Birleşik Krallık’ın harita üzerindeki yerini gözümüzün önüne getirelim. Ayrık. Başının dikine bir coğrafi konum. Şimdi de komşusu olan İrlanda’yı düşünelim; harika biraları, kızıl saçlı beyaz tenli insanları, garip aksanları ve ülkelerine gönülden bağlılıkları. Bu bağlılık onların hayatlarının tarzını, özgür mentalitelerini ve Kelt atalarını anmalarıyla da güçleniyor. Bahsedeceğimiz grup tanrı ve astronot gibi iki alakasız kavramın doğru bir cümleyle mantıklı bir isim oluşturacağını ispatlamış ve ülkemizi bolca ziyaret eden God is an Astronaut. 2018’in ilk çeyreğinde çıkardıkları harika abüm “Epitaph” da konuğumuz God is an Astronaut’un yeni çocuğu…
God is an Astronaut, albüm ile aynı adı taşıyan bir açılış şarkısıyla notaların soğukluğunu damarlarımıza zerk etmeye başlıyor. Havaların soğumasıyla insanların bilimsel olarak da ispatlanmış bir şekilde kan akışları sıcaklara göre daha yavaş olur. İrlandalı topluluk ise kanımızın akmasını istemeyecek kadar hızlı bir şekilde soğuk ve melankolik notalarla dinleyiciyi etkisi altına alıyor. Albümün bana göre en etkileyici çalışması da ismiyle mesajını çok net belli eden ‘Winter Dusk/Awakening’ten başkası değil. Albümü daha iyi sindirmek ya da o post atmosfere daha iyi girebilmek için albümü 2’ye ayırmanın daha ideal olduğu fikrine sahibim. Neden mi böyle düşünüyorum, şöyle açıklamaya çalışayım; ‘Epitaph’, ‘Mortal Coil’ ve Winter Dusk/Awakening’ ile giriş, ‘Seance Room’ ve sonrası ise gelişme ile sonuç olarak gösterilebilir. ‘Seance Room’a kadar daha sert daha güçlü gitar, davul tonları duyarken; ‘Seance Room’ ve sonrasında tonların düştüğü, klavyenin yükseldiği rock/metal temelinden, tamamen post altyapıya kayması gösterilebilir. Zaman zaman Dark Indie dahi diyebileceğimiz tınılara sahip ‘Epitaph’ albümü. Dark Indie tınılar ilginizi çekiyorsa özellikle ‘Medea’ sizin ilacınız. ‘Oisin’ ise ‘Medea’ya göre daha hafif kalsa da yine de etkileyici.
‘Seance Room’ parçasında kullanılan gitar ve davulun Tool’un ‘Ænima’ albümünü andırdığı rahatlıkla fark edilebiliyor. Yine aynı şarkının giriş kısmı Solstafir’in ‘Svartir Sandar’ albümünü andırdığı da notlarım arasında yer alıyor.
God is an Astronaut bir önceki albümü ‘Helios/Erebus’ta çok daha sert olabileceğini göstermiş ve dinleyicilerine ciddi sayıda metal dinleyicisi katmıştı. Aradan geçen 3 senelik süre zarfında müzikal bakımdan farklı sularda durulmayı tercih eden grup kendisiyle aynı adı taşıyan albümlerinde yaptıkları müziğe çok yakın noktada bir işle karşımızdalar.
Bu benzerlik aynı zamanda türdaşı olarak gösterilebilecek Mogwai’yi andırdığını da söylememizi sağlıyor. Albümü ikiye ayırmak gerektiğini söylemiş olsam da favori şarkıların değişkenliği büyük bir avantaj olarak gruba dönecektir. Yine de söylemiş olduğum; ‘Winter Dusk/Awakening’ başta olmak üzere, ‘Mortal Coil’, ‘Seance Room’ ve ‘Epitaph’ gibi şarkılar ağır toplar olarak gösterilebilir.
Rumen filozof ve yazar Emil Cioran ‘Çürümenin Kitabı’ adlı eserinde değişimi; “Her şey görünüm değiştirir, güneş bile; her şey eskir, mutsuzluk bile…” diyerek açıklar. İrlandalı grubun yaptığı müzik ve sundukları son çalışma; mutsuzluğun eskimesi için mutlu olmaya ihtiyacımız olduğunu hatırlatıyor; tıpkı güneşe ihtiyacımız olduğunu, soğuk ve karanlıkta anladığımız gibi. Soğuk ve karanlık bir kış için bahardan gelme bir hediye olarak sayılabilir ‘Epitaph’. 14 Aralık akşamı eskimeyen mutsuzluklarımız için Zorlu’da görüşmek üzere…
Bu makale(kritik) çok hoşuma gitti çünkü benim de favori şarkım ”winter dusk” oldu. Albümdeki en melankolik, kan donduran şarkı bu ama aynı zamanda diğer şarkılar gibi karanlık değil. Mesela epitaph, mortal coil, medea gibi parçalar çok sert ve karanlık iken winter dusk aralarında hadi biraz da sakinleşelim modunda.
Seance room isimli şarkı çok değişken, üzerinde çok çalışılmış gibi duruyor ve giriş gelişme derken insana fena gazveriyor. Ama albümün genel atmosferine kıyasla çok enerjik geliyor bana. Yani mükemmel şarkı ama sanki başka albüme aitmiş gibi. Fazla enerjik dediğim gibi.
Medea… Bu şarkı tam bir ağıt. bana önceki albümden pig powder isimli şarkıyı hatırlatıyor.
Albüm bilgileri kısmında bir şarkı eksik yazılmış belirteyim. Oisin.
Mortal coil insanı ne güzel yıpratıyor ya.
Bu makale(kritik) çok hoşuma gitti çünkü benim de favori şarkım ”winter dusk” oldu. Albümdeki en melankolik, kan donduran şarkı bu ama aynı zamanda diğer şarkılar gibi karanlık değil. Mesela epitaph, mortal coil, medea gibi parçalar çok sert ve karanlık iken winter dusk aralarında hadi biraz da sakinleşelim modunda.
Seance room isimli şarkı çok değişken, üzerinde çok çalışılmış gibi duruyor ve giriş gelişme derken insana fena gazveriyor. Ama albümün genel atmosferine kıyasla çok enerjik geliyor bana. Yani mükemmel şarkı ama sanki başka albüme aitmiş gibi. Fazla enerjik dediğim gibi.
Medea… Bu şarkı tam bir ağıt. bana önceki albümden pig powder isimli şarkıyı hatırlatıyor.
Albüm bilgileri kısmında bir şarkı eksik yazılmış belirteyim. Oisin.
04.02.2020
@Noth, düzelttik, sağ ol.