2000 senesinde efsanevi şarkı “Black Label”ı ilk kez duyduğum anda başlayan LAMB OF GOD sevgim, “New American Gospel”ı keşfetmemle birlikte yerini çok net bir fanboy’luğa bırakmış, “As the Palaces Burn” ve “Ashes of the Wake” sağ olsun, 2003-2005 arasında LAMB OF GOD en sevdiğim grup mertebesine yükselmişti. Sonradan çıkan albümlerde o iki albümün tadını bulamasam da, 2003-2005 arası LAMB OF GOD aşkımı anlatmaya kelimeler yetmez.
2005 yılında Kanada’da okurken grubu The Unholy Alliance turunda SLAYER, LAMB OF GOD, CHILDREN OF BODOM, MASTODON, THINE EYES BLEED ile birlikte izlemiş ve aklımı kaçırmıştım. Konserin ardından satın aldığım BURN THE PRIEST albümüyle de o ana kadarki LoG koleksiyonumu tamamlamanın mutluluğunu yaşamıştım.
Her ne kadar “New American Gospel” grubun LAMB OF GOD’a evrilmesi adına çok farklı bir adım olsa da, o albümdeki çiğliği ve fütursuz, kuduruk, delişmen kimliği BURN THE PRIEST’in ilk albümünde de görmek mümkündü. Grubun LAMB OF GOD ile daha groove tabanlı, oturaklı bir karaktere büründüğü düşünüldüğünde, BURN THE PRIEST’in kuzudan ziyade sokak kedisine benzediğini söyleyebiliriz.
O albümün çıkışının 20. yılı şerefine grup eski adıyla bir kez daha faaliyete geçti ve şu anda anlatmakta olduğum “Legion: XX” adlı cover albümünü piyasaya sürdü. Zamanında ilginç örneklerini görsem de, çok başarılı örnekleri olduğunu düşünsem de, cover kavramı benim için epey uzun zamandır çekiciliğini yitirmiş durumda. Uzun yıllardır cover’lara son derece mesafeli yaklaşıyor ve dinleme isteği duymuyorum. Lakin LAMB OF GOD ne yaptığını bilen karakterli bir grup ve her ne kadar bir NEVERMORE – “The Sound of Silence” beklentisi içinde olmasam ve albümdeki tüm şarkıları avucumun içi gibi bilmesem de, albümü dinlemeye ve yorumlamaya karar verdim.
Grup “Legion: XX”te BURN THE PRIEST’in oluşumunda katkısı, rolü, ilhamı olan birtakım çok önemli hardcore, punk ve noise gruplarından nadide örnekler sergiliyor. Bu şarkılara baktığımızda grubun kendi kimliğini, karakteristik sound’unu elbette ki yansıttığını, ancak olayı LAMB OF GOD veya BURN THE PRIEST şarkısına da döndürmediğini görüyoruz.
Bunu gözlemlemek adına en belirgin örnek; Chris Adler’ın, 2000’ler sonrası metal davulculuğunun en özgün davul tarzlarından birine sahip olmasına rağmen albümü bu şekilde bir davulculukla bezememesi. Bunun da başlıca sebebinin bu tarz bol kick oyunlu, splash’li Adler davullarının kullanılması hâlinde tüm şarkıların baya baya LAMB OF GOD karakterine bürünecek olması ve Adler ve dostlarının bundan itinayla kaçınmış olması.
BURN THE PRIEST’in “Bloodletting” gibi vahşi şarkılarını bilenlerin gayet zevk alacağı ve AGNOSTIC FRONT, S.O.D., MELVINS, MINISTRY gibi baba grupların eserlerinden oluşan şarkı seçimi, varyasyon düzeyi gayet yerinde. Dolayısıyla “Legion: XX”in amaçladığı ve başardığı şey bağlamında pek de eleştirilecek bir yanı yok. Grubun tercihine göre seçilmiş bir şarkı listesi, saygıda kusur etmeyen ancak bir yandan da parçaların üzerine kendi derisini geren deneyimli bir grup ve yeni nesillerin bu şarkıları ve grupları keşfetmesi adına gayet uygun bir ortam.
LAMB OF GOD’ı çok seviyor olmanız “Legion: XX”i de çok seveceğiniz anlamına gelmiyor, zira LAMB OF GOD tarafından icra edilmiş olmaları bu şarkıları birer LAMB OF GOD şarkısı yapmıyor. Dolayısıyla da SIMON & GARFUNKEL sevmeyen ancak NEVERMORE’un “The Sound of Silence” cover’ına tapan dinleyiciler arasına girme ihtimaliniz %100 değil.
Bu bakış açısıyla dinler ve grubun bu malzemeyi nasıl kendine uyarladığına dikkat ederseniz, “Legion: XX” son derece eğlenceli, keyifli bir dinlemeliğe dönüşecektir.
“Kill Yourself” gelmiş geçmiş en mükemmel ekstrem müzik şarkılarından biri. Randy hakkını fazlasıyla vermiş. Bu albümdeki diğer favorim ise “One Voice”.