Oğuz Sel
9 ay 10 gün. Normal şartlarda bir bebeğin oluşup, doğuma hazır hâle gelmesi için gerekli zaman. Yok yok, abuk subuk bir şeylerden bahsetmeyeceğim; yani en azından şimdilik. 9 ay 10 gün aynı zamanda, PA’da yayımlanan 100. yazımın üzerinden geçen süre. İlginç bir detay olduğu için burada yazasım geldi, çünkü bu kritik de sitedeki 200. yazım olacak.
200. yazıya denk getirmek için PA için hazırladığım ilk ve yüzüncü yazımda ele aldığım Cirith Gorgor’un yeni albümlerini bekledim ama onlardan ses seda çıkmayınca 200. yazı için yine “c” harfiyle başlayan başka bir gruba şans tanıyayım dedim. Bu berbat şaka bir kenara, albüme geçmeden önce bir iki kelâm etmek istiyorum. Genellikle bolca gevezelik yapıp, albümlerden azıcık bahsettiğim, bazen ipin ucunu kaçırıp 4 Word sayfası bazense “Albüm güzel de ulan ne anlatayım şimdi?” dedikten sonra yarım Word sayfasından biraz fazla yazabildiğim, kimi zaman fazla samimi kimi zamansa halet-i ruhiyemden ötürü elektronik ürün açıklaması kıvamında olan, nadiren yazdığım için pişmanlık yaşadığım, çoğunlukla acayip gazla ve keyifle yazdığım kritikleri, zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Normalde varlığından haberdar olmayacağım grupları keşfetmeme ve bu grupların ortaya koyduğu albümler hakkında duygularımı ve düşüncelerimi yazılı olarak ifade etmeme vesile olan Ahmet’e de ayrıca teşekkürler. Sözü daha fazla uzatmadan albüme geçeyim.
İntihar eden bir kişinin bağışladığı kalple hayata tutunan xyz kişisi, organ naklinden kısa bir süre sonra intihar ederek hayata veda etti.
Normalde alkol kullanmayan qwe kişisi, böbrek nakli sonrasında ağır biracı oldu.
Beyefendi kişiliğiyle çevresinde sevilip sayılan asd kişisi, karaciğer nakli sonrasında, akıl almaz küfürler eden bir küfürbaza dönüştü.
Organ nakli sonrasında insanların kişiliklerinin değiştiğine dair çeşitli veriler vardı aklımda. Bu örnekleri sağda solda okuyup “Hmm,” diyerek çöplüğe dönüşen hafızamın bir köşesine yerleştirmişim farkında olmayarak. Konuyu, Chaos Moon’un 2011’de dağılıp 2013’te yeniden birleşmesine, bu birleşmenin ardından gruba dâhil olan müzisyenlerin “Eschaton Mémoire” ile topluluğu, kariyerinin en üst noktasına taşıdığına getirecektim bir biçimde. Hesabıma göre yazı gayet çekici olacaktı ancak bahse konu kişilik değişimiyle ilgili yazacaklarımın yanlış olmaması adına, ortada bilimsel veriler var mı diye bakınayım dedim. “Hücresel hafıza geni” etrafında dolanan kişilik değişikliği meselesini dillendiren başlıca kaynağın The Sun gazetesi olduğunu görünce, konuyu masaya detaylı şekilde yatırıp, körpecik zihinleri bulandırmaya hiç mi hiç gerek olmadığına kanaat getirdim.
ABD’li black metal gruplarının yükselişi, 2017 yılının sonlarında da engellenemez bir hızla devam ederken karşıma çıkan albümlerin kalitesi karşısında bazen kalbimin içine yüksek dozda adrenalin ampulü enjekte edilmiş gibi hissediyorum. Bazense müteveffa akraba ve tanıdıklarımı görüp onlarla iletişim kuramadığım ve tanımadığım ortamlarda, kaybolmuşluk hissini yaşarken aniden düşmeye başladığım garip rüyalardan uyanmış gibi oluyorum. İlk benzetme olumlu, diğeri olumsuz gibi dursa da her ikisini de albümleri övmek için kullanıyorum, yanlış anlaşılma olmasın. Tabii “Eschaton Mémoire” ikinci benzetmeye çok daha yakın durumda.
2017’nin son günlerinde ardı ardına patlayan black metal albümleri arasında rahatlıkla farklı bir noktaya konumlandırabileceğim “Eschaton Mémoire”, yola tek tabanca başlayıp tam bir gruba dönüşen Chaos Moon’un ellerinden çıkan; Esoctrilihum, Urfaust ve Mare Cognitum gruplarının son albümlerine benzetmekte beis görmediğim bir yapım. Başlangıcında sizi biraz düşünmeye sevk edip, ortasından sonlarına kadar, zihninizin karanlık taraflarında kalan ve anımsadığınızda, tadınızı kaçıracak olgulara dalıp gitmenize neden olabilecek “Eschaton Mémoire”, bir albümde uçsuz bucaksız bir atmosferin nasıl yaratılacağının canlı kanlı örneği.
Şarkılarda, alışıldık black metal elementlerinin sıklıkla boy göstermesine rağmen olayın bununla sınırlı kalmayışı ve atmosferin, albüm boyunca gölgeniz gibi peşinizden gelmesi ve son tahlilde, sizi bir girdap gibi içine çekmesinin altında da yaratılan bu atmosfer var. Grubun beyni konumundaki Esoterica ve Steven Blackburn kişilerinin de hem gitar hem de “atmosfer”den sorumlu olmaları, bunu gayet iyi açıklıyor aslında. Zira aralara serpiştirilen melodiler, acımasızca kazıyan davullar, kendi hâlinde yürüyen baslar, genellikle haykırış hâlinde olan vokaller, oluşturulan atmosferin ana kaynağından ziyâde yardımcı birer oyuncusu kıvamında.
Grupla yapılan röportajlarda, albümde İskandinav mitolojisi üzerinden insanlığın sonunun ele alındığı belirtiliyor. Lirikleri, şarkıları dinlerken takip etmem ve çözümlemem çok mümkün olmasa da kendi hâlinde bir müzik dinleyicisi olarak konunun müzikal olarak bu kadar iyi işlenmesini yalnızca takdir edebilirim. Konseptin albüme yayılışı, ele alınışı, şarkıların kompozisyonları, kesinlikle ustalıklı. Temponun ağır seyrettiği anlarda bile yapımın dinleyiciyi sıkmaması da bu ustalığın apaçık bir tezahürü.
Şarkılardan bahsetmeden, nice metafor üzerinden albümü uzun uzadıya övmeyi sürdürebilirim sanırım. Sözün özü, çok klişe olacak ama 2017’nin önemli yapımlarından biri kesinlikle “Eschaton Mémoire”. Atmosfer yönü ağır basan işlere meraklıysanız, albüme mutlaka göz atın. Umarım 2018 de 2017 gibi cevherlerini sona saklamaz.
pek black metal gurmesi sayılamayacağım ve seninde yazdığın kritikler ”genellikle” black metal albümlerine dair olduğu için her kritiğini okumuyorum açıkçası ama okuduğum kadarını da gayet beğeniyorum abi. nadirde olsa yazar kısmında adının yanlış yazıldığı zamanlarda bile hemen yazının sana ait olduğu anlaşılıyor. nice yüzler görürüz umarım senin kaleminden :)
Son birkaç gündür yeniden sardım bu albüme. Atmosferinize kurban, alıp götürüyor.
Çok fena bi albümdü bu. Kapağına aşık olup dinlemiştim. Dinleyelim, dinletelim.
18.11.2022
@owlbos, Çok güzelsin.
Languor into Echoes, Beyond albümleri de kesinlikle es gecilmemeli. O Simulacrum of Mirrors yok mu..