Bir grubu kuran besteci iki gitarist gruptan ayrılmasına rağmen, gruptaki diğer müzisyenler grubu bir arada tutmak adına her şeyi yapıyorlarsa, o grubun müziği değerlidir.
Bir gruba, kuruluşundan 12 yıl sonra giren bir gitarist o grubu her şeyiyle sahiplenip grubun tek bestecisi hâline geliyor ve grubu yaşatmak adına her şeyini veriyorsa, o grubun müziği değerlidir.
MORS PRINCIPIUM EST böyle bir grup. Melodik death metalin en iyi ilk albümlerinden birini çıkaran, ardından “The Unborn” ile sound’larını yeni sulara yelken açtıran ve 2007′deki albümünün ardından iki gitaristinin gruptan ayrılmasıyla cücük gibi ortada kalan bir oluşum. Melodik death metal dünyasının gitarı en etkin kullanan birkaç grubundan biri olan MORS PRINCIPIUM EST’in iki gitaristini yitirmesinin ardından İngiliz oğlan Andy Gillion’ı kadroya katması ve “babuş artık sen ne yazarsan bu grup o olacak” demeleri, ciddi anlamda enteresan işler.
Gillion’ın bu sorumluluk dâhilinde grubu sahiplenmesi, 2000′den beri grupta olan diğer elemanların MORS PRINCIPIUM EST’in devam edebilmesi için buna okey demeleri ve ne olursa olsun bu grubu devam ettirmek için ciddi uğraş vermeleri, grup üyelerinin MORS PRINCIPIUM EST müziğine olan güvenlerinin, sevgilerinin ve inançlarının çok net bir göstergesi.
Her ne kadar 2003′ten beri itinayla dinlediğim, kimsecikler bilmezken “Inhumanity” ve “The Unborn” albümlerini baştan sona gitarda çıkardığım (sololar hariç… lütfen) MORS PRINCIPIUM EST’in ilk üç albümünü sonrakilere göre daha çok sevsem ve grubu o albümlerdeki sound’uyla kafama yazsam da, sonraki albümlerin de MORS PRINCIPIUM EST sound’u içerisinde tasarlanmış ve -bence- yaratıcılık olarak az daha geride, ama genel anlamda yine başarılı eserler oluşları dolayısıyla gruba olan ilgimi ve merakımı hiçbir zaman yitirmedim.
Şu an karşımızda duran “Embers of a Dying World” elbette ki tepeden tırnağa saf bir melodik death metal albümü. AT THE GATES’in temellerini attığı yırtıcı rif tabanlı melodeath’i itinayla icra eden MORS PRINCIPIUM EST; türdaşlarına oranla daha yüksek teknik beceriye sahip olması ve melodiye sırtını dayamadığı anlarda da ilgi çekici rif ve düzenlemelerle kendini belli etmesiyle öne çıkıyor. SOILWORK, IN FLAMES klonu sayısız grup, şarkılarını güzel olduklarını düşündükleri temel bir melodi üzerine kurmaktan vazgeçmeyedursun; MORS PRINCIPIUM EST hâlâ yaratıcı ve insana gitar çalma isteği aşılayan rifler püskürtmeye devam ediyor.
“…and Death Said Live“den biraz daha iyi bir albüm olduğunu düşündüğüm “Dawn of a 5th Era“yla kıyasladığımda; grubun bu ikinci dönem gazı ve inadı ile silinip gitmemesi, Japonya’yı falan turlaması gibi şeylerin etkisiyle “haydi arkadaşlar rüzgârı arkamıza aldık verelim gazı” tadında bir ruh hâliyle “Embers of a Dying World”e ekstra bir anlam yüklediklerini düşünüyorum. Albümde hiçbir şey yoksa bile net bir iştah, canlılık ve heyecan var. Rifler, melodiler ilk albümlerdekiler kadar akılda kalıcı değil belki, ancak şarkı yazımı ve düzenleme namına ciddi düzeyde güçlü bir iş var.
Grubun bestecisi Andy olsa da, MORS PRINCIPIUM EST’in asıl sahibi davulcu Mikko ve vokalist Ville, zira kendileri 18 ila 16 yıldır gruptalar. Bu durumdan dolayı ortaya çıkan bir sahiplenme ve akabinde karşımıza çıkan bir etkinlik de söz konusu. Ville’nin vokalleri, adeta Stanne/DARK TRANQUILLITY düzeyinde önemli bir rol oynuyor ve grubun müziğindeki dinamizmi yükseklerde tutuyor. Büyük oranda statik bir melodeath vokali dinlesek de, yer yer deneysel brutal vokal kullanımlarına da tanık oluyoruz. Aynı şekilde davul da gitarların kompleksliğini iyi destekler nitelikte etkin bir rol üstleniyor.
Adını söylemenin bile ayrı bir zevk olduğu MORS PRINCIPIUM EST müziği, belli ki grupla ilişkili müzisyenler açısından müzikten öte bir anlayış durumunda. Gitaristlerin ayrılması ve Andy’nin gelmesi sonrası grubun sound’undaki organik değiş(meyiş)im, MORS PRINCIPIUM EST’in müziğinin ne olması gerektiği konusunda herkesin ortak bir paydada buluştuğunu kanıtlıyor. “Embers of a Dying World” bu açıdan bakıldığında bence Andy’li dönemin en iyisi. Türün formülleri her anlamda kullanılsa da, grubun kalıtsal yaratıcılığı ve kendine özgü havası sayesinde melodik death metal namına nefis bir işle karşı karşıya olduğumuzu anlamak için albümü bir iki kez dinlemek yetiyor.
“Embers of a Dying World” bu devirde bulabileceğimiz en saf, en görkemli, en yaratıcı melodik death metal albümlerinden biri. Grubu bunun için, ama daha da önemlisi vazgeçmedikleri için canı gönülden kutluyorum. İki gitaristi ayrılan bir grubu dağıtmak dünyanın en kolay işi, ancak buna boyun eğmeyip ayağa kalkma cesaretini gösterdikleri için MORS PRINCIPIUM EST benim için her zaman değerli ve ilham verici bir grup olacak.
Kadro Andy Gillion: Gitar, programlama
Mikko Sipola: Davul
Teemu Heinola: Bas
Ville Viljanen: Vokal
Şarkılar 1. Genesis
2. Reclaim the Sun
3. Masquerade
4. Into the Dark
5. The Drowning
6. Death Is the Beginning
7. The Ghost
8. In Torment
9. Agnus Dei
10. The Colours of the Cosmos
11. Apprentice of Death
Bu adamların hiçbir albümü kötü değil, hatta vasat bile değil. Melodik death metal’in en istikrarlı ve en özgün gruplarından biri olduğu görüşündeyim. 2012′de …And Death Said Live albümleri ile tanımıştım grubu, ve o zamandan beri arayı hiç uzatmadan düzenli olarak dinliyorum her albümünü. Son üç albümünü kıyaslayacak olursam, 2012 albümü en iyisiydi bence, ama bu albüm de diskografide kötü bir yerde durmuyor. Kritik için teşekkürler.
Kesinlikle Gothenburg Melodik Death Metal’in şu an en iyi temsilcisi. Ben de …And Death Said Live ile tanıştım ve Dawn of the 5th Age albümü ile daha da bağlandım. Andy Gillion tam bir virtüöz. Ville’nin vokalleri de net brutal vokal nasıl olmalı dersi veriyor. Bu albümde The Colours of the Cosmos, Apprentice of Death, Into the Dark, Reclaim the Sun ve The Ghost dikkat çeken parçalar.
İstikrar ve azmin grubudur Mors Principium EST. Eski albümlerine daha başlamadım ama son 3 albümünde bir-birinden geri kalır yanı yok. Melodic Death Metal seven kime dinletsen ayıla-bayıla dinler. Her albümde de az biraz bile farklı bir şeyler ortaya koymaya çalışıyorlar. Mesela bu albüm diğerlerine nazaran bir melankolik olmuş bana göre. İşin ilginç tarafı böyle gruplar çoğu zaman Nuclear Blast, Napalm Records gibi şirketlerin bünyesinde oluyor. Hala AFM Records bünyesinde kalıyorlarsa herhalde kontratlarının şartları onlara yetiyor.
En çok beklediğim albümdü, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki tüm beklentilerimi karşıladılar. Benim için şu vakitte senenin albümü, sene sonunda kesinlikle listemde tepelerde olacak. Dağılmanın eşiğinden kaç kere dönüp hala yola devam edebilmeleri ve kalitelerinden hiç taviz vermemelerine ancak helal olsun denir gerçekten.
Andy Gillon şu anda aktif olan gitaristler arasında favorilerimden. Şarkı yazmayı çok iyi bilmesinin yanında ne kadar kafa biri olduğu da albüm üzerine çektiği videolarda belli. Bu albümde Rashid’in de dediği gibi önceki albümün üzerine bir şeyler koymayı başarmışlar. Orkestra önemli bir yere sahip bu albümde, bu durum da önceki albüme nazaran melankolik bölümlerin daha fazla olmasının sebeplerinden biri bence. Bu etkinin en net görüldüğü parça “Death Is The Beginning”.
Albümdeki favori parçam ise “The Ghost”. Bence bu şarkıda yırtıcılık ve melankoli dengesi mükemmel kurulmuş. Beste olarak yaptıkları en iyi parçalar arasında rahatlıkla gösterebilirim.
Kritik için teşekkürler, başka bir kritik (sanırım Fen’in albümüydü) altında Plague belirtmişti bu diyeceğimi: Kritikler erken yayınlanınca albüm piyasaya çıktığında kritiği çok gerilerde kalmış oluyor. Bu albümde de benzer bir durum oldu. Bunu önlemek için sitenin bir köşesinde “Bu Hafta Çıkacak Olan Albümler” diye bir kısım olabilir. İçinde kritiği zaten yazılmış olan albümler yer alabilir böylece bu durumun etkileri bir nebze önlenmiş olur gibime geliyor.
MPE dinleyicisini üzmemeye devam ediyor desek yeridir.Yine çok çok iyi albüm.’Embers…’ nispeten daha akılda kalıcı son iki albüme kıyasla.’The Ghost’ sadece albümün değil MPE’nin şimdiye dek yazdığı en iyi şeylerden biri olabilir.
Bir de albümü dinlerken kapağın renk paletinden ve senfonik/ilahi koro düzenlemelerinden olsa gerek Rotting Christ’ın Genesis’i aklıma geldi.
merakla bekliyordum bu albümü ve umduğumu verdi diyebilirim.Tabi beklentinin çok yukarısına çıkan bir grup değil yaptıkları müzik belli sonuçta ve bu işte çok başarılılar
Bu adamların hiçbir albümü kötü değil, hatta vasat bile değil. Melodik death metal’in en istikrarlı ve en özgün gruplarından biri olduğu görüşündeyim. 2012′de …And Death Said Live albümleri ile tanımıştım grubu, ve o zamandan beri arayı hiç uzatmadan düzenli olarak dinliyorum her albümünü. Son üç albümünü kıyaslayacak olursam, 2012 albümü en iyisiydi bence, ama bu albüm de diskografide kötü bir yerde durmuyor. Kritik için teşekkürler.
Kesinlikle Gothenburg Melodik Death Metal’in şu an en iyi temsilcisi. Ben de …And Death Said Live ile tanıştım ve Dawn of the 5th Age albümü ile daha da bağlandım. Andy Gillion tam bir virtüöz. Ville’nin vokalleri de net brutal vokal nasıl olmalı dersi veriyor. Bu albümde The Colours of the Cosmos, Apprentice of Death, Into the Dark, Reclaim the Sun ve The Ghost dikkat çeken parçalar.
Mors Principium Est fanlarını şu gruba bekliyoruz: https://www.facebook.com/groups/204894953268308/
İstikrar ve azmin grubudur Mors Principium EST. Eski albümlerine daha başlamadım ama son 3 albümünde bir-birinden geri kalır yanı yok. Melodic Death Metal seven kime dinletsen ayıla-bayıla dinler. Her albümde de az biraz bile farklı bir şeyler ortaya koymaya çalışıyorlar. Mesela bu albüm diğerlerine nazaran bir melankolik olmuş bana göre. İşin ilginç tarafı böyle gruplar çoğu zaman Nuclear Blast, Napalm Records gibi şirketlerin bünyesinde oluyor. Hala AFM Records bünyesinde kalıyorlarsa herhalde kontratlarının şartları onlara yetiyor.
En çok beklediğim albümdü, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki tüm beklentilerimi karşıladılar. Benim için şu vakitte senenin albümü, sene sonunda kesinlikle listemde tepelerde olacak. Dağılmanın eşiğinden kaç kere dönüp hala yola devam edebilmeleri ve kalitelerinden hiç taviz vermemelerine ancak helal olsun denir gerçekten.
Andy Gillon şu anda aktif olan gitaristler arasında favorilerimden. Şarkı yazmayı çok iyi bilmesinin yanında ne kadar kafa biri olduğu da albüm üzerine çektiği videolarda belli. Bu albümde Rashid’in de dediği gibi önceki albümün üzerine bir şeyler koymayı başarmışlar. Orkestra önemli bir yere sahip bu albümde, bu durum da önceki albüme nazaran melankolik bölümlerin daha fazla olmasının sebeplerinden biri bence. Bu etkinin en net görüldüğü parça “Death Is The Beginning”.
Albümdeki favori parçam ise “The Ghost”. Bence bu şarkıda yırtıcılık ve melankoli dengesi mükemmel kurulmuş. Beste olarak yaptıkları en iyi parçalar arasında rahatlıkla gösterebilirim.
Kritik için teşekkürler, başka bir kritik (sanırım Fen’in albümüydü) altında Plague belirtmişti bu diyeceğimi: Kritikler erken yayınlanınca albüm piyasaya çıktığında kritiği çok gerilerde kalmış oluyor. Bu albümde de benzer bir durum oldu. Bunu önlemek için sitenin bir köşesinde “Bu Hafta Çıkacak Olan Albümler” diye bir kısım olabilir. İçinde kritiği zaten yazılmış olan albümler yer alabilir böylece bu durumun etkileri bir nebze önlenmiş olur gibime geliyor.
MPE dinleyicisini üzmemeye devam ediyor desek yeridir.Yine çok çok iyi albüm.’Embers…’ nispeten daha akılda kalıcı son iki albüme kıyasla.’The Ghost’ sadece albümün değil MPE’nin şimdiye dek yazdığı en iyi şeylerden biri olabilir.
Bir de albümü dinlerken kapağın renk paletinden ve senfonik/ilahi koro düzenlemelerinden olsa gerek Rotting Christ’ın Genesis’i aklıma geldi.
merakla bekliyordum bu albümü ve umduğumu verdi diyebilirim.Tabi beklentinin çok yukarısına çıkan bir grup değil yaptıkları müzik belli sonuçta ve bu işte çok başarılılar