Takvimler 1990’ı gösterdiğinde, Hollanda’nın o sıradaki en parlak ve büyümeye elverişli death metal grubu olan PESTILENCE’ta önemli bir kadro değişikliği yaşanmış ve vokalist/basçı Martin Van Drunen gruptan ayrılıp ASPHYX’e geçmişti.
Bu büyük darbeyle yılmayan Patrick Mameli, ipleri eline almış ve vokalleri de üstlenerek PESTILENCE’ın bir sonraki adımının temellerini atmaya başlamıştı. İlk iki albümde alttan alta verilen ve yer yer daha bariz hissettirilen kimi sıra dışı etkiler, grubun bir sonraki albümü olan “Testimony of the Ancients”ı çok yoğun şekilde biçimlendirecek ve PESTILENCE adını death metal dünyasının en önemli birkaç grubunun arasına yazdıracaktı.
“Testimony of the Ancients”, muhtemelen death metal tarihinin en risk alan, denemekten korkmayan, en ileri görüşlü albümlerinden biri olarak çıktı piyasaya. Grup klavyeyi çok daha etkin şekilde kullanıyor, senfonik tatlarla süslediği şarkılarına black metal, doom metal, progresif metal, jazz-fusion gibi pek çok etkilenme sokarak aşırı derecede güçlü ve önemli bir iş ortaya koyuyordu.
Her şarkının ardından gelen kıs intro/outrolar albümü birbirine bağlı ve gayet yoğunluklu bir bütün hâline getirirken, ortaya konan death metalin çok yönlülüğü, bu türün nasıl şekilden şekle sokulabileceğini gösteriyordu. “Testimony of the Ancients”daki bazı şeyler, death metal tarihinde ilk kez deneniyor ve deneme olmanın çok ötesine geçerek, gayet de başarıya ulaşmış yenilikler olarak vücut buluyordu.
Burada bahsedilmesi gereken kişi elbette ki Patrick Mameli. PESTILENCE’ı tamamen sahiplenen müzisyen, iler görüşlü ve cesur vizyonunu “Testimony of the Ancients”ın her yanına enjekte ediyor; gizemli, tuhaf, özgün rifleri ve bunlara eklediği çeşitli katmanlarla albümü kendi adına bir gövde gösterisine dönüştürüyordu. Ne “Malleus Maleficarum”un yırtıcılığına, ne de “Consuming Impulse”ın eziciliğine sahip olan albüm, bu ikisinde olmayan birçok yeni güç ile yükseliyor ve doksanların ilk death metal klasiklerinden biri olarak hafızalara kazınıyordu.
O sıralarda ATHEIST’le acayip işler yapan basçı Tony Choy’u da saflarında barındıran albüm,tüm bu anlattıklarım neticesinde DEATH, ATHEIST ve CYNIC’in sahip olduğu o sofistike ve eşsiz duruşa Avrupa’dan gelen cevap olarak da görülebilir. Önceki iki albüme nazaran bariz şekilde teknik/progresif death metal sularında yüzer “Testimony of the Ancients”, özellikle o dönemde death metal dinleyen ve türün sunduğu/sunacağı yenilikleri dört gözle bekleyen kitle için gerçek anlamda şaşırtıcı ve sürprizlerle dolu bir etki yaratmıştı.
Velhasılıkelam, PESTILENCE üçüncü albümüyle de karakterinde değişiklik yapmış, o ana kadarki üç albümlük kariyerini son derece cesur, yenilikçi ve arayışçı bir grup olarak şekillendirmişti. Çıkışından bu yana 26 yıl geçmesine rağmen hâlâ vay arkadaş dedirten, ilhamlar veren bu albümü yapmış olduğu için PESTILENCE’I kutluyorum.
Grup iki yıl sonra yeni bir albüm daha çıkaracak her albümde evrilttiği sound’unu iyice değiştirecek, PESTILENCE adını daha da fazla eğip bükmeye çalışacaktı.
Death Metal’ de prograsif ögeleri ilk kullananın Death olduğunu zannediyordum, şaşırtıcı.
Presence of the dead gibi harika bir şarkı barındırır.
Durduk yere bu albüme tutuldum bu aralar. Sadece death metal dinlediğim bir dönemde olsam neyse ama birbiriyle aşırı alakasız şeyler dinlediğim bir dönemde araya bir de bu albüm girdi.
8 şarkı da harika ama Twisted Truth, Land of Tears ve Presence of the Dead’in ayrı hastasıyım.
16.02.2021
@Berca B., sen bu yorumu yaptığın sıralarda bana da şu grubun promosu geldi. Tam bir Adisas.
https://www.metal-archives.com/bands/Pustilence/3540478773
16.02.2021
@Ahmet Saraçoğlu, ahahaha worship’in o kadar boku çıkmış ki resmen adamların müziğini merak ettim “bakalım ne yaptınız len keratalar” diye.
16.02.2021
@Berca B., Land of Tears kusursuz bir parça. Bu albüm Martin Van Drunen sonrası uzak ara en iyi işleri. Spheres albümünden ise nefret ediyorum. CD’sini alıp kırmıştım, o derece.
16.02.2021
@ismail vilehand, ben sevmiyorum diyemesem de Spheres bu albümden sonra özellikle sound olarak baya sırıtıyor ve beste olarak da bu albümün yanına asla yaklaşamaz.
O Twisted Truth’taki sololar ne öyle be? Köpeğiyim.