Tomas Lindberg’in sesini duyduğunda orta ikiye giden bir kız çocuğuna dönüşen biriyim. 20 yıl önce bir Ağustos ayında Unto Others dinlerken gözlerimi yaşartmış bir insan kendisi. Hayranıyım, çok seviyorum, sevdalıyam.
THE LURKING FEAR… Aylar önce bir anda karşımıza çıkan ve kadrosunun yarmanlığıyla ooOOOOOOooo dedirten, eskinin pisliklerini yüceltme amacıyla yola çıkan, çirkinlik peşinde bir death metal grubu. Adını bir H.P. Lovecraft öyküsünden alan THE LURKING FEAR, en basit ifadeyle death metalin seksenler sonu/doksanlar başı karanlığını günümüze taşımayı hedefliyor. AUTOPSY, MASTER, NIHILIST, ilk dönem DISMEMBER, GROTESQUE, CARNAGE; bulmak isterseniz 30 yıl öncesinin pek çok iğrençliğini bulabileceğiniz bir müzik yapıyorlar. The Infernal Dread’de daha İsveç bir tada koşuyor, Vortex Spawn’da yer yer ABD’nin doğu yakası çürümüşlüklerine bulaşıyor, Tongued with Foul Flames ve Winged Death’te ise DISFEAR topraklarına dahi giriyorlar.
Gruba dair söylenmesi gereken başlıca şey, hatta THE LURKING FEAR’a dair anafikir şu: “eski usul death metal seven birtakım adamların eski usul death metal yapması”. Bu mevzubahis adamlar metal dünyasın içinde belli bir yeri olan isimler olunca da elbette ortaya ilgi çekici bir şey çıkıyor. Tompa’nın yanı sıra basları üstlenen Andreas Axelsson da sevdiğimiz bir abimiz. EDGE OF SANITY ile destan yazan, INFESTDEAD ve MARDUK’taki vokalleriyle içimizi ürperten bir insan. Adrian Erlandsson da keza öyle, sayısız grupla çalan ve gaz vermeyi pek iyi bilen bir davulcu. Tüm bunlar bir araya gelince, çaldıkları şeyin köklerini çok iyi bilen bu insanlardan, elbette ki hedeflenen amacı yerine getiren bir albüm çıkmış.
İki grubun kalitesini karşılaştırdığım sanılmasın ama, benzer amaçlarla yola çıkan bir diğer grup olan BLOODBATH’le karşılaştırdığımda; BLOODBATH’in taklidini yaptığı, mimik eylediği müziğe, kendinden daha çok şey kattığını düşünüyorum. BLOODBATH’in ENTOMBED, NIHILIST worship ilk dönemi ve sonrasında yaptıklarında hissedilen bir “BLOODBATH karakteri” net şekilde seziliyordu. Grup “30 yıl önce yapılan şey bugün yapılsaydı nasıl olurdu”yu bize sunuyor, dolayısıyla da içine daha fazla yaratıcılık ve fikir katıyordu/katıyor.
THE LURKING FEAR’da ise durum -en azından şu an için- “çok sevdik be abi” tadında bir eskiyi günümüze taşıma arayışı. BLOODBATH’in aksine, THE LURKING FEAR “30 yıl önce yapılan şeyin aynısını bugün tekrar edelim” düsturunu güdüyor ve bu da olaydaki yaratıcı fikir katsayısını biraz baltalıyor. Demiyorum ki bu böyle gider, THE LURKING FEAR kendi karakterini bu müziğin üstüne oturtamaz, lakin şu an için ortaya çıkan bu ilk albümdeki durumun bu tarz bir öykünmeden ibaret olduğunu düşünüyorum. Grubu ve müziğini bir B movie olarak görür, hiçbir yenilik aramaz ve tamamen nostaljik değeriyle değerlendirirsek, “Out of the Voiceless Grave” de pekala gayet değerli ve enteresan bir deneyim olarak görülebilir.
Bu karşılaştırmadan THE LURKING FEAR’ın beklentileri karşılayamadığı sonucu çıkmasın. Adamlar sevdikleri şeyi yapmışlar, gayet de iyi yapmışlar, iyi ki de yapmışlar. 25-30 yıl önce yapılan ve gördüğümüz üzere bugün bile doyulamayacak kadar sevilen ve taklit edilen ölüm soğukluğundaki bu müziği seviyorsanız, THE LURKING FEAR’ı da sever, sevmekten daha fazla oranda da takdir edersiniz. Ben ediyorum, çok da iyi yapıyorum.
ilk yorum haha
22.08.2017
@Melkor, düştüğü günden bu yana dinliyorum. tompa iyi kükrüyor, şarkılar güzel. tuttum valla. winged death ep versiyonun aksine albümde baya akıyor.
öncelikle yazıda geçen “BLOODBATH karakteri” kısmıyla ilgili birkaç kelam etmek istiyorum. Bloodbath dönem dönem odak noktalarını değiştirdiği/çeşitlendirdiği için böyle bir algı oluştu. aslında ortada belirgin bir karakter olduğu yok.
misal grubun ilk dönemi (Breeding Death, Resurrection Through Carnage) direkt olarak Entombed ve Grave worship. kişisel favorim olan orta dönemi (Nightmares Made Flesh, Unblessing the Purity, The Fathomless Mastery) ise
Amerika-İsveç ortak yapımı tarzı, bol Morbid Angel’lı, yer yer brutal death metal sertliğine ulaşan kısmı. pek hoşlanmadığım son dönemi (Grand Morbid Funeral) ise işin en başına dönen ama ilk dönem gibi komple İsveç’e odaklanmayıp, mevzuyu Amerikan uğursuzluğu ile süsleyen, ancak buna rağmen önceki dönemlerine göre daha dinlenebilir olan kısmı.
The Lurking Fear’ın ayrı ayrı her bir elemanı zaten 90′lar başı dönemde aktif olarak bu tarz müziği yapmış adamlar.
Bloodbath ise geçmişte yer alan iki elemanı (Dan Swanö, Peter Tägtgren) hariç malum dönemde bu tarz müzik yapmamış ancak, bu tarz müziği hayranlık besleyen adamlardan kurulu bir grup.
başladıkları yere geri dönüp, zaten bildikleri işi yapan adamlardan kurulu olan bir grubun, “eski usul death metal seven birtakım adamların eski usul death metal yapması” olarak özetlenmesi de pek katılmadığım bir tanım oldu.
asıl projelerinden ardakalan vakitte, farklı dönem ve coğrafyalara worship yapan grup ile zaten bildiği işi yapan adamların “benzer amaçlarla yola çıktığını” düşünmüyorum.
yazıdaki çoğu şeye katılmamış gibi gözüksem de bu albüme benim puanım en fazla 8/10 olur. hatta Nightmares Made Flesh bu albümü döver. death metal yapmaları ve İsveçli olmaları haricinde en ufak benzerliği olmayan iki grubu bir arada değerlendirmiş olduk. sağlık olsun.
Albümü kimi beğenir kimi beğenmez orası zevk meselesi ama albüm baştan sona tam gaz/kafa yarmalık. “Eski usul death metal” iyi bir kayıt kalitesiyle nasıl olurdu sorusunun cevabıdır şu albüm. Bu albümün aynısından 5 tane de yapsalar 10 tane de yapsalar seve-seve dinlerim.