus ve testament icin de gecerli.
Neyse fazla uzattım, bence bir thrash albümü 39 dakikayı geçmemeli. Daha vurucu, bitince ne ara bitti lan dedirtmeli.
Sonuç olarak 3 tur döndürdüm ve ironbound sonrası en zayıf albüm olmuş, ama yinede belirli bir kalitenin üzerinde.
02.08.2020
@P L A G U E, sonuna kadar katıldığım bir yorum. uzun thrash albümü asidi kaçmış pepsi tadı veriyor
Overkill elemanlarının finansal durumunu bilemem elbette ama “hayatta kalmak için turlamak” düsturunu, bu yaşta 2 senede bir albüm çıkartmaya bağlamaları bana anlamsız geliyor. Bir Overkill konserinde onlardan yeni şarkılar duymak isteyecek kaç kişi olduğundan pek emin olamıyorum… Hal böyleyken, bu kadar sık albüm çıkartıp çıtayı “ortalamaya” düşürmelerinin sebebini hiç anlamıyorum. Albümün tümünün power chord’lara boğulmuş olmasının tek nedeni bu ve Overkill kadar yaratıcı riffler yazan bir grubun başına gelebilecek de en kötü şeylerden biri. Ek olarak, Jason Bittner kötü bir davulcu olmasa da performansı kesinlikle Ron Lipnicki’yi aratıyor. Ironbound’daki muhteşem tonlar ve yaratıcı davullar, bu albümde asla yok. Amerikalıların “mediocre” dedikleri şey, ne yazık ki son albümlerde Overkill’e yapışmış gibi görünüyor ve bu beni çok üzüyor. Keşke “The Grinding Wheel” ve “The Wings of War”daki malzemeleri ayrı albümler halinde değil de tek bir albümde toplamış olsalardı…
Ironbound 10/10′luk bir albüm ise;
The Electric Age 9/10
White Devil Armory 8/10
The Grinding Wheel 7/10
The Wings of War 6/10
şeklinde her albümde adım adım bir düşüş var. Tabi 6′lık bir albüm demiyorum. Ironbound’la kıyas edince bu sonuca ulaşıyorum sadece. Yoksa Overkill’in her işi belli bir kaliteyi yakalıyor. Ironbound’ı, Accept’in Teutonic Terror’ı ve Priest’in Firepower’ı ile birlikte 2010′lu yılların üç büyük beklenmedik dedebey dönüşünden biri olarak görüyorum. Böyle bir yaratıcılığın üstüne üretkenlikle devam etmek taktir edilesi bir durum fakat böyle bir düşüş, ‘sıradanlaşma’ olacağı da kaçınılmazdı. O nedenle hayal kırıklığı olarak nitelendirmek haksızlık olur belki ama yine de bir dinleyici olarak The Wings of War’ı uzun süre kütüphanemde tutamayacak, Şampiyonlar Ligi’ne alamayacak olmak üzdü. (Bu arada Overkill ile Accept’in son on yıldaki kariyerini birbirine çok benzetiyorum.)
28.02.2019
@Raddor, Thé Grinding Well 10′luk bir albüm bence.
28.02.2019
@deadhouse, mükemmel bir albüm. 2017′de en sevdiğim albümlerin başında geliyordu. Yukarıdaki notu her albümü öncekinden çok az daha az iyi bulduğumu belirtmek amacıyla sembolik olarak verdim. Yoksa o sene diğer ölümlülerin işlerinin ötesindeydi.
Bence dinledikce daha da sevilecek bir albüm.Degeri sonradan anlasilacak.Tamam bir The Grinding Wheel degil belki ama dinlemesi keyifli…
Bu adamların değerini bilmek lazım. Çok kısa bir zaman sonra hepsi ortadan kaybolacak. Ne Metallica ne Slayer ne de Overkill gibi guruplar kalacak. Meydan abuk subuk gruplara kalacak. Albüm cayır cayır. Çalmış işte babalar. Diinleyip keyfini çıkarmak lazım.
05.03.2019
@mehmet, Kesinlikle haklısın.
Bass gitarı etkin kullanan gruplar arasında Overkill. Bassgitar bassı yüzünden zilleri yeterince çok ve net duyamadım. Davullar tekdüze olsa da, bir trash albümü için yeterli bir vurguya ve bassa sahip. Trash olsun çamurdan olsun dedik dinledik. Black metal sağanağı altında ender çıkan bu Overkill Trash Metal albümünü beğendim.
Dinleyecek metal albümü bulmakta zorlanıyorum bu aralar, nereye kafayı çevirsem black metal var.
@Ahmet Er,
http://www.pasifagresif.com/2018/12/chapel-of-disease-and-as-we-have-seen-the-storm-we-have-embraced-the-eye/
CHAPEL OF DISEASE
Kesinlikle son dönemin en iyi metal albümlerinden birine imza atmışlar.
04.03.2019
@mehmet,
Teşekkür ederim.
Dinlemeye başladım, sentez bir albüm olmasına rağmen şaşılacak derecede iyi, gaza getiren çok başarılı bir albüm olmuş.
Durup durup dinlerim ben bunu.
Overkill, hiçbir zaman müzik tutkusundan, hevesinden birşey kaybetmeyip bu işi zevkle yaptıkları hissini veriyor bana. Son birkaç aydır okuduğum, en çok katıldığım kritik bu oldu. Pardon bu kritik değil, albüm analizi olmuş resmen. Teşekkürler.