2006 yılında Vancouver’da görsel efekt ve 3D animasyon okurken, konunun enteresanlığı karakterlerine de sirayet eden bir öğrenciler bütününden oluşan bir sınıfım vardı. Pek çok farklı milletten öğrencilerin olduğu bu sınıfta, hocasından öğrencisine pek çok kişinin hayatında “ot içmek” diye bir kavram vardı. Bunun başlıca sebebi, elbette ki Vancouver’da ot içmenin görünür bir cezasının olmamasıydı. Ot içmek güya serbest değildi, ancak pek çok sokak net şekilde marihuana kokuyor, ot içenleri gören polisler bu otlara el koyuyor ve kendileri içiyordu.
Ot kokan sokakların bir benzeri bizim okul, hatta sınıf için de geçerliydi. Sınıftaki Meksikalı çocuklar, dersin bitmesine 5-6 dakika kala hemen malzemeleri çıkarıp sarmaya başlar, ardından da kapı önünde hocaya birlikte içerlerdi. Michael ve James adlı bu hocalardan bilhassa Michael olan gerçek bir yancıydı.
Sınıftaki yaşı az daha büyük elemanlardan biri de 1995 yılında AT THE GATES ve DISSECTION’ı aynı konserde canlı görmüş Jamie adlı ballı ibişti. Herif resmen “Slaughter of the Soul” turnesindeki AT THE GATES ile “Storm of the Light’s Bane” turnesindeki DISSECTION’ı ortak turnede aynı gece izlemişti. Böyle bir göttü bu Jamie. Jamie’nin anlattığına göre, geçtiğimiz yıl (2005) Vancouver’da gerçekleşen SUNN O))) konseri sırasında mekânda tüketilen ot miktarı öylesine fazlaymış ki, bir de grubun ekstradan bastığı sisle birleşince 1 saati aşan konserde elemanları sahnede ancak 10-15 dakika görebilmiş. Jamie olayı “Bütün konser bembeyaz bir duman bulutunun içindeydim” şeklinde özetlemişti. Ah Jamie ah.
Bütün bunları anlatma sebebim, şu anda konu etmekte olduğumuz SLEEP’in bu konuda dünyanın en yüksek ihtisaslı gruplarından biri oluşu. Tabii bu konuda kimse BLACK SABBATH’ın eline su dökemeyeceği için, SLEEP de “The Sciences”ı bu minvalde bir saygı duruşuna dönüştürmüş. BLACK SABBATH’ın saykodelik unsurlarını, ezici riflerini, doom’unu “The Scienecs” içinde bulmak mümkün. Şarkı isimlerine, hatta sözlerine de taşınan bu saygı duruşu, albümü dinlerken ekstra bir takdir arayışında olanlar için biçilmiş kaftan.
“The Sciences”ı dinlerken, grubu oluşturan üç elemanın kendi gruplarındaki kimi unsurları yer yer albüme taşıdıklarını hissedebiliyoruz. Al Cisneros’un OM’dan bildiğimiz monoton bas yürüyüşleri, Matt Pike’ın HIGH ON FIRE’daki kadar yırtıcı olmasa da albüme SLEEP’in önceki işlerinden daha canlı bir hava veren gitarları ve Jason Roeder’ın NEUROSIS’te sergilediği yeteneklerini yavaş çekimle sunduğu davul kullanımı ile, “The Sciences”ın artılarını dilediğimiz kadar çoğaltmak mümkün. Pike demişken, albümdeki sololara ekstra dikkat çekmek gerek; adam resmen “derin” diye nitelenebilecek, normal kafadan çıkmadığı belli sololar atmış, kalitesini belli etmiş.
Albümdeki şarkılarda elbette ki tekrar eden, monoton, minimal, ayinsel bir hava var. Bu hafif meditatif hava isteğinden midir bilmem, bas tonları da nispeten sıcak tutulmuş. En azından Giza Butler’da daha gümbürlü bir bas tonu olabilirmiş diye düşünmeden edemedim.
Bu tekil unsurların ötesinde, “The Sciences” gerçekten çok güçlü bir albüm. Sadece bir dinleti sunmayı amaçlayan herhangi bir albüm olmadığını zaten SLEEP’in ne olduğunu bilen herkes de biliyordur. Neyse ki grup bunca aradan sonra yine kendine yakışan bir şey yaratmayı başarmış. Bu kadar aradan sonra “The Sciences”tan bir geri dönüş albümü olarak bahsetmek de olası olabilirdi, ancak SLEEP zaten bu. SLEEP; hayatın yavaş çekimde ilerlediği, düşünsel olarak belli bir içerik barındıran, enstrüman/şarkı/grup elemanı vs olarak parçalarına ayırmaktansa, bütün olarak bir “SLEEP deneyimi” olarak değerlendirilmesi gereken bir oluşum.
Düzenli olarak ot içen bir insan değilim, bu yüzden de “The Sciences”ın bu tarafıyla sınırlı empati kurabildiğimin farkındayım. Ancak bu konuda orta karar tecrübesi olan bir insan olarak bile, SLEEP’in burada sunduğu şeyin o dumanlı düzlemde çok daha fazla değerlenebileceğini hissediyorum. Albümü her dinleyişimden sonra karnımın acıkması da bundan olsa gerek.
Bizim eyalette ot serbest. Daha doğrusu medical marijuana dedikleri dalga. 150 dolara doktordan kart alıyorsun, sonra baya bildiğin bakkal dükkanı gibi ot satan dükkandan ister sarılı, ister sarılmamış sigarayı alıp içiyorsun. Sativa mı indica mı istiyorsun söylüyorsun, her otun da ayrı ayrı kendi ismi var. Tanıdığım bildiğim yaş farketmeksizin hemen herkes kullanıyor. Bir şehir düşünün, apartman girişleri, kapılar, tuvaletler, avmler, iş yerleri, hatta şehrin kendi havası bile ot kokuyor. Sonuç; suç oranı neredeyse 0, insanlar mutlu, iletişim akıl almaz derecede yüksek. E o zaman bu şekil takılan insanların yaptığı sanat da bir zahmet diğerlerinkinden üstün olacak. Umarım şunu Türkiye’de de yasallaştırırlar da insanlar biraz şu gereksiz gerginliği atar üzerinden. Toplum hayatını olumlu yönde çok etkilediğinin birinci elden şahidiyim.
03.02.2022
@Godless Killing Machine, abi/abla beni de alsana 🤗
Bir de bir joint ne kadara satılıyor çok merak ettim.
Tek kusuru kapağı, onun dışında albümden gayet memnunum. Sleep gibi çok güzel tur görselleri olan bir grup şu kapağı nereden buldu anlamıyorum.
Twitching tongues – kill for you hayvanlığının ardindan senenin simdilik en iyi 2. parçasi “antarcticans thawed”…en iyi albüm bence hâlâ budur bu arada, ihmal edilmesin…
Orospu çocukluğu ya başka bişi değil…delirecem……..
@Godless Killing Machine, nerde yaşıyorsun hocam sen,hollanda da mı?
15.05.2018
@TAAKE, yok ama burada yasal kardeş. albüm bence hala bomba bu arada. slaughter of the soul’un yanına koydum kendi adıma.
15.05.2018
@TAAKE, Adam eyalet diyor,150 dolara alıyorum diyor ve bu grupla aynı yerde yaşıyorum diyor. yani bu kadar ipucu ve sen Hollanda mı diyorsun? olurmu hiç tabiki Venezuella.
15.05.2018
@golg, 😄
Albüm akıyor ve ben bira içerken belirli aralıklarla zippo çakmak yakıp kokluyorum(zippo koklamak nedir aq!)…7 sülalenizi sikeyim kromozomu dumanlı oçler…!!!
Rolling Stone dergisi tarafından yılın en iyi 46. albümü seçilmiş.
İnanılmaz bir albüm bu ya, şu an kafam o kadar iyi ki jager ve viskinin etkisini x5 yaptı bu şerefsiz…üzerine bide ‘green druid’ yapıştırırsam komalık olma yolunda emin adımlarla yürümeye devam etmiş olurum…
Keyif verici maddeleri tüketmeyen bir insan olarak bu albümden aldığım keyfin haddi hesabı yok. Albümün kendisi keyif verici madde bir nevi.
90′lar geri geldi. Enflasyon-devalüasyon sarmalındayız.
Çal ulan.
Bu albümün daha çok değerinin bilinmesi gerekiyor.
03.02.2022
@deadhouse, tam albümü dinlerken yorumuna denk geldim. %100 katılıyorum sana!!
Matt Pike adamı fularından siker.
Giza butler öyle güzel yıpratıyor ki bittiğinde kafamdan aşağı konsantre yumuşatıcı dökmüşler gibi oluyorum.
Muazzam bi albüm. Matt Pike’ın kafasının içinde ne dönüyor çok merak ediyorum. Riffleri de şarkı sözleri de çok acayip.
Son zamanlarda bu albüme fena sardım. Bütün kafamda ”look into zion though it can’t be seeEeEnnn” dönüyor, Giza Butler’ın 4.55′inde giren riff dönüyor (duyduğum en iyi rifflerden biri). Sleep’in en iyi albümü ve baya başyapıt, ustalık eseri bence.
Bu albümü ne kadar sevdiğimi tarif edemem.
16.04.2024
@eatthegun, 50 farklı Dopesmoker versiyonu yayınlayacaklarına daha çok albüm yapsalar keşke. Yeterince Sleep ve OM albümü yok ve bu beni çok üzüyor
16.04.2024
@Canoir, Adamlar ya yeni şarkı yazmıyor ya da önceden yazdıklarını da yayınlamıyor beğenmeyip ben anlamadım hahah. Bu albümde de 2 şarkı önceden konserlerde çaldıkları şarkılar zaten yıllardır. Dopesmoker da iyidir hoştur da Holy Mountain ve bu albüme değişmem açıkçası