AT THE GATES konserinden çıktım, havaalanına geldim, kalkmasına saatler olan Antalya uçağını beklerken bu yazıyı yazıyorum.
Black metalin gerçekliğini çok seviyorum. Ne zaman bir kötü niyete, bir trajediye, bir cinayete, bir katliama, bir savaşa tanık olsak; ne zaman insanın kendi yarattığı tüm bu kurguyu kendi elleriyle yok edeceğine dair işaretleri karşımızda bulsak; kötülüğün gerçekten var olduğunu, gerçek anlamda kötülükle beslenen zihinler olduğunu; gerçekten de saf kötülükle vücut bulan, kötülükle yoğrularak ortaya çıkarılan eylemler olduğunu görüyoruz.
Uyumsuz notaların, belli nota bileşimlerinin, birtakım seslerin bizi rahatsız etmesi gerektiği; birtakım notaların bir araya geldiğinde psikolojimizin doğal akışına ters şekilde bizi huzursuz etmesi gerektiği tarih boyunca DNA’mıza kodlandığından, bundan beslenen black metalin gerçekliği ve bu gerçekliği yansıtmadaki başarısı pek çokları gibi bana da çok çekici geliyor.
Sanat tarihi boyunca sayısız sanatçı sayısız eser veredursun, bunlardan az sayıdaki cesur ve meydan okuyucu olanı var olanla yetinmeyip sınırları zorlama yoluna gitmiştir. İster bir tabloya, ister bir heykele, ister bir müzik yapıtına bakın, pek azının kabul edilmiş çerçeveyi zorladığını görürsünüz. Zamanının ötesinde olmak, kalabalıktan ayrılacak düzeyde geniş bir vizyon sahibi olmak işte budur.
Metal dünyasında da bu tarz hareketler yapan az sayıda öncü isim vardır. WATCHTOWER ve VOIVOD’un seksenlerde yaptıkları, şu anda üzerimde tişörtü olan GORGUTS’ın doksanlarda yaptıkları, DEATHSPELL OMEGA’nın 2000’lerde yaptıkları… Bunlar bir tür icat etmekten, olmayan bir şey olmaktan faklı şeyler; elbette ki hiç olmayan bir şey yaratmanın değerine hiçbir şey ulaşamaz. Ancak birilerince yaratılan bu şeyleri başka hiç kimsenin yapmadığı, yapamadığı gibi yorumlamak ve bu sayede o ilk başta yapılan orijinal işten bile daha fazla yeni kapılar açmak, ancak yukarıda bahsettiğim bu öncülerin, baş kaldıranların, meydan okuyanların yapabileceği türde şeyler.
Şu anda bahsetmekte olduğum SVARTIDAUÐI bu öncü isimlerden biri değil. 2002’de kurulan, underground efsanesi ilk albümü “Flesh Cathedral”ı 2012’de çıkaran ve bundan 6 yıl sonra da yeni çalışması “Revelations Of The Red Sword” ile geri dönen İzlandalı SVARTIDAUÐI, yani İzlanda diliyle Kara Ölüm; bu öncülerin birden fazlasının ayak izlerini takip eden ve bu sayede ortaya kesinlikle karakteristik, kesinlikle kişilikli ve hepsinden öte içi dolu bir albüm yaratmayı başaran çok özel bir grup.
Evet, nihayet tüm bu giriş lakırdılarını geride bırakıp esas konumuza başlayabiliriz. SVARTIDAUÐI’nin yarattığı GORGUTS, DEATHSPELL OMEGA, WATAIN ve hatta DAYLIGHT DIES’vari bir melodik doom temelli karanlık, gerçekten de benim diyen grubun yapamayacağı, geberene kadar uğraşsa da yaratamayacağı bir ızdırap, keder ve öfke patlaması olarak karşımıza çıkıyor.
Grubun öylesine patlayıcı, nefes kesici, her şeyi emip bitirici bir hâli var ki, tüm bu kaos arasında öylesine çilekeş, bedbaht ve can çekişir bir tavrı var ki, SVARTIDAUÐI dinlerken aynı anda hem ihtişamlı bir kaosu hem de acınası bir yitişi bir arada tadıyoruz. Bir kere grubun derdinin atonallik, uyumsuz notalarla fark yaratma falan olmadığı son derece açık. SVARTIDAUÐI müziğini yazarken belli ki bu havayı oluşturacak notaları, akorları, fikirleri cımbızla seçip itinayla şarkılara evriltmiyor. Grubun bu işi hamuruna kattığı, damarlarında dolaştırdığı, soluduğu havayla içine çektiği o kadar belli ki… Bir an olsun bir öne çıkma çabası, bir rifi ya da melodiyi öne çıkarma gayesi yok; her şey kılcal damarlar gibi birbirine bağlı, iç içe geçmiş dolambaçlarla birbirine kenetlenmiş, son derece organik, son derece bütünleşik, son derece gerçek.
SVARTIDAUÐI’nin “Flesh Cathedral”da yaptığı şeye kıyasla daha çileli bir müzik var “Revelations Of The Red Sword”da. Sanki tüm bu inanç baskılarıyla, zorlamalarıyla yitip giden milyonların yasını tutuyormuşçasına gerçek bir acı, tüm bu olanlara öfke kusuyormuşçasına yoğun bir nefret var. SVARTIDAUÐI öyle zehirli, kuduz, kan kusturan bir black metal yapmıyor. Onların black metalinde MISÞYRMING de var, BLUT AUS NORD da, yer yer MGŁA da. Dolayısıyla SVARTIDAUÐI dinlerken karşılaştığımız bütün hâlindeki karabasan, kaçınılmaz olarak etkileyici oluyor.
Böylesi soyut bir şeyi betimlemek, kelimelere dökmeye çalışmak bir noktadan sonra beyhude bir çabaya dönüşüyor. Sunulan şeyin bütünlüğü, nefes alıp verir oluşu, psikolojik düzleme taşınması, birer müziksever olarak gerçekten de çok şanslı, ayrıcalıklı olduğumu kanıtlayan şeyler.
SVARTIDAUÐI, bizi kendisini dinlediğimize şükrettirecek kadar iyi bir grup ve “Revelations Of The Red Sword” da bu gerçeğin tam da şu anda gerçeğe dönüşen hem en somut hem de en soyut örneği.
Benim de bu sene içerisinde dinlediğim en iyi black metal albümlerinden biri ve sene sonu listemin üst sıralarında yer alacak ancak, grubu bu albüm çıkmadan önce bilenlere bir sorum var;
Soruya sadece Flesh Cathedral’i bu albümden önce dinlemiş olanlar cevap versin, sizce hangisi daha iyi?
Ben kendi cevabımı vereyim, uzak ara Flesh Cathedral. Hani tek bir saniye duraksamam bile. Net. Aksini söyleyen çıkmaz muhtemelen ama bi deniyorum şuan.
@ismail vilehand, albümler arasındaki zaman dilimi arttıkça grubun müziği de değişmiş, belki de olgunlaşmış. bu albümün daha kederli bir atmosferi var. flesh cathedral kadar şeytani bir albüm değil ama en az onun kadar yoğun bir deneyim sunuyor. bende uyandırdıkları farklı hisler kıyaslama yapmamı zorlaştırıyor. ikisi de black metal başyapıtı.
@ismail vilehand, flesh cathedral her türlü alır,çok yoğun,karanlık ve pislik bir albüm,flesh cathedral anzer balıysa,bu albüm balparmaktan hallice bal
flesh cathedrali dinlemek bayağı eziyet ama bir o kadar zevkli
albüm muazzam ama maalesef bence flesh catedral in çok altında kalmış,flesh cathedral o kadar pis ve karanlıktı ki böyle atmosferi deathspell omega falan ancak yapabiliyor zannımca ve grubu tam olarak yansıtıyordu o albüm
Son zamanlarda çıkan birçok sahte Black metal albümünü düşününce bu ve Flesh Cathedral’in değeri daha da artıyor. Bence Black metal direkt olmalı. Ister progresif, avangart yapıda olsun, ister kaostan beslensin, ister kompleks yapıda ya da atmosfer odaklı olsun, ister old school tarzda olsun, ne olursa olsun ama Direkt olsun. Dinleyici, dinlediği müzik tarafından ele geçirilmeli. Black metalin özü budur bence. Bazı Black metal albümlerine bakıyorum; O kadar ağırdan alınmış ki resmen beni dinleme diye bağırıyor. Doom metalde olması gereken bir yaklaşım.
@deadhouse, Flesh Cathedral’i dinleyene kadar hayatımda en sevdiğim black metal albümü Panzer Division Marduk’du. Başka da bişey dememe gerek yok sanırım.
Bence senenin en görkemli Black metal albümü. Darkside’a rağmen!
çıktığında beri başka bir şey dinleyemiyorum.
Benim de bu sene içerisinde dinlediğim en iyi black metal albümlerinden biri ve sene sonu listemin üst sıralarında yer alacak ancak, grubu bu albüm çıkmadan önce bilenlere bir sorum var;
Soruya sadece Flesh Cathedral’i bu albümden önce dinlemiş olanlar cevap versin, sizce hangisi daha iyi?
Ben kendi cevabımı vereyim, uzak ara Flesh Cathedral. Hani tek bir saniye duraksamam bile. Net. Aksini söyleyen çıkmaz muhtemelen ama bi deniyorum şuan.
06.12.2018
@ismail vilehand, Flesh Cathedral arasında yarım puan oynar. Bir tık/gömlek altı demek haksızlık olur bu albüme bence.
06.12.2018
@ismail vilehand, albümler arasındaki zaman dilimi arttıkça grubun müziği de değişmiş, belki de olgunlaşmış. bu albümün daha kederli bir atmosferi var. flesh cathedral kadar şeytani bir albüm değil ama en az onun kadar yoğun bir deneyim sunuyor. bende uyandırdıkları farklı hisler kıyaslama yapmamı zorlaştırıyor. ikisi de black metal başyapıtı.
07.12.2018
@ismail vilehand, flesh cathedral her türlü alır,çok yoğun,karanlık ve pislik bir albüm,flesh cathedral anzer balıysa,bu albüm balparmaktan hallice bal
flesh cathedrali dinlemek bayağı eziyet ama bir o kadar zevkli
Uzun zamandır bu kadar etkileyici riffler duymamıştım.
albüm muazzam ama maalesef bence flesh catedral in çok altında kalmış,flesh cathedral o kadar pis ve karanlıktı ki böyle atmosferi deathspell omega falan ancak yapabiliyor zannımca ve grubu tam olarak yansıtıyordu o albüm
Bu arada grubun ismi “svarh ti du di” olarak telaffuz edilmekte. Şu abilere bakılacak olursa:
https://forvo.com/word/svartidau%C3%B0i/
https://www.quora.com/How-do-you-pronounce-the-letter-R-in-Icelandic
Wolves of a Red Sun nedir öyle bana biri açıklasın, özellikle son kısımlarına bittim!
2018 yılında black metal dolu gibi yağıyor
Son zamanlarda çıkan birçok sahte Black metal albümünü düşününce bu ve Flesh Cathedral’in değeri daha da artıyor. Bence Black metal direkt olmalı. Ister progresif, avangart yapıda olsun, ister kaostan beslensin, ister kompleks yapıda ya da atmosfer odaklı olsun, ister old school tarzda olsun, ne olursa olsun ama Direkt olsun. Dinleyici, dinlediği müzik tarafından ele geçirilmeli. Black metalin özü budur bence. Bazı Black metal albümlerine bakıyorum; O kadar ağırdan alınmış ki resmen beni dinleme diye bağırıyor. Doom metalde olması gereken bir yaklaşım.
15.12.2020
@deadhouse, Flesh Cathedral’i dinleyene kadar hayatımda en sevdiğim black metal albümü Panzer Division Marduk’du. Başka da bişey dememe gerek yok sanırım.
yok yok bu farklı bir şey. mükemmel demek bile yetersiz kalıyor.
Çok süper olduğunu hatırlatmaya geldim.
Flesh cathedral kritiği yazılsa ne güzel olur değil mi?