Almanya’nın geri planda kalan ama daha fazla bilinmesi gerektiğini düşündüğüm gruplarından biriyle, AGRYPNIE’yle birlikteyiz bugün. İlk olarak “Asche” EP’leriyle tanıştığım grup, progresif kimliği ön plana çıkan bir post-black metal yapıyor. Bunu yaparken zaman zaman post-metalin atmosfer yaratmalı daha soyut tarafını, zaman zaman da yardırmalı black metalin vahşi karakterini kullanıyor.
Grubun en önemli özelliği neredeyse her anlamda acı, keder, mahvolmuşluk temeline dayanan bir müzik yapması. Zaman zaman THRÄNENKIND’vari hafif intihara meyilli taraflara da kayan grup, bunu sümüklü ağlak bebe kıvamına çekmeyerek daha ciddiye alınır bir yerde duruyor.
AGRYPNIE’nin gerçekten de kalıtsal, içselleştirilmiş bir hüznü var. Şarkılarını dinlerken Almanya’nın soğuk, duygusuz ve düz caddelerini; yağmur sonrası pusunu, dışarıdan bakınca çekici gözüken ama içinde olan için kafese dönüşebilecek havasını hissedebiliyorsunuz. Tabii bu Almanya’ya özel bir durum değil, dünyadaki tüm ülkeler, tüm şehirler için geçerli. Ancak grubun çıktığı Groß-Gerau’nun ne kadar küçük bir kasaba olduğu, Hesse şehrinin ne denli az özellikli olduğu göz önünde bulundurulduğunda, AGRYPNIE için de bir “Halmstad sendromu”ndan bahsedilebilir.
Müziğe geçecek olursak, AGRYPNIE kişisel yıkım üzerine kurulu bir keder patlaması yaratmaya çalışıyor. Black metalin pek çok dinamiğini içinde barındıran müzik, her ne yaparsa yapsın bu kederden vazgeçmiyor. Blast beat de dâhil çeşitli tempolar üstüne çalınan hüzünlü arpejler AGRYPNIE müziğinin temelini oluşturuyor. Grup zaman zaman gözleri yaşlı şekilde yırtınıyor, bağırıp çağırıyor, zaman zaman da içine kapanıp çok daha uysal ve kırılgan -ama sümüksüz- bir kimlik sunuyor.
Grubun bu duygusal boşalmaları yansıtmak adına başvurduğu olaylardan biri, önce ızdıraplı bir giriş yapıp bunu bir süre sürdürdükten sonra tansiyonu sıfıra indirip ve bir müddet böyle devam ettikten sonra tekrar patlamak. Bunu ikinci şarkı “In Die Teife”de rahatça görebiliyoruz. 3 dakika acısını akıtan grup, sonra tam 3 dakika neredeyse hiçbir şey yapmadan sadece tansiyon yükseltiyor, 6. dakikada tekrardan patlayarak keder basmaya başlıyor. Bunu daha önceki albüm ve EP’lerde de görmüştük, burada da karşımıza çıkıyor.
Yine AGRYPNIE’ye özgü değerli şeylerden biri, tüm bu ızdırabın verilmesini sağlayan başlıca unsur olan esas adam Torsten, der Unhold’un yürek parçalama amacı güden vokalleri. Almanya’nın hatırı sayılır oluşumlarından NOCTE OBDUCTA’da da yer aldığı ve ANOMALIE, HARAKIRI FOR THE SKY ve HERETOIR gibi gruplara konserlerde destek olduğu düşünüldüğünde, Torsten’in nasıl bir müzikal duruşu oluğu daha net anlaşılabilir. Gerçek bir duygu insanı olan Torsten, bunu elbette ki bir Neige narinliğinde yapmıyor ve vokalleriyle, rifleriyle ve besteleriyle çok daha vuruşkan şekilde yapıyor (Neige de canımız, o ayrı).
Bu “arpejli keder” muhabbeti zaman zaman şarkıların belirli bölümlerinin birbirlerine benzemesine yol açsa da grup bunu çeşitlendirmek için elinden geleni yapıyor. Misal albüme adını veren şarkının adeta bir PANTERA şarkısı gibi başlayıp bir anda AGRYPNIE karakteri kazanması, “Die Waisen Des Daidalos”un 1,5 dakikanın ardından AT THE GATES’vari bir yırtıcılığa bürünmesi, yahut “Die Längste Nacht“ın DAYLIGHT DIES’a kayan kasveti bunlara örnek olarak verilebilir. Bas gitar ve ritim gitarın da kamera arkasında önemli işler yaptığı “Grenzgænger”de, AGRYPNIE’nin 70 dakika boyunca her türlü çabayı sarf ederek olabildiğince karanlık, empati kurulabilir, içselleştirilebilir bir buhran yaratmaya çalıştığını görüyoruz. Yanlış ellerde kötü anlamda ızdıraba dönüşebilecek kadar uzun bir süre olsa da, maharetli ellerde o denli bitmek bilmez bir şeye dönüşmüyor “Grenzgænger”.
Post-black metalinizi “az soyutluk az sümük, çok yırtınma çok hüzün” çerçevesinde seviyorsanız, AGRYPNIE’ye kesinlikle şans vermelisiniz. Grup sınırlı gibi gözüken bir türü gayet yaratıcı, değişken ve sürükleyici şekilde yaparak bana kalırsa yılın değerli albümlerinden birini yaratıyor. Hepsinden önemli olansa bu tutarlılığı 70 dakikaya yayıp dinleyiciyi avucunda tutmayı başarmaları. Belirli anlarda ne olacağını, grubun ne tarafa kayacağını, nasıl bir karar vereceğini, nasıl bir fikir sunacağını tahmin ediyorsunuz, ama dinlemeden de edemiyorsunuz.
AGRYPNIE “Grenzgænger”de gerçekten de çok çekici bir tükeniş sunuyor. Bence es geçmeyin.
Kadro Torsten, der Unhold: Vokal, gitar, klavye, programlama, besteler, sözler
Moe: Davul
Konuk:
Phil Hillen: Bas
Şarkılar 1. Auferstehung
2. In die Tiefe
3. Aus Zeit erhebt sich Ewigkeit
4. Nychthemeron
5. Grenzgænger
6. Die Waisen des Daidalos
7. Die längste Nacht
8. Zu Grabe
Bence albümğn tek eksiği hit şarkı azlığı.Diskografisine hem aşık hem de hakim biri olarak son albümlerinden bir gnosis veya trummer tarzında hit bir parça yok bence.Ama onun dışında torsten hayvanı yapmış yine yapacağını.Şu grup kadar hakkı yenen başka grup yok galiba :)
Bence albümğn tek eksiği hit şarkı azlığı.Diskografisine hem aşık hem de hakim biri olarak son albümlerinden bir gnosis veya trummer tarzında hit bir parça yok bence.Ama onun dışında torsten hayvanı yapmış yine yapacağını.Şu grup kadar hakkı yenen başka grup yok galiba :)