Ağırlığıyla müsemma doom metal ile öküzlüğüyle nam salmış death metalin aynı organizmada vücut bulması, görünüşte aykırı gibi duran bu iki türün aslında ne kadar iç içe geçmiş olduğunu gözler önüne seren bir durum. “Hızlı doom metal” çok sık rastladığımız bir şey olmasa da, tür içine blast beat katan oluşumlar dahi olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde, death metali funeral doom düzeyinde ızdıraplı bir yavaşlığa sokabilen gruplar da mevcut.
Bu iki ucu biraz törpülersek, doom/death metal gibi ara bir form bile farklı şekillerde icra edilebiliyor. DAYLIGHT DIES gibi bir grup olayı melodik bir anlayışla yorumlayıp damarlarımızdaki kanı çekerken, şu anda bahsetmekte olduğum TEMPLE OF VOID ise olayı toprak altından yansıtan, ezici, yıkıcı ve ölüm kokan bir yaklaşımla sunuyor.
İçinde bulunduğumuz yılın Temmuz ayında çıkan “Lords of Death”, ABD’li grubun ikinci albümü. “Lords of Death”e dair ilk göze çarpan konu, albümün İlk albümde “Of Terror and the Supernatural”daki çiğ gitar tonlarını daha canlı, etli ve organik tonlarla yenilenmiş olması. İlk albümde karşımıza çıkan pek lezzetli akustik gitar pasajlarının “Lords of Death”te de önümüze serilmesi, belli ki TEMPLE OF VOID’un müzikal karakteri içinde yansıtmaya niyetli olduğu ve bundan sonraki albümlerde de rastlayabileceğimiz bir detay. Grubun mezar boşluklarına dolan toprak, hatta baya baya heyelan gibi müziği içerisinde, bu akustik bölümler ciddi bir karakter oluşturuyor ve TEMPLE OF VOID’un özel hareketlerinden biri olarak notlarımıza ekleniyor.
Albümü dinlerken hissedilen bir diğer önemli konu da grubun icra ettiği türün gereklerini ve nelerin bu türü daha heyecan verici kılacağını çok iyi bilmesi. Her şarkıda net şekilde hissedilen bir iş bilirlik, güçlü beste yapıları, sürükleyicilik ve kimlik var. Genel kapsamı az çok belli bir tür olsa da, TEMPLE OF VOID’un doom/death metal konusundaki yaratıcı yaklaşımı gerçekten de takdire şayan. Grup yeri geldiğinde gümbür gümbür üzerimize çullanıyor, yeri gelince ortamı gerip tadımızı kaçırıyor, yeri gelince de salyalar saçarak önüne geleni eziyor.
Böyle övücü betimlemeler kullanmama bakmayın; “Lords of Death”te gerçekten de duyulduğu anda “adamlar yapmış” denecek bir güç ve tutku var. Bu gücün daha tehditkâr olmasını sağlayan yan unsurlar da yine TEMPLE OF VOID müziğinin değerini artıran ögelerden. Bunlar arasından bahsetmeye en değer olanı, bana bir nebze Mikael Åkerfeldt’in brutalini anımsatan derin ve ekolu vokal kullanımı. Tümü albümün üstüne kara bulut gibi çöken bu vokaller, “Lords of Death”in kudretine kudret katmakla kalmıyor, buhranlı atmosferin de pekişmesini sağlıyor.
Bunun haricinde grubun en sevdiğim hareketlerinden biri, ağır tempolu da olsa çok vuruş içeren rifleri. İkinci şarkı Wretched Banquet’in girişinden net şekilde görülebilen bu olay, TEMPLE OF VOID’un ağızlardan salya akıtmasına vesile oluyor. Mesela verdiğim örnekte, ilk dört saniyede trampete 2 kez vurulurken, gitar rifi ise 24 pena vuruşu içeriyor. Bu da olayı boş power chord vurulan ezici doom’dan ziyade, daha atarlı, groovy ve kafa sallatan bir tarafa kaydırıyor. Cidden pek leziz, pek kazımalı.
Neticesinde “Lords of Death” çok çok iyi bir doom/death metal albümü. Prodüksiyonundan enstürmantasyonuna, performanslardan sözlerine, hatta kapağına dek her açıdan sevilesi, çamurlara sarılası bir çalışma. İlk albümü çıktığında dinlemiş, ancak “Lords of Death”i nasıl olduysa gözden kaçırmış/unutmuş bir insan olarak, türü seviyorsanız albümü mutlaka dinleyin diyerek albümü bir kez daha başlatıyorum.
Askerde olmamdan dolayı 2 gün önce son kez dinledim bu mükemmelliği…aq surda 23 günüm kalmiş başıma iş açmak istemiyorum. Ne zaman dinlesem elimden bi kaza çıkıcak diye tedirgin oluyorum…
Wretched banquet senin aq…
doom death mi ? böyle bir türün albümünü değil tek bir şarkısını bile dinlemem :)
iyice şaşırdılar.love metal vardı bir zamanlar ona ne oldu acaba merak ettim şimdi
22.02.2020
@34 yaşındayım, Ağabey sen bayağı geride kalmışsın. Doom-death bir tür olalı 30 yıl oluyor.
Özellikle kış ve sonbahardaki cenazelerde ölü gömerken, kürek kürek toprak attıkça insanın burnuna gelen o toprak kokusunu hatırlatan bir albüm. Albümde hiç boş yok ama A Watery Internment ve Graven Desires adamın amcığına işiyor.
Dinledikce degeri anlasilan albumlerden. Cok bariz bir basyapit.
Böyle bir death/doom albümü yok arkadaş. Diri diri gömüyor.
Tunç ölmüş be.
Bu türde “Graven Desires” gibi şarkı zor bulunur. Çok fazla muazzam.