Oğuz Sel
Zamanında müzikleri discman’le dinliyordum. Hatta ilk ve son discman’im RCA markaydı, bir ikinci el dükkanından almıştım. Odamdaki boş CD’lerin neredeyse istilacı konumuna geldiği ve 100’lük boş CD’lere hiç acımadan onlarca lira bayıldığım yıllarda, elimdeki tüm mp3’leri albüm albüm CD’ye aktarmak gibi bir manyaklığa giriştim. Sonuç hüsrandı tabii, olmadı bir şekilde, hem sıkıldım hem de yetişemedim bir süre sonra; zaten bu yaptığım anlamsız da gelmeye başladı. Kaydettiğim CD’lerin aralarından dinlemek için rastgele bazılarını seçerken süpsüper albümlere de denk geldim neyse ki, onca “yorgunluğa” teselli oldu en azından. Okul yollarında deli gibi dinlediğim ve o dönemler, onsuz bir yolculuğa çıkamadığım, discman’imin demirbaşı kıvamındaki albümlerden birini tanıtmak istedim bugün size, Thyrfing’in “ValdrGalda” albümünü.
Viking black metalin öncülerinden olmasına karşın bana göre en az kadri kıymeti bilinen gruplardan Thyrfing, kendi adını taşıyan ilk albümün ardından sanki önceki albümü başka bir grup yapmışçasına bir işe girişiyor ikinci albümünde ve atmosferse atmosfer, öfkeyse öfke, melodiyse melodi deyip dağıtıyor ortalığı. Bu tür müziklere aşina olanlar, albümdeki enteresan kısımları kolaylıkla fark ederler ama henüz albümü dinlemeyenlere ve türe aşina olmayanlara dikkat edilmesi gereken birkaç nokta söylemeliyim. Bunlardan biri melodi ve rif zenginliği. Grubun müzikal açıdan bana göre en üretken olduğu yapımlardan “ValdrGalda” başka bazı gruplar için de söylediğim “Riften rife, melodiden melodiden koşuyorlar,” kavramına tam uyuyor. Hani “Şu kısımları da üç beş akorla geçiştirelim,” diye bir kolaycılığa kaçmadan, baştan sona ıslıkla bile eşlik edilebilecek kalibrede ve melodik zenginlikte bir albüm bu.
Dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta gerek atmosferi gerekse şarkıları tamamlayan ve dâhi bu iki olguyu doğrudan şekillendiren klavyeler. Yalnızca piyano ve string’lerle değil, otantik sayılabilecek patch seçimleriyle de en dominant enstrümanlardan biri hâline gelen klavyeler, tüm bu müzikal zenginliği zirveye taşıyor ve işin ilginç yanı, birçok parçada klavyeyi çıkarırsanız şarkılar, salçasız kuru fasulye yemeği, yoğurtsuz İskender gibi oluyor.
Şarkı yazımı noktasında çıtayı önceki albümle kıyaslanmayacak kadar yukarı taşıyan Thyrfing üyeleri, pek çok parçayı, bir kompozisyonun olmazsa olmaz “Giriş, gelişme, sonuç” mekanizmasını “Giriş, gelişme, girişme” olarak ele alıyor. Bunu birinci, üçüncü, sekizinci ve onuncu parçaların son kısımlarına doğru nasıl değiştiklerini takip ederek siz de gözlemleyebilirsiniz.
Güzel güzel giden ve derdini müzikal olarak çok başarılı şekilde anlatan parçalar, son kısımlara geldiğinde konsantre gaza dönüşüp dinleyiciye adrenalin üstüne adrenalin salgılatıyor.Enstrüman hâkimiyeti ve melodik konulara girdikten sonra bu tarz müziklerin olmazsa olmazı teatral vokal mevzusuna şöyle bir değinmem lâzım. Thomas Väänänen kişisinin fantastik vokalleriyle şahlanan şarkılar diğer grup elemanlarının geri vokallerinin de katkısıyla dinleyiciyi tam bir savaş ortamına taşıyor. Kimi zaman olanaksız yapıdaki vokaller (arka arkaya bindirme şeklinde) kimilerine yapay gelebilecek olsa da ben o atmosferin başka türlü kurulabileceğini düşünemiyorum.
İyi ki tanımışım dediğim gruplardan biri Thyrfing; her ne kadar son dönemde yaptıkları işleri eskileri kadar sevemesem de müzikal kimliğimi ve zevkimi şekillendirdiklerini belirtmeden geçemeyeceğim. Türe sıcak bakın ya da bakmayın, her şekilde bu albüme bir şans verin. Kaybedeceğiniz yaklaşık 50 dakika olur ama kazanacağınız ve işiteceğiniz onlarca melodi ve rifin yanında 50 dakikanın hakikaten lafı olmaz.
bu tarz albüm kapaklarının hastasıyım
Çok sevdiğim bir albüm ve grubun da en iyi albümü bence , dediğin gibi Thyrfing çok underrated bir grup tarzının en iyi üç dört grubundan biri halbuki
25.04.2017
@Buhtunnasr, Ben Thyrfing gibi grupların yeteri kadar tanınmamış olmasına gerçek manada üzülüyorum. Niteliksiz diyebileceğim ve gereksiz şişirmeler neticesinde ünlenen onlarca grup varken böyle gruplardan çoğu müzikseverin belki haberi bile yoktur.