# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
INFINITY FREQUENCIES – Shrines
| 28.03.2018

Vaporwave.

Oğuz Sel

Bundan yaklaşık 15 sene öncesinde “Geçmişe Özlem Duymak” temalı bir makale hazırlamıştım, archive.org’u didik didik edip bulmaya üşendim şimdi. PA’da konuk yazar olarak ikinci senemi doldurmama on beş gün gibi bir süre kalmışken şimdiye dek yazdıklarımda genel bir eskiye hasret, 1990’ları yâd etme, “Nerede o eski güzel günler” havası gözlemliyorsunuzdur. Evet, bugün yaşadığımız ve gelecekte yaşayacağımız iyi şeyler olacaktır ancak belki çocukluk/ilk gençlik yıllarının verdiği heyecanı/saf mutluluğu deneyimlemek, en azından bugüne kadar gözlemlediklerimden hareketle pek mümkün olmayacak gibi görünüyor.

1800’lü yıllardan bu yana çeşitli testlerle geçmişin nasıl anımsandığını araştıran ve çok yönlü çalışmalarıyla ünlenen bilim insanları, anımsanan hatıraların genellikle yaşanan sıkıntı neticesinde hafızada yer ettiğini belirtiyorlar. Konu hakkındaki düşüncelerini dinlediğim kimi bilim insanları ise anıların daha çok, iyi olaylar üzerinden hafızada kendine yer edindiğini ifade ediyorlar. Bir tarafın argümanı; çocukken yaşanan kaza, zoraki yapılan ders, ilk hayal kırıklığı ve benzeri olduğu yönündeyken diğer tarafın argümanı; geçirilen eğlenceli ve güzel anların daha rahat anımsandığı ve hafızanın bu tarz olayları daha çok öne çıkardığı yönünde oluyor. Ben de sinirbilimcilerin yalancısıyım bu noktada; öte yandan, bunları yazarken bir yandan da kendime dair anıları zihnimden geçiriyorum ve her iki tarafa da hak veriyorum. Koşarken bir engele takılarak düşüp dizilimi parçalamamı da dün gibi hatırlıyorum, 1990’ların popüler oyun konsolu NES’in karşısında sabahtan akşama, akşamdan sabaha Super Mario Bros. 3 ve Konami yapımı Teenage Mutant Ninja Turtles oynadığımı da. İşin ilginç bir yanı daha var; o da hatıralarla ilintilenen renk, koku ve müziklerin de olması. Renk ve koku tarafına belki başka zaman değinirim ancak müzik ekseninden ayrılmadan gevezelik yapmaya devam edeyim ben.

Bazı zamanlar olur, 1980’lere ve 1990’lara ait müzikleri dinlemek istersiniz fakat ezbere bildiğiniz o güzel şarkılar çalmaya başladığında birden ufak bir gerilim yaşarsınız ve ilgili şarkıyla istemeden de olsa eşleşen tatsız anılarınız, sizi ufak ufak rahatsız etmeye başlar. Sonra o şarkıyı dinlemekten vazgeçer, belki de ömrünüzün geri kalanında o şarkıya bir daha hiç dönüp bakmazsınız. Benim metal ve metal dışı kategoride bunu yaşadığım çok şarkı var maalesef; saymaya kalksam size de bana da daral gelir. Bazen de şarkıların belirli saniyelerini döndürüp döndürüp dinlemek istersiniz; Dream Theater’ın “The Great Debate” parçasının 10.43-10.55 arası ya da son albümüyle sahalara hayvan gibi dönen The Crown’ın “Dying of the Heart”ının 1.10-1.26 arası gibi pasajları kesip biçip telefon melodisi bile yapmış olabilirsiniz (öhm, hayır ben yapmadım). Peki, birçoğu fazlaca tanınmayan, tanınanların da üzerinden kamyon geçmiş gibi tanınmaz hâle getirildiği eskice şarkıları, tatsız anılara dalmadan, keyif alarak, zihninizi rahatlatarak ve en önemlisi, loop’a alınmış vurucu noktalarıyla dinlemeye ne dersiniz?

En heyecanlı yerinde kesip yeni paragrafa geçtiğime bakmayın, berbat ötesi bir espri yazmıştım, metni okuyanlar gidip gelip küfretmesin diye yeni paragrafla devam edeyim istedim. Arkadaşlar yeni bir müzik tarzının doğumuna olmasa da gelişimine tanıklık etme imkânımız var. Tarzın adı: Vaporwave. Aranızdan duyanlarınız illâki olmuştur. John Maus’un başarıyla yaptığı hipnagojik pop türünün alt kollarından biri olarak da değerlendiriliyor vaporwave. Ufaktan tarzı anlatayım, sonrasında bu türe yumuşak bir geçiş yapabilmenizi sağlayacak olan Infinity Frequencies albümüne değineyim.

1980’ler, 1990’lar ve 2000’lerin başlarında ünlü/ünsüz sanatçıların eserlerinden ya da TV programı/reklam kuşaklarından kesitler alınarak; belirli bölümlerinin kesilip döngüye sokulması, şarkıların hızlarının düşürülmesi, çeşitli ses efetkleri ve eklemelerle tanınmaz hâle getirilmesi, nihâyetinde de bu şarkıların rahat dinlenebilir, bir çeşit asansör/salona müziğine dönüştürülmesi, vaporwave’in müzik tarafındaki karşılığı. Olayın, tarzla bağdaştırılan ve albüm kapaklarına da zaman zaman yansıyan görsel yönü de var: Eski bilgisayar arayüzleri, işletim sistemi hata mesajları, ünlü Yunan heykelleri, rahatlatıcı renklerin kullanımı, mozaik desenler, bozuk görseller vs. Bir de tabii b u ş e k i l d e boşluk bırakarak yazmak ve yanına yöresine de genelde Katakana alfabesiyle bir şeyler eklemek de yapılagelen eylemlerden. Uzaktan bakınca veya böyle yazınca, garip karşılamanız mümkün. Infinity Frequencies yerine başka bir oluşum aracılığıyla mevzuya balıklama dalsaydım, konudan uzaklaşabilirdim sanırım. Gerçi zaten olayın görsel ve mesaj tarafında pek değilim; hep dediğim gibi ortaya konan müziğin kendisiyle ilgileniyorum daima, yoksa verilen mesajlara, üretilen sembollere, yapılan göndermelere takılsam, evin yolunu bulamam.

Infinity Frequencies oluşumunun başındaki kişi belirttiğine göre Kyoto, Japonya’dan. “Shrines”ın da içinde bulunduğu sekiz albüme imza atmış arkadaş. Hatta oluşumun “Computer Death”, “Computer Decay” ve “Computer Afterlife” üçlemesi de paket olarak PA’da kritiklenmiş durumda. Ancak bu albüm haricindeki tüm yapımlar, herhangi bir plak firması olmadan yayınlanmış. Bunun arkasında, yamultulan ve tanınmaz kılınan eski şarkıların, telif hakları nedeniyle plak şirketlerinin başını ağrıtma ihtimâlinin olduğunu sanıyorum. “Shrines”ın hem Infinity Frequencies hem de diğer vaporwave öncülerinin ortaya koyduğu eserlerden temel farkı, şarkılarda kullanılan sample’ların büyük oranda değiştirilmemesi ve yabancıların “rare” olarak isimlendirdikleri türden, zor ulaşılabilen parçalardan oluşturulmuş olması. Örneğin vaporwave konusunda öncü rol üstlenen Macintosh Plus ve t e l e p a t h gibi oluşumların hazırladıkları şarkıların bazılarını 1980’ler 1990’lar yabancı pop müziklerine kulağınız aşinaysa “Yahu bu, bilmem kimin şu şarkısının şu bölümü değil mi?” diyebiliyorsunuz ancak “Shrines” içerisindeki şarkıları şimdiye kadar duymadığınıza garanti verebilirim. Zira whosampled.com üzerinden araştırma yaptığımda karşıma çıkan sonuçlara hayretle baktım; kullanılan sample’ların çok büyük kısmı, The Weather Channel’ın epey eskice zamanlarına ait parçalardan oluşuyor. Ayrıca sitedeki basçı arkadaşların yakından tanıyor olabileceği ama benim maalesef bu albüm sayesinde şarkılarını/albümlerini öğrendiğim Brian Bromberg ve enstrümantal müzik konusunda epeyce önemli işler yapmış David Arkenstone gibi sanatçılara ait eserlerin bazılarından bölümler de “Shrines” içerisine serpiştirilmiş durumda.

Albümde on dokuz tane parça var ve eserlerin sıralaması da yapılandırılması da çok ama çok başarılı. Şarkıların bir yerlerden alıntılanmış olduğunu ve genelde hafif bozularak döngü hâline sokulduğu gerçeğini görmezden geldiğiniz vakit her şey süper oluyor. Yapımdaki eserlerinin neredeyse tamamı enstrümantal ve patlayıcı sound falan da ortada yok, yani daha önce chillwave türünde işler dinlediyseniz ve yoğun bastan, hoparlör zıplatan kick’lerden hoşlanmıyorsanız albümü sevmeniz pek âlâ mümkün. Albüm boyunca birbirinden güzel melodiler işiteceğiniz için de ufkunuzun genişleyeceğini söyleyebilirim; şahsen hava durumu yayını yapıp da yerel veya genel hava durumunun gösterildiği anlarda bu kadar muhteşem müziklerle yayınını sürdüren bir kanalın varlığını da “Shrines” vesilesiyle öğrenmiş oldum. Adamlar izleyicilerine değer veriyorlarmış gerçekten, helal olsun.

Infinity Frequencies, vaporwave ile tanışmamı sağladı ve “Shrines” sonrasında, oluşumun diğer albümlerini de dinledim; keza burada adını geçirdiğim ve geçirmediğim diğer birçok vaporwave müzisyeninin albümlerine de göz attım. Söyleyebileceğim şey şu; bu müzik türü gerçekten ama gerçekten çok rahatlatıcı. Elektronik müzikten özellikle nefret etmiyorsanız kesinlikle şans vermelisiniz. Henüz sekiz yaşında olan bir tarzdan bahsediyoruz ve bu kısacık zamanda olayın dünya çapında yayılmış olmasını da ayrıca hayretle takip ediyorum. Kafaya taktığım ekiplerin biri Japon, diğeri Rus, öbürü de ABD’li. Bu şekilde yazınca Karadeniz fıkrası başlangıcı gibi oldu ama hakikaten durum böyle, dünyanın dört bir yanından acayip underground ve dinlemeye doyulmayacak işler çıkmış, çıkmaya da devam ediyor. Bence olaya çok uzak kalmayın, vakit ayırıp “Shrines”ı ve türün önde gelenlerinin ürettiklerine göz atın.

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (5.82/10, Toplam oy: 11)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2013
Şirket
AMDISCS
Kadro
Bilinmiyor
Şarkılar
1. Lost Dreams
2. Mass Production
3. Breeze
4. Identification
5. Clouds
6. Know You
7. Moonlit Cruise
8. Synergy
9. Mandom Corporation
10. Tower View
11. Spectrum
12. Virtual Lust
13. Still Life
14. Stars
15. Sun Rays
16. Paradise Lost
17. Continental
18. Showtime
19. Close
  Yorum alanı

“INFINITY FREQUENCIES – Shrines” yazısına 2 yorum var

  1. Ouz says:

    28 Haziran itibariyle yeni albümü çıkmış. 28 Mart’ta yayınlanan kritiğin üç ay sonrası. Bu kaçıncı oluyor, erdim erdim, valla erdim.

  2. Ouz says:

    Albümdeki Identification ve Spectrum parçalarına benim gibi kafayı takıp günde yüzlerce kez dinleyenler için gelsin:

    https://youtu.be/TG3y1HxhDZM

    https://tinyurl.com/yyr6wrrp (Spotify)

    Identification, Jamaican Nights’tan, Spectrum da Moving Violation’dan. Beri yandan albümün genelini çok beğendim.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.