Giden, eğlenen, yazan, fotoğraflayan: Fırat Tale
GİRİŞ ve WARM-UP
Hellfest 2017 uzun zamandır gitmek istediğim bir festivaldi ve bu sene gözü karartıp biletleri aldık. Bildiğiniz üzere daha line-up açıklanmadan kombine biletler, çıktıktan bir-iki gün içinde bitiyor, biz de riske girmeden Kasım 2016’da biletleri net ortamından aldık ve line-up’ı beklemeye koyulduk. 2017 başlarında line-up zdank diye bir anda açıklandı, ahan da aşağıda görebilirsiniz. Gerçekten dolu dolu bir kadro; herkesi izlemeye ne vakit ne de enerji kalıyor. Ben daha çok heavy, death, thrash ve grindcore dinlediğimden bu tarz grupları yakalamaya çalıştım, yazıyı okuyanlar ulan bu grup da kaçar mı diye içinden küfür edebilir. :) İlk kısımda festival atmosferini anlatmaya çalışacağım, arkasından da gün gün izlediğim grupları anlatacağım.
Festival Fransa’nın batısında bulunan Nantes şehrine bağlı Clisson adlı köyde yapılıyor. Nantes’a Türkiye’den direkt uçuş yok maalesef, tek şans Paris’e gidip oradan araba veya trenle Nantes’a gelmek. Tren parası araba kiralamaktan daha pahalı olduğu için biz arkadaşla araba kiraladık ve Paris’e iner inmez düştük yola.
Nantes’la Clisson arası arabayla 35 dakika sürüyor, hâl böyle olunca biz zannettik “ooo Avrupa’nın en büyük metal festivali Nantes’ta tam bir festival havası vardır…” Abartmıyorum, şehrin her yerine gittik ne bir afiş ne bir broşür hiçbir şey göremedik. Ulan dedik doğru yere mi geldik, ortalıkta metalci de yok, meğersem herkes Clisson’a abanmış; Nantes adeta ölü bir şehir.
Festival 16 Haziran Cuma günü başlıyordu, ama kampçılar ve kombineciler için 15 Haziran Perşembe kapıları açacaklardı, hava rezalet sıcak olduğundan saat 5 gibi festivale damladık.
Şimdi arkadaşlar, bilenler bilir, bu Fransızlar gerçekten değişik tipler. Klasik geyik olacak ama İngilizce bilip de konuşmuyorlar. :) Koca Fransa seyahatinde adam akıllı konuşup anlaşabildiğim Fransız sayısı iki elin parmaklarını geçmez, o yüzden bu duruma hazırlıklı olmak lâzım, sanki böyle deyince millet Fransızca kursuna yazılacak…
Festivalin ana giriş kapısından alışveriş kısmına ve oradan da kamp alanına giriş yapıyorsunuz, alışveriş kısmı oldukça büyük bir çok mağaza var, giriş kısmında bir orkestra vardı, cover şarkılar çalıp milleti ısındırmaya çalışıyorlar. Devasa beyaz bir çadırın içinde ise bizim Akmar Pasajı’nın 90’lar halini kurmuşlar resmen; envaiçeşit dükkan binlerce çeşit metal aksesuarı, CD, vs. satıyor. Fiyatlar Euro üzerinden olduğu için biraz elimizi yakıyor maalesef.
Bu kısımda dikkatimi çeken ilk nokta, Hellfest 2018 Tickets diye bir stand kurulması ve önündeki yaklaşık 300 kişilik kuyruktu. Adamlar daha festival başlamadan bir sonraki festivalin biletlerini satıyor ve o adamlar orada saatlerce dikilip biletleri aldılar, zaten bir kaç saat sonra sold-out yazısını asıp standı kapattılar.
İçerisi inanılmaz özgür bir ortam, akla hayale gelmeyecek kıyafetler ve tipler ortalıkta arzıendam ediyor, hangi birinin fotoğrafını çekeceğimi şaşırıyorum, herkes de neden fotoğrafımı çekiyorsun diye bir laf etmeyi bırak seve seve poz veriyor, kadın-erkek çıplaklığın sınırlarını zorlayan da var, süper kahraman gibi giyinen de, zombi gibi gelen de, daha milyon tane ilginç tip, Türkiye’den gelince biraz sudan çıkmış balığa dönmedik değil açıkçası. :)
Sahnelerin bulunduğu kısım henüz açılmadığından herkes bu alışveriş kısmındaydı ve neredeyse oturacak yer yoktu, sonra kamp alanından müzik sesi gelmeye başladı, warm-up programında sanırım 5 tane Fransız grup sahne alacaktı, isimlerini alamadım, biz de oraya geçtik, gece 11’e kadar müzik kesilmedi, insanlar inanılmaz gazdı, gerçekten ortama inanamadım, hani konsere gitmeyen bir tip zannetmeyin beni İstanbul’da kolay kolay konser kaçırmam. :) Ama dostlar gerçekten böyle bir eğlence görmedim, o ufacık çadırda, mosh-pit, circle, wall of death, crowd surfing bir saniye bile durmadı. Burası böyleyse asıl konserler nasıl olacak diye heyecanlandık açıkçası.
Çadırdaki konserler bitince alışveriş alanına geri döndük, burada manyak bir eğlence vardı açıkçası, adamlar orkestranın önüne bir dövüş ringi kurmuşlar. Sahnede iki solist var ve adamlar hem dövüşüyor hem de şarkı söylüyorlar ?!? İkisinde de bu Amerikan güreşi maskelerinden var şarki aralarında Amerikan güreşi yapıyorlar, ve sırayla Megadeth, Slayer, Testament vb. gruplardan şarkılar söylediler. Aralarda hostes ablalar millete şişeden viski içiriyor falan ortama tam bir kaos hakim, adamlar müthiş bir show yaptılar hakikaten, seyircileri paylaştılar, ikisi de kendi kısımlarına tezahürat yaptırıyor, karşılıklı şarkıları söyletiyor, dediğim gibi yine anlatılmaz yaşanır bir ortam vardı. Organizasyon şirketi kimse ilk günden sıkılmasın diye elinden geleni yapmış, açıkçası otel uzakta olmasa sabaha kadar süren eğlenceye katılmak isterdik, ama ilk günden şanzımanı dağıtmayalım diye üzgün bir şekilde Nantes’a geri döndük.
1. GÜN
İlk gün devasa Hellfest kapısından içeri girip sahne alanına kavuştuk, alan gerçekten çok büyüktü. İki ana sahne, 3 çadır ve bir küçük açık sahne daha. Aşağıdaki haritada daha ayrıntılı görebilirsiniz. Sahneden sahneye yetişmek çok yoruyor, bir de her sahne bir şekilde kalabalık.
Ana sahnelerde her tarzdan gruplar çalıyor, net bir tür ayrımı yok. Altar çadırında heavy, death, thrash ağırlıklı çalınıyor zaten ben de en çok vakti burada geçirdim. Onun hemen yanındaki Temple çadırında black, doom, Viking, folk metal gibi türler çalıyordu. Tabiki bir çadırda biri bitince diğerinde müzik başlıyor. Valley’de ise daha çok stoner, sludge, psycehedelic gruplar çalıyordu, Warzone ise adı üzerinde Punk, Hardcore ve çeşitli core gruplarının sahne aldığı sahneydi, bu sahnede çok sağlam gruplar çaldı ama maalesef hem diğer sahnelere uzaklığı hem de konser çakışmalarından dolayı buraya çok gidemedim. Seneye bu sahne de daha çok vakit geçirmeye çalışacağım, çünkü konuştuğum kişiler asıl aksiyonun burada olduğunu söylediler.
Şimdi ufaktan izlediğim gruplara geçeyim.
EXHUMED (Altar Çadırı)
Günün açılışını Exhumed ile yaptık. Hellfest sayesinde tanıdığım gruplardan biriydi, gitmeden şarkılarını dinlemeye başlamıştım, adamlar tam Amerikan death metal grubu, hakkını verdiler, erken saat olmasına rağmen kalabalıktı, arada sahneye bir doktor ve onun ameliyattan kaçan bir hastası çıktı sahneye doktor elinde neşter adamın bağırsaklarını deşiyor, sonra hasta kaçarken bağırsakları bütün sahneye yayılıyor. Noluyo lan dedim kendi kendime hani pek bilinmedik bir grup daha ilk konserde adam şov yapmaya başladılar. Death seven birisi olarak konseri ve grubu beğendim.
All Guts, No Glory
As Hammer to Anvil
Casketkrusher
Dysmorphic
Sickened
Limb from Limb
Decrepit Crescendo
Torso
Coins Upon the Eyes
Open the Abscess
AVATAR (Ana Sahne)
Avatar Türkiye’de bilinen bir grup mu bilmiyorum. Ama Fransa’da hatırı sayılan bir hayran grubu var, öğlen sıcağında ana sahne tıklım tıklımdı. Elemanlar da gerçekten hakkını verdiler. Grup kendini melodik death metal olarak tanımlıyor, ama çok da death metal bir durum yoktu. İsveçli grubun solisti Johannes Eckerström hem ses hem de sahne şovu olarak döktürdü, adam da manyak bir ses var brutal yaparken bir anda scream’e falan geçebiliyor. Türkiye’de konser verseler iyi olur diye düşündüm, bizim metal camiasına uyacak bir gruptu.
Hail the Apocalypse
Paint Me Red
New Land
Bloody Angel
The Eagle Has Landed
Tooth, Beak & Claw
Let It Burn
Smells Like a Freakshow
DODHEIMSGARD (Temple Çadırı)
Valla ne yalan söyleyeyim bu grubu konser listesi açıklanmadan önce bilmiyordum, listedeki grupları incelerken Hellfest sayfası Dodheimsgard kesinlikle kaçırılmaması gereken bir deneyim yazınca gruba biraz kulak kesildim, ama bana baya karışık geldi müzikleri neyse dedim sahnede görürüz. :) Wiki sayfasında ekstrem ve avangart metal yazıyor zaten tahmin etmişsinizdir, adamların bir değişik olduğunu. Adamlar sahneye çıkmasından inene kadar bütün seyircileri resmen ambale ettiler, herkes kitlendi kaldı, hem grubun giyim tarzı hem de müziğin birkaç saniyede bir tür değiştirmesi, arada piyano saksafon vb. çalınması şarkıların 15 dakika sürmesi falan hakikaten değişik bir deneyimdi. :) Bir daha dinler miyim izler miyim denk gelir miyim bilmiyorum, black metale aşina olanlar biraz daha yakınlık duyabilir sanırım.
Fluency
Midnattskogens sorte kjerne
Sonar Bliss
21st Century Devil
Traces Of Reality
The Ultimate Reflection
Architect of Darkness
RED FANG (Valley Çadırı)
Ya bir önceki gruptan sonra Red Fang ilaç gibi geldi canlandım :) Çadırın içi hınca hınç doluydu, adamlar da zaten bu festivalin gediklisi o yüzden gayet iyi bir performans gösterip seyirciyi coşturdular. Zaten şarkılar gaz kaymak gibi akıyor, yaklaşık bir saat gibi bir sürede konser sona erdi bize de ana sahneye geçmek kaldı. Son yıllarda bu stoner rock’a baya sardım, cayır cayır gitarlar yüksek tempo falan, Red Fang’i İstanbul’da kaçırmıştım, ama bir daha gelirlerse affetmem.
Hank Is Dead
Throw Up
Blood Like Cream
Malverde
Crows in Swine
Not For You
Prehistoric Dog
MINISTRY (Ana Sahne)
Red Fang sonrası arka arkaya bir kaç saat ayakta durunca yorulduk baya. Ayrıca Behemoth’u sahne önünde izlemek istiyorduk. Ministry çalarken hemen yanında Behemoth için hazırlanan sahnenin önüne kurulduk, çimenlere yatarak Ministry’yi dev ekranlarda izledik, adamlar hemen yanda çaldıklarından bu konseri de canlı izlenmiş konserler arasına katıyorum. :) Ministry yazınca her yerde Rammstein gibi yazıyor, ama adamlar Rammstein’dan kesinlikle daha sert çalıyorlar. Burada da yüzü delik deşik yaşı ilerlemiş vokalist Al Jourgensen bence harika söyledi, yerde yatıp dinleneyim derken gaza gelip sahneye yaklaştım, konseri de gerçekten beğendim.
Psalm 69
PermaWar
Punch in the Face
Antifa
Rio Grande Blood
Señor Peligro
LiesLiesLies
Waiting
Worthless
Bad Blood
N.W.O.
Just One Fix
Thieves
So What
BEHEMOTH (Ana Sahne)
Konser başlamasına yakın tekrardan öne geldim ve Nergal reyisi beklemeye başladık. Black metale çok fazla ısınamasam da bu adamları nedense çok seviyorum. Sanırım Marduk, Mayhem gibi klasik bir black metal grubu olmadıklarından dolayı. Ateş neredeyse hiç sönmedi bütün konser boyu bir yerlerden ateş bastılar zaten hava cehennem gibi iyice yandık 😊 Seyircinin katılımı mükemmeldi, tam bir kaos yaşandı, pogo yapanlar, iki dakika da bir üzerimizden crowdsurfing’le geçenler, çoğu kişinin sözleri ezbere bilmesi falan baya süper bir konser oldu, sanırım Hellfest yöneticileri de Behemoth’un burada çok sevildiğini bildiğinden adamları hep ana sahnede çıkartıyorlar. Şu anda tam hatırlamıyorum ama ana sahnede çalan başka bir black grubu yoktu sanırım. Nergal baya karizmaydı, adam işin şov yönünü de iyi biliyor.
Blow Your Trumpets Gabriel
Furor Divinus
Messe Noire
Ora Pro Nobis Lucifer
Amen
The Satanist
Ben Sahar
In the Absence ov Light
O Father O Satan O Sun!
Ov Fire and the Void
Chant for Eschaton 2000
OBITUARY (Ana Sahne)
Ve benim için günün en çok beklenen konseri geldi çattı. Behemoth’dan sonra Obituary’ye yaklaşık 1,5 saat vardı. Yine İstanbul’da izleyemediğim Floridalı manyakları burada izlemek nasipmiş. Valla konsere 1 saat kala gittim sahne önüne oturdum, benim gibi 5-10 tane daha kişiyle beklemeye başladık, bu arada yandaki çadırda da Belphegor çalıyordu, onları da uzaktan izliyordum. Saat 10’a doğru adamlar başladılar ve ciğerimizi söktüler 😊 Bir kere yine sahne önünde inanılmaz bir kaos başladı, ki 2 metrelik adamım dayanamadım kendimi pogocuların arkasına attım, dedim sakin sakin izleyeyim belki bir daha izleyemeyeceğiz diye, ama dayanamadım 3. veya 4. şarkıda Visions in my head ile kalabalığa daldım. Yine konserden çok seyircileri ve ortamı anlatacağım, bizim konserlerde pogo kısmı genelde kenarda köşede az bir grupla gerçekleştirilir, ama burada sahne önü tamamen birbirine giriyor ve konser boyu pogo hiç bitmiyor. Ayrıca her 15 saniyede bir arkalardan biri eller üstünde sahne önüne geliyor ve bu da abartmıyorum bütün konser boyu devam ediyor, hani adamları yakından izleyeyim derken tam bir kaos içerisinde kalıyorsun, arkandan birileri geliyor adamları taşımaya yardım ediyorsun, o sırada kalabalığı yarıp deli gibi pogoya dalanlar falan derken seyircilerle ve ortamla ilgilenmekten sahneye bakamıyorsun 😊 Burada iki deli adam vardı bir kısa boylu kafası trilyon bir İrlandalı abimiz kendisi tip olarak tam İrlandalı zaten sırtında futbol forması elinde kocaman İrlanda bayrağıyla bir saniye durmadan pogoya daldı, bayrağı düşürmeden pogodan ayrılmadı adam ya haha, öbürü de sanırım 50’li yaşlarda dazlak ZZ Top sakallı ve kaslı abimiz konser boyu tam bir görev adamıydı, bizim tribündeki amigolar gibi bütün konseri sırtı dönük izledi, adam sadece insanları crowdsurfing’e kaldırdı, iki elini birleştirip basamak gibi kullandırarak konser boyu en az 50-60 kişiyi crowdsurfing’e kaldırmıştır kendisi gidip millete kaldırayım mı havaya falan diyordu seyirciler de ok deyip eller üstünde sahne önüne gidiyorlar hala hatırladıkça gülüyorum, böyle daha bir çok değişik bir tiple hayatım boyu unutamayacağım bir konser oldu.
Internal Bleeding
Chopped in Half
Turned Inside Out
Visions in My Head
Sentence Day
A Lesson in Vengeance
Dying
Find the Arise
Deadly Intentions
Ten Thousand Ways to Die
No
‘Til Death
Don’t Care
Words of Evil
Slowly We Rot
ROB ZOMBIE (Ana Sahne)
Açıkçası Obituary’den sonra bende pil tamamen bitti, bu yüzden Marduk ve Rancid’i pas geçtim, ki ikisine de yarım yarım bakmak istiyordum. Biraz bira takviyesi ve dinlenmeden sonra ana sahne kenardan izlemeye başladık. Rob Zombie’yi severim ama hayranı değilim, Türkiye’ye gelmezler diye izleyeyim dedim. Klasik herkesin bildiği şarkılarını çalarken seyirci katılımı iyi seviyedeydi, ama sonlara da doğru millet de biraz baymaya başladı, adam bir kaç kere daha gelmiş Hellfest’e önceden. Ama hakkını vereyim, ışıklandırma ve sahnedeki görseller mükemmele yakındı. Living Dead Girl, Dragula gibi popular şarkılar da katılım baya iyi oldu. Konserin sonuna doğru yol aldım çünkü Autopsy başlayacaktı.
Dead City Radio and the New Gods of Supertown
Superbeast
In the Age of the Consecrated Vampire We All Get High
Living Dead Girl
Scum of the Earth
Well, Everybody’s Fucking in a U.F.O.
More Human Than Human
Never Gonna Stop (The Red, Red Kroovy)
The Hideous Exhibitions of a Dedicated Gore Whore
House of 1000 Corpses
Guitar Solo
Blitzkrieg Bop
Thunder Kiss ’65
School’s Out
The Lords of Salem
Get Your Boots On! That’s the End of Rock and Roll
Meet the Creeper
Ging Gang Gong De Do Gong De Laga Raga
Dragula
AUTOPSY (Altar Çadırı)
Autopsy başladığında saat gece yarısı 12’yi gösteriyordu ve ben de resmen derman kalmamıştı, bu yüzden etliye sütlüye karışmadan konseri arkadan izledim. Uzun yıllar dağınık vaziyette olan grup son yıllarda bir araya gelip turlamaya başlayınca bu konser benim için kaçınılmazdı. Özellikle de davulcu Chris Reifert’ın performansını dört gözle bekliyordum ki beklediğime değdi, adam tam bir pislik çıktı Rıza Baba. Hem hayvan gibi davul çalan hem de böyle brutal vokal yapan kaç kişi var bilmiyorum adam da nereden baksan 50 vardır yani. Ön taraf yine kaos modundaydı, uzaktan izlemekle yetindim. Bence günün en iyi konserlerinden biriydi, adamlar cayır cayır çaldı. Bir de konserin son kısmını çok yorgun olunca, çadır girişindeki dev ekrandan çimenlere yata yata izledim, o da ayrı bir keyifti 😊
Twisted Mass of Burnt Decay
In the Grip of Winter
Severed Survival
Strung Up and Gutted
Voices
Fleshcrawl
Arch Cadaver
Critical Madness
Burial
Pagan Saviour
Embalmed
Ridden With Disease
Destined to Fester
Gasping for Air
Service for a Vacant Coffin
DAMNED (Warzone)
Saat gece 1 olmuştu arkadaşlarla toplandık, hepimiz pert vaziyetteydik, otele dönmeyi neredeyse iple çekiyorduk. Hem Warzone’a bugün hiç gitmediğimden hem de yaşayan efsane Damned’i görmek için Warzone’a gitmek için arkadaşları ikna ettim 😊 Ama aşırı yorgunluktan oturarak izlediğimiz konserden gerçekten pek bir şey anlamadım, sadece klavyeci abinin klavye başında çılgın attığını hatırlıyorum, sanırım seyirciler de benim gibiydi gayet sakin bir konserdi herkes bir yerlere çökmüş dinlenerek konseri izliyordu. Biz de konserin yarısında yeter diyerek otele döndük.
Melody Lee
Nasty
Born to Kill
I Just Can’t Be Happy Today
Love Song
Machine Gun Etiquette
Ignite
Anti-Pope
Wait for the Blackout
New Rose
The History of the World (Part 1)
Neat Neat Neat
Fan Club
1 of the 2
Disco Man
Smash It Up
2. GÜN
UGLY KID JOE (Ana sahne)
İlk gün resmen perte çıkınca konser alanına saat 2 gibi gelebildik, tabi bundan önce izlemek istediğim gruplar yalan oldu. Ana sahnede Ugly Kid Joe vardı biz de ona takıldık, hava inanılmaz sıcaktı, adamlar da kendi halinde çalıyorlardı, sanırım erken çıktıkları için biraz kızgın gibilerdi ya da uyduruyorum bilemedim, biraz tatsız bir konserdi, Cats in the Cradle ve Everything About You’da seyirci katılımı oldu zaten bu şarkıları da en sona saklamışlardı.
Intro
Neighbor
Panhandlin’ Prince
No One Survives
Devil’s Paradise
Cat’s in the Cradle(Harry Chapin cover)
I’m Alright
Milkman’s Son
Ace of Spades (Motörhead cover)
Funky Fresh Country Club
Everything About You
CHELSEA GRIN (Altar Çadırı)
Hava çok sıcak olunca kendimi 2. evim Altar çadırına attım. Chelsea Grin’e de gelmeden şöyle bir bakmıştım nedir diye ve elemanlar beklediğimden de canavar çıktılar. Deathcore’un hakkını verdiler resmen, çok gaz çaldılar, ön taraf yine koptu, sürekli sahneye pet şişe çamaşır falan attılar. Olay çıkmamasına şaşırdım resmen. Scream ve brutal arasında giden vokal, inişli çıkışlı rifler falan tansiyon bir an bile düşmedi. Burada da vokalist Alex Koehler tam bir pislikti, adam da ne enerji varmış dedim.
STEEL PANTHER (Ana Sahne)
Bence tüm festivalin en eğlenceli konseri oldu. Bu da benim için hayatım boyunca unutamayacağım bir konserdi. Steel Panther buranın gediklisi olduğundan görece erken saate ragmen ana sahne komple full çekiyordu. Daha önce konser videolarını izlediğim için az çok neyle karşılaşacağımı biliyordum, ama elemanlar burada çıtayı çok üste koydular. Bir kere herifler inanılmaz geyikler ve konserle birlikte resmen bir stand-up şovu hazırlamışlar. Şarkı aralarında sürekli ama sürekli birbirlerine laf sokmaları, seyirciyle alenen taşak geçmeleri, Fransızlara ince ince kaymaları falan resmen konseri kahkahalar eşliğinde izledik. Heralde bir konserde ne kadar gülünürse o kadar güldüm adamlara, tabi olay sadece espri falan değil bence şarkıları da gayet kaliteli, tabi gelmeden önce şarkı sözlerini ezbere almıştım, çünkü asıl olay adamların şarkı sözleri inanılmaz geyik ve şarkılarla da acayip uyumsuz, ballad romantic bir şarkı da çok fantastik olaylardan bahsediyorlar falan. Ozellikle gitarist Satchel her şarkı arasında grup arkadaşlarına soktuğu laflarla seyircileri kahkahalara boğdu, ama asıl olay tabi bir erkek olarak 17 Girls in a row şarkısında oldu. YouTube’da konserlerini izleyenler az çok tahmin etmiştir, bu şarkıya geldiklerinde Michael Starr seyirciler arasında göğüslerini açan seyirci var mı diye araştırır bulduğunu da sahneye çıkarır. Eski konserlerinde mesela Download’da falan millet haliyle utanıyor tek tük 3-5 kız üst açık sahneye çıkarken burada herhalde onlarca kız soyundu ve hepsi sahneye çıktı, şarkı esnasından birbirinden farklı sahneleri orada binlerce kişi canlı izledi. Yani böyle bir özgürlük, eğlence, kimsenin arıza çıkarmaması falan çok farklı kafalar bize göre, sahnede 30 tane kız dans ediyor üstleri çıplak, bizde olsa Cem Yılmaz’ın dediği gibi orayı yıkarlar. Gerçekten çok eğlenceli bir konserdi bu Amerikanlar şov olayını cidden iyi biliyorlar. Ayrıca İngilizce konuşmayan uyuz Fransızların bu konserde bütün şarkılara hep bir ağızdan eşlik etmelerini de unutmayacağım.
Eyes of a Panther
Goin’ in the Backdoor
Just Like Tiger Woods
Fat Girl (Thar She Blows)
Death to All but Metal
That’s When You Came In
Poontang Boomerang
Community Property
17 Girls in a Row
Gloryhole
Party All Day (Fuck All Night)
SOILWORK (Altar Sahnesi)
Steel Panther’da güneşi yeyince gölgelik bir yerde dinlenmeye çekildim ve Soilwork’e kadar yattım. Soilwork sevdiğim bir grup olsa da şarkılarının kendini tekrar ettiğini düşünürüm. Ama sevdiğim bir tarz olduğundan takıldım peşlerine. Sıcaktan bunalan resmen kendini çadıra attığından içerisi hınca hınç doluydu. İsveçli abiler de aslında beklediğimden daha iyi performans gösterdiler, albümdekilere yakın çaldılar resmen, seyirci katılımı da iyi olunca, adamların çalmaktan zevk aldığını hissettim. Benim için aktif dinlenme şeklinde geçen bir konser oldu açıkçası.
The Ride Majestic
Nerve
Rise Above the Sentiment
The Chainheart Machine
Petrichor by Sulphur
The Living Infinite I
This Momentary Bliss
Death in General
The Crestfallen
Whirl of Pain
Bastard Chain
Stabbing the Drama
AIRBOURNE (Ana Sahne)
Cumartesi günü için merakla beklediğim gruplardan biriydi Airbourne. Hava kararırken sahneye şu 2. Dünya savaşından kalma sirenle çıktılar, seyirci baya gaza geldi, ve tempo bir saniye bile düşmedi. Tamam herkes farkında adamlar AC/DC çakması olarak çıktılar piyasaya ama bence yine de kendi başlarına bir grup olabildiler. Bir kere adamlar genç. Solist Joel Okeefe tam bir manyak, eleman bir saniye durmadı yerinde, sürekli koşturdu, yerlerde yuvarlandı, bir ara ana sahne demirlerinden sahnenin en üstüne tırmandı evet hem de hiç bir koruma olmadan sırtında gitarla, nereden baksan 20 30 metre vardır çakılsa yere yapışacak sümük gibi. Adamlar kendilerindeki enerjiyi seyirciye çok iyi yansıttı ve sakin seyirciyi canlandırdılar, bu da gayet eğlenceli ve dolu dolu bir konser oldu, umarım ülkemize de gelirler.
Ready to Rock
Too Much, Too Young, Too Fast
Down on You
Rivalry
Girls in Black
It’s All for Rock ‘n’ Roll
Breakin’ Outta Hell
Cheap Wine & Cheaper Women
Stand Up for Rock ‘n’ Roll
Live It Up
Runnin’ Wild
AEROSMITH (Ana Sahne)
Geldik festivalin ağır abisine. En baştan beri organizasyon inanılmaz dakik işliyordu bütün konserler tam dakikasında başlayıp zamanında bitiyordu. Ama iş Aerosmith’e gelince yemedi tabi, sanırım konser bir 10 dakika falan geç başladı, herhalde festivalde tek geç başlayan konser budur, adamların o kadar nazı olur ya Aerosmith sonuçta. Galiba festivalin en kalabalık konseriydi, ayakta zor duruyorduk resmen, Fransızlarla iyice akraba olduk. Sonuçta Steven Tyler’ı canlı canlı görmek vardı ki ben bu adamın 70 yaşında olduğuna inanmıyorum, inanılmaz fit bir vücut, hiç değişmeyen bir ses, vantilatör karşısında salkım saçak salınan saçlar falan yuh dedim abi rock star olmak böyle bir şey. Özellikle veda turu olduğundan sanırım bütün klasikleri çaldılar, hatta Dream On’dan önce sahneye devasa bir piyano taşıdı adamlar, 5 dk da şipşak kurdular piyanoyu Steven Baba da döktürdü, Joe Perry de ayrı bir karizma tabi ama adam çökmüş artık. Şarkıları kusursuza yakın çaldılar, seyirci yine şarkıların büyük çoğunluğuna eşlik etti, büyük ihtimalle bir daha izleme şansımız olmayacak o yüzden kendi şanslı hissettiğim konserlerden biriydi (buna benzer bir hissi Motörhead Rock’n’Coke konserinde hissetmiştim).
Let the Music Do the Talking
Young Lust
Cryin’
Livin’ on the Edge
Love in an Elevator
Janie’s Got a Gun
Stop Messin’ Around
Oh Well
Mama Kin
Sweet Emotion
I Don’t Want to Miss a Thing
Come Together
Dude (Looks Like a Lady)
Train Kept A-Rollin’
Dream On
Mother Popcorn
Walk This Way
KREATOR (Ana sahne)
Şimdi bizim kafa ambale oldu tabiİ sahneden sahneye türden türe atlayarak. Aerosmith bittikten 5 dakika sonra Kreator başladı ulan bu kadar hızlı değişim mi olur, ama insan ister istemez uyum sağlıyor. Aerosmith sonlara doğru yaklaşırken ben de yan gözle yandaki Kreator sahnesini kesiyordum, depar atıp sahne önünü kapmayı planlıyordum. Aerosmith bitince büyük kalabalık dağıldı tabi oradan az kişi geldi Kreator’ın oraya ama yine de iyi bir kalabalık vardı bu arada saat gece 1 olmuştu. Ben tabi ilk günden tecrübeliydim bu yüzden gücümü Kreator’a saklamıştım. Aerosmith’ten koşarak sahne önüne geçince bir gün önce Obituary konserinde sahne önündeki kadronun direkt buraya geldiğini gördüm belli ki bu da baya sert geçecekti. Derken Alman panzerleri sahneyi aldılar alevler eşliğinden ve daha ilk iki şarkıda ümüğümüzü sıktılar. Abicim gece 1 olmuş herkes yorulmuş sen konsere Hordes of Chaos ve Phobia’yla girersen o konser nasıl biter ki. Hangi şarkıda hatırlamıyorum ama iki kere wall of death’e girdim, adrenalin patlaması yaşadım yeminle. Yine ön tarafta inanılmaz bir kaos vardı ben de yorulunca arkalara çekildim. O sırada yanımda 2 tane uzun boylu çocuk vardı ve millet bütün konser boyunca bu çocuklarla beni merdiven niyetine kullandı; ikide bir birisi gelip dürtüp baş parmağıyla yukarı yukarı gibisinden işaret yapıyor ben başta anlamadım ne istiyor lan bunlar dedim sonra anladım ki crowdsurfing’e kaldırır mısın manasındaymış o işaret, konser boyu belki 10 belki 15 kişiyi kaldırdık ileriye ilettik, hayatımda böyle bir şey yaşamadım, Kreator oradan yardırıyor millet etrafımda pogo yaparken ben birilerini havaya kaldırıyorum. Konser sonu gerçekten pestilim çıkmıştı, ama yıllardır dinlediğim grubu da sonunda izleyebilmiştim.
Hordes of Chaos (A Necrologue for the Elite)
Phobia
Satan Is Real
Gods of Violence
People of the Lie
Total Death
Phantom Antichrist
Fallen Brother
Enemy of God
Hail to the Hordes
Civilization Collapse
Violent Revolution
Pleasure to Kill
3. GÜN
NOSTROMO (Altar Sahnesi)
Artık havanın çok sıcak olmasından mıdır yoksa festivalin son günü olmasından mıdır nedir, herkesin pestili çıkmıştı. Bütün insanlar gölge buldukları yerde uzanmış dinlenerek günü geçirdi, tabii ki akşam olana kadar, bu sebeple ben de çok yorgun olduğumdan gündüz saatlerini ya çadırlarda takılarak ya da ağaç altında geçirerek geçirdim. Festival alanına yine geç kalkmaktan dolayı 2 gibi geldik ve Altar sahnesinde Nostromo’yu yakaladık. İsviçre gibi sakin bir ülkeden böyle bir metalcore canavarı grup nasıl çıkmış anlamadım. Hava sıcak olduğu için çadırın içi baya kalabalıktı ve grubun da hatırı sayılır bir hayran grubu gelmişti. Ben kendilerini pek bilmiyordum gelmeden şöyle bir bakmıştım, standart bir metalcore grubu gibi gelmişti, ama adamlar konserde coştukça coşturdular, öğle saatlerinde iyi bir konser izleme şansını yakaladık, seyirci katılımı görece azdı, sanırım herkes benim gibi enerjisini geceye saklıyordu.
SANCTUARY (Altar Sahnesi)
Nostromo’dan sonra ana sahnede Black Star Riders’ı izleyecektim, ama benim de herkes gibi o sıcakta ayakta duracak halim yoktu. Önce gittim kendimi bir ağacın altına attım biraz kestirdim. Çok derinlemesine hayranı olmasam da dinlemekten zevk aldığım bir gruptu ve sahnede de Warrel Dane vardı. Nedense sahnede bu tarz bir rock star havası olan adamları izlemek güzel bir tecrübe gibi hissettiriyor bana. Grup Avrupa turnesinde olduklarından dolayı bana biraz yorgun geldiler, biraz da Warrel’ın erken saatte çalmalarından dolayı sitemi vardı, arada bir iki kere laf soktu. Aslında en bomba olay konser sonunda oldu. Şimdi çadır deyince aklınıza küçük bir yer gelmesin aslında alan oldukça büyük, ön taraf oldukça kalabalıkken arka tarafta yere oturan, hatta uzanıp uyuyan onlarca kişi vardı. Millet sırf gölge diye çadırın içinde yerde uyuyunca tabii sahneden abuk bir görüntü oluşuyordu sanırım. Bence standart bir performansla çaldıktan sonra apar topar seyirciye selam bile vermeden sahneyi terk ederken Warrel sadece “Thank You and Good Night!” diye sinirli bir şekilde seslendi, bence de haklıydı grubu sevmezsin dinlemezsin anlarım da konser alanın da uyumak da bu seyirciye yakışmadı dediğim gibi 3-5 kişi değil herhalde bir 100 kişi vardı yatan. :)
Arise and Purify
Let the Serpent Follow Me
Die for My Sins
Seasons of Destruction
Future Tense
Question Existence Fading
Frozen
Soldiers of Steel
Taste Revenge
EQUILIBRIUM (Temple Sahnesi)
Sanctuary böyle biraz keyifsiz bir konser verince biz de yan çadırdaki Equilibrium’a kulak verdik. Folk metal genel olarak çok haz etmediğim bir tür olsa da bu adamlar bir ayrı bence, gerçekten çılgın attılar ve seyirciyle iletişimleri de mükemmele yakındı. Şarkılar başladı ve ortalık bir anda toz bulutu oldu, ben de şöyle yandan izlerken kendimi bir anda sahne önünde buldum. Adamlar festival gediklisi olduğundan oldukça rahattı aynı Amon Amarth’ın son Türkiye konseri gibi düşünün yani, sürekli seyirciyle konuşmalar şakalaşmalar falan bir de adamların Alman olduğunu düşününce bu kadar sıcak kanlı olmalarına şaşırdım ki bir gece önce Kreator gayet iyi çalmasına rağmen sanırım seyirciyle hiç iletişime geçmemişti olabilir onların tarzıdır tabi. Hazır İstanbul’da bu kadar folk metal seven adam varken Korpiklaani gibi geyik gruplar yerine bu adamları festivallerde görmek isterim açıkçası.
Prey
Heimat
Waldschrein
Blut im Auge
Karawane
Zum Horizont
Born to Be Epic
Helden
Unbesiegt
Heimwärts
Eternal Destination
PROPHETS OF RAGE (Ana Sahne)
Benim için günün en çok beklenen 3. Konseriydi. Enerjimi Prophets, Coroner ve Dillinger Escape Plan için saklamıştım. Açıkçası RATM’in büyük hayranıyım, halen büyük bir zevkle dinlerim, ama böyle bir oluşuma girdiklerinde bir acaba dedim, çünkü yeni solistler Chuck-D ve B-Real bildiğiniz üzere rapper abiler ve bu adamlardan Zack de la Rocha’nın sesindeki sistem ve düzen karşıtı nefreti yakalayabilmek imkansız, bir de yeni şarkılarını gelmeden dinlemiştim eski halleriyle hiç alakaları yoktu. Bu yüzden konsere biraz ön yargılı başladım, bir de ilk şarkıya single’ları Prophets of Rage ile girdiler. Haliyle ben ve diğer seyircilerin biraz keyfi kaçtı, sanırım herkes benim gibi düşünüyordu, millet bunları değil de asıl RATM şarkılarını dinlemek istiyordu, içimizde ön yargı, beklenti ve umudun bir karışımı vardı 😊 ve ikinci şarkı Testify’la millet şöyle bir silkindi noluyo lan dedi ve ondan sonra da konser inanılmaz aktı gitti. RATM hitleri çalındıkça millet coştukça coşuyor sanki 90’larda RATM’i Los Angeles’ta yakalamış gibi bir ortam oluşuyordu. Siyahi abi Chuck D bence gruba cuk oturmuşken B-Real de eh işte idare eder gibiydi. Morello reyiz soloların sonunda gitarının arkasını gösteriyordu bir kağıda Fuck Trump yazmış gitara yapıştırmıştı, tabi kameralar bir kere gösterdi hemen değiştirdiler sahneyi. Bence adamlar da çaldıkça açıldılar ve konserin ortasından sonuna doğru inanılmaz bir gaz oldu herkes patlamaya başladı. Hemen hemen bütün RATM klasiklerini çaldılar ama tabi en sonda Killing in the Name Of’da sanırım toplu orgazm yaşandı 😊 Videosu Youtube’da var bir bakmanızı tavsiye ederim sanırım bir yüz bin kişi aynı anda zıplayıp şarkıya eşlik etti, klasik olacak ama şu an yazarken bile tüylerim diken diken oldu, festivalin en gaz konseri ve anları buradaydı. Kendimi standart bir RATM konseri izlermiş gibi hissettim ve bu adamların mutlaka Türkiye’ye gelmesi gerektiğini düşündüm, ön yargıyla ve endişeyle başlayan konser, müthiş bir gazla ve tatminle sona ermişti.
Prophets of Rage (Public Enemy cover)
Testify (Rage Against the Machine cover)
Take the Power Back (Rage Against the Machine cover)
Guerrilla Radio (Rage Against the Machine cover)
Unfuck The World
Bombtrack (Rage Against the Machine cover)
Fight the Power (Public Enemy cover)
Hand on the Pump / Can’t Truss It / Insane in the Brain / Bring the Noise / Jump Around
Sleep Now in the Fire (Rage Against the Machine cover)
Like a Stone (Audioslave cover)
Know Your Enemy (Rage Against the Machine cover)
Bullet in the Head (Rage Against the Machine cover)
How I Could Just Kill a Man (Cypress Hill cover)
Bulls on Parade (Rage Against the Machine cover)
Killing in the Name (Rage Against the Machine cover)
LINKIN PARK (Ana Sahne)
Aslında Linkin Park’ı yazmayacaktım ama Chester intiharından sonra bir şeyler yazasım geldi. Çünkü konseri çimler üzerinde yatarak dev ekranlardan izledim. Ben de herkes gibi grubu lise yıllarında tanıdım ve ilk albümlerinin hayranı oldum ama zamanla gruptan soğudum yeni albümlerde eski şarkılarının havası pek yoktu, o yüzden konserden de pek umutlu değildim açıkçası. Enerjiyi diğer konserlere saklamak için dev ekran önünde çimlere yatarak rahatça adamları izledik ki yalnız değildik etrafımızda baya bir insan vardı bizim gibi. Konsere yeni şarkılarla başladılar bu yüzden seyirci katılımı da çok iyi olmadı One Step Closer, Breaking the Habit, In the End, Numb gibi klasikler gelince seyirci de reaksiyon gösterdi, güzel katılım oldu. Benim de dikkatimi çeken ve arkadaşla da konser sırasında birbirimize söylediğiniz Chester’ın sahnede inanılmaz gergin ve sıkıntılı haliydi, her zaman böyle miydi bilmiyorum ama adamın yüzünden resmen gerginlik akıyordu, herhalde dedik sahne arkasında bir şeye sinirlendi falan ama diğer solist Mike Shinoda tam tersiydi adam enerji patlaması sürekli gülüyor seyirciyle iletişim kuruyordu. Sonradan Chester’ın intihar haberini alınca direkt arkadaşımı aradım ve aklımıza konserdeki adamın sıkıntılı suratı geldi demek ki hakikaten içinde biriken bir şey varmış, her ne kadar baştan benim için çok önemli bir konser olmasa da Chester’ın ölümünden yaklaşık 1 ay önce kendisini izlediğimizden özel bir konser olarak tarihe geçti.
Talking to Myself
Burn It Down
The Catalyst
Wastelands
One Step Closer
Castle of Glass
Good Goodbye
Lost in the Echo
New Divide
Invisible
Breaking the Habit
Crawling
Leave Out All the Rest
From the Inside
What I’ve Done
In the End
Faint
Numb
Heavy
Papercut
Bleed It Out
CORONER (Altar Sahnesi)
İsviçreli thrash metal grubu Coroner sahnedeydi sonunda, aslında bu adamlara düz thrash demek hakaret olur, progresif thrash daha uygun sanırım, bir de 3 kişiyle bu kadar sağlam çalmak da harbi büyük iş. Coroner da Autopsy gibi 80′lerde başlamış uzun yıllar dağılmış ve sonra tekrar sahne alan bir gruptu, adamların şarkılarını çok seviyorum o yüzden konser benim için harika geçti, ayrıca dikkatimi çeken nokta seyircinin yaş ortalamasının oldukça yüksek olmasıydı, etrafımda 50 60 yaşlarında bir çok metalci vardı, hatta bir grup vardı sonradan gidip tanıştım onlarla, Amerika’dan gelen 5-6 kişi yaşları da 50 civarıydı, özellikle bir ablamız ki kendisi giyimiyle kuşamıyla yolda görseniz abla, teyze dersiniz hani metalcilikle hiç alakası olmayan bir insan gibiyken bütün şarkıların sözlerini ezbere söylemesi beni şaşırtmadı değil, yanına gidip nereden geldiniz nereden biliyorsun bütün sözleri diye sordum yalnız şimdi düşününce biraz apaçilikmiş. :) Maalesef konserin en sonuna kadar kalamadım, çünkü saat 1 gibi bütün festivalin benim adıma en beklenen konseri başlayacaktı, o yüzden önlerde yer kapmalıydım. Ama o heyecan da bile Coroner da gayet iyi bir konser oldu benim için tekrar tekrar izlemekten sıkılmayacağım gruplar arasına katıldı.
Golden Cashmere Sleeper, Part 1
Internal Conflicts
Serpent Moves
Divine Step (Conspectu Mortis)
Semtex Revolution
Tunnel of Pain
Metamorphosis
Masked Jackal
Grin (Nails Hurt)
Reborn Through Hate
Die by My Hand
THE DILLINGER ESCAPE PLAN (Warzone)
Ve sonunda benim için festivalin en beklenen konseri gelmişti, kendime söz vermiştim ne olursa olsun bütün konseri en önde izleyecektim ve kaostan bir an bile ayrılmayacaktım. Yaklaşık konserden 10 dakika önce sahne önünü alınca biraz hayal kırıklığına uğradım çünkü alan biraz boştu ve millet de geyik halindeydi, kimse benim yaşadığım heyecanı paylaşmıyordu, sanki tatsız bir konser olacak gibi hissettim, ta ki grup sahne alana kadar. Şimdi adamların müziğini sahnesini falan anlatmaya gerek yok, konser videolarında herşey net, ama ben hayatımda böyle bir konser, böyle bir kaos görmedim, ön taraftaki 200 kişilik grup resmen tek vücut oldu. Bol bol crowdsurfing’çi adam attım, bir an olsun pogodan çıkmadım, çünkü en sevdiğim gruplardan biri bu sene sonunda dağılıyor ve bir daha canlı izleme şansım olmayacaktı. Bütün hit şarkıları çaldılar ve seyircinin canına okudular resmen. Greg Puciato zaten nasıl bir adamsın olm sen o nasıl ses, bir scream bir brutal tırmandı durdu sağa sola ben izlerken yoruldum, ayrıca gitarist Ben Weinman da yine döktürdü durdu o da klasik hoparlör üzeri tırmanmalar falan ya bir saniye durmadılar sahnede, biz de durmadık ortalık inanılmaz toz duman oldu bir ara sahne bile gözükmedi diyeyim size anlayın. Orada yerden avuç avuç kum alıp seyircilere atan o elemanı bir güzel dövmek istemedim değil ama… Benim için festivalin zirve noktasının son konsere denk gelmesi ise bende inanılmaz bir tatmin yarattı, konser bittiğinde sahne önündeki herkes birbirine sarıldı selamlaştı falan orada resmen duygulanmadım desem yalan olur. Konser alanından çıkıp otoparka kalabalıkla beraber yürürken devasa gitar heykeline bakarken kafam karmakarışıktı sanırım hayatımın en iyi zamanlarını geçirmiştim.
Prancer
When I Lost My Bet
Panasonic Youth
Black Bubblegum
Symptom of Terminal Illness
Milk Lizard
Surrogate
Happiness Is a Smile
One of Us Is the Killer
Farewell, Mona Lisa
Sunshine the Werewolf
Limerent Death
43% Burnt
SON SÖZ
Hellfest metalle kıyısından köşesinden bulaşmış herkesin mutlaka yaşaması gereken bir deneyim, yaklaşık 200.000 aynı kafada insanla dolu dolu 4 gün geçirmek bana yetti de arttı, Paris’e geri dönerken aklımda param ve enerjim yettikçe her sene buraya geleceğimin sözünü verdim kendime. Hatta şöyle PasifAgresif grubu olarak gitsek ne güzel olurdu.
Son olarak da buradan da konserde beraber çok güzel vakit geçirdiğim arkadaşlarım Hake Albayrak ve Ersin Biçer’e de selamlarımı ileteyim, HAIL METAL!
Eline sağlık. Can çektiren, insana gitme isteği aşılayan devasa bir yazı olmuş. Site tarihinin en uzun yazısı olan devasa Brutal Assault incelemesiyle birlikte sitenin değerli yazılarından biri oldu bu da.
http://www.pasifagresif.com/2013/11/brutal-assault-2013-7-10-agustos-cek-cumhuriyeti/
Pasifagresif’te yer almasının iyi olacağını düşündüğün ve uzun uzun yazdığın için tekrardan teşekkürler.
08.09.2017
@Ahmet Saraçoğlu,
yaziyi paylastigin icin tesekkur ederim. Umarim okuyanlar biraz olsun o havayi hissetmislerdir. Zaten yazi yazmama sebep olan Brutal Assault yazisiydi, o yaziyi okurken festivale gitmis gibi hissettim, dedim aynisini Hellfest icin yazmaliyim.
oha gerçekten eline sağlık epey uğraşmışsın. hellfest kadroları hep ateş ediyor ya. gerçi bu seneki sellout gruplarla dolmuş :)) bi gün o havayı gerçekten yaşamak gerek
Tam da seneye gitmenin planlarını yaparken güzel geldi yazı. Elinize sağlık. Seneye gidecekler veya gitmeyi düşünenler olarak örgütlenmek için belki güzel bir vesile olur.
Güzel bir yazı fakat 200000 fazla sallama olmuş. Graspop, Hellfest ve Wacken toplasan belki 200 bin yapar
14.09.2017
@Maar, 2014′te 150.000 kişi katılmış. Eğer öyleyse 2017′de 200.000 çok da inanılmaz değil.
http://www.visitnantesvineyard.com/ti-amo/events-and-festivals/hellfest-festival
Festivallere giden biri olarak söylüyorum 200.000 imkansız.Sağda solda seyirci paylasímı oluyor fakat imkansız.
http://www.ringrocker.com/festivals.php?op=showf&hellfest-2017&fid=3736
Hellfest 2018 3 gunluk kombine biletler bugun cikti ve birkac saat icinde bitecek, gitmeyi dusunenler acele etsinler, ben aldim :)
Merhaba,
Öncelikle yaşadığınız bu güzide tecrübeleri bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim. Hellfest 2018 için bilet alımını kaçırdım, 2 dünde Sold out olmuş. Ben de bu kaçırmama karşılık hem hayalimi gerçekleştirme hem de ceza olarak viagogo üzerinden 460 Eur ile satın aldım. Sitenin güvenliğini araştırdım, olumsuzluklar yaşayanlar da var ancak hem verdiğim ücret hem de festivali kaçırmamak açısından size sorum şu ; viagogo isimli siteden Hellfest için bilet satın alanlar var mıdır ve herhangi bir sorunla karşılaşan var mıdır ? bilet için etkinlik zamanından en geç 3 gün öncesinde e bilet olarak yazdırılmak suretiyle yayınlanacaktır yazmakta ve biletimin gerçekliğini bana sorgulatmaktadır.
29.12.2017
@fehmi, keske biraz daha bekleseydin hellfest in offical bir sitesi açılıyor, ordan hemen hemen aynı fiyatlara ikinci el alım satım gerçekleşiyor,tabi festival zamanı yaklaştıkça bilet alışverişi artar bu da bir risk, viagogo yu duydum ama henüz birşey almadım, sıkıntı olmaz diye düşünüyorum.