Oğuz Sel
Bazı albümleri o anki ruh hâlinize göre dinlersiniz. Kendinizi enerjik hissediyorsanız açarsınız hareketli sayılabilecek parçaları, blast beat’lerle coşar, sololara ıslığınızla eşlik eder keyfinize keyif katarsınız. Veya o gün çok tadınız yoktur, moraliniz bozuktur ve halet-i ruhiyenize uygun belki ağır tempolu belki de depresif bir şeyler açıp melodilerin size eşlik ve hatta yoldaşlık etmesine izin verirsiniz. Bazı albümler ise o an ne kadar neşeli ve enerjik olursanız olun, enerjinizi son damlasına kadar emer, canınızı sıkar, moralinizi bozar, hayatın anlamsızlığını sorgulamanıza bir kez daha neden olur.
Grift’in yeni albümü “Arvet” ile birlikteyiz bugün. Giriş kısmının son cümleleriyle albümün özetini biraz erken açık etmiş olsam da zaten Grift gibi bir oluşumdan daha başkaca türlü bir müzik üretmesini beklemek hata olurdu, değil mi?
Black metalin dinleyenin canını sıkan taraflarında seyreden Grift, tek kişilik oluşumun beyni konumundaki Erik Gärdefors’un; içine attıklarını, yaşadıklarından çıkardıklarını, çaresizliklerini, hayal kırıklıklarını alıp müzikal formda bizlere sunuyor. Sade bir sound’un benimsendiği, abartıdan ve zaman zaman bu işi kıvıramadıkları noktasında dem vurup çattığım gruplardan farklı olarak teatral ögelerden kaçınılan “Arvet”, Erik’in canhıraş bağırışları, çığlıkları ve sızlanmayla iç içe geçmiş konuşmalarıyla vücut bulan bir eser. Bir an durup düşünüyorsunuz “Bu adam nasıl bu kadar içli içli bağırabilir?” ya da “Adamın gerçekten ciddi bir sorunu, derdi mi var acaba?” diye. Uaral dinlerken vokalin ağladığını da duydum, kendince duygusal hava yaratmak isterken çok başka yönlere kayanları da… Grift’in ve dolayısıyla Erik’in olayı hayli farklı ve alabildiğine samimi.
Çok basitmiş gibi başlayan ve ilerleyen şarkıların, güneşli havanın beklenmedik anda kara bulutlarla örtülmesi gibi anları yaşatması, albümün değerini arttırıyor. Erik, komposizyon konusunda Amerika’yı yeniden keşfetmese de, ilk dinlemelerde dinleyiciyi şaşırtacak etmenleri albümde kullanıyor ve bu kesinlikle bir artı. Her ne kadar atmosferi derinden yaşatacağım derken kimi parçaların girişlerine iki dakika civarı intro-vari ses bütünleri eklese ve doğrudan doğruya bir şarkı olarak tanımlamaktan imtina edeceğim “Morgon på Strömsholm” gibi eserleri de albüme dâhil etse de, “Arvet” kendi içinde bütünlüklü bir çalışma, hakkını vermeliyim. Albümün en büyük aldatıcılığı ise kolay dinlenebilir olması. Yaldır yaldır gitarlardan kaçınan ve insanın çoğu zaman görmezden gelmek istediği derinliklerine işleyen duygusallığı, farklı şekillerde verebilmeyi yine başaran Erik, akustik gitarlardan davullara etnik enstrümanlardan diğer elementlere kadar her şeyi; ümitsizliği, anlamsızlığı tanımlamak için başarıyla kullanıyor albüm boyunca.
Albümde öne çıkan gerçekten başarılı eserler var, uzun süredir parça tanıtımı temelli kritik yazmasam da son parçadan bahsetmezsem kritiği eksik bırakmış gibi hissedeceğim. Erik’in müzikal etkilenimleri konusunda herhangi bir fikrim yok ancak albümün son sırasında yer verdiği “Nattyxne” parçası bana göre Alcest’in “Souvenirs d’un autre monde” parçasıyla Empyrium’un “The Yearning” parçasının enteresan bir bileşimi gibi. Albümü ilk dinlediğim günden beri şarkıyı kaç defa döndürdüğümü bilemezsiniz.
Şarkıların melodik açıdan zenginlik göstermesi, sözlerin İsveççe oluşu, Erik Gärdefors’un içli yorumları, özenle ve hüzünle yapıldığı her hâlinden belli olan kompozisyonlar “Arvet”i 2017’nin değerli albümlerinden biri kılıyor. Depresif sularda yüzmeye meyilliyseniz ve sonbahara ufak ufak girerken can sıkıntınıza eşlik edecek değil de, keyifli olduğunuz anlarda bile canınızı sıkacak, barındırdığı şarkılarla içinizi yakacak bir albüm arıyorsanız, “Arvet”e kesinlikle şans verin. Ya da vermeyin, mutlu mesut yaşamaya devam edin, hayatın tadını çıkarın.
Syner çok daha vurucu bir albümdü. Ben pek beğenmedim.
Standart acı-keder-melankoliye sahip olan ortalama bir bayır çayır black metal albümü. Kötü bir albüm değil fakat kalici bir albümde değil. Bu tarz melankolik islerde ozellikle akustik pasajlarin bol olduğu bir albümde daha kirli, cizirtili sound kullanilmasi taraftariyim. Bu albümdeki sound daha bi amerika post black işi. Albümde açıkcası en dikkat çekici nokta vokalin icine ara sira ‘kvarforth’ kaçması. Kvarfoth denyosunun vokallerine hasta oldugum icin cok begendim bir detay oldu.
Sonuç olarak dinleyeni pişman etmez, sıkmaz ne isterseniz onu verir. “Glömskans järtecken” albümün en iyisi…
Syner’e bayılan bir insan olarak, Arvet’i henüz dinlemedim ve dinlemek için uygun ruh hâlini yakalamamın çok zor olduğu yazlık bir ortamdayım. Hava ilk bozduğunda diyelim.
Bir syner değil ama sevdim ben.
Dün sabaha karşı 5-6 sularında dinlemeye koyuldum albümü ve hava da rüzgarlıydı. Yani hava şartları filan albümü dinlemek için uygundu. Albüm bir bütün olarak insanın içine işliyor adeta. Belki de şarkıları tek-tek farklı zamanlarda dinlersen “eh” diyip geçersin ama arka-arkaya dinledikte insanı mahvediyormuş. Dün gece albümü dinledikten sonra kafamda küllerinden doğmuş sorunlar hakkında düşünmeyi bırakıp uyumam 2-3 saatimi alınca bunu daha iyi anladım. Ancak, özellikle söylemem lazım Nattyxne şarkısı tek kelimeyle muazzam bir çalışma.
Şimdilik İsveççem pek iyi değil ama daha iyi seviyeye getirince ilk işim şu albümün sözlerini okuya-okuya bir kez daha elden geçirmek olacak.
27.09.2017
@Rashid, çok tehlikeli saatler. sabaha karşı pop punk dinlese bile melankoli basabiliyor bünyeyi.
Yeni albüm seneye geliyormuş. Syner gibi gibi güzel olsun.