Oğuz Sel
Geç olsun, güç olmasın kıvamındaki yazılardan birine daha hoş geldiniz. Çıkışının üzerinden altı ay kadar bir süre geçmesine rağmen, 2017’nin önemli işlerinden biri olduğu için Nightbringer ve albümü ”Terra Damnata”yı konuk etmemek olmaz dedik ve hemen yazmaya koyulduk.
Underground black metal gruplarıyla ve tek kişilik oluşumlarıyla ilgili olan hemen herkesin bir şekilde adını duyduğu, adını duymasa da;bayramlarda kapısı çalınası, eli öpülesi, pamuk yanaklı teyze kapaklı “The Dreaming I” albümü sayesinde şıp diye anımsayacağı Akhlys oluşumunun ve daha pek çok grubun has adamı kıvamındaki Naas Alcameth, “Terra Damnata” ile Nightbringer’ı güvenli sularda bir kez daha yüzdürmeyi deniyor.
Enthroned’un taze basçısı Norgaath’ın da katılımıyla All Stars kıvamındaki black metal gruplarından birine dönüşen Nightbringer, müzikal açıdan benzer gruplar arasından sıyrılma vesilesi olarak gördüğü gitar kullanımına, bu albümde iyiden iyiye ağırlık veriyor. Özellikle 2011 çıkışlı “Hierophany of the Open Grave” albümünde boy gösteren ve grubun da tanınırlığına hayli hizmet eden 2014 çıkışlı “Ego Dominus Tuus”ta da zihinlere işleyen enteresanlı çift gitar kullanımı, “Terra Damnata”nın hemen her şeyi oluyor. Şeytani tarama rifler, beklenmedik anlarda bir kalın bir ince tonlarda çalınan iç karartıcı melodiler, atmosfere abartıya kaçmadan destek atan klavyeler ve ustalıklı davul kullanımı, albümün ilk etapta dikkat çekici ögeleri arasına giriyor. Gök gürültüsü anlamına gelen ve Kur’an’ın 13. suresi olma özelliğini taşıyan 43 ayetlik Ra’d suresi ile karanlık müzik işlerinin hamisi sayabileceğimiz iblis canlısını bir araya getirip kendine isim olarak seçen nur yüzlü ar-Ra’d al-Iblis kişisi ve Naas Alcameth’in vokalleriyle şahlanan albüm, gitarlarla yaratılan ürkütücü havanın vokallerle desteklenmesiyle şahsına münhasır bir yapıya bürünüyor.
Sanırım liriklerin şarkılara yedirilebilmesi açısından zaman zaman tekrar düşen şarkılar, dinlerken bazen kopyala-yapıştır izlenimi verse de, uzun sürelere sahip olan ve yer yer coşan yer yer dinleyiciye de davulcuya da nefes aldıran black metal parçalarına alışkın bünyeler için bu, pek sorun teşkil etmiyor. Lâkin 3-4 dakikalık şarkılarla tatmin olup ilgili şarkıları döndür döndür dinleyen müzikseverler, süresi 10 dakikaya yaklaşan eserlerde sıkılabilirler, bu cümle de burada erken uyarı sistemi tadında kalsın bakalım.Gerçi uzun süreli şarkı konusunda grubu suçlayamam zira adamlar böyle işleri yapa yapa bugünlere gelmişler ki,ekibin önceki albümlerinde çok ama çok daha uzun süreli şarkılar yer alıyor.
Az kalsın unutuyordum; başrolünde Lucifer’in oynadığı ve “Aklını alırım aklını!” temalı albüm kapağının altında, geçen sene çıkan Irkallian Oracle albümü “Apollyon” ve eli öpülesi, pamuk yanaklı teyze kapaklı Akhlys albümü “The Dreaming I”da da imzası olan David Herrerias var; herifin yaratıcılığı en az Nightbringer kadar üst düzeyde.
Tarzın karanlığını, kasvetini pek güzel yansıtan, ciyak çiğ vokallerle ve enteresanlı gitarlarıyla anımsayacağınıza emin olduğum “Terra Damnata” Nightbringer’ın “Ego Dominus Tuus”u ile açtığı yolun ekmeğini yiyor aslında, ortaya konan aman aman yeni bir şey yok; tabii bu demek değil ki albüm leş gibi, uzak durun; bilâkis mutlaka dinleyin kâbuslarınıza yeni kâbuslar, korkularınıza yeni korkular katın.
bana göre Ego Dominus Tuus’un epey gerisinde ortalama bir albüm. asıl bu sene Naas Alcameth, Excommunion – Thronosis ile turnayı bızırından vurdu ama nedense pek dillendirilmiyor.
Normalde konu Black Metal olunca kritikte de yazıldığı gibi 3-4 dakikalık şarkıları makul bulurum ama bu albümde şarkı uzunmuş filan hiç aklıma bile gelmedi. Grubun eski albümlerinden pek haberim yoktu ama bu albüm sonrası dinlemek farz oldu. Özellikle sırf vokaller için bile dinlerim. Albüm adına en çok beğendiğim şey vokaller oldu.