Oğuz Sel
2017, ikinci yarısından itibaren tansiyonu yükselten kucak dolusu albümle biz müzikseverlere, 2016’nın yaşattığı şaşkınlığı yaşatmak için elinden geleni yapıyor. İşin ilginç ve güzel yanı ise dünyanın dört bir yanından albüm yağarken bu topraklardan da kalite çıtası epeyce yüksek yapımlar gelmeye devam ediyor. Bir süre önce bizi karanlığın derinlerine doğru çağıran Zifir’in yeni albümünden sonra Dishearten’ın “Portal of Anatolia”sını da ele almaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Geçmişi 1997 yılına kadar uzanan ve ilk albümlerini birkaç ay önce çıkaran Dishearten, black metalin gayet rahat dinlenebilir bir formunda müzik icra ediyor. Yaşadığımız coğrafyanın müzikal zenginliğinin farkında olarak ortaya çıkardıkları eserleri zenginleştiren grup, 1990’ların ortasında dalga dalga gelen melodik yönü ağır basan black metal gruplarından da izler taşıyor. Zira “Portal of Anatolia”yı dinlemeye başladığım ilk dakikalarda; Old Man’s Child, “For All Tid” dönemi Dimmu Borgir ve Mystic Circle gibi toplulukların bazı kayıtları kafamda canlandı. Bu etkilenimin 2017 yılına geldiğimizde olmaması zaten mümkün değil, beri yandan mütemadiyen black metal albümlerini dinleyip inceleyen biri olarak, kamyonla grubun eserlerini -buraya yazmasam da- dinlemeyi/keşfetmeyi sürdürüyorum. Bu bağlamda son zamanlarda 1990’lar havasını modern elementlerle bir araya getirip sunabilen pek bir gruba denk geldiğimi anımsamıyorum. Biliyorsunuz, grupların büyük kısmı yenilik peşinde koşuyor, diğer bölümü ise hâlihazırda yarattıkları formüller ve şarkı trafikleri üzerinden yeni eserlerini şekillendiriyor. Dishearten’ın yaptığı benim nazarımda biraz daha kıymetli bu açıdan.
Cahit Berkay’ın, Moğollar’ın bazı parçalarında esas adam bazılarında ise yardımcı oyuncu olarak yer verdiği yaylı tamburun ilgili parçalardaki etkisini, dinleyiciye yaşattığı hissiyâtı anlatmama gerek yoktur sanırım. Grubun kadrosunda yer alan Ozan Bircan, şarkıların havasını bir anda değiştirebilen zevkli patch seçimi ve başarılı klavye kullanımının yanında, black metal albümlerinde pek rastlanmayan kabak kemaneden dökülen notaları aracılığıyla “Portal of Anatolia”nın ismi ile müsemma olmasını sağlıyor.
Pek çok bakımdan doluluk arz eden albüm, takip edilebilir gitarlarıyla da dikkat çekiyor. Beklenmedik anlarda atılan akılda kalıcı sololar, enstrümantal parçalarda konuşturulan akustik gitarlar, kolaycılığa kaçılmadan açık açık rif ve melodi üreten gitarlar, albümün değerini katbekat arttırıyor.
Enstrümantal bölümleriyle de üzerine emek verildiğini gösteren “Portal of Anatolia”da albüme adını veren eser ise yapımı tam bir Doğu Batı sentezine dönüştürüyor. Dede Efendi’nin “Yine Bir Gülnihâl”inden esintiler barındıran gitar bölümleri sonlara doğru kendini, Kafkas rüzgârlarına bırakıyor ve parçanın bütünü “Ah Bir Ataş Ver”in kıyılarına yanaşıyor meselâ.
Albümün bu yıl dinlediğim en iyi black metal işlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çalma süresi içinde dinleyicisini yormayan, ele kâğıt kalem aldırıp matematik hesabı yaptırmayan, içeriğiyle buram buram 1990’lar kokan ve daha da önemlisi, müzik yapmak üzere yola çıkıp gerçekten de “müzik” üretebilen birilerinin zihinlerinden çıkan bir yapım “Portal of Anatolia”.
Ben maalesef bu albüme bu kadar pozitif yaklaşamıyorum. Hatta kritiğin bu denli övgüler dolu olmasını grubun “yerli” olmasına bağlıyorum. Bir grup yerli diye albümündeki eksikler, yapılan yanlışlar bu kadar göz ardı edilmemeli veya albümü bu kadar övülmemeli ki bir sonraki işleri çok daha kaliteli olsun.
Besteler tek düze, sound ise maalesef bir albüme yakışmayacak kadar kötü.
albümde tabi ki güzel şeyler var. Türk motifleri, kullanılan yaylı tambur gibi. Grubun güzel fikirleri var fakat kullanım şekli yanlış.
Şarkının içinden birden çıkan yine bir gül nihal benzeri notalar ya da tek düzelik bozulsun amacı ile şarkıyla çok alakasız bir melodinin çıkması şarkılardaki bütünlüğü bozuyor.
Şimdi bana saldırmayın, bu yorumlar benim düşüncem, albümü çok sevene hiç bir lafım yok ki albümden nefret etmedim, yaptığım yorumların aksine yapılan işi beğendim, sadece bu kadar övülmesini yanlış buldum. bundan sonraki albümlerinin çok daha başarılı olacağına inanıyorum.
Kapağı görünce Dödsengel’in “Towers of Derinkuyu” parçası geldi aklıma.
Vokal kayıtları albümü aşağı çekmiş. 20 yıl önce kayıt edilmiş olsa anlardım da, şu dönemde daha profesyonel bir iş çıkabilirdi diye düşünüyorum. Diğer her şey iyi albümle ilgili.
Ahmet Abi yanılmıyorsam artık yerli gruplara puan vermemeyi tercih ediyor bence doğru bir yaklaşım. 8′in 7.5′un altında puan verince yerli grupları beğenmiyorsunuz, desteklemiyorsunuz deniyor. Tam tersi çok iyi puanlar verilince de bu kez neden bu kadar iyi puan verdiniz, yerli grup diye mi yerli grupları kayırıyorsunuz falan deniyor. Bence de puan verilmemesi lazım.
24.10.2017
@deadhouse, yok ben sadece bazı EP’lere puan vermiyorum, yerli gruplara verdiğim puan konusunda kimin ne düşündüğünün bir önemi yok. Ne düşünüyorsam onu veriyorum, bundan sonra aynen devam edecek.
Bu albüm 90′larda çıksa kalıbımı ortaya koyar “dinleyin ulan bunu” lan derim. Ancak, geç kalmış bir albüm, müzikal renklilikleri maalesef günümüze gelemiyor ve günümüze hitap edemiyor. Kabak kemanenin hatırına 7/10.
Destek vereceğiniz yerde kötülüyorsunuz, çıkın buyrun daha iyilerini yapın destekleyelim insanımız destek yerine köstek olmayı çok seviyor