Oğuz Sel
Hâlâ öyle mi bilmiyorum ama ortaokul okuduğum 1990’ların ortasında; müzik, resim, el işi, beden eğitimi gibi derslere, ya branş hocası az olduğu için ya da başkaca nedenlerle farklı derslerin hocaları gelirdi. Meselâ resim dersini fen bilgisi hocası, el işi dersini İngilizce hocası işleyebilirdi ve bu gayet doğal karşılanırdı. Ortaokulun sonlarında müzik dersimize de matematik hocamız geliyordu. Dersin o günkü konusuna ait teorik bilgileri ilk dakikalarda yazdırıp, geri kalan sürede de sesi güzel olan arkadaşlara şarkı söyletiyordu hoca, ben ise o zamanlar da klavye kullandığım için Yamaha PSS-290 klavyemi zaman zaman götürüp, Moğollar şarkıları çalıyordum. Hem zaman geçiyordu hem de bazen çaldığım şarkılar sözlü notu olarak işe yarıyordu. Her şekilde kazan-kazan durumuydu anlayacağınız.
Yine matematik hocamızla işlediğimiz müzik derslerinin birinde bir arkadaş “Hocam, şarkılar kaç dakika olur?” gibisinden bir soru sordu. Hoca bu durur mu, yapıştırdı cevabı: “4-5 dakika olur.” dedi. 6 yaşından beri metal dinlemesem de küçük yaşlardan itibaren bir şekilde yolum klasik müziğe düşmüştü. O dönemin TRT’sinde Pazar sabahları rahmetli Hikmet Şimşek’in sunduğu “Pazar Konseri” programı olurdu ve muhtemelen bu nedenle bazı klasik müzik eserlerinin uzun sürebildiğini biliyordum. Parmak kaldırıp hemen atıldım: “Hocam, bazı klasik müzik şarkıları 15-20 dakika sürebiliyor, yanlışınız var.” dedim. Ortam birden elektriklendi ve hoca “Olur mu öyle şey ya, o kadar uzun süren şarkı mı olur, insan sıkılır dinlerken…” diyerek çıkıştı. Diretmedim, oturdum; muhtemelen daha önce uzun şarkılar duymamıştır diyerek, sınıfın gürültüsü içerisinde zamanın geçmesini, birazcık da canım sıkılmış şekilde bekledim. Hakikaten olur muydu o kadar uzun şarkılar? İnsan sıkılmaz mıydı gerçekten?
Ufkumu genişleten, farklı şekilde düşünmeme yardımcı olan o kadar çok şarkı dinledim ki saymakla bitirmem mümkün değil hakikaten. Metal konusunda Saraçoğlu kadar deneyimli, bilgili ve altyapısı sağlam olmasam da, hatırı sayılır grubun diskografilerini yalayıp yuttuğum ve metal haricinde de bir dolu müzikle içli dışlı olduğum için şunu rahatlıkla söyleyebilirim arkadaşlar; o kadar uzun şarkılar olur. Hatta bazen, şarkı ya da albümü dinlemekten ziyade deneyimleyebilmeniz için o uzun şarkılar size kılavuzluk eder, kapalı kapıların anahtarı olur, kapkaranlık odalara huzur katan karla kaplı dağ manzaralarına sahip tablolara dönüşür.
Girişin bu denli uzamasının öncelikli sorumlusu “Riitti”nin 15 küsur dakikalık açılış şarkısı aslında. Normalde tanıdığım bir grup değildi Paara; hep dediğim gibi albüm albüm neler var neler yok diye taramalarım neticesinde bulduğum ve bu sayfalara konuk etmeye karar verdiğim bir topluluk. Ama işte az önce de arz ettiğim gibi uzun şarkılar bazen çok başka kapılar açabiliyor dinleyene ve bana kalırsa “Riitti” böyle bir şarkıyla açılmasaydı, ne albümü özümseyebilirdim ne de oturup hakkında birkaç kelam etmeye kalkardım; dinler, geçer, önüme bakardım.
Paara, 2011’den bu yana faaliyet gösteren, yer yer folk etkilenimli black metal yapan, kalabalık kadrolu gruplardan biri. Dört şarkıdan oluşan ve toplamda neredeyse 42 dakika süren “Riitti” bu ayın başlarında çıkmasına karşın, yalnızca yazacağım için değil hakikaten beğendiğim için döndür döndür dinlediğim işlerden oldu. Özenle yazıldığı her hâlinden belli olan şarkılar, vokal zenginliği, etkileyici gitar kullanımı, atmosferi güçlendirici ögeleri, grup üyelerinin “Hadi, çalalım gidelim,” kafasında olmadıklarının da en önemli göstergesi. Üzerine ciddi ciddi düşünülmüş kompozisyonlar, dramatik şekilde değişen noktalar, “Riitti”nin alâmetifarikası niteliğinde. Sözlerini şu an itibariyle bulamasam da; Fin hayalet öyküleri, kadim ayinler, büyüler, mitler ve halk hikâyelerini konu edinen, bunu yaparken de gizemli ve zaman zaman ürkütücü bir hava yaratan Paara, yaptığı müziğin hakkını veriyor; bu çok açık. Vokal zenginliği demiştim az önce; yırtıcı scream vokallerin yanı sıra temiz vokallerin de boy gösterdiği albümde bir de sürpriz sayılabilecek nokta var. Grubun önceki albümünde konuk olarak katılan ve Ajattara’nın beyni Pasi Koskinen’in eşi olan Natalie Koskinen de artık kadroya dâhil olmuş. Açıkçası yapımın kilit noktalarında yaptığı vokallerle şarkıları daha duygulu kılmış bence.
Türün takipçileri albümü bu zamana kadar zaten bir biçimde keşfetmişlerdir, dinlemişlerdir ama türe uzak olmasına rağmen, kaliteli müzikler dinlemeyi hedefleyenlere de “Riitti”yi kesinlikle tavsiye ederim. Adamlar dillerinden kaynaklı harf israfını fazlasıyla yapıyorlar ama nota israfı yapmadıkları kesin. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Oğuz Sel, siteye istisnasız her gün 7-8 kere girip göz atan birisi olarak ne zaman yazılarına denk gelsem es geçiyorum. Benim de bu sitede 6-7 tane kritiğim var ve mükemmel değiller, yazdıkça ve yazdığım yazıları tekrar okudukça, gelen yorumları da göz önünde bulundurarak daha iyi yazmaya çalışıyorum.Fakat sende gözlemlediğim ve her yazında bulunan bazı can sıkıcı detaylar var ki her yazında tekrar ediyorsun. Örneğin yazıya çok uzun ve konuyla alakasız bir anınla başlaman.Evet sonunda incelediğin albümle alakalı bir noktaya bağlıyorsun konuyu ama sadece bu kadar. Yani şu kritğin yarısına kadar süren satırlar tek cümleyle özetlenebilirdi, ” Paara uzun süreli şarkılar yapan bir grup ” . Bunun yerine öğrenim hayatında branşı o ders olmadığı halde dersine giren öğretmenlerden ve ‘ilgimi çekmeyen ” bir çok konudan bahsetmişsin. Spotify penceresinin üstünde kalan tüm yazı tamamen yazıyı uzatmak için yazılmış gibi geldi bana. Bu kısmın altında kalan gerçek inceleme kısmında ise, atmosfer iyi, düzenlemeler iyi , enstrümanlar iyi şeklinde okuyucuda merak uyandırmayan aslında neden iyi oldukları açıklanmamış ifadelere yer verilmiş. Yazılarında incelediğin şeyi neden dinlememiz ya da dinlemememiz gerektiğine dair hiç bir şey yok. Onun dışında da konuyla alakasız her şey var.Bir de sitede bazen denk geldiğim ”internette dolaşırken bi grup keşfettim çok iyi değil ama dinledim ” tarzı kritiklerin var. Normalde çok iyi müzik yaptığı halde iyi olmayan bir iş ortaya koyan bir grubun yeni albümünü incelemek sıkıntı değil ama adı sanı bilinmeyen ve bilinmesine de gerek olmayan bir müzik yapan bir grubu incelemenin de gereği yok bence. Puanlamaların konusunda da sorun var. 9- 9.5 puan verdiğin albümlerin çoğu ilk başta baya iyi gözüküp sonradaki dinlemelerde altından daha başka bir şey çıkmayan, çerezlik ve bir anlık gazla kritiği yazıldığı belli olan albümler. Bana göre bir albüm 8.5 ve üstü ise aylar yıllar sonra bile dinleme isteği uyandırır, hayret ettirir. Uzun zamandır bu yorumu yazmayı istedim ama kırılacağını düşünerek vazgeçtim. Düşmanca olmayan bir eleştiri yaptığımı bilmeni isterim.
25.02.2018
@crowkiller, Merhaba, eleştirilerin için teşekkür ederim.
İfadelerinde herhangi bir düşmanlık hissetmedim, rica ederim. Aslında ciddi sayıda kişi tarafından takip edilen bir platforma bir şeyler yazan birinin kalkıp “Ben bunu yaparken şunu hedeflemiştim,” gibi cümleler etmesi pek lezzetli bir hadise değil. Fakat detaylı yazılmış bir eleştiriyi üstünkörü cümlelerle geçiştirmiş olmak istemem hiçbir şekilde. Buradan hareketle yazılarımı beğenmeyen diğer arkadaşların da zihinlerindeki sorulara, bana olan tepkilerine ve haberdar olmadığım nice negatif duruma yanıt vermiş olmayı arzu ediyorum.
Berbat kritikler yazdığımı çeşitli vesilelerle kendim de söylüyorum. Benim asıl olayım, seneler öncesinde oyun kritiği yazmaktı esasında. Albüm inceleme konusunda ne kadar rezil durumda olduğumu, 2016’nın ortalarında PA’da yayına giren Stratovarius, bugün puanlama konusunda ağır yanlış yaptığımı düşündüğüm Mercyful Fate gibi grupların yazılarından görebilirsin (daha fazlası da var elbette). Sonradan sonraya içeriklerde değişiklik yapsam da girizgâh konusunda alışkanlıklarımı pek değiştir-e-miyorum. Konuyu albüme veya albümdeki şarkılara bağladıktan sonra bir sorun olmaz diyorum. Hani sonuçta birkaç satır sonrasında zaten albümle ilgili bir şeyler söylüyor oluyorum; az veya çok, uzun veya kısa.
Sitenin kadim takipçileri ve eski/şimdiki yazarları kadar sağlam yazılar yazmam pek mümkün olmayacaktır; fantastik metaforlar, sıra dışı kurgular, grup/albüm benzetimleri ve daha pek çok ayrıntı, beni aşan şeyler. Buna ek olarak, metalin; kültür, felsefe ve icra kısmında derinlemesine yokum; bu da yazılarımı doğrudan etkiliyor, biliyorum. Uzun süredir klavye çalıyorum, dolayısıyla albümdeki gitarlar şu teknikle çalınmış, davullardaki ataklar bu durumda diye ahkâm kesemiyorum ama bir klavyeci, şarkılarda birtakım önemli olaylar çevirmişse tespit edip, aklım yettiğince analizini yaparak cümlelere dökebiliyorum, VST konusu da keza öyle. Toplamda kritiğin değerini ne derece arttırıyor bunlar ve bunları okuyanlar albüm hakkında nasıl bir kanıya varıp da albümü merak edip dinliyorlar, onu da bilmiyorum. Sıraladığım ve sıralamadığım nice eksiklikten peydahlanan açığı; birtakım gevezeliklerle, albümden anladıklarımı cümlelere dökmekle, MA’dan öğrendiğim detaylarla, eklediğim hatıra ve deneyimlerle süslüyorum ve ortaya kritikler çıkıyor. Kısa süre önce çıkan Harakiri for the Sky ve Pathology deneysel kritiklerini ayrı tutuyorum. Onlar hakikaten ya sevilebilecek ya da nefret edilebilecek nitelikte olan yazılardı ve albümleri öyle derinlemesine anlatan şeyler değillerdi, bunu göze alarak o yazılara giriştim.
Kritik hazırlarken, Morbid Angel gibi büyük ve hâkim olduğumu düşündüğüm gruplarda yazıları aşırı uzun tutup (özel olarak planlama değil, içimden öyle geliyor) prodüksiyon işlerini ve çeşitli magazinsel yönleri de derinlemesine ele alıyorum ama daha az tanınan gruplarda bu yola çok girmiyorum. Beri yandan, dinlerken çok heyecanlandığım albümlerde zaten dilimin bağı çözülüp farkında olmadan bir dolu şey anlatabiliyorum, tabii farklı bir açıdan bakıldığında bu bir dolu şeyin anlamsız veya gereksiz olduğu sonucuna da varılabilir.
PA’ya kritik göndererek yapmak istediğim şey temelinde, siteye destek olmak. Bu, önceleri eski ve nispeten kıyıda köşede kalmış albümleri yazarak gerçekleşti, sonraları ise daha güncel ama daha spesifik tarzda albümlere evrildi, nihayetinde denk gelip dinlediklerimi yazıyorum daha çok. Aralara tanınmış/tanınmamış grupların düşük puan verdiğim/vereceğim albümlerini de serpiştiriyorum, maksat değişiklik olsun. Herkesin benim albüm taramaya ayırdığım kadar zamanı olmayabilir diyerek, kıyıda köşede kalmış albümleri video sitelerinden, blog sayfalarından bulup dinliyorum, sonra bir kısmını yazıyorum. Yazının ana hedefi siteye katkı, yan hedefi ise “Bakın böyle bir şeyler var, göz atmayı ihmal etmeyin,” demek, bundan fazlası değil. Ama işte katkı yapayım derken, şimşekleri üzerime çektiğim, PA’nın genel kalitesinin altında yazılar çıkardığım, kimi zaman yorumlarla, çoğunlukla da puanlarla su yüzüne çıkıyor. Bunun üstesinden gelmek için çözüm bulmaya çalışacağım.
Neyse, bir hayli uzattım. Eleştirilerin için tekrar teşekkürler.
25.02.2018
@Ouz, inan ki uzun zamandır(4-5 yıldır )yazmayı isteyip cesaret edemediğim albümler var. Çünkü hakkını verememekten korkuyorum. Pasif agresif kafamıza göre yazılar yazabildiğimiz sözlük tarzı bir site değil bir formatı var, öyle ki yönetici onaylamazsa yorumlarımız bile gözükmüyor ki bence bu format gerekli olan bir uygulama, bu sebeptendir ki 100 lerce belki binlerce kişinin okuduğu bir sitede tam hakim olmadığım bir grup üzerine yazı yazmak beni strese sokuyor ve sadece gerçekten uzun zamandır ya da çok sık dinlediğim şeyleri yazıyorum.Olması gereken de bu bence .Eğer siteye katkıda bulunmak istiyorsan bunu daha iyi yazılar yazarak yapmalısın.Eskiden ben bu sitede art arda bütün kritikleri okurken ,2 yıldır falan kritik kalitesinde ciddi bir düşüş olduğu için siteye sadece destek olmak amacı ile kritiklerin altına yorum yapıp yıldız vermek için giriyorum. Ayılıp bayılarak dinlediğim bir albümü dinlerken bazen pasif agresife girip fi tarihinde yazılmış kritiğini okur ve yazar albümü peynir över gibi överken benim de keyfim ikiye katlanır. Siteye katkı yapmak istiyorsan bu tarz kritikler yazmalısın.Siteye katkılarından dolayı teşekkür ederim ama çok yazmak yerine az ve öz yazsan daha iyi. Bu arada STRATOVARIUS – Fright Night kritiğini okudum ve gayet iyiydi
Hoca var, ‘öğretmen’ var.Benim lise hazırlıktaki müzik ‘öğretmenim’ derslerinde sınıfa müzik seti getirip Goran Bregovic, Erkan Oğur dinletiyordu bize.Müzik konusunda ufkumun açılmasında çok katkısı olmuştur kendisinin sevgiyle ve saygıyla anarım kendisini.Umarım şuanda istediklerini yapabildiği çok süper bir noktadadır.Sabah sabah ofiste can sıkıcı işlerden önce bir iki kritik okuyayım dedim, öğretmenimi hatırlayarak yüzüm gülümsedi. Sağol Oğuz Sel.
@crowkiller, Değerli crowkiller düşmanca olmayan bir eleştiri yaptığımı bilmeni isterim. Bir okuyucu olarak sözleriniz beni rahatsız ettiği için yazmak istedim “ne zaman yazılarına denk gelsem es geçiyorum” demişsiniz. Ancak Oğuz bey in sıkı takipçisi olduğunuzu kabullenmeniz gerekiyor sanırım keza es geçtiğinizi iddia ettiğiniz yazarın bütün yazı tekniğini uzun uzun anlatmışsınız hem de örneklerle. Yazını es geçiyorum demek pek de kibar bir eleştiri gibi gelmiyor bana tabi sizin üslubunuz saygı duyuyorum. Sonrasında ” Paara uzun süreli şarkılar yapan bir grup ” diyerek madem ki tek kelimeyle özetleniyor siz neden kritik yazıyorsunuz. Bence bu yazarlık ruhuna aykırı bir tutum. Ne istiyorsunuz ki “bas iyi, rif idare eder, grup muhteşem, kısacası dinlemelisin… “ tarzı bir yazı sanırım. O halde okumanıza gerek yok siz puana bakarak dinleyin yazının özeti orada saklı zaten. Aaa pardon orada da sorun vardı “Puanlamaların konusunda da sorun var” hay aksi. ” bir anlık gazla kritiği yazıldığı belli olan albümler” müzik algısal ve duygusal bir olay değil midir zaten sizce geçici bir albüm bende devasa etki bırakabilir. Sizin sevdiğiniz bas benim kulağımı tırmalayabilir…gibi “adı sanı bilinmeyen ve bilinmesine de gerek olmayan bir müzik yapan bir grubu incelemenin de gereği yok bence” adını sanını duyurmak için kritiği yapılıyor olabilir mi acaba? “Puanlamaların konusunda da sorun var”,” Pasif agresif kafamıza göre yazılar yazabildiğimiz sözlük tarzı bir site değil”ne diyosun,” Siteye katkı yapmak istiyorsan bu tarz kritikler yazmalısın” tabi ki siz yeter ki isteyin :))) iyi ki İYİ niyetlisiniz. Maazallah düşman olsanız yerin kaç kat altına gömeceksiniz. Sinirlerim bozuldu galiba ) Bu arada düşmanca olmayan bir eleştiri yaptığımı bilmeni isterim. Ben zevkle okuyorum Oğuz bey yazılarınızın devamını bekliyorum.Başarılar…
Asiri guzel bir Black Metal bandinin yemeksepeti formatinda fermante oldugunu goruyorum yine :D
PAARA dinlemediyseniz kesinlikle dinleyeceginiz en iyi fin Black Metal bandlarindan biri. Swallow the Sun – Mikko Kotamaki, Shape of Despair – Natalie Koskinen gibi yildizlar vocalleri ile grubu cok guzel desteklemislerdir.
kulaklara duydurul