AKERCOCKE’u değerli kılan başlıca şey buydu. Takım elbiseli, İngiliz lordu gibi duran, işinde gücünde gözüken ve bir yandan da aşırı Satanist olan adamlar. Gayet iyi bir konsept. Ta ki şu ana kadar.
Şu anda karşımızda GQ, Esquire, Men’s Health, Cosmopolitan Men gibi dergilerde yer alabilecek kadar sıradan görünümlü, ancak içlerinde devasa alevler yanan, ruhlarını şu tüm pisliklerimizi üzerine yıktığımız boynuzlu arkadaşa satmış beş tane adam duruyor. Giyinmeyi de biliyorlar, gündelik hayatın içine işlemiş balçıksı karanlığı da, temiz kalplere yumurtalarını bırakmış kötülüğün ortaya çıkmayı bekleyen kudretinden beslenmeyi de, müzik yapmayı da…
Bunlar arasından en somut şekilde elimizde olan, müzik yapma kısmı. AKERCOCKE büyük oranda eşsiz müzikal karakterini inşa etmeye 20 yıl önce başladı. Süper insan Jason Mendonça önderliğindeki grup, 1999-2007 arasındaki 8 yılda çıkardığı 5 albümle birbirinden etkileyici işler ortaya koydu. Asıl önemli etkisini “Choronzon”la yapan AKERCOCKE, 2005′in en önemli albümlerinden biri olan “Words That Go Unspoken, Deeds That Go Undone” ile destan yazdıktan sonra, “Antichrist“la birlikte benim ve birçoklarının gözünde efsane statüsüne yükseldi. O albümdeki Satanizmi ve karanlığı, “En Satanist biziz laaaaan” diye bağıran binlerce grupta tadamadım, The Promise’in ilk 25 saniyesinden daha Satanist bir şeyi bugüne dek başka yerde duymadım.
“Draw near – partake of this altar For you are fairer in beauty Than other daughters of man Recognise and embrace This glorious proclamation Of eternal damnation…”
Şeytanı ayrıntıda gizleyen ve olağanüstü güzel sözler içeren “Antichrist”tan 10 yıl sonra, AKERCOCKE geri dönüş albümü “Renaissance in Extremis” ile karşımızda. Progresif death metale çok sofistike, elit ve beyefendi görünümlü bir yaklaşımla dokunan AKERCOCKE, görüntüsüyle aşırı tezat müziği ile bizleri bir kez daha zevkten zevke koşturuyor.
“Renaissance in Extremis”, AKERCOCKE’un tüm deneyimlerini sergilediği, son derece oturaklı, tutarlı bir albüm. Karanlık düşüncelerinizi yansıtmak için illa çok bağırmak zorunda olmadığınızı gösteren, yer yer pozitif müzikal tercihlerle de Satanist bir bakış açısının yansıtılabileceğini gözler önüne seren, ironik, sinik, bıyık altından gülümseyen bir albüm. Clean vokallerin ve clean gitarların karanlık yüreklere nasıl hitap edebileceğini kanıtlayan, bu kırılgan unsurların gümbür gümbür gitarlar ve kükremelerle birlikte nasıl güzel kullanılacağını ders gibi işleyen bir çalışma.
“Renaissance in Extremis”i dinlerken sadece AKERCOCKE’un aşırı karakteristik müziğini değil, bir yandan da çok farklı uçlara çekilebilecek bir deneyim ve birikimi dinlediğinizi hissediyorsunuz. MORBID ANGEL’dan KING CRIMSON’a uzanan geniş bir yelpazeyi kendi kimliği altında öğüten AKERCOCKE, birbirinden farklı pek çok duyguyu bir araya getirmeyi, zaman zaman uysal, zaman zamansa hiddetli bir şeytan sunmayı çok rahat şekilde başarıyor. Mendonça’nın vokallerinde psikopatlık, ne clean ne de brutal vokal sularında yüzen ve ikisinin arasındaki manyak bağırışlarla içini döken vokaller, albümün psikolojik yönünü çok başarılı şekilde öne çıkarıyorlar. Insentience’ın başlarında örneklerini duyabildiğimiz bu vokaller, sonradan grubun alametifarikası clean’lere dönüşerek duygusal girdapları iyice çalkalıyor, kaosu farklı farklı formlarda sunuyor.
“Renaissance in Extremis” ilk bakışta “Antichrist” kadar nevi şahsına münhasır bir albüm olarak görülmeyebilir, ancak dinledikçe albümün açıldığını ve derinliğini size belli ettiğini fark ediyorsunuz. “Renaissance in Extremis” gerçekten de derinliği, kıvamı, kendine özgü bir yapısı olan bir albüm. Bu sayede son derece heterojen, birbirinden bağımsız unsurları olan, ancak bir araya geldiklerinde gayet lezzetli bir karanlık sunan bir iş var karşımızda.
10 yıl bir grubun albüm çıkarmadan geçirmesi için çok uzun bir süre; grup bu arada körelebilir, tutkusunu yitirebilir, doymuşluk hissedebilir. AKERCOCKE’ta neyse ki bunun tam tersi olmuş ve grup bu süreyi iştahını hep taze tutarak, karanlığını alttan alttan besleyerek geçirmiş.
Demek ki insanın kılavuzu sağlam olunca, içinde yanan alev de hiç sönmüyor.
Kadro Jason Mendonça: Gitar, vokal
Paul Scanlan: Gitar
Sam Loynes: Klavye, sample'lar
Nathanael Underwood: Bas
David Gray: Davul
Şarkılar 1. Disappear
2. Unbound by Sin
3. Insentience
4. First to Leave the Funeral
5. Familiar Ghosts
6. A Final Glance Back Before Departing
7. One Chapter Closing for Another to Begin
8. Inner Sanctum
9. A Particularly Cold September
akercocke’un bu albümde black tarafını böylesine fark edilebilir biçimde bırakması müthiş olmuş ya. zaten çokta fazla yeni şey dinlemediğim bu yılın sene sonu listesine tepelere oynayacak bu albüm.
Vokaller olsun, grubun takındığı tavır, beste yapıları olsun şimdiye kadar dinlediğim en farklı ve özgün işlerden biri oldu benim için. Açıkcası albümü pek fazla sevmedim. 7′lik bir albümdü benim için ama genel anlamda böyle bir grubu tanımak bile ayrı bir zevkti. Bazen böyle farklı şeyler yapan grupları gördükçe metal’in içinde hala keşfedilmemiş bir çok bölümlerin olduğunu bir kez daha hatırlıyorum.
Davulcu David Gray’in yan projesi gibi bir şeymiş, Metal Archives’te denk geldim, hayatımda duyduğum en korkunç şeylerden bir tanesi, işin garibi bu video haricinde bir bilgi yok grupla alakalı
Grubun adı nasıl telaffuz ediliyor?
09.09.2017
@Black Thunder, “ækırkokæ” gibi. Şurada kendileri söylüyorlar.
https://www.youtube.com/watch?v=fgzsohecnhg
Kimi dinleyicilerin tam emin olamadığı birtakım grup isimlerinin telaffuzları için şurası da var.
https://www.youtube.com/watch?v=1aRIQuYEuxA
Mesela Woods of Ypres’de “Ypres”nin “İpre” okunması gibi.
bu senenin albümü budur benim’çün.
akercocke’un bu albümde black tarafını böylesine fark edilebilir biçimde bırakması müthiş olmuş ya. zaten çokta fazla yeni şey dinlemediğim bu yılın sene sonu listesine tepelere oynayacak bu albüm.
Vokaller olsun, grubun takındığı tavır, beste yapıları olsun şimdiye kadar dinlediğim en farklı ve özgün işlerden biri oldu benim için. Açıkcası albümü pek fazla sevmedim. 7′lik bir albümdü benim için ama genel anlamda böyle bir grubu tanımak bile ayrı bir zevkti. Bazen böyle farklı şeyler yapan grupları gördükçe metal’in içinde hala keşfedilmemiş bir çok bölümlerin olduğunu bir kez daha hatırlıyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=3i5ink_YwA0
Davulcu David Gray’in yan projesi gibi bir şeymiş, Metal Archives’te denk geldim, hayatımda duyduğum en korkunç şeylerden bir tanesi, işin garibi bu video haricinde bir bilgi yok grupla alakalı
nerdesiniz şeytanın piçleri