Anneke van Giersbergen (kopyala) metal dünyasının en önemli kadın figürlerinden biri. Doksanlarda THE GATHERING ile yaptıkları başta olmak üzere, metal dinleyip de Anneke van Giersbergen ‘in (yapıştır) sesini öyle ya da böyle duymayan pek insan yoktur herhalde. Özellikle de doksanlarda metal dinlemekte olanlar arasından.

Solo kariyerinde daha yumuşak sularda yüzen Anneke, metalle olan ilişkisini de özellikle Devin Townsend ile olan ortaklıklarında sergiliyor. Hollanda’nın hatırı sayılır gruplarından STREAM OF PASSION, REVAMP gruplarından elemanların yanı sıra Anneke’nin çeşitli projelerinde birlikte çalıştığı kişiler ve bir de Hollanda’nın en çok çalışan davulcusu Ed Warby’yi (AYREON, GOREFEST, HAIL OF BULLETS, STAR ONE; ORPHANAGE, AFTER FOREVER, daha bir dolu daha) kadrosunda barındıran VUUR, en düz ifadeyle progresif metal yapıyor. Şu anda bahsettiğim ilk albümleri “In This Moment We Are Free – Cities” çıkalı bir ay oldu ve nihayet albümü yazma fırsatını buluyorum.

VUUR gayet modern bir progresif metal yapıyor. Tahmin edilebilir ilham kaynaklarından biri olan Devin Townsend’i yer yer alttan, yer yer de çok bariz şekilde (The Martyr and the Saint – Beirut) yansıtan VUUR, albüm adından ve şarkı isimlerinden görülebileceği üzere her şarkıyı bir şehir eşliğinde sunuyor. Bu şehirler Anneke için önem taşıyan yerler ve her ne kadar şarkıların sözlerinde bu şehirlerin anlatıldığını net şekilde sezinleyemesek de, Anneke her bir şarkının o şehirden ilham alınarak yazıldığını söylüyor.

Bu şarkılardan ilki, yani albümün yazılan ilk şarkısı, bizi de ilgilendiren Save Me – İstanbul. Anneke bu parçanın adeta kendi kendini yazdığını ve albümün de bu şekilde oluşmaya başladığını ifade ediyor. İstanbul’un devasalığının ve güzelliğinin kendisini çok etkilediğini söyleyen Anneke ve dolayısıyla VUUR, neyse ki (NEYSE Kİ) şarkılarda adı geçen şehirlerin motiflerini şarkılara yansıtmaya kasmamış. Çok çok iyi yapılmadığı takdirde son derece suni, yüzeysel ve göstermelik olabilecek bu girişim sayesinde, neyse ki Freedom – Rio dinlerken Latin tatlarına bulaşmıyor, The Martyr and the Saint – Beirut dinlerken oryantal tatlarla cıvıklaşmıyoruz. Sadece Save Me – İstanbul’da, muhtemelen albüm için yazılan ilk şarkı olması vesilesiyle net şekilde İstanbul havası estiren bir ana melodi duyuyoruz. Sanki grup bu şarkıyı yazmış ve sonra “bu güzel oldu ama her şarkıda mevzubahis şehrin havasını yansıtan tatlar katmaya kasmayalım” kararını vermiş. Albümü dinlerken böyle hissettim ve her ne olduysa bence iyi olmuş.

“In This Moment We Are Free – Cities”i dinlerken; belli oranda zamansız mekânsız bir müzik duyuyoruz. Genel itibarıyla progresif metal unsurlarını içeren çalışma, dediğim gibi Devin Townsend’den ilham aldığını gizlemiyor. Bunun yanı sıra, Anneke’nin ses renginin müziği şekillendirmesi dolayısıyla “Mandylion” ve “Nighttime Bİrds” dönemlerini akıllara getiren ve Strange Machines veya On Most Surfaces gibi mükemmel THE GATHERING şarkılarının havalarını bulmak da olası.

Genele bakıldığında VUUR kolay benimsenir, progresif adı altında değerlendirilse de dinlemesi son derece kolay, rahat, akıcı ve duru bir müzik yapıyor. Groovy gitarlar, buna eşlik eden davullar, teknik dozun yer yer yükseldiği ancak herhangi bir sihirbazlığa rastlamadığımız anlar ve tabii ki de Anneke’nin güçlü yorumuyla can bulan müzik; her notasıyla pozitif, dinleyenin modunu yükseltmeyi amaçlayan, içten bir kimlik barındırıyor.

Anneke’nin eşsiz ses rengini seviyorsanız kesin dinlemeniz gereken “In This Moment We Are Free – Cities”; “progresif metal dinleyeyim” diye oturduğunuz takdirde hafif gelecek, “müzik dinleyeyim” diye oturduğunuz takdirdeyse gayet tatmin edecek, eli yüzü düzgün bir albüm.