Son 10 yıldır stoner doom deyince akla gelen başlıca gruplardan biri WINDHAND. Özellikle 2013’teki “Soma” ile adını daha geniş kitlelere duyuran grup, 2015’teki “Grief’s Infernal Flower” ile bu trendi sürdürmüştü. “Soma”da tüm yaşam sevincimizi emen ve geleceğe dair umutlarımızı buharlaştıran WINDHAND, “Grief’s Infernal Flower”da nispeten daha dinamik bir karakter sunmuştu.
Yeni albüm “Eternal Return”e baktığımızdaysa karşımızda belirgin şekilde değişim gösteren bir WINDHAND görüyoruz. ST. VITUS, ELECTRIC WIZARD ve BLACK SABBATH etkilenimlerini ilk günden bu yana sergileyen grup, “Eternal Flower”la birlikte hissedilir bir doksanlar havasına bürünüyor ve olayın içine yoğun bir grunge etkisi katıyor.
Buradaki grunge’dan anlayacağımız tabii ki “Smells Like Teen Spirit” yahut “Jeremy” tarzı bir şey değil. Burada stoner ve doom ile iç içe geçmiş ve zaman zaman ALICE IN CHAINS taraflarına kayan bir etkiden söz ediyoruz.
1
WINDHAND’i farklı kılan konulardan biri kadın vokal kullanmaları. Dorthia Cottrell’in dudakları arasından çıkan bu vokaller, WINDHAND’in çamuru içinden gökyüzüne yayılan yarı çiçekli, yarı duygusuz rayihalar olarak grubun müziğini şekillendiriyor. Daha ikinci şarkı “Grey Garden”dan net bir ALICA IN CHAINS havası almak mümkün. Yine aynı şarkıdaki ani nota değişimlerinden NIRVANA etkileri de seziliyor, lakin tüm bunlar WINDHAND’in saykodelik stoner karakteri içerisinden bulandırılarak sunuluyor (Geçtiğimiz haftalarda yeni ALICE IN CHAINS albümünün incelemesi konusunda geçen bir diyalogda, o güne de hiç ALICE IN CHAINS dinlemediğimden bahsetmiştim, ama sonradan bir sabah delirip grubun tüm albümlerini dinleyerek bu açığımı kapattım).
Çeşitlilik namına, albümün içinde bulunduğu tür de göz önünde alındığında öyle fazla bir çeşitlilik sunduğunu söyleyemeyiz. Büyük oranda egzoz borusu kıvamındaki gitarlar ve üzerlerindeki duru vokaller formülünden giden “Eternal Return” zaman zaman dejavular yaşatmadan da edemiyor. Misal “Red Cloud”ın 20. saniyesindeki bölüm ile “Diablerie”nin girişi fark edilecek düzeyde birbirine benziyor. Stoner doom diyor, mazur görüyoruz. Bunların yanı sıra Cantrell’vari sololar, Layne Staley’yi ve hatta Cobain’i akıllara getiren vokal kullanımları da “Eternal Return”ün muhtelif yerlerinde karşımıza çıkıyor
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde “Eternal Return”ün WINDHAND adına herhangi bir şeye dönüş olmadığı, bilakis yeni kapılara yöneldiğini söyleyebiliriz. Albümde Virginia’nın bataklıksı, çamursu tadı da, Seattle’ın yağmurlu havası da belirli oranlarda harmanlanarak sunuluyor.
Hepsini cam bir küreye hapsedip çalkaladığımızda, doğal olarak bataklık ve çamur tarafı ağır geliyor ve dibe çöküyor, Seattle’ın grunge yağmurları da sallayınca coşan bir kar küresinin karları gibi bu çamurların üzerine yağıyor.
Ortaya da yağmur sonrası oluşan taptaze bir çimen kokusu yerine, kafaları bulandıran buram buram ot kokusu çıkıyor.
Bu grubun vokalini erkek sanıyordum, görünce şaşırdım. Dinlemişliğim var ama anlaşılacağı üzere pek bildiğim bir grup değil. Son yıllarda ismi en çok geçen stoner, doom gruplarında, bir baksam artık bende iyi olacak.
Bu grubun vokalini erkek sanıyordum, görünce şaşırdım. Dinlemişliğim var ama anlaşılacağı üzere pek bildiğim bir grup değil. Son yıllarda ismi en çok geçen stoner, doom gruplarında, bir baksam artık bende iyi olacak.
alice in chains i sonunda dinlemene sevindim Ahmet :)