Oğuz Sel
Aylar önce Spotify’ın listelerinde “The Wanderer” parçasıyla görüp tanıdığım ve bir süre önce bu sayfalardan son albümünün kritiğini okuduğunuz Harakiri for the Sky’ın sahne ekibinden oluşan Anomalie’nin üçüncü albümünden herkese merhaba.
“7” rakamına taktığını hem albüm kapağıyla hem de albümdeki şarkı adediyle gösteren (adım ve soyadımdaki harflerin toplamı da 7, bu da mı tesadüf?) Anomalie, post black türü altında müzik icra etse de, “Visions” ile folk ögelerinden de bolca destek alıyor. 2014-2016 arası yapılan araştırmalara göre dünyanın en mutlu 13. ülkesinde yaşamalarına rağmen karamsarlıktan ölen geberen bir albüme imza atan Anomalie; melankolinin dozunu kaçırıp ruhanî taraflara doğru kaysa da, albüm boyunca birkaç parça dışında dişe dokunur bir iş çıkarmıyor veya çıkaramıyor. Bunun sebebi tam olarak nedir bilemiyorum ancak yapım boyunca devam eden bir kafa karışıklığı var.
Son derece karizmatik bir açılış yapan “Visions” gayet sıradan, “İlk saniyelerini dinle, gerisini kendin getirirsin,” tadında parçalarla doldurulmuş, aklım fikrim almıyor bunu. Zaten geneli ağır aksak ilerleyen ve aralara serpiştirilen atarlı giderli black metal kısımlarını saymazsak, kasvetli ağıtımsı/ayinimsi vokal bölümleriyle dolu olan albüm, bir de akılda kalıcılıktan uzak melodi ve riflerin kucağına itilince, iyice tatsızlaşıyor.
Üzerinde ciddi ciddi uğraşılsa, yeni nesil bir “Bergtatt” olabilecekken ancak bu albüme benzetilebilecek birkaç yöne sahip olmakla yetinmek durumunda kalan “Visions” maalesef akustik gitar ve koro kozunu çok da başarılı kullanamıyor. Albümü paldır kültür tokatlamaya başladığımın farkındayım, liriklerden de biraz bahsedip “Albümün hiç mi olumlu yanı yok?” tadındaki sorulara yanıt vereceğim.
Evet lirikler. Bu sayfalarda daha önce de yazmıştım; metal albümlerinin liriklerini ya dünya görüşümle çok uyuşmadığı ya da “iyi” olarak algıladığım müziğin büyüsü bozulmasın diye genellikle kurcalamıyorum. Ha arada ilgimi çeken alengirli işler olursa da dönüp bakıyorum ne anlatmışlar diye. “Visions” da kapağıyla “Lassie bize bir şey anlatmak istiyor…” havasını yakaladığı için dönüp liriklere baktım. Keşke bakmasaydım diyebileceğim kadar sıradan sözler mevcut. Aynısını Harakiri for the Sky’da da yaşamıştım; bu herifler müzik konusunda yetenekliler ama söz konusunda başarısız oldukları gün gibi ortada. Neyse, liriklerden devam edeyim. Albümdeki dördüncü parça “Illumination”, kapaktaki dördüncü figür boynuzlu arkadaş, boynuzun arasında bir insan figürü ve insanı çevreleyen “şeyler” 7 adet gözden çıkıyor. Dedim ki, “Kesin ‘Illumination’ parçasında lirikler coşmuştur…” Eh, dediğimle kaldım.
“Oh father tell me
about the sun
about the universe”
Şeklinde başlayıp,
“Why do we speak
while we have nothing to say?
And why do we behave
like we were gods, day by day?”
Diyerek devam eden bir şarkının, göndermenin merkezi hâline gelmesi, acayip can sıkıcı.
Neyse, albümü bu kadar tokatladığım yeter. Şimdi gelelim, albümün fena olmayan kısımlarına. Evet, “The Wanderer”… 2017’de dinlediğim en iyi parçalardan bir tanesi olan ve ortalama sayılabilecek albümü kurtaran “A Monument” ve “Towards the Sun” ile muhteşem üçlüyü oluşturan “The Wanderer”, Harakiri for the Sky ve biraz da Karg esintileri taşıyan bir eser. Albümün geri kalanı bolca dark folk tadında geçiyor ancak daha önce de yazdığım gibi “İşte bu be!” diyebileceğim bir parça albümde maalesef yok; şarkıların çok büyük kısmı akılda kalıcı değil. Öte yandan prodüksiyon, albümün elini güçlendiren etmenlerden. Sorunsuz kayıt, başarılı miks ve yaratılan devasa atmosfer “Visions”a değer katmış. Ama hepsi bu.
Sözün özü, “Visions” hayatınızı değiştirecek ultra-mega-süper bir albüm değil, dinleseniz de olur dinlemeseniz de… Ancak övgüyü hak eden parçalara göz atmanızda fayda var. Daha başarılı albümlerde görüşmek üzere.
Grupla tanışmam şu albümdeki 2 parçaya çekilen klip sayesinde olmuştu. 2 klipte de yapılan müziğe ve tarzlarını göz önünde bulundurduğumda gayet iyi kliplerdi ve şarkıların da iyi denilecek seviyede, kayıt kalitesinin çok iyi olması nedeniyle büyük beklentilerim vardı albümden ama fazla değil daha 3. şarkıya geldiğimde artık “acaba ne zaman bitecek şu albüm” kıvamına gelmiştim. Last.fm abinin söylediğine göre albümü 2 temmuzda dinlemişim ama mesela kritiği okuduğum anda farkettim ki, albümdeki şarkılarla ilgili bir tane bile özel bir kısım aklıma gelmedi. Anca youtube’dan klipleri tekrar çevirdikten sonra hatırlmaya başladım albümü. Müzikal düşünceleri, tarzları filan gayet güzel ama şimdilik vasatın birazcık üzerine çıkacak seviyedeler. Umarım gelecek albümde dediklerimin hepsini bana yedirirler.
başından sonuna zevkle ve hiç sıkılmadan dinlediğim, yılın hoş albümlerinden biri..ne gömmüşsünüz bee :)
8/10