Oğuz Sel
Pantera’nın Testament ile birlikte en baba thrash grubu kabul edildiği, o zamana kadarki en iyi Slayer albümünün “Undisputed Attitude” olduğu ve daha buna benzer yığınla hatalı bilginin kafama kazındığı 90’lı yılların sonunda, Morbid Angel’ın “Formulas Fatal to the Flesh”ini keşfetmenin üstüne Deicide’ın “When Satan Lives” kasetine ulaşmıştım arkadaşlarım sayesinde. “Morbid Angel’a benziyor bir bak,” dediklerinde ise acayipli müziklere aralanan kapı iyice açılmıştı,bir daha kapanmamak üzere. Canavar gitarlar, bitmek bilmeyen kazımalar, adının Glen Benton olduğunu çok sonra öğreneceğim bir canlının kükreyişi ve hemen her şarkıda mırıldanarak eşlik edebileceğim çok sayıda anlamlı rif/solo, Deicide’ı takip edilesi gruplar listeme eklememe yetmişti de artmıştı bile. Şimdi sıra, grubun yeni albümlerini keşfetmeye gelmişti.
Bilgisayarımın olmadığı o yıllarda, hâlâ görüştüğüm vefâlı bir arkadaşımın üşenmeyip bana hazırladığı her CD kaydı için 30+ dakika boyunca bilgisayar başında beklemesine neden olan albümlerden biridir “Serpents of the Light”. Zira eskiden, CD kaydı aşırı uzun sürüyordu ve bilgisayarla ek bir işlem yapınca CD yanıyordu, CD kayıt süreci başa dönüyordu.Zor dönemlermiş o zamanlar, teknolojinin kıymetini bilmek lâzım. “When Satan Lives” canlı kaydını birkaç günde ezberlediğim için yeni Deicide kayıtlarına resmen açtım. Az önce arz ettiğim meselelerin ardından “Serpents of the Light” albümünü alıp eve geldim ve çocukluğumdan bu yana düzenli müzik dinleme kültürünü edinmeme büyük katkısı olan Vestel Akai MS 270 müzik setine taktım (kendisini uzun zaman önce emekli etmek durumunda kaldım.).Gitar sound’u açısından “When Satan Lives” ile büyük benzerlik gösteren albümdeki birçok şarkıyı zaten ezbere bildiğimi fark ettim çünkü canlı kayıtta, albümün neredeyse yarısına yer verilmişti.
Karanlık ve karambollü şarkı kompozisyonu işini “Once Upon the Cross” ile hafiften rafa kaldırdığını ilân eden ekibin akılda kalıcı bolca rif bulunduran, sözleriyle olduğu kadar müziğiyle de saldırganlığından ödün vermeyen albümü “Serpents of the Light”;albüme adını veren parçanın artık hemen herkes tarafından atasözü gibi bilinen ana rifiyle hayvanî bir açılış yapıyor ve devamında gelen “Bastard of Christ” ile dinleyicisine resmen diz çöktürmeye ant içiyor. Şarkıların yırtıcılığını ve saldırganlığını zirveye taşıyan etmenlerin ilk sırasında şüphesiz, testereden hâllice bir sound’a sahip olan gitarlar bulunuyor. Gitarların arkasında, artık kimileri tarafından hayırla yâd edilmeseler de Eric ve Brian Hoffman biraderler var ve kolayca hazmedilebilecek, ezberlenecek ve ölene kadar unutulmayacak kalitedeki rifler, bu arkadaşların zihinlerinden ve ellerinden çıkıyor.Belirtmeden geçmeyeyim, gitarlar o kadar yaldır yaldır ki albümü arka arkaya dinlerken ekolayzırın tiz ve midleri hafif aşağı çekmek, kulak sağlığını muhafaza edebilmek için gerekebiliyor.
Yırtıcılık ve saldırganlık söz konusu olduğunda Glen Benton paşadan bahsetmezsem çok büyük ayıp ederim. Çok katmanlı vokalleri yine başarıyla uygulayan ve şarkıların ürkütücülük düzeyini epeyce arttıran Benton, vokalleri ile gitarlardan sonra en işitilebilir seslerden biri oluyor albüm boyunca. Onun haricinde basları duyabilene aşk olsun, davulları lâyıkıyla işitebilen gün boyunca ne kadar şanslı bir insan olduğunu kendi kendine tekrarlasın.
Şu sıralar kompüter programlama işi ile iştigâl eden ama 1990’lı yıllarda birçok okurun da bileceği üzere fırtına gibi eserek o mix benim, bu aranje benim, şu prodüktörlük ve mastering de benim olsun be abicim diye daldan dala gezen, gezdiği yetmezmiş gibi Cannibal Corpse’tan Death’e, Cynic’ten Malevolent Creation’a kadar bir kamyon grupla çalışan Scott Burns kişisinin mix ve yapımcılığını üstlendiği albümün sound’u, albümün başarısının azıcık sekteye uğramasına neden oluyor. Hayatımda hiç kadı kızı görmemiş olmamama rağmen gönül rahatlığıyla o kadar kusur kadı kızında da olur diyerek son paragrafa doğru geçiyorum.
Türle yeni tanışanların öncelikli olmasa da muhakkak dinlemelerini önereceğim işlerden biri olan “Serpents of the Light”, Deicide’ın en iyi albümü değil belki ama çoğu kişinin eleştirilerinin aksine bana göre gayet sağlam, kodu mu oturtan, yüksek sesle dinlediği zaman kafada fillerin tepişmesi hissiyâtı yaşatan, güç gerektiren sportif faaliyetlerde dinlenildiği takdirde bünyede kreatin monohidrat etkisi yaratan albümlerden. Yapımı pas geçmeyin üzülürsünüz, küçümsemeyin çarpılırsınız.
Albümdeki sound bir kusur değil, tam aksine albümün baya pozitif taraflarından. Blame it on God gibi bir şaheserin ev sahibi, en sevdiğim iki Deicide albümünden biri. Kritiğinin artık sitede olacak olmasına sevindim.
Böyle albümlerin kritiklenmesi çok iyi oluyor. Bastard Of Christ favorim, ilk onu dinlemiştim
Bu albümü en az 1000 kere dinlemiş biri olarak çok güzel bir kritik olmuş. imza atar geçerim.
Güzeldir, sevilesidir. Bende anısı olan albümlerdendir.
Şu albümün ne kadar tuhaf bir gitar tonu var ya, yıllardır albümü öncesindeki 3 albüme yaklaşacak kadar bile sevemememin en önemli sebebi şu gitar tonunun Deicide’a hiç gitmediğini düşünmem. Onun dışında kaliteli bir albüm tabii kendi çapında.