Erhan Yiğit
Sayısız müzisyenin ve sanatçının geçtiği sanat dünyasında birçok müzisyen ve sanatçı ilk başta tanındıkları kulvarları ve öz stillerini bir süreliğine bir köşeye bırakıp deneyselliğe yürümüşlerdir. Bunların çoğunluğu aslında başarılı sayılsalar da tüketici tarafından aldıkları tepkiler yüzünden yarattıkları güzelim eserler kaderlerine terk edilmiştir. Bu kritikte bu eserlerden birini; efsane bir grubun yetim albümü olan “Diabolus In Musica”yı ele alacağım. Albüm Slayer’ın en az ilgi çeken albümlerinden biri olmasına rağmen bunu yazmak zor olacak, çünkü bu albüm nu metal’den tutun hardcore’a kadar geniş bir müzik tarzı yelpazesini barındırıyor.
Bildiğiniz üzere 90′lı yıllarda grunge, nu metal, hardcore gibi müzik tarzlarının revaca binmesiyle dinleyiciler heavy metale karşı sahip oldukları ilgiyi hafiften kaybetmeye başlamış bunun sonucu olarak başta Metallica’nın “Load” ve “ReLoad” albümleri olmak üzere birçok heavy metal devlerinin söz konusu dönem albümleri birtakım değişime uğramıştır. Slayer ise bu dönemde boş durmayıp “Divine Intervention” ile “God Hates Us All” arasındaki albümlerini o yıllardaki müzik yapısına entegre etmeye çalışmıştır. “Diabolus In Musica” bu zincirin üçüncü halkası olmuştur.
Slayer bu güzide albümündeki şarkılarını elektronik öğgeler, wah pedalları ve çeşitli efektler kullanarak kendi öz stilleriyle sentez yapıp ortaya adeta modern bir mutfaktan çıkma bol soslu yemekler koymuştur. Bu değişimin en az etkilenen elemanı ise Tom amcanın ses rengi olmuştur.
Şarkılara değinmeye gelince, albüm 80′li yıllara göz kırpan atmosferiyle benim için başyapıt sayılabilecek olan Bitter Peace şarkısıyla açılış yapıyor. Sanki Kirk Hammett ve Kerry King ortak çalışması olan solosu ise albümün geri kalan gitar solo yapısı hakkında ipucu veriyor. Hız kesmeden Death’s Head isimli gaz parça kesik rifleriyle devreye giriyor, ortasında bulunan elektronik efektle şarkının bir anda havası değişiyor. Sona yaklaştıkça etkinliğini gösteren bas gitar atakları dinleyinceyi “noluyoruz abi ya?” demeye bırakmadan aynı gaza sahip olan Stain of Mind çalmaya başlıyor. Burada dikkatimi en çok çeken şey Tom Araya’nın eski tarzı ile gram alakası olmayan ama üstesinden rahatlıkla geldiği bir garip vokali.
Stain Of Mind’a kadar neredeyse her şey gaz ve hızdan ibaret, ta ki Overt Enemy konuşmalı, davullu ve baslı girişi ile ben bu oyunu bozarım diyene kadar. Albüm burada dinleyiciye nefes aldırırken bir yandan da (her zamanki gibi) şarkının uğursuz melodileri ile kulakları rahatsız ediyor. Perversion Of Pain de benzer tempoda girip kısa bir süre sonra hızlanıyor ve tekrar yavaşlıyor. Farkındayım sıkıcı oldu, ama thrash’vari riflerle tekrar hızlanıyor. Kararsız karakteriyle bu albümde benim favorilerimden oluyor. Buradan sonra albüm nispeten biraz daha dengeli bir hâl alıyor; Love To Hate bu dengeyi başlatan ilk eleman olurken sıra Season In The Abyss’den alışık olduğumuz clean introsu ile Desire şarkısına geliyor. Şarkı Tom’un psikopat vokalleriyle gönüllere taht kuruyor. Ayrıca solosu ve düzenden bir habermiş gibi görünen davulları dikkatlerden kaçmıyor.
Albüm, In The Name Of God’dan sonra tekdüze hâle geliyor fakat geriye kalan şarkılar olan Scrum, Screaming Of The Sky ve Point de diğer parçalar gibi kendi benliklerini sergileyerek son dakikaları sıkıcı olmaktan kurtarıyor.
Bu albümde en çok takdir ettiğim şey: Slayer’ın alışık olmadığımız ögeleri büyük bir profesyonellik örneği göstererek hiç sırıtmadan thrash ve hardcore potasında eritmesi diyebilirim. Albüm her ne kadar beklenen sükseyi gerçekleştiremese de kanımca Slayer’ın yaptığı en cesur albüm sıfatıyla diskografideki yerini alıyor.
Bu albümü hiç dinlemedim, God Hates Us All’dan da sadece albüme adını veren şarkıyı biliyorum. Nedense iki albümü dinlemek adına da içimden bir istek gelmedi bunca yıldır.
11.03.2017
@Ahmet Saraçoğlu, God Hates Us All güzeldir dinlemeni tavsite ederim. 80′ lerdeki etkiyi yapmasada 2000′ lere iyi bir giriş yapmıştır slayer o albümde.
12.03.2017
@Ahmet Saraçoğlu, Bir an önce dinlemeni tavsiye ederim. Nedenine gelirsek 90′lar genel metal yapısından etkiler barındırsa da ki bu etkiler yer yer groove ve yer yer nu metal etkileri oluyor aygır gibi bir albüm var karşımızda. Tabi ki dersen Slayer’ın hız delisi hallerini beğeniyorum ya da daha melodic işlerini beğeniyorum dersen bu albüm biraz bu iki olgudan eksik. Ama kesinlikle hem sound olsun hem parçaların genel yapıları olsun 90′yılların sonunda yapılabilecek en iyi thrash albümlerinden birkaç tanesinden birisi.
Bu arada bana kalırsa da ”God Hates Us All” albümünü dinlemezsen bir şey kaybetmezsin. 94 tarihli albümleri ile birlikte en zayıf albümü oluyor tanrının bizlerden nefret ettiğini söyleyen bu tahrik edici ama cool isimli albüm.
Benim için önemi büyük olan bir albümdür çünkü Slayer’ı ilk kez bu albümle tanıdım. Hatta ilk dinlediğim şarkı Death’s Head. Aylarca bu albümü dinledikten sonra diğer albümlere geçebildim ;)
bilgisayarların ustasıyım, slayer’in hastasıyım…
Benim de ilk dinlediğim Slayer albümü bu. Abimin kasetleri arasında bulmuştum.
Linç yemem umarım ama bu albümde Nu-Metal etkisi var. Slayer’ın en kötü albümü.
undisputed attitude albümlerinide yazarsan sevınırım baya. şarkı sürelerini ilk gördüğümde ”AHA SLAYERDAN GRİNDCORE MU GELİYOR LAN?!” demiştim. sonra anladım farklıymış.
Vasat Slayer’ın en vasat albümlerinden biri. O kadar vasat ki albüme dair aklımda hiçbir şey kalmamış. Gerçi Seasons in the Abyss’den sonra koskoca Slayer’da bi tane adam gibi albüm yok. Bu albümün bu kadar dandik olması da süpriz değil yani. Bu gene iyi, daha sırada Repentless gibi kepazelikler var. Otur 3/10.
Ulan Anthrax’ı yıllar boyunca itin götüne soktuk ama şimdi düşünüyorum Anthrax falan çok iyi bu Slayer’ın yanında. Big Four’u hak etmeyen biri varsa o Anthrax değil Slayer’dır. Şunu kabul edin sevgili kardeşlerim: Slayer’ın ismi var cismi yok. Vasat bir grup bu Slayer.
12.03.2017
@Küçük Zenci, hacı anthrax’ ın rap metal albümünü dinlemedin mi allah için? :D diğerlerine oranla hiç değilse sertliklerini yitirmemişler. Heavy metale kaymamışlar. Sence de öyle değil mi?
12.03.2017
@killyourselfchuck, Hocam ben olaya o gözle bakmıyorum, benim tek derdim kaliteli müzik. İsterlerse pop yapsınlar yeter ki iyi bir müzik olsun. Ama Slayer’a bakıyorum son derece kısıtlı, kapasitesi sınırlı, vasat, sıradan, tek düze bir grup. 1990′dan beri ilk 5 albümün ekmeğini yiyorlar, hep aynı terane. Tür gözüyle bakmıyorum olaya, müzikalite olarak bakıyorum. Zaten Slayer’da durum böyle bir de grubun en yetenekli iki elemanı Dave Lombardo ve Jeff Hannemansız son albüm iyice rezil rüsva.
12.03.2017
@Küçük Zenci, Yani demem o ki böyle hep aynı şeyin içinde sıkışıp kalacaklarına keşke Rap Metal yapsalardı da iyi bir müzik olsaydı ortada. Bunu tercih ederdim. Metallica’nın Load/Reload’ına bu yüzden hiçbir zaman bok atmadım ben.
12.03.2017
@Küçük Zenci, doğru söylüyorsun, aynı şeylerin içine sıkışıp kalmak çok sık görülen bir durum ama bence en çok saygıyı big 4′ dan slayer hak ediyor. Sadece ilham oldukları grupları düşününce bile. Death Metal ve Black Metal gruplarına bile ilham oldular. Thrashcileri saymıyorum bile. Brutal kullanan çoğu Thrash grubuna bak Almanya’ da Slayer’ ı gösterirler. Son albümleri rezalet tabii ki ama Sarı Şeytanla, Allah gibi baterist olmayınca olmuyor. Bu albüme dönersek bence ortalama bir albüm hacı slayerın bu kadar cesur girişmesine sevindim. Çünkü gruptakiler kıt beyinli. Özellikle Kerry, anasını satayım adam 90′ larda thrash bitince patlayan PanterA’ ya yanaşmak için her şeyi yaptı. Ortaya da bu çıktı. :D Son olarak Load bence de bok atılcak bir albüm değil ama Reload çok kötü. Load’ tan kalan parçaları tıkıştırmışlar içine. Tamamen para tuzağı. Grek yoktu Reload’ a bana kalırsa. Sen ne düşünüyorsun?
12.03.2017
@killyourselfchuck, Tabii ki Slayer’ın metal dünyasına yaptığı katkıları inkar etmiyorum neticede Reign in Blood gibi efsane bir albüm yapmış adamlar. Ama görüyorsun nerdeyse 30 yıldır aynı şeyin içine hapsolmuş bir grup var ortada. Sana şöyle söyliym Slayer metal dinlemeye başladığım ilk yıllarda abartmıyorum en sevdiğim gruptu. Ulan dedim adamlar ne albümler yapmış. Sonra zaman geçtikçe farkettim ki adamlar 182721638 albümdür aynı kalıplar içerisinde. Formül 30 yıldır aynı. Bu durum canımı sıkmaya başladı. Slayer’a eski sevgimi tamamen kaybetmiş durumdayım sırf bu yüzden. Zaten o arada Jeff Hanneman öldü, Dave Lombardo’yu kovdular derken ipler iyice koptu bende. En son Repentless diye bi albüm çıktı yüzümü buruşturdum dinlerken o derece.
Load/Reload’a gelince. Şahsen bir grup böyle Slayer gibi aynı şeyin içine hapsolmaktansa, Load/Reload çıkarsın razıyım. Kaldı ki özellikle Load çok kaliteli bir albüm. Belki ticari olmakla eleştirirsin orası ayrı, haksız da değil bu eleştiriler. Ama ben bir dinleyici olarak yapılan iş kaliteliyse aynı şeyin içine hapsolmak yerine gitsin pop yapsın razıyım. Kendini 30 yıldır geliştirememek/yenileyememek bence daha kötü bir şey.
12.03.2017
@Küçük Zenci, bu arada ilk yazdığın yorumu tam okumamışım, müzikalite olarak bakıyorum demişsin. Big 4′ daki herkes 80 lerde yaptığı albümlerin ekmeğini yiyor? Megadeth ve Metallica dışında.
28.01.2019
@Küçük Zenci, “Yani demem o ki böyle hep aynı şeyin içinde sıkışıp kalacaklarına keşke Rap Metal yapsalardı da iyi bir müzik olsaydı ortada. Bunu tercih ederdim.”
Çok yanlış bir düşünce. Tarz denen bir şey vardır, gurur denen bir şey vardır. Döneklik iyi bir şey değil. Ben bir grup ismi duyduğum zaman, o grubun bütünleştiği tarzın aklına gelmesini isterim. Zibilyon tane farklı şeyin değil.
12.03.2017
@Küçük Zenci, Hocam sanırım ilk defa senle zıt düşüyoruz. :)
12.03.2017
@Ashes of the Wake, Olsun canın sağolsun :)
İlk aldığım albüm. Hafif yağmur yağan bir akşamüstü o zaman nerden geldiğini bilmediğim siyah deri bi ceket bulmuştum evde. Dışarı çıkayım dedim, aşağı arkadaşların yanına ineceğim diye anneannemden izin aldım. Yalan tabi, Dilek diye bi kıza aşıktım onun evinin dibine gidip amele gibi durup camlara bakıyordum yaşım da 12 falan. Sonra sıkıldım herhalde bizim sahilde eskiden bi Raksotek vardı, onun alt katında metal müzik albümleri de olurdu. Slayer’ı biliyordum, bizim metalci bi arkadaş vardı, onun evinde metal müzik dinliyorduk okul çıkışında. Cebimde de para vardı, bu albümün kasedini aldım. Eve geldim heyecanla dinlemeye başladım. Bayılmıştım, hala da çok severim.
Bir de Stain of Mind şarkısında ”godlessness is life” diye bir cümle geçer, beni ateist yapan değil de dünyada benden başka böyle şeyleri düşünen insanlar da varmış ya diye düşündürmüştü. Bir elde sözlük bütün albümdeki sözleri çevirmeye çalışıyordum. Çok korkmuştum ama kafamı çok güzel açmıştı. O yüzden bende bu albümün çok farklı bir anlamı var. Bitter Peace ve Point de çok bomba şarkılardır, özellikle Point hakkı çok yenilmiş bir Slayer şaheseridir.
Bu albümde kullanılan gitar tonlarına bayılıyorum.
O zamanlar gençtim. Metal ile çok alakam yoktu ama hafiften bir merak içindeydim. Bir gün bi müzik mağazasında öylesine albümlere bakıyorum. Bir taraftan da mağazada ki görevli kızla kesişiyoruz. Bu esnada kapağımı ilginç geldi nedendir bu albümü seçtim. Tabi o sıralarda slayer dinlemişliğim pek yok ama ismen biliyorum tabi. Aldım albümü sonra gittim kızın yanına. Kız önce albüme baktı sonra bana baktı, öyle tuhaf bir bakış attı. “Sen ve bu albüm ne alaka?” der gibisinden. O kaset varmı şimdi bende, yok tabi ki. Tekrar dinleyesim de yok açıkçası :)
en iyi değil ama en sevdiğim slayer albümü. 8 adil bir puan olmuş. harika riffler var. üzerimden çıkarmadığım tişörtü yüzünden amk satanisti diye uğruna çomarlarla kavga etmişliğim bile var. o yüznden ayrı sahiplendirim :)