“Sessiz ve derinden ilerleyen black metal oluşumlarının ufak ufak yeryüzüne çıkmaya başladığı son günlerde karşıma çıkan Finli Foedus ve albümü “Foul of Bethlehem” ile birlikteyiz bugün.” diye giriş yapacaktım ama vazgeçtim. Ufak bir soruyla başlayalım bu sefer:
Black metal grubunuz olsa ve bir albüm çıkaracak noktaya ulaşsanız, her gün -daha önce de onyüzbinmilyon kere yazdığım gibi- yığınla albümün müzikseverlere sunulduğu ve internet sayesinde, herkesin underground işleri rahatlıkla takip edebildiği bu yıllarda, albümünüze nasıl şarkılar koyardınız?
Büyük olasılıkla; “Akılda kalıcı, daha önce duyulmamış, bu tür müzik dinleyenlerin ilgisini çekebilecek nitelikteki eserler,” olurdu yanıtınız.
Taşından toprağından kaliteli grup/albüm/şarkı fışkıran Finlandiya’dan, sayfalarımıza konuk olan Foedus, 2014’te kurulan iki kişilik black metal oluşumlarından. Haklarında çok fazla şey bulamadığım grubun 10 Şubat 2018 itibariyle çıkan albümü, çeşitli kanallar üzerinden daha önce yayınlandığı için dinleme fırsatı buldum.
Kapağıyla bana çok iç açıcı gelmese de çıktığı ülkeden tanıdığım ve hastası olduğum bir kamyon grup olduğu için şans verip dinleme gafletinde bulunduğum Foedus, “Foul of Bethlehem”de, melodik tarafa sahip, iyi anlamda leş sound’lu bir black metal yapıyor. Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor olabilir; amma lakin ki öyle değildir.
Bazı yerlerde vardır, hayatınızın bir aşamasında denk gelmiş olabilirsiniz. Yolda yürürken mahallenin delisi size, nedensizce takar. Küfür eder, el kol hareketi yapar. Siz ona karşılık vermediğiniz için giderek daha da cesaretlenir ve yüzünüz ona aşina geldikçe bu sataşmaların dozunu arttırır. Bir gün olur, “ŞILAK” diye ensenize tokat bile atabilir. Hah, işte ben de albüm hakkında olumsuz bir şeyler yazmadığım her an, sanki albüm karşıma geçip el kol hareketi yapıyor, sinkaflı küfürler ediyor gibi hissediyorum. Konuyu, albümün kepaze noktalarına getirmezsem her an enseme bir tokat yiyecekmişim gibi geliyor. O yüzden hemen bahse konu bölüme atlıyorum.
Albüm yaklaşık yarım saat sürüyor ve intronun ardından albüme adını veren şarkı başlıyor. Fakat o da ne? Parçanın ana rifi, Windir’in “Sóknardalr” albümünün açılış şarkısı “Sognariket Sine Krigarar” ile neredeyse aynı. Daha önce aynı filmden aynı kısımları alıp intro yapan ve birbirini andıran parçalara imza atan gruplardan bahis açmıştım ancak bu kadar benzer rife uzun zamandır denk gelmiyordum. Belki grup üyelerinin yaşları gençtir, Windir’i tanımıyorlardır, “Sóknardalr” albümünü hiç dinlememişlerdir. Mümkündür, olabilir, insanlık hâlidir. Yapımın ilerleyen safhalarında başlayan ve bana kalırsa, dikkat çekici eserlerden biri olan “The Carrion” da güzel güzel giderken, şarkının ortasında Iron Maiden’ın “Running Free”sinin yandan yemişi başlıyor. Yok, yanlış yazmadım, rif azıcık düzeltmeyle “Running Free”ye dönüştürülebilir. Belki grup üyelerinin saf black metal haricinde hiçbir türe muhabbetleri yoktur, Iron Maiden’ı tanımıyorlardır, grubun ilk albümünü hiç dinlememişlerdir. Mümkündür, olabilir, insanlık hâlidir.
Bu sıkıntılı parçanın ardından başlayan ve “Eh işte” kıvamında olan “Macabre”, beni sabrımın sonlarına doğru seyahate çıkarıyor. Kendi hâlinde orta tempo seyreden ve birkaç dinlemede alışılabilecek kalibredeki şarkı, yarısına geldiğinde “YENİ10 DAKKALIK CANEY CANEY POTPORİ RİTİM” videosu kıvamında bir forma dönüşüyor ve Finlandiya esintili Lorke olup çıkıveriyor. Black metal şarkılarında vokallerin zaman zaman atmosferi güçlendirmek için attıkları bol balgamlı şeytani kahkahaların da eksik olmadığı oynak kısım, davulcunun ritim kaçırıp trampete yanlış zamanda vurmasıyla iyice saçmalaşıyor. Oynak kısmın bitimiyle başlayan ilkokul terk melodi ve kel başa şimşir tarak temalı solo ise albümü dinlemekle ne kadar ciddi bir yanlışa düştüğümü acımasızca yüzüme vuruyor. Albümün prodüksiyon kısmı özellikle uğraşılıp kötü yapılmış izlenimi veriyor ve içinde iyice melodiler olan “Worthless” gibi safi Fin işi şarkılar da genel berbatlık trendinden nasipleniyor. Yapımdaki enstrümantal parça “Aegri Somnia”nın ses seviyesinin rahatsız edici yükseklikte, diğerlerinin ise dipte oluşu, can sıkan etmenler arasına kafadan giriyor.
“Foul of Bethlehem”, grup üyeleri tarafından alelacele kaydedilip, piyasaya çıkarılmak istenmiş gibi duruyor. Tat kaçıran prodüksiyon mevzularını pas geçseniz bile dinler dinlemez “Oha ya bunlar, şu şu şu grupların bu bu bu şarkıları,” demeniz bile albümün üzerinde çok uğraşılmadığını, bestelere pek de özenilmediğini kanıtlıyor. Yine de “Ben önüme ne çıkarsa dinlerim; black metal olsun, taştan olsun!” diyorsanız, “Foul of Bethlehem”e göz atın derim. Diğer türlü, öyle enikonu dinlenecek bir albüm değil maalesef.
Kritik için teşekkürler. Ayrıca Oğuz Sel ECLOSS – Diluvienne EP’sine bir göz atmalısın.