Seksenlerin ikinci yarısı metal tarihinin şekillendiği, özellikle ekstrem türlerde çıkan sayısız grup ve albümün bu müziğin çehresini değiştirdiği yıllardı. Daha ortada ATHEIST yokken, DEATH henüz ilk albümü “Scream Bloody Gore”la underground metal dünyasını allak bullak etmişken, POSSESSED ilk iki albümüyle yapılmamışı yapar, aşağılardan baş veren SEPULTURA ise özellikle ikinci albümü “Schizophrenia” ile dikkatleri üzerine çekerken, Avrupa’da da tatlı bir hareketlenme yaşanmakta, Hollanda’nın Enschede şehrinde kurulan bir grup acayip bir şeyler hazırlamaktaydı.
Gitarda Patrick Mameli ve Randy Meinhard ile davulda Marco Foddis’den kurulu grup, adı geçen sınırlı ilhamlar ve yoğun bir thrash metal etkisi altında kurulmuş, ilk iki demosunun ardından 1988 yılında ilk albümü “Malleus Maleficarum” ile metal dünyasına adımını atmıştı.
PESTILENCE’ın death metal dünyasının en önemli isimlerinden biri olmasını sağlayan şey, grubun özellikle ilk 4 albümlük efsane döneminde gösterdiği sound ve karakter değişimini, her biri mükemmel sonuçlar verecek şekilde yapmasıydı. 1988-1993 arası çıkan bu dört albüm, hem kendi tarzlarında muazzam müzikaliteler ve ilhamlar sunuyor hem de çok akışkan bir değişim ve gelişim gösteriyorlardı.
Bu albümlerden ilki olan “Malleus Maleficarum”, Avrupa tarihinin en karanlık olaylarından biri olan cadı avcılığından aldığı adının (Cadıların Çekici) hakkını verircesine, çekiç gibi bir thrash/daeth metal kırması olarak çıkıyordu karşımıza. PESTILENCE bir sonraki başyapıtı “Consuming Impulse”ta tam anlamıyla death metale evrilse de, “Malleus Maleficarum” daha yoğun olarak thrash metal ağırlıklı, gayet yırtıcı ve ilk albüme göre olgun bir çalışmaydı. Hatta thrash-death metal kırması adına bugüne dek yapılmış ilk birkaç albümden biri olduğunu da pekâlâ söyleyebilir, kafa sallamalarımıza farklı bir boyut katabiliriz.
Albüm öncesinde gruba katılan yılan bakışlı efsane vokalist Martin Van Drunen’in sonraki albüme göre daha temiz bir vokal performansı sergilediği albümde, grubun çıraklık dönemi diye bir şeyle zaman kaybetmeden, bodoslama yardırdığına ve ilk andan güçlü bir grup izlenimi sergilediğine tanık oluyoruz. Sonraki albümlerde eklenecek ve PESTILENCE’ı PESTILENCE yapacak kimi teknik, progresif, atmosferik, jazz-fusion unsurların göze sokulmadığı, ancak bir şekilde kendilerini minicik de olsa hissettirdikleri albümde, Mameli’nin solo kullanımındaki caz etkileri, Holdsworth pırıltıları kendilerini yer yer göstermekten çekinmiyorlar.
“Consuming Impulse”, “Testimony of the Ancients” ve “Spheres”e bakıldığında elbette ki ilkel olarak görülebilecek olan “Malleus Maleficarum”, asıl gücünü de zaten bu çiğ, direkt ve yıpratıcı havasından alıyor. Bacterial Surgery, Parricide, Extreme Unction, Chemo Therapy gibi nefis şarkıların yanı sıra, az önce bahsettiğim ve grubun geleceğine ışık yakan tarzda Osculum Infame gibi denemeler de var. Tüm bunların yanında, hepsi davulcu Marco Foddis tarafından yazılan sözlerin, şimdi bakıldığında akıl almasalar bile, genel karakter ve anlatım/örnekleme tarzı olarak pek çok gruba ilham verdiğinden söz edilebilir. Albümdeki bazı sözleri okurken, mesela bir CATTLE DECAPITATED’ın aşırı zeki şarkı sözlerinin daha primitif hâllerini okuduğumu hissettiğimi söyleyebilirim.
“Malleus Maleficarum”a dair minik bir araştırma yaptığım sırada, albüme 10 üzerinden 5, 6 veren incelemelere rastladım. Albüm yetersizmiş, bir gençlik ateşiymiş, ümit vadeden bir denemeymiş…
E BE KAFASINA OSURDUKLARIM… Bu albüm 30 yıl önce çıktı. OTUZ. Sen o sırada muhtemelen pipini keşfederken, bu adamlar Antropomorphia diye, Subordinate to the Domination diye şarkılar yapıyorlardı. Mal mısınız, angut musunuz?
Son paragrafa kadar çok iyi getirip son anda dellendiğim bu incelemeyi noktalarken, zamanında yapılan şeyleri o zamanın ruhuyla dinlemek gerektiğini, lakin bu ve bu gibi zamanının ötesinde albümlerin zaman-mekân dinlemeden çok önemli yapıtlar olduğunu vurgulamak isterim. PESTILENCE zaman zaman geri planda kalsa ve başyapıtlarını doksanların başında sunup sonra önce sessizliğe, ardından da kısmen sıradanlığa kucak açsa da, bu ve bundan sonraki üç albümün death metale çok fazla şey kattıkları ortada.
Thrash/death sentezinin en üst seviyeye çıktığı albümlerden biri. Pestilence’ın en ilkel, en vahşi ve belki en tutkulu olduğu albüm. Sonraki iki albümün yeri bambaşka, ama bu albümdeki kompozisyon/agresyon dengesi de ayrı bir levelde.
ben death metal’e kaydığı albüm olan consuming impulse hastasıyım. hatta bir zamanlar d&r’dan 16 liraya cd’nin almıştım.
Degerli dostum ismail vilehand e söylediğim şeyi aynen buraya aktarıyorum;
Van drunen ‘benim için’ açık ara en iyi death metal vokalidir.
Thrash/death sentezinin en üst seviyeye çıktığı albümlerden biri. Pestilence’ın en ilkel, en vahşi ve belki en tutkulu olduğu albüm. Sonraki iki albümün yeri bambaşka, ama bu albümdeki kompozisyon/agresyon dengesi de ayrı bir levelde.