En önemlilerini bu sayfalardan takip ettiğiniz üzere kaliteli black metal albümlerinin çıkışına şahit oluyoruz son zamanlarda. Bunlardan daha fazlası da var, orası kesin ama ben fırsat buldukça eskilere yolculuk yapmaya devam ediyorum. Geçenlerde, pek de bileni, seveni olmayan bir grup olan Aaskereia’yı dinledim yine. Bence grup hakikaten çok az tanınıyor, hatta Türkiye’de grubu bilenler olarak grup üyeleriyle kavgaya girsek, grup üyeleri sayıca fazla olmaları nedeniyle bize rahat rahat dayak atabilirler.
Black metalin de başı çektiği pek çok ekstrem metal türünün geniş kitlelerce tanınmaya başladığı bir dönemdeyiz. Deafheaven’ın Grammy Ödülleri’nde aday olması bile başlı başına bir olay, değil mi? Black ve black/death metalin popülerleşmesinden pek de keyif almayan birisi olarak yeni çıkan veya yeni çıkanları bir kenara bırakın, köklü bir grup olup da radikal değişikliklerle yaptığı müziğin seyrini, geniş kitlelerin beğeneceği yönde değiştiren topluluklara çok sıcak bakamıyorum. Hatta Dimmu Borgir ve Behemoth gibi iki grup söyleyeyim de kurduğum cümle yanlış taraflara çekilmesin. Bu gruplara ekleyebileceğimiz daha nice ekip var ama biliyorsunuz, ben daha karanlık tarafta seyreden, popülerlik şöyle dursun, yüzünü, adını, sanını bile açıklamayan heriflerin yaptığı müzikleri daha bir ayıla bayıla dinliyorum. Bu müziğin gerçekliğini, içtenliğini onlar veriyor diye düşünüyorum.
Almanya’nın caddelerinden olmasa da karanlık ormanlarından etkilenerek müzik yapmaya başladıklarını düşündüğüm Aaskereia, pagan black metal türünün temsilcilerinden. 1997 yılında kurulmuş olmasına karşın 2003’te çıkardığı ve bugün ele alacağımız albümle türe meraklı müzikseverlerin ilgisini çeken grup, ürettiği müziği bir şekilde dinleyicilerle buluşturmak adına genellikle bağımsız olmayı tercih ediyor. Kariyerindeki EP ve uzunçalarları bir şirkete sırtını yaslamadan hazırlayıp dinleyicilerle buluşturan Aaskereia, işin; müzik, sanat, sahiplenme, adına her ne derseniz deyin, onun adına hareket ediyor. Yukarıdaki paragrafı bıraktığım yerde de Aaskereia’ya gizli bir selam duruyor. Zira adamların yaptığı müzikte kesinlikle bir gerçeklik, bir içtenlik bulunuyor.
Etnik enstrümanlara bulaşmadan, derin atmosfer yaratmaya kasmadan, minimal düzeyde koral vokal, bolca herkesin katlanamayacağı çiğlik ve yapıda ciyak vokalle donatılan “Mit Raben und Wölfen”, daha ilk andan itibaren dinleyicilerini melodi ve rif sağanağına tutuyor. Prodüksiyonun sadeliği sayesinde her bir enstrümanın teker teker duyulabildiği yapımda gitarlar bir coşuyor, onlara eşlik eden bas ayrı coşuyor. Gitarlar kendi hâllerinde tarama yaparken basgitar ayaklarına kara sular inene kadar yürüme işi yapıyor, bas gitar soluklanırken gitarlar yardırmadan yardırmaya koşuyor.
Albümün kendi içindeki seyri dâhilinde az da olsa duygusal bölümler bulunuyor ancak eserin geneli, melodilerin çepeçevre sardığı karamsar bir enerji yumağı kıvamında. Grup üyelerinin bireysel hünerlerini sergiledikleri “Hexensabbat“ gibi bazı parçalar da ters köşe bölümleriyle dinleyiciyi dört köşe yapmayı başarıyor. İlk birkaç dinlemede tüylerinizin diken diken olacağını söyleyebilirim.
Aaskereia şu an itibariyle askıya alınmış projelerden biri maalesef. Yüzümü güldüren tek şey, vokal ve davuldaki arkadaşların da kadrosunda bulundukları Gjaldur isimli black metal grubu. Bu ayın sonlarında Gjaldur’un albümü çıkacak; bunca kaliteli albümün arasında kendine bir yer bulabilecek mi hep birlikte göreceğiz. Ancak bu yılın ilk aylarında, yeni albümden üç parçanın vokalsiz sürümlerini yayınlamışlar ve parçalar umut vadediyor. Beklemekte yarar var.
Ekstremin de ekstremi, pisliğin de pisliği yeni bir albüm kritiğinde görüşmek üzere.
ergenliğimde çok dinlerdim. facebook sayfaları revaçtayken jenya lukas diye bi eleman habire bu grubun videolarına etiketler dururdu. Bununla birlikte Bethlehem-Dictius Te Necare ve Silencer-Death Pierce Mi albümleri hep aynı etkiyi yaratmıştır bende. sanılanın aksine çok dinleyicisi vardır bunların yani ben çok tanıyorum. hatta valefor,cratagaska,xorest,den siste gibi atılımları yapan adamlar hep bunlardan etkilenmiştir.
Albümün başlangıcı tam bir manyaklık.
Vokali bir an Nattramn sandım.
ergenliğimde çok dinlerdim. facebook sayfaları revaçtayken jenya lukas diye bi eleman habire bu grubun videolarına etiketler dururdu. Bununla birlikte Bethlehem-Dictius Te Necare ve Silencer-Death Pierce Mi albümleri hep aynı etkiyi yaratmıştır bende. sanılanın aksine çok dinleyicisi vardır bunların yani ben çok tanıyorum. hatta valefor,cratagaska,xorest,den siste gibi atılımları yapan adamlar hep bunlardan etkilenmiştir.
Dünyanın en psikopat albümlerinden birisi.
Gjaldur kobrayı salmış:
https://youtu.be/rTxn3lFaDLc
Az daha erken çıkarsalarmış keşke, albüm çok fena.