Cemil Okumuş
Sanatın her alanında olduğu gibi müzikte de gerek biçimin, gerekse içeriğin yaratıcı olmaktan uzak ve insanların duymak istemedikleri şeyler hakkında konuşmaya cesaret edemeyen kişilerin tekelinde bulunması her zaman sanatsal gelişimin ve açık fikirliliğin önünde engel oluşturmuştur. Alışılmışın dışına çıkan sanatçılar, her ne kadar popüler kültür tarafından canavar olarak gösterilse de sanatı ileri taşıyanlar her zaman korkusuz ve cesur girişimlerde bulunmuş sanatçılardır. İşte metal müzikte de Cannibal Corpse bu cesareti ve atılganlığı göstererek insanlara metal müziğin hem müzik hem de konu bakımından sınırlandırılamayacağını gösteren gruplardan biri oldu. Popüler medyanın karalamaları, yasaklama girişimleri, onların ne müzikal başarılarının ne de yaptıkları türde bir efsane olmalarının önüne geçebildi.
1980′li yılların sonlarında ABD’de thrash metal etkisinden kurtulup kendi sound’unu ortaya koyan death metal; Morbid Angel, Obituary, Deicide gibi bu akımın özünü belirleyen ve bu özü, onu en belirgin şekilde saf bir zenginlikle ortaya koyan grupların elinde gelişmişti. “Altars Of Madness“, “Slowly We Rot”, “Cause Of Death“, “Deicide” gibi çok sağlam albümlerle yaratılan death metal, Cannibal Corpse ile daha da vahşi ve cüretkar hale gelecekti. 1990’da çıkardığı “Eaten BackTo Life” ile kendi death metal anlayışını tanıtan Cannibal Corpse, “Butchered At Birth”te kendi karakterini belirginleştirerek hem death metalin sert ve vahşi yapısını en iyi şekilde ifade eden gruplardan biri olacak hem de brutal ve teknik death metale kapı aralayacaktı. 80′li yılların sonlarından günümüze kadar gelen süreç içerisinde kendi içinde death metali işleme anlamında pek bir özgünlüğe sahip olmayan, tekdüze ve sıkıcı bir müzik ortaya çıkaran pek çok death metal grubunun gelip geçtiğini düşünürsek Cannibal Corpse’un müziğine baktığımızda death metali ne denli özümsediklerini ve onu köklerinden koparmadan ne denli kendilerine has bir şekilde işleyebildiklerini görüyoruz.
“Butchered At Birth” 1991′de yayınlandığında death metalin yapısını dikkate değer bir şekilde geliştirmişti. “Butchered At Birth”te İlk fark ettiğimiz şey Cannibal Corpse’un gitar tınısını ve distorsiyonu daha vurgulu hale getirip kendine özgü canlı ve belirgin bir sound yaratması. Belirgin gitar tınısı çalınan tüm riflerde canlılığı koruyor. Albümün en dikkate değer noktalarından biri kompozisyonu. Akorlardan yararlanılarak oluşturulan rifler ile tek bir telden çalınan ve ard arda gelen tellerde çalınan riflerin arasındaki geçişler ve bunların parça içinde bir araya geldiklerinde yarattığı uyum son derece güzel. Riflerde belli bir notanın baz alınmadığını farklı notaların birbirleri arasındaki geçişkenliği ve uyumundan yararlanılarak zengin bir armoni yaratıldığını görüyoruz ve bu durum albümün sıkıcı olmasını engelleyerek baştan sona dinleyicinin ilgisinin canlı kalmasını sağlıyor. Ses aralıklarındaki ve parça içinde ölçüdeki değişimler ve parçaların bazı bölümlerinde bilinçli ve akıllıca uygulanmış teknik enstrüman kullanımının her ne kadar bir teknik death metal grubu olmasa da Cannibal Corpse’u teknik death metalin yolunu açan bir grup yaptığı söylenebilir.
Bu durum ayrıca Cannibal Corpse’un karmaşık partisyonlarla başa çıkabilme konusunda ne kadar usta olduğunu da gösteriyor. Albümün bir diğer dikkat çeken özelliği, davulun albümün oldukça içinde olması. Parçaların gidişatına ve tempodaki değişimlere hep uyum gösteren, blast’i yoğun şekilde kullanan, yeri geldiğinde tempoyu düşüren, yeri geldiğinde yükselten, yeri geldiğinde kick’lerle destekli davul kullanımı albümün hızının ve sertliğinin ayarlanıp sürdürülmesinde çok önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Sololar çok kafalarına göre takılmayan, parçalarla kaynaşmış, değerlerini parçalarla olan uyumlarından alıp onların lezzetini artıran sololar.Ve elbette Chris Barnes faktörüne de bir parantez açmamız gerekiyor. Brutal vokalin zirvesi olan Barnes’ın oldukça alçak perdeden yaptığı vokalleri, Cannibal Corpse’u Cannibal Corpse yapan, o yıkıcılığı, sertliği ve vahşeti dinleyiciye hissettiren en önemli unsurlardan biri. Albüm boyunca gücünü ve canlılığını hiç kaybetmeyen, parçaların gidişatına, farklı kısımlarına hep aynı ses tonuyla ayak uyduran bir vokal. Barnes aynı zamanda şarkı sözlerinin de yazarı ve bu da onu Cannibal Corpse’un tavrının oluşması konusunda önemli bir yere koyuyor.Bütün unsurların başarıyla bir araya getirilmesi, hızın, hızdaki çok iyi ayarlanmış değişimlerin, parça içinde rif yapıları farklı bölümlerin bir araya getirilmesinin ve sertliğin bu dahiyane kombinasyonu Cannibal Corpse’un büyük bir müzikal deha olduğunu ortaya koyarak, Cannibal Corpse’a eşsiz bir statü kazandırıyor ve onu death metalin üstatlarından biri yapıyor.
Cannibal Corpse’u ön plana çıkaran bir başka önemli şey ise şüphesiz müstehcen ve şiddete dayalı konuları açıkça işlemesi ve bunu şarkı sözlerinde olduğu kadar albüm kapaklarında da ortaya koyması. “Butchered At Birth”ün kapağı da grubun en çarpıcı kapaklarından biri. Bu cesur tavrıyla konu seçimine ve sanatsal tasvire zincir vurulamayacağını haykıran Cannibal Corpse tema olarak da death metalin vahşi ve öfkeli tavrını en iyi yansıtan gruplardan biri.
Cannibal Corpse, “Butchered At Birth”den sonra gelen “Tomb Of The Mutilated” ve “The Bleeding” ile kendi müziğinin zirvesine çıkmış, daha sonra ne kadar Cannibal Corpse olduğu tartışılacak bir döneme girmişti. “Butchered At Birth” hem Cannibal Corpse’un hem de death metalin tarihsel gelişimini anlamak isteyenlerin mutlaka dinlemeleri gereken kilometre taşı bir albüm.
Hassiktir be. Bende kaç gündür bu albümün kritiğini yazıyordum. Nasip değilmiş. Neyse, yazarın eline sağlık, benim yapamayacağım kadar iyi plmuş. Tam albüme yaraşır bir kritik.
21.03.2017
@SalihCetin, Sitenin sahibi olsaydım senin de kritiğini yayınlardım haha
Cannibal Corpse’un en iyi albümlerinden biri. Tomb of the Mutilated’ın bir tık altı. Az kafa sallamadık.
Kapak da sevgi dolu, muhteşem bir estetik harikası, insana huzur veriyor. Tablosunu mutfağıma asmayı düşünüyorum. İştahımı açar, yemeklerde bakıp bakıp huzur dolar, dünyanın güzelliklerini anlayıp şükür ederim.
Affedersiniz ortalığın amuğuna taaa o yıllardan koymaya başlamış bu babalar. Tok bir sertlik, iğreti derecesinde vahşilik ve alın size zikici tim Cannibal Corpse!
Lisedeyken çekme kaseti vardı bunun. Suyunun suyu kıvamında olduğu için ne zil sesleri anlaşılıyordu ne diğer tiz tonlar. İşin acayibi, Chris’in sesi daha boğuk, daha korkunç ve insanlık dışıydı. Biz de o zamanların hızlı metalcisi olarak okul servisinde, sabahın köründe bu kaseti rica minnet servisçi abiye veriyorduk çalsın diye. Yolun yarısında Rober Hatemo çalıyordu, yarısında da bu albüm. Servisteki arkadaşlarla tartışma yaşamışlığım filan bile var Butchered at Birth yüzünden. Ayrıca hayatımda duyduğum ilk brutal vokaller de yine bu albüme denk gelir.