Yusuf Gürkan
Bir insan nasıl tanınır ve bilinir? Onu nasıl tanırız ve anlarız? Nasıl hatırlarız? Bir insan; dostları, hâli, davranışları ve tavırlarıyla bilinir. Bir insanı tanımanın en iyi yolu onunla konuşmaktır. Tabii ki; hatırlanmak için, zihinlere hapsolmuş eski bir anı olmak gerekir. Bir insan hayatını, aslında bu aşamalar aşağı yukarı özetler. Önce karakterimiz, hâl, tavır ve davranışlarımız şekillenir ve oluşur.
Bildiğimiz üzere sırrını kimsenin çözemediği şekilde bir de bu aşamaların sonucu bu dünyadan göçüp gitme durumu vardır. Bundan sonrası da zihinlere ve dört köşe fotoğraf karelerine sığmaktır. Bu davranışlarınız, hâliniz, tavrınız, karakterinizle ve var ettiğiniz emekle ve eserlerle hatırlanırsınız. Yarattığınız eser neticesinde; sevgi, saygı ya da ikisini birden veya nefret hissettirirsiniz karşınızdakine. Anılarınızla veya yaşattıklarınızla…
Belki de Lemmy, son kez yorgun bir günün ardından yorgun arkadaşı olan, bir ömür çaldığı ve çalmaktan aşınan bas gitarını eline aldı. Belki de aklına takılan bir melodiyi çıkarmaya çalışıyordu. Ama ne olursa olsun, bunun kaydına girdiği son Motörhead albümü olduğunu bilmiyordu ise de, yaşadığı sağlık sorunları yüzünden az çok tahmin ediyordu.
Hâli biraz asiceydi rock ‘n’ roll’un çalışkan ve üretken adamının. Bu yüzden rock’a gönül vermişti ya. Davranışları bir rock müzisyenine yaraşır biçimde sertti ve kendine yaraşır bir de naif tarafı vardı. Bizler, hayranları ve yakın dostları onu en azından böyle tanıyor ve biliyorduk. Röportajlarında ise hiç kendinden beklenmedik bir biçimde bir bilge gibi soruları cevaplıyordu. Hepimiz onun bu dürüst ve tatlı sert havasını seviyorduk, sevimli buluyorduk; hak edene lafını esirgemiyordu Lemmy. Maalesef bir sabah uyandığımızda o da artık eski bir anı olmuştu. Geride yalnızca seslerden örülü ve albümün içini süsleyen, kendi elleriyle çizdiği doodle’lardan örülü siyah bir dünya bırakmıştı.
Bir röportajı sırasında; “Benim doğduğum yerde savaşın izleri var. Beni savaş yanlısı olmakla suçluyorlar, sonra gidip Bush’u seçiyorlar. Dahice!” diyerek ona savaş yanlısı diyenlere gülüp geçmişti. Sadece eski savaş ürünlerine (madalyalar, nişanlar gibi) ilgi duyup biriktiriyordu. Kesinlikle savaş karşıtıydı. Üniforma benzeri kıyafetleri, kasketi ya da başından çıkarmadığı şapkası pek de yakışıyordu. O zaten bu şekilde hep bildiğimiz Lemmy’ydi ve hep oradaydı. Albümü dinleyip hemen onun dünyasına dalabiliyorduk. “Motörhead büyük grup hacı” diyerek ortalarda dolaşıyorduk. Doğru ya, zamana yenik düşmeyen ne vardı şu zalim dünyada?
O da yenik düşmüştü sonunda. Kötü bir savaş lorduna yenilen onurlu şövalye gibi. Ya da sürpriz yapan takımın finalde elenmesi gibi. Ya da hiç ummadığın takımın o sene küme düşmesi gibi. O takıma herhangi bir şey hissetmiyorsan; “X takım küme düşmüş duydun mu lan?” dersin en fazla. Ama o takımın taraftarıysan, ya da yöneticisiysen, ah! Üstat ya renklerine gönül verdiysen…
“Black Magic”e dönecek olursak; albüm tıpkı on yıllardır dinlediğimiz Motörhead albümleri gibi. Neşeli, heyecanlı, agresif, hayata karşı direnen ve gider yapan, belki biraz da cehennemvari. Açtığın saniyeden itibaren Motörhead dinlediğini anlıyorsun ve bu leziz tat, yepyeni, heyecanlı ve sağlam şarkılarla daha da güçleniyor. Yeni, tadılmamış, adı konulmamış duygulara yelken açıyor. Elbette ki Motörhead, ilk kurulduğu günden beri benzer şeyler üzerine albümler yapıyor, sözler yazıyor. Gelenek bu albümde de aynen devam ediyor. Her şarkıda ayrı bir tat var. Benzer (ya da farklı) tatlardan oluşan bir çeşnili ve soslu salatanın oluşturduğu muhteşem tat gibi. Başka bir örnekle; oynamaktan saatlerce sıkılmadığın oyunun, çok da sevmediğin biri çağırınca -sırf o kişiyi ekmek için- her anını ezberlesen de, yine de geceye kadar başından kalkmadan oynamak gibi (Lemmy de pek çok röportajında video oyunları oynadığından bahsediyor).
Sadede gelirken “Black Magic”i şöyle özetleyebilirim; alıştığın, sevdiğin, benimsediğin, içselleştirdiğin ve hiç bitmesin istediğin bir tadı yeniden, ilk günkü heyecanla deneyimliyormuşsun gibi. Lahmacun gibi. :) Ama bitiyor işte bu albüm de… Her şey gibi, tıpkı hayat gibi. Yükseliş, duraklama ve çöküş evreleri gözümün önünden geçiyor. Tıpkı tarihte eskiden hüküm sürmüş krallıklar gibi. Lemmy’nin kalbimize kurduğu, gitarının çelik telleriyle ördüğü kalbimize halı gibi dokuduğu; rock ‘n’ roll etkileşimli heavy metal krallığı gibi.
Bir ölünün ardından neler söylenebilir? Aslında Lemmy birinci ağızdan dostlarıyla birlikte söyledi söylemek istediklerini, bize düşen onun albümlerini edinmek ve dinlemek. Hani bazen Slayer’ınız gelir de Slayer’dan başka ne dinlerseniz tatmin etmez ya. İşte bu albümde de aynı durum söz konusu; Motörhead’iniz gelince bu albümü açın ve dinleyin. Bunu yaparsanız kulağınızın pası kesinlikle silinir. Silinir ve atılır, eser kalmaz. Tek üzüntümüz ise yeni bestelerin artık gelmeyecek olması. Belki de Motörhead Lemmy’nin mirasını sürdürecek veya onun misyonunu devralacak bir simgeye dönüşecek.
Dürüst müzik, doğru dürüst müzik, çocuksu bir arzuyla, kısacası hislerle yazılan müzik arıyorsanız buyurun “Bad Magic”e ve tadını çıkarın.
Eminim ki “giden”, kalanlardan bunu bekleyecektir.
Ah Lemmy. Şu camiada en sevdiğim adamlardan birisiydi her zaman. Bu albümü ilk çıktığında dinlememiştim hemen, baya ertelemiştim ama dinleyince de koşa koşa CD’sini almıştım. Çok geçmeden de Lemmyi gitmişti zaten. O yüzden en sevdiğim Motörhead albümü diyemesem de her zaman yeri ayrı olacaktır bende.
Fakat aslında “When the sky comes looking for you”, şarkısı sanki gideceğine dair emareler taşıyordu Lemmy’nin.
Ayrıca, Sympathy For The Devil’in orijinali mi yoksa GnR cover’ı mı daha iyi konusunu bile açıklığa kavuşturamadan bir de Motörhead coverı var bu albümde.
Bu arada, daha 2 -3 gün önce okumuştum Lemmy’nin karargahı olan Rainbow Bar’ın sahibi de ölmüş.
Kritik sayesinde sabahtan beri Motörhead ve Lemmy’nin ilham aldığı Little Richard, Chuck Berry gibi diğer Rock n’ Roll efsanelerini dinlemekten fena halde gaza geldim. Lemmy için bir şeyler yazmak istiyorum, sanki yazmazsam ayıp olacakmış gibi geliyor ama yine de ne yazacağımı nereden başlayacağımı bilemiyorum, kelimeler yetmiyor.
Motörhead seven herkes izlemiştir herhalde ama izlemeyen ya da Motörhead sevmeyip yine de Lemmy’nin neden bu kadar sevilip sayıldığını merak eden varsa 2010′da çıkan Lemmy filmine bir baksın derim. Ben de aynı filmden Steve Vai’nin sözleriyle noktalayayım en iyisi:
“Kimse ona tamamen inanmadığı ve istemediği bir şeyi yaptıramaz ve böyle insanlara çok nadir rastlanır. Bu yüzden ona çok saygı duyuyoruz. Çünkü hepimiz böyle olmak istiyoruz.”
12.05.2017
@mrdSRP, türkçesi hiçbir yerde satılmıyor diye biliyorum fakat internette ‘lemmy 2010 izle’ yazınca türkçe altyazılı olarak pek çok sitede var.
Bu albüm ve önceki aftershock, motörhead albümlerine göre bazı farklılıklar taşıyordu. Onca yıla rağmen lemmy halen değişik tatlar denemeye çalışıyordu, devrimsel değişimler olmasa da misal gitarın daha çok öne çıkması, melodik kısımların artması gibi kimi değişimler vardı. O yaşa ve o kadar yaşanmışlığa rağmen halen bazı değişim süreçleri geçirme durumu da ancak Lemmy gibi bir ikondan beklenebilir bence. Bir söyleşisinde daha yığınla proje yapmaktan bahsediyordu. Yani uzatmadan diyeceğim şu ki, bu gibi adamların varlık sebebi olan müzik yine bu adamlar yaşadıkça hareketine devam eder, bunun üstüne yüz yıl daha yaşasa üretmeye devam ederdi. Bizi de buraya bağlayan her zaman için bu ısrar, kararlılık, bağlılık ve en önemlisi de sevgidir. Sevginin Lemmy gibi adamlardaki karşılığı da aha bu şarkılardır işte. Böylesi bağlı, tutkulu ikonları bundan sonraki dönemlerde göremeyeceğimiz için Lemmy’nin ve dönemdaşı ikonların yaralılarına daha çok saygı duymak gerek bence.
Dediğim gibi albüm, önceki albümle beraber bir değişimi de içeriyordu, iyiydi.
77 çıkışlı ilk albümleri sitede yok. Açtım dinliyorum. Muhteşem bir şey. Yaşam enerjisi, sevgi, pozitiflik, mutluluk veriyor. Doğanın, evrenin parçasıymış gibi hissediyorsunuz. İyi ki var oldun Motörhead. İyi ki var oldun Lemmy.
14.05.2023
@deadhouse, Albümle aynı isimli şarkı grubun yaptığı en iyi şarkılardan biri. Hawkwind versiyonu da ayrı güzel. Ama şu No Sleep ’till Hammersmith versiyonunun girişindeki bas paha biçilemez
https://www.youtube.com/watch?v=m3KNnpBqssE
Bu albüme ne kadar az yorum varmış. Motörhead’e yakışan bi son albüm, victory or die, choking on your screams falan en sevdiğim parçalarından. .
Böyle son mu olur yav müthiş. Fire Storm Hotel, Electricity… Bir önceki Aftershock da çok iyiydi. Bir önceki de ve bir önceki… Lemmy yaşasaydı, sağlığını korusaydı daha neler dinleyecektik demek.
Yüzeysel bakıldığında herhangi bir Motörhead albümü hep aynı deyip geçilebilir. Aslında öyle değil. Örneğin; bu albümde şarkı içlerinde çok küçük, belli belirsiz tempo değişimleri var. Minimalist bir müzik yapıyorsan böyle küçük akıllıca detaylarla müziğini devleştirirsin.
Progresif müziklerde on altı dakikalık şarkıyı göstere göstere deney maymunu edebilirsin. Parçanın başı, kıçı, ortası alakasızdır ama bolca şakşaklanır.
23 albüm aynı tarz, vur kaç Rock ‘n’ Roll icra edip, her seferinde kulağa şahane işler sunmak ise minik ama çok doğru dokunuşlar ister. Bu tarz nice grup 2-3 albüm sonra unutuldu (Quiet Riot mesela).
Bahattin abimiz ise son anına kadar dimdik durdu. Bad Magic de bunun göstergesi oldu.
Şüphesiz ki Phil Campbell’in ve Mikkey Dee’nin de bu albüme katkısı aynı derecede büyük.
10.07.2023
@Raddor, Motörhead albümlerinin birbirleriyle alakaları yok bence. Yüzeysel dinleyip geçen herkes hepsi aynı işte diyor. Bütün gitaristlerin riff yazma tarzları çok farklı, mikkey dee ve phil taylor’ın tarzları da bambaşka, öyle olunca müziğin tamamı da değişiyor, örneğin Brave New World ile Overkill’in, Sacrifice ile Another Perfect Day’in falan tek alakaları vokaller, Motörhead hiç çizgisini bozmadan gelişip evrilen ve zamana ayak uydurabilen grupların en iyi örneklerinden
10.07.2023
@eatthegun, bir husus da Motörhead’in İngiliz grubu olup, NWOBHM’ye yakın bir tarzda müzik icra ederken 90′lı yıllarda Los Angeles’a yerleşmeleriyle başlayan değişim. O tarihten sonra çıkan albümler bana İngilizden ziyade ABD’li bir grubu dinliyormuşum hissiyatı veriyor. Kaliforniya’nın havası suyu, Lemmy’yi etkiledi herhalde.
Mesela şöyle örnek vereyim. Overkill parçasının orijinali soğukta, pata pata yağan yağmura karşı yazılmış gibi.
Aynı parçanın 2007 exlusive versiyonu ise cayır cayır, Kaliforniya sıcağında kaydedilmiş gibi, kuru ve kumlu geliyor bana.
11.01.2024
@Raddor, Tam 6 ay sonra Motörhead övmeye gelip yorumu gördükten sonra gelen cevap: Katılıyorum. Tamamı Abd’de yazıp kaydedilen ilk Motörhead albümü March or Die diye biliyorum, ki onda da sonrasındaki albümlerde de bariz dediğin fark var. Rock N’ Roll’daki Blackheart nerede, Born to Raise Hell nerede örneğin.