# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
YUNANİSTAN METAL DOSYASI
05.12.2016

Yunanistan metal piyasasında neler oluyor? Plak şirketleri, metal dükkânları ve müzisyenlerle konuştuk, yerinde inceledik.

Hazırlayanlar:
Ahmet Saraçoğlu
Güzide Arslaner

Daha önce yapmadığımız türden bir röportaj, inceleme, makaleden merhaba. Bu kez ne bir kritik, ne bir röportaj, ne de bir makaleyle birlikteyiz aslında. Geçtiğimiz Temmuz ayında yaptığımız Yunanistan ziyareti sırasında, Yunanistan metal sahnesinin durumuna göz atmak, neler olup bitiyor öğrenmek ve Pasifagresif okurlarıyla paylaşmak adına Atina’daki metal dükkânları, plak şirketleri ve müzisyenlerle görüştük, çeşitli temaslarda bulunduk. Yunan metal sahnesini 25 yıldan uzun süredir takip eden bu kişilerle yaptığımız görüşmeler sayesinde, Türkiye ve Yunanistan piyasalarının benzer ve farklı yanlarını görme imkânı bulduk. Görüştüğümüz kişilerin hepsi de bize çok sıcak davrandı, ikramlarda bulundu, albümler hediye ettiler, bazı konularda içlerini dökecek birilerini bekliyormuşçasına ayrıntılı, kapsamlı cevap verdiler.

Şimdi gelin yavaştan girişimizi yapalım.

Yunanistan, son dönemlerde özellikle ekstrem türlerde çıkardığı gruplarla dikkat çekiyor. Ülkemizde de çok sevilen ROTTING CHRIST, SEPTICFLESH, FIREWIND gibi metal dinleyen herkesin bildiği grupların yanı sıra, türleri adına enfes işler yapan pek çok grup da özellikle 2000 sonrasında metal dünyasını siyaha boyama konusunda üzerlerine düşeni yapıyorlar. DEAD CONGREGATION, RAVENCULT, AENAON, HAIL SPIRIT NOIR, SPECTRAL LORE, KATAVASIA, SUICIDAL ANGELS ve çok eskilerden gelen NIGHTFALL, NECROMANTIA, VARATHRON gibi -kimisi ülkemizde de çalan- gruplar, Ege’nin karşı kıyısının gurur kaynakları arasında.

2010-2012 yılları arasında tüm Yunanistan’da yaşanan protestoların Atina ayağının kalbi konumundaki Exarcheia bölgesi; ebat olarak Taksim, İstiklal Caddesi ve Tünel tarafıyla kıyaslanamayacak kadar küçük olsa da, sokakların dar olması ve polisten kolay kaçılabilmesi sebebiyle protestocuların en yoğun olarak bulunduğu ve bu yüzden de yerel halk tarafından “anarşist mahallesi” olarak adlandırılan bir yer.

Neredeyse üzerine yazı yazılmamış tek bir boş duvarın, binanın, tabelanın dahi bulunmadığı Exarchia, anlaşılabileceği üzere daha ziyade sol görüşlü insanların takıldığı kafelerin, işgâl evlerinin ve tabii ki metal dükkânlarının bulunduğu bir yer.

Biz de önce burada bir saha araştırması yaparak röportaj yapmak istediğimiz yerleri belirledik, ardından da her biriyle Facebook üzerinden iletişime geçerek röportaj için söz aldık ve ertesi gün de bir dolu soruyla kapılarını çaldık.

Görüştüğümüz ilk yer, Atina’nın köklü metal dükkânlarından biri ve aynı zamanda bir müzik şirketi olan 18 yıllık No Remorse Records‘dı. Gayet ferah, rahat bir yer. Büyük oranda heavy, thrash, ABD power metali gibi klasik türlere yoğunlaşan ve bu türlerin en az bilindik gruplarına dek geniş bir seçkisi olan dükkânda, diğer tüm türlerden albümler de mevcut.

Burada No Remorse Records’ın sahibi Chris Papadatos ve dükkânda çalışan Alex ile konuştuk. 18 yıl önce çok küçük bir dükkân olarak başlayan No Remorse, az önce de dediğim gibi underground heavy metal, ABD ve Alman heavy/power metali ağırlıklı olarak işe koyulmuş. Bu türler konusunda çok deneyimli olduğunu belirten Chris, ardından Japonya’ya giderek buradan da Japon baskılarını getirdiklerini ve plak işine de başladıklarını söylüyor. 2000 yılında ise dükkânla yetinmeyip albüm yayınlama işine de el atmışlar. 2000 yılından günümüze, dünyanın pek çok ülkesinden gruplarla 120 albüm yayınlamışlar.

Yunanistan’daki ekonomik krizin kendilerini nasıl etkilediğini sorarak başlıyoruz. Chris söze şöyle giriyor:

“İyi bir soru, çünkü başladığımız zamanla şimdiki durum arasında çok büyük fark var. 1998 yılında dükkânı açtığımızda hiçbir kriz yoktu. İnsanlar gelip bir dolu plak ve CD alırlardı. Son 3-4 yıldır plak satışları epey arttı, ama tabii satışların %75′inden fazlasını hâlâ CD’ler oluşturuyor. Son 3 yıl içinde Yunanistan’da çok fazla insan mahvoldu. Hiç paraları kalmadı. Elektriğini, temel ihtiyaçlarını bile ödeyemez hâle gelen çok fazla insan var. Biz neyse ki hâlâ ayaktayız, dükkânımız var. Ama şu anda devam etmemizi sağlayan en önemli şey online satışlar; onlar olmasa devam etmemiz imkânsız.”

Spotify ve diğer internet hizmetlerinin etkileri konusunda ise Chris’in yorumu şöyle:

“Ekonomik krizle birlike insanların gelirleri yarı yarıyadan fazla azaldı. Kalan paralarıyla ancak kiralarını, faturalarını ödeyebildikleri için kimsenin CD’ye, plağa verecek parası kalmadı. Sadece az miktarda insan, ayda bir kez albüm satın alabiliyor. Eskidense metal dinleyicileri sürekli albüm satın alırlardı. Aynı müşteriler istisnasız her hafta gelip albümler alırdı. Ama şimdi para olmadığından, olan parayla faturaları ödeyip müziği de bedavaya internetten dinlemek elbette ki kolay geliyor.”

Hepimizin malumu olan “plakların yükselişi” konusundaki görüşlerini de sorduk. “Madem insanların parası yok, neden daha pahalı olan plağı tercih ediyorlar?” dediğimizde, bunun büyük oranda bir heves olduğunu, etraftan duydukça buna özendiklerini ve büyük oranda plağın popülerliğinden kaynaklandığını düşünüyorlar. İşleri için yurt dışına gittiklerinde, plak alan kitlenin hep aynı olduğunu, 35-45 yaş arası dinleyicilerin plaklara ilgi gösterdiğini, genç kitlenin ise bu konudan bihaber olduğunu ifade ediyorlar.

“Pul, bozuk para koleksiyonu yapmak gibi; pikapı olmadan bir dolu plak satın alan insanlar var. Cidden manyaklık düzeyinde, bir plağa 1000 Euro’dan fazla para veren ve pikabı olmayan, evinde plaklar doluyken müziği YouTube’dan dinleyen insanlar biliyorum,” diyen Chris, daha da ileri gidip “Plak satın alan kitlenin %99′unun müziğini internetten dinlediğine adım gibi eminim” demekten de geri kalmıyor.

Peki ya Yunanistan metal piyasasında durum nasıl… Bundan sonrasını diyalog hâlinde aktaralım.

Ahmet: 15-16 yıl önce dinlediğim MARAUDER diye bir grup vardı.

Chris: Hâlâ varlar, yeni albüm çıkaracaklar.

Ahmet: Evet, “1821″ albümlerini dinlemiştim, “Greek Revolution Begins” diye bir şarkıyla başlıyordu.

Chris: Evet evet.

Ahmet: ICED EARTH’ün meşhur “Live in Athens” albümü falan da var. Yani demem o ki Yunanistan’da güçlü bir power, heavy metal kitlesi var. Sormak istediğimse, neden son yıllarda Yunanistan’ın daha ziyade ekstrem türlerle gündeme geldiği. ROTTING CHRIST, SEPTICFLESH zaten herkesin bildiği gruplar. Bunların yanına DEAD CONGREGATION, RAVENCULT, HAIL SPIRIT NOIR gibi 2000 sonrası gruplar da katıldı ve Yunanistan deyince insanların aklına daha çok bu karanlık gruplar geliyor. Sizce bunun sebebi ne?

Chris: Aslında black ve death metal Yunanistan haricinde de çıkışta.

Ahmet: Peki FIREWIND’i bir Yunan grubu olarak görüyor musunuz?

Chris: Haha, yarı yarıya diyelim.

Ahmet: NIGHTRAGE?

Alex: O da yarım gibi haha.

Chris: Bence bir grubun Yunan olarak nitelenmesi için ülkemde yaşaması ve albümlerinin buradan çıkması gerek. Dünyanın dört bir yanında, farklı ülkelerde yaşayan pek çok Yunan müzisyen var.

Ahmet: Peki neden ekstremleşiyor?

Alex: Adını andığın gruplardan bazıları aynı kişiler veya birkaç farklı gruptan elemanlar tarafından kurulan gruplar ve aslında uzun zamandır varlar, ama son dönemde ilgi çekmeyi başardılar, bence bunun sebebi de internet.

Ahmet: Şöyle bir korelasyon kurulabilir mi bilmiyorum ama, Polonya’nın önde gelen grupları; BEHEMOTH, VADER ve DECAPITATED da ekstrem gruplar ve Polonya’da din kavramı, kilise hâlâ çok güçlü. Yunanistan da oldukça dindar bir ülke; acaba bu ekstremleşme bir başkaldırının göstergesi olabilir mi?

Alex: Aslında bu durum daha ziyade doksanların başında Norveç’te görüldü. Bence durum şu; 2010 sonrasında dünyanın her yanında çok fazla klasik heavy metal grubu çıktı. Aynı şekilde black metal grupları da çıktı. Bu bağlamda, ekstremliğinden dolayı, imajından dolayı, bir black metal grubunun adını duyurması daha kolay gerçekleşen bir şey. Ekstrem metale olan ilgi tüm dünyada artıyor.

Chris: Bir de şöyle bir durum var. Black metalde, black metal dinleyen kişi diyelim ki MAYHEM veya MARDUK dinliyor. Bu kişi büyük olasılıkla başka underground black metal gruplarını da dinlemek ister, dinlediği grup sayısını artırmaya çalışır. Klasik heavy metalde ise bu durum tam tersi. BLACK SABBATH, IRON MAIDEN gibi dev grupları dinleyen çok büyük bir kitle ise sadece bu grupların peşinden gidiyor ve underground’da neler oluyor, diğer yeni gruplar ne yapıyor pek ilgilenmiyor. Yani bu durum dinleyicilerin yaklaşımlarından doğuyor.

Ahmet: Ama Yunanistan’ı ilginç kılan, ülkenin en ünlü metal gruplarından ikisinin ROTTING CHRIST ve SEPTICFLESH gibi iki ekstrem grup olması. Genelde bir ülkenin en bilindik metal grubu daha çok kişiye daha kolay ulaşan, şarkıları birlikte söylenebilen, şarkı sözleri anlaşılan gruplardır, bilirsiniz. Sizin en meşhur grubunuzun ROTTING CHRIST gibi bir isme sahip bir grup olması bence hem enteresan hem de güzel bir şey.

Alex: Bu isimden dolayı dışına çıkarıldıkları birkaç festival oldu.

Ahmet: Teşekkürler Dave Mustaine.

Alex: Evet, ama bence ROTTING CHRIST’ın öne çıkmasını sağlayan asıl şey, 10 küsür yıl önce müziklerinde yaptıkları değişiklikler oldu. Müziklerine yeni birtakım unsurlar kattılar ve artık black metal değiller. Şimdi daha kolay alışılır bir yapıdalar.

Ahmet: Biraz da Yunan grupları arasındaki ilişkilerden bahsedelim. Gruplar arası dayanışma, yardımlaşma ne durumda? Adı birazcık duyulunca kendini ortamın kralı ilan edenler oluyor mu?

Güzide: Örneğin bu konuda bahsedilebilecek Hellenic Black Metal diye bir kavram var.

Alex: Evet, bahsettiğin şeyin ufak bir çevre ve son derece underground olduğunu söyleyebilirim. Genel anlamda bakınca, grupların büyük kısmı arkadaş veya tanışıyor. Bazen ufak bir grup diğer bir grubu kıskanıyor, bu tarz çocukça şeyler oluyor, ama genel olarak gruplar arası ilişkiler iyi.

Ahmet: Büyük bir grubun önünde çıktığı için havaya giren gruplar oluyor mu?

Alex: Yo hayır, böyle bir şeye hiç rastlamadım. Zaten az grup var, herkes tanışık, bazen bir davulcu beş grupta birden çalıyor, bu yüzden de herkes birbiriyle iyi geçiniyor. Birisi saçma bir şeyler yaparsa, bundan herkesin haberi olur ve bu da o kişi için iyi olmaz.

Ahmet: Anladım. Peki Yunan gruplar konusunda gelişmesi gereken bir şeyler olduğunu düşünüyor musunuz? Mesela Türkiye’de olayın iş kısmını boşlayan ve iyi bir şarkı yazmanın pek çok şeyi çözeceğini düşünen pek çok grup var.

Chris: Bence küçük grupların hayatını müzikten kazanması neredeyse imkânsız. Diğer yandan, en büyük sorun kimi iyi grupların da asıl işinin müzik olmaması. Örneğin son yıllarda çıkan INNERWISH diye bir grup vardı. Çok büyüyebilirlerdi. Gerçekten çok iyilerdi. Ama sorun şu ki, gruptaki elemanlardan biri doktor, biri öğretmendi. Dolayısıyla bu onlar için sadece bir hobi olarak kaldı ve adlarını duyuramadılar. Halbuki Yunanistan’ın en meşhur metal grubu olabilirlerdi. Sonuçta bu işten para kazanmak, geçinecek kadar para kazanmak, neredeyse imkânsız.

No Remorse’taki sohbetimizi böylece noktalayıp bir miktar albüm satın aldıktan sonra bir sonraki metal dükkânına doğru yol alıyoruz.

Ziyaret ettiğimiz bir sonraki dükkân, MEGADETH fontlu sarı siyah tabelasıyla göze çarpan Metal Era. 1995′ten bu yana açık olan mağaza o günden bugüne sağlam şekilde ilerlediğini söylüyor. Dükkân aslında ROTTING CHRIST’ın kurucu elemanlarından basçı Jim Patsouris (Mutilator) tarafından açılmış. Ardından şu anki sahipleri dükkânı devralmış. Bir plak şirketi olmayan Metal Era, yeni albümler üzerine yoğunlaşan ve yeni çıkan pek çok albümü getirmeye çalışan bir yer. İnternetin patlamasının ve sonrasında da ekonomik krizin ardından satışların nasıl etkilendiğini sorduğumuzda, şu yanıtı alıyoruz:

“Dönemsel olarak etkileniyoruz. Yıllar önce satışlar düşmeye başladı, ardından ekonomik krizle birlikte düşüş daha sert oldu. Ancak belli bir standardı hep koruyoruz, çünkü dinleyiciler dinledikleri müziğe sadıklar ve tüm bu piyasayı canlı tutuyorlar. Müzik piyasası mahvolmuş durumda. Hatta bir piyasadan bile söz edilemez, özellikle de eskiyle kıyaslandığında berbat bir hâlde. 10 yıl öncesiyle bile kıyaslanamaz durumda.”

Konu her zaman olduğu gibi plak satışlarına da geliyor. Plağa olan ilginin büyük oranda nostaljik, retro eğilimlerle mi ilgili olduğunu soruyoruz.

“Nostaljik tarafı kesinlikle var. Pek çok kişi için, yeni nesiller için plak yeni bir şey ve bu da insanlara çekici geliyor. Zaten plak kavramı metal dinleyicisi için her zaman çekici olmuştur. Şu anda da satışların önemli bir kısmını oluşturuyor. Devam eder mi bilmiyorum, ama şirketler plak konusuna hiç olmadığı kadar önem veriyorlar, içlerine CD’ler ekliyorlar, daha özenle hazırlıyorlar. Daha çekici hâle gelmesi için uğraşıyorlar. Yine de bunun müzik endüstrisi için bir kurtuluş aracı olacağını sanmıyorum, çünkü gruplar her şekilde az satıyorlar.”

Metal Era’dan da en güzelinden bir BATUSHKA – “Litourgiya” CD’si alıp devam ediyoruz.

Plak konusu, uğradığımız her mağazada öne çıkıyor. Bunlardan biri de, özellikle metale yoğunlaşmayan ve gotik/elektronik/ambient albümlere ağırlık veren Le Disque Noir‘dı. Mağazanın sahibi Panagiotis, depo olarak kullanılan alt katta bazı metal albümlerini bulabileceğimizi söylediğinde pek de umutlu olmadan aşağıya indik ve ilginç şekilde bugüne dek gördüğümüz en az bulunan black metal albümlerinin birçoğunu içeren gayet zengin bir koleksiyonla karşılaştık. Buradan cicilerimizi aldıktan sonra tekrar yukarı çıktık ve Panagiotis’e plak fenomenini sorduk. İsminden de anlaşılacağı üzere (“Siyah Disk”) büyük oranda plağa ağırlık veren Le Disque Noir’ı işleten Panagiotis, plağın bariz şekilde yükselişte olduğunu, CD satışlarının düştüğünü, ancak CD’nin de yükselişe geçeceğini tahmin ettiğini söyledi. Plağa olan ilgi konusundaysa, plak alan kişilerin albüm için bir download bağlantısına da kavuştuklarını ve bu sayede albümü istedikleri yerde dinleyebildiklerini söyleyen Panagiotis, aynı zamanda plak aldığınızda CD gibi ufak bir kitapçığa değil, gerçek bir sanat eseri muamelesi görebilecek kocaman görsellere kavuştuğunuzu da belirtiyor.

“Müziğe gerçekten değer veren insanlar sevdikleri müziği satın alırlar. Müziğinizi satın almadığınız ve internetten dinlediğiniz sürece, ne o müziğin gerçek içeriğini duyabilirsiniz, ne de görsel ve işitsel olarak bir eseri tecrübe etmenin gerçek zevkine erişebilirsiniz” diyen Panagiotis, Yunanistan’da yaşanan ekonomik krize rağmen pek çok genç dinleyicinin tıpkı babalarının olduğu gibi dinledikleri müziklere değer verdiğini ve plak almaya devam ettiğini ifade ediyor. “Sanki eski zamanları yaşatmak istercesine para biriktirip plaklar almaya devam ettiler. Ekonomik kriz sırasında bile buna çabaladıklarını gördük. Şimdi daha da artmış durumda ve daha da iyi olacağına inanıyorum” diyerek Yunan müzik dinleyicisinin dinlediği şeye duyduğu saygıyı özetleyen Panagiotis’e teşekkür ediyor, hediyelerini alıyor ve Le Disque Noir’dan ayrılıyoruz.

Sırada, Atina’nın ve Yunanistan’ın en büyük ve kapsamlı ekstrem müzik mağazası olan Bowel of Noise var. Yunan black metal grubu MEDIEVAL DEMON’ın davulcusu Kostas tarafından işletilen mekân, özellikle black metal ve death metal sevenlerin ağızlarından salya akıtacak bir çeşitliliğe sahip.

Doksanların başından beri Yunan black metal sahnesinin içinde olan Kostas ve kardeşi Alex, Bowel of Noise’u 2006′da açmışlar. 20 yıldır bu müziğin içinde olan kardeşler, sevdikleri müziği hem Yunanistan’a hem de dünyaya yaymak için yola çıkmış ve Bowel of Noise’u Yunanistan’ın en büyük black metal mağazası hâline getirmişler. Kostas’la sohbetimize, doksanların ortasında bir grupta çaldığı zamanlar ile bir şirket kurup albüm satmaya başladığında bakış açısının nasıl değiştiğini sorarak başlıyoruz.

“Hâlâ aynı insanlarız. Değişen bir şey yok. Bu müziği yaymak için buradayız ve para kazanmak gibi bir derdimiz yok. Bowel of Noise’un böyle büyümesinin sebebi de bizim bu tavrımız; insanlar bunu hissediyorlar ve burayı ve dolayısıyla bu müziğin buradaki varlığını güçlendirmek adına bizi destekliyorlar” diyerek olayı net şekilde özetleyen Kostas, bir kez daha, dinleyicilerin dinledikleri şeye saygı duymalarının her şeyi mümkün kıldığının altını çiziyor.

“Fiyatları düşük tutuyoruz ve bu sahne gelişsin diye elimizden geleni yapıyoruz” diyen Kostas, internetin yükselişi ve Yunanistan’daki ekonomik krizin satışlara olan etkisini de şöyle ifade ediyor:

“Müziği gerçekten seven birinin, sevdiği şeyleri koleksiyonuna katmak adına her şeyi yapacağına inanıyorum. Para her şey değildir ve asıl önemli olan şey tutkudur. Tutku olduğu sürece hiçbir şey yıkılmaz. İnternet, insanların gruplar ve müzik hakkında daha fazla şey öğrenmelerini sağladı ve grupların yarattıkları şeyi daha kolay yaymalarına yardımcı oldu. Ayrıca şirketler de bu sayede çok daha geniş kitlelere ulaştı, dünyanın her yerinden müşteriler buldu. Bu yüzden, büyük resme bakıldığında internetin metal için çok faydalı bir şey olduğuna inanıyorum. İnternetin kötü tarafı ise, mp3 koleksiyonu yapan dinleyicilerin bu müziğe değer verdiklerini sanmalarına sebep olması. Müziği seven, dinlediği şeye değer veren ve saygı gösteren biri asla mp3 koleksiyonu yapmaz. Bir koleksiyonu olduğunu, dinlediği müziği sevdiğini ve ona değer verdiğini sanır, ancak aslında bu söz konusu bile değildir. Mp3 size müziğin duygusunu, gücünü, gerçekliğini vermez. Size yetersiz, yapılan işin değerini düşüren ve saygı gösterdiğinizi sandığınız şeye en büyük küfrü eden bilgisayar dosyaları verir. Bu yüzden de albümlere gerçek olarak sahip olmanız gerekir. Hele ki metal gibi dünyanın en tutkulu ve dinleyicileriyle var olan müziğini dinlemeyi seçtiyseniz, bunu hakkını vererek yapmalısınız. Her gün MTV’de yayınlansın diye çöp üreten o rezil müzikleri dinleyen, müzikten anlamayan popüler müzik dinleyicilerinden bir farkınızın olması gerekir. Metal dinlemek bunu gerektirir, bu müziğe saygı göstermenizi ve gerektiğinde fedakârlık yapmanızı gerektirir.”

Bu net açıklamanın ardından Kostas’ın bahsettiklerinde ciddi olduğunu anlamamak ve takındığı tavrı takdir etmemek mümkün değil. Belli ki bu müziği içinde yaşayan, yaşatan bir insan ve onu dinlerken sadece daha çok albüm satılmasını isteyen bir mağaza sahibiyle değil, bu işe yüreğini koymuş, metali yoğun şekilde içselleştirmiş bir insanla karşı karşıya olduğunuzu hissediyorsunuz.

Satışlar deyince konu yine plaklara geliyor tabii. Kostas, pek çok insanın plak satın alıp sonra da bilgisayar başında şarkıları YouTube’dan dinleyip rafta duran plaklarına bakıp keyiflendiğini söylüyor gülerek. “Plak alıp müziği internetten dinlemek, müzik değil albüm kapağı koleksiyonu yapmak gibi.”

Şirketlerin plağa büyük önem verdiğini ve gerçekten de birer sanat eseri niteliğinde ürünler çıkardığını söyleyen Kostas’a, konuştuğumuz masanın yanında duran kasetleri gösteriyoruz. ROTTING CHRIST – “Rituals”, KATAVASIA – “Sacrilegous Testament”, DESTRÖYER 666 – “Wildfire” ve BATHORY‘den BEHERIT‘e bir sürü albümün kasetleri yan yana durmuş, kendileri hakkında konuşmamızı bekliyorlar. Kaset satışlarının ne durumda olduğunu sorduğumuzda Kostas’ın cevabı hayli ilginç oluyor.

“Pek çok insan aynı albümü plak, CD ve kaset olarak satın alıyor. Sevdikleri bir albümün tüm formatlarına sahip olmak istiyorlar. Bunun sebeplerinden biri de kasetin analog olması ve analogun her zaman daha iyi olması. CD’ler satıyor çünkü fiyatları düşük. Plak ve kasetin sound’u daha iyi, bu yüzden de onları da alıyorlar. Mesela buradaki ROTTING CHRIST dinleyicileri mutlaka her formata sahip olmak istiyorlar. Üç formatı da alıyorlar. Genelde gelen kasetler hemen bitiyor ve yenilerini sipariş ediyoruz. Kaset fiyatları CD fiyatlarıyla neredeyse aynı, çünkü masrafı ve nakliyesi pahalı. Kasetleri gönderen şirketlerin nakliye için çok para ödemesi gerekiyor.”

Kaset dinlemenin güzelliklerini konuşurken, walkman’den dinlenen bir heavy metal şarkısının piller yavaş yavaş azaldıkça bir doom metal şarkısına dönüşmesini, pil azalmasın diye kasetleri kalemle sarmayı ve zaman zaman kasedin bantı dolandığında dolanan kısmı kesip yapıştırdığımız o güzel günleri konuşup gülüyoruz.

Yunan metal sahnesinde yer almış bir insan olan Kostas’la, ülkedeki metal sahnesinden ve gruplardan da konuşmak istiyoruz elbet. Doksanlarda Yunanistan’dan pek çok iyi grubun çıktığını söyleyen Kostas, yeni grupların da bu geleneği devam ettirdiğini ve eskiye saygı duyduklarını, bu sahneyi yaşatmaya çalıştıklarını söylüyor. Son 15 yıldır Yunanistan’dan çıkan grupların genelde ekstrem türlere yoğunlaştığını söylediğimizde, Kostas bunu Yunan ekstrem metalinin kült hâline gelmesine bağlıyor.

“VARATHRON’dan Necroabyssious, ROTTING CHRIST’tan Mutilator, Sakis, Themis gibi insanlar gerçek underground müziğin ateşini yakan ilk kişilerdi. Kaset değiş tokuşu yapıyorlardı, underground müziğin önemli isimleriyle, Euronymous’la, Varg’la bağlantı kuruyorlardı, SARCOPHAGO gibi Latin Amerika’nın önemli gruplarıyla iletişim hâlindeydiler ve bu müziği dinleyen kişilerle de yakın ilişkileri vardı. Önemli olansa bunu hâlâ yapıyor olmaları. VARATHRON’dan Necroabyssious’a bakarsan, o hâlâ mektupla iletişim kuruyor. Bu da yaşatılan duygunun gerçekliğini gösteriyor. İçten gelen, gerçek ve samimi duygularla yapılan bir metal var ve bu da Yunan ekstrem metalinin ayakta kalmasını sağlıyor.”

Black metal grubu MEDIEVAL DEMON’a 1992 yılında, 15 yaşındayken katılan Kostas’a o sıralarda Yunanistan’da metal yapmanın nasıl bir şey olduğunu soruyoruz.

“İlk demomuzu ROTTING CHRIST’ın sahip olduğu Storm stüdyosunda kaydettik. Stüdyonun sahibi NECROMANTIA ve ROTTING CHRIST’ta çalan Morbid’di. Demoyu kaydederken Sakis ve Mutilator da bizimleydi ve iyi bir sound çıkması için bize çok yardım ettiler. O zamanki hisler gerçekten de samimiydi. Fotoğraf çektirmek için dağlara çıktık ve polis bizi tutukladı haha (burada klasik black metal pozlarını taklit edip gülüyoruz). Yaptığımız her şeyi içimizden geldiği ve yapmak zorunda olduğumuz için yaptık. Her şey gerçekti. Bu müziği yaratanlara her zaman saygı göstermemiz gerektiğini biliyorduk. Şimdiki gruplar her şeyi internetten öğreniyorlar. Biz ise direkt olarak bu müziği yaratanlardan gördük. Ayrıca o günlerde bir albüm çıkarmak çok çok zordu. Bir sürü demo kaydetmen, onları mevcut birkaç şirkete göndermen, bir cevap beklemen gerekiyordu. Gerçekten zordu ve bu yüzden de o sırada yapılan şeyler hep çok iyiydi. Az albüm çıkıyordu ama hepsi de çok iyiydi. Günümüzde grupların demo yapmasına bile gerek yok. Bir albüm yazıp kaydediyor ve anında bir CD’ye dönüştürüyorsunuz.”

Söz günümüze gelmişken, dinleyici kitlesinden de bahsetmeden geçmiyoruz. Günümüz dinleyicisinin çok kısa süreli bir ilgi eşiği olduğunu ve onca emek verilen bir albümü birkaç dakikada değerlendirip kararını verdiğini söylediğimizde, Kostas pek çok dinleyicinin ne dinlediğini bilmediğini söylüyor.

Kostas: İnanır mısınız bilmem ama black metal dinlediğini, black metale gönül verdiğini söyleyen ancak hayatında hiç HELLHAMMER, BATHORY dinlememiş insanlar var. Sadece BURZUM ve sonrasını biliyorlar ve bu iyi bir şey değil.

Güzide: Üstelik de kendilerini “en trve benim” şeklinde yansıtıyorlar.

Kostas: Evet, bu müziği bilmek istiyorsak araştırmalıyız ve buna da en baştan başlamalıyız. CELTIC FROST’u ve HELLHAMMER’ı bilmeden black metali bildiğinizi söyleyemezsiniz.

Ahmet: Belki “Cold Lake”i bilmesek de olur.

Kostas: Hahahaha, evet.

Hazır Kostas’ı bulmuşken, doksanların başında Yunanistan’da black metal yapmanın nasıl bir şey olduğundan da bahsetmesini istiyoruz. 1992′de kurulan MEDIEVAL DEMON’da davul ve klavye çalan Kostas’a o günleri soruyoruz.

Ahmet: Takma adın neydi? Kesin “Lord bilmem ne”dir.

Kostas: (gülüyor) Lord Apollyon.

Ahmet/Güzide: Hahaha.

Ahmet: Peki o günlerde nasıldı?

Kostas: Yunanistan o sıralarda bir metal ülkesi değildi. Bu yüzden de o sıralarda yapılan her şey gerçekti. O dönemin tüm grupları için bu böyleydi. Bu herkes için bir hayat tarzıydı. Kimse para için yapmadı. Para kazanmak isteyen geleneksel Yunan müziği çalardı. Yunanistan’daysanız ve black metal yapıyorsanız, amacınız gerçekten de bu müziği yapmaktır. Kendiniz için yaparsınız. Doksanların başında bu durum daha da kendine özgüydü.

Güzide: O günlerde müzik yaparken en çok etkilendiğiniz isimler kimlerdi?

Kostas: İskandinav ve Latin black metal grupları, tabii bir de Yunan black metal sahnesinin en önemli üç ismi ROTTING CHRIST, NECROMANTIA ve VARATHRON.

Ahmet: Peki ya Hıristiyanlığın Yunanistan’da çok güçlü olması ve nüfusun genelinin çok inançlı olması, o sıralarda kimi gençlerin black metale yönelmesinde etkili olmuş mudur? Örneğin ROTTING CHRIST’ın böylesi dindar bir ülkede böylesine taciz edici bir isim seçmesi de bununla ilgili midir?

Kostas: Bence bu durum bu türe gönül verenleri güçlendirmiştir. Kilise böylesi güçlü olunca, ona meydan okumak adına daha ekstrem olma dürtüsü oluşabilir. O dönemlerde suç işleyen satanistler de vardı; birilerini kurban ettiler, polis metal dinleyenleri sorguladı, bir sürü olaylar yaşandı. Ama bu sayede daha güçlü oldular; dine karşı daha çok bilendiler. Zaten Yunanistan’daki black metalin karşılığı, Yunanistan’daki çürümüş Hristiyan topluluğudur. Çok paraları var. Hepsinin çok parası var. Şimdi gidip manastır ve kilise kasalarındaki altınları çıkarıp alsak, Yunanistan’da ekonomik kriz diye bir şey olmazdı.

Ahmet: Peki günümüzde gençlik sence ne durumda? Dinden bir uzaklaşma var mı?

Kostas: Bu insanın yetiştirilmesiyle ilgili bir şey. Okuldan, aileden geliyor. Karakterini kazanan herkes neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verir. Benim için tüm dinler büyük bir hatadır. Hepsi sadece parayla ilgilenir. Ölmek üzere olan yaşlı insanların paralarını alırlar; tek dertleri ceplerini doldurmaktır. İnsanın içindeki doğru, kim olduğunu ve ne yapması gerektiğini bilmesidir.

Ahmet: Κατά τον δαίμονα εαυτού.

Kostas: Evet. Güç içimizdedir… Peki ya sizin ülkenizde durum nasıl?

Ahmet: Tek diyebileceğim, herhangi bir Türk grubunun Müslümanlık konsepti içerisinde ROTTING CHRIST türevi bir isim koyması asla düşünülemez. Böyle bir şey yaparsanız, evden çıktığınızda bir daha eve dönemeyebilirsiniz. Genel olarak din, inanç karşıtı sözler yazabilir, o tarz bir müzik yapabilirsiniz, ancak Türkiye’de yaşayıp da açık şekilde Müslümanlık karşıtı bir grup olamazsınız. Belki içinizde öylesinizdir, ancak bunu bas bas bağıramazsınız. En azından yaşama sevincinizi sürdürmek ve vücut bütünlüğünüzü korumak istiyorsanız.

Kostas: Haha, anladım.

Aklımızdaki bir diğer önemli konu da, Yunan piyasasındaki grupların birbirleriyle olan ilişkileriydi. Gruplar birbirine ne kadar destek oluyordu? Diğerlerine tepeden bakanlar var mıydı? Belli ki Kostas birilerinin ona bu soruyu sormasını bekliyordu…

Kostas: Kime sorarsanız sorun size her şeyin çok iyi olduğunu, tüm grupların süper anlaştığını söyleyecektir. Ben ise size…

Ahmet: Ooo bombalar geliyor hahaha!

Kostas: Hahaha… Ben size doğruyu söyleyeceğim. Yunanistan’da kurulmuş ilk black metal gruplarından birinde çalmış biri olarak diyebilirim ki; Yunanlar, geçmişten bu yana, her zaman lider olmak isterler. Kalabalık bir topluluktaki herkes o grubun lideri olmayı ister. Herkes en iyi olmayı ister. Eğer bunu doğru kullanırsanız bu aslında iyi bir şeydir. Kendiniz ve diğer herkes adına en iyi olmak için çalışmak. Ancak en iyi olmaya çalışmak başka grupları aşağı çekmeyi, onlar hakkında laf üretmeyi içeriyorsa, bu kötüdür. Zamanınızı bir şeyler yaratmaya harcarsanız, diğer grupları kötüleyecek zamanınız olmaz. Çalışıp bu müziğin ülkenizdeki gelişimine bir şeyler katmanız gerekir. Biz de kardeşimle bu dükkân için (Bowel of Noise) aynı şeyi düşünüyoruz. Underground’ı canlı tutmak için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, herkese destek oluyoruz. Bu yüzden de diğer tüm metal dükkânlarıyla ve gruplarla en iyi ilişkileri olan dükkân biziz. Çoğu Yunan bu şekilde düşünüp buna göre hareket edebilir, ancak bunca yıldır gözlemlediğim üzere, bunu herkes başaramıyor. Mesela ROTTING CHRIST gibi bir grubu ele alırsak, onlar bu işi başlatan adamlar ve hepsi de son derece mütevazı insanlar. Bu yüzden de burada herkes onlara saygı duyar. Her zaman genç gruplara yardım ederler, RAVENCULT gibi daha genç black metal gruplarına çok destek oldular. Böyle bir karakteriniz varsa her zaman en tepede olursunuz. İnsanlar size hep saygı duyar. Diğer grupların ne yaptığıyla ilgilenip durursanız kendi yolunuzu çizemezsiniz, aşağılarda kalıp birbirinizi yersiniz. Tüm dünya bu düşünceye sahip olmalı ve hem kendileri, hem de bu müziğin ülkelerindeki gelişimi için çaba harcamalı. Mesela Norveç… Varg Euronymous’ı öldürdü. Bence bu kıskançlıkla ilgili bir konuydu. Birisinin Inner Circle’ı vardı ve adı herkesçe biliniyordu, diğeri meşhur olmak istediği için kiliseleri yaktı ve ikisi de meşhur oldu. Ardından da işler çığırından çıktı. Kimse ölmemeliydi ve ikisi birden black metal sahnesinin daha da güçlenmesi için çalışmalılardı. Gruplar bir arada olmalı. Madem bu Hristiyanlığa karşı verilen bir savaş, gidip arkadaşını öldürmemen gerekiyor.

Ahmet/Güzide: Hahaha!

Kostas: Black metal sahnesindeki insanlar çok fazla konuşmamalı. Daha çok müzik üretmeli, müziklerini konuşturup daha iyiyi amaçlamalı, daha çok güçlenmeli.

Bu detaylı ve doyurucu cevabın ardından, black metalin doksanların başından günümüze gelişini anbean takip etmiş, hatta içinde bulunmuş bir insan olan Kostas’a black metale dair genel düşüncelerini soruyoruz.

Kostas: Bugün bile MORTUARY DRAPE, BLASPHEMY dinliyorum. Black metal her zaman soğuk olmalı.

Güzide: Frostbitten and grim.

Kostas: Aynen, karanlık…

Güzide: Unholy.

Kostas: Unholy, evet… Sana bir örnek vereyim. Bir sürü adam para harcayıp kaliteli bir black metal albümü çıkarmaya çalışırken, DARKTHRONE “Under a Funeral Moon”u çıkardı. Albüm sanki bir prova kaydı gibiydi, ama gerçek olan buydu. Gerçek black metal oydu. Black metal için en iyi stüdyoya gitmene gerek yoktur. Ruh olması yeterlidir. Tekniğe, soloya falan ihtiyacın yoktur. BURZUM “Hvis lyset tar oss”u yaptı, içine bir gram teknik bir şey koymadı ve black metalin kralını yarattı. Black metali ruhla yaptığın sürece klavye de katarsın, ne istersen katarsın. Mesela EMPEROR’ın ilk albümleri kusursuzdur. Mükemmeldir. Ama o zamanda kalmıştır. O albümler gibi şeyler bir daha çıkmayacak. EMPEROR tek bir tane “In the Nightside Eclipse” yapabilir, aynı şekilde SAMAEL bir tane daha “Blood Ritual” veya “Worship Him” yapamaz. Ben gençken herkes sürekli “VENOM dinlemelisin, HELLHAMMER dinlemelisin” derdi ve ben de “Peki ama neden? Neden yeni gruplara şans vermeyeyim, şu anda yapılanı dinlemeyeyim” diye düşünürdüm. Yıllar sonra büyüdüğümde neden bahsettiklerini anladım. Bazı değerler ölümsüzdür. Bu yüzden de yaratıcıları asla unutmaman gerekir. MAYHEM bir daha “De Mysteriis Dom Sathanas” gibi bir şey yaratamaz. Yeni albümleri de harika olabilir, ancak onun gibi olamaz. Aynı şey benzer zihniyetli başka insanlar ve gruplar için de geçerli. MORBID ANGEL bir daha asla “Altars of Madness”, “Blessed are the Sick” ve “Covenant” gibi bir şey yaratamaz. Onlar o zamanın ürünleriydi ve death metalin temelini oluşturdular.

Ahmet: God of Emptiness…

Kostas: God of Emptiness, evet.

Ahmet: Böylesi şarkıları “Şimdi oturup yeni bir şarkı yazacağım” deyip yazamazsınız. Bu tür şarkılar bundan daha fazlasını gerektiriyor. İçinizdeki karanlık bir yerlerden gelmesi gerekiyor. Bunlar ruhani deneyimler.

Kostas: Trey dediğin adam zaten Şeytan’ın gitaristi. Böylesine bir atmosferi klavye olmadan, sadece gitarla yaratıyor. Mesela MASTER’S HAMMER… Hiç öyle görünmüyorlardı, ama satanic black metal yapıyorlardı. Bu insanın içinden gelen bir şey.

Ahmet: Aynen. Zaten black metal, bana kalırsa, bir seçenekten daha fazlası. Yapmak zorunda olduğun bir şey gibi. İçinde olan bir şeyi dışarıya dökmek zorunda hissetmenle alakalı. Eğer içinde varsa, onu dışarı çıkarmak zorundasın. Eşi benzeri olmayan bir his.

Güzide: Ben başım ağrıdığında black metal dinliyorum. Beni sakinleştiriyor ve rahatlatıyor.

Kostas: Ben uyumak istediğimde “Pure Holocaust” açıyorum.

Ahmet/Güzide: Hahahaha!

Böylece Kostas’la olan muhabbetimiz de sona erdi. Bize bazı hediyeler verdi, biz de bir miktar albüm satın aldık ve çıktık.

Tüm bu görüşme ve sohbetlerde gördüğümüz, hissettiğimiz ortak yan; bu insanların metale olan tutkularını, ekmeklerini kazandıkları işten daha ön planda tuttuklarını bize hissettirmeyi başarmış olmalarıydı. Yunanistan’ın çok kötü ekonomik durumu içerisinde bile, hiçbiri bir ümitsizlik, dert yanma sergilemedi. Hepsi de bu müziğin dinleyicileriyle ayakta kalacağına inanır gibiydi ve bu güven sayesinde takındıkları tavır, “elbet daha iyi olacak” şeklindeydi.

Yine onların anlattıklarından edindiğimiz izlenime göre, Yunanistan’daki metal dinleyicileri de dinledikleri müziğe sağlam şekilde sahip çıkmayı sürdürüyorlar. Zengin bir sanatsal ve kültürel geçmişi olan Yunanistan; çeşitli sebeplerden ötürü kendi içinde güçlü kalma konusunda bir gayrete, belki de zorunluluğa sahip. Bu nedenle de kendi içlerinden çıkan şeylere sahip çıkıyorlar; ekstrem gruplar, power metal diye örnekler verirken, yerel bir sludge metal grubunun 3000 kişilik salondaki konserini bir anda sold-out yapabiliyorlar.

Bu sahiplenme ve “sahneye sahip çıkma” hissi, belli ki organizatörlerde de karşılığını buluyor ve organizatörler, batmayacağı sürece ne kadar kâr edeceklerine bakmaksızın karşılık bulacağına inandıkları tüm grupları getiriyorlar. Sırf bizim orada olduğumuz süre zarfında, birkaç ay içinde Atina’da gerçekleşecek konserlere dair gördüğümüz afişler arasında ORANGE GOBLIN, TORCHE, BATUSHKA, GRA, INQUISITION, DYING FETUS, VEKTOR, CLUTCH, RED FANG, PENTAGRAM, COUGH, MASTODON, NOVEMBRE, DESTRÖYER 666, KARMA TO BURN, ANNIHILATOR, SADISTIC INTENT, FATES WARNING, ELDER, TRUCKFIGHTERS, BORIS gibi isimler vardı. Sadece birkaç ay içinde Atina ve Selanik’te çalacak bu gruplar arasından bugüne dek yalnızca birkaç tanesini ülkemizde görebilmiş olmak, hem bizim belli konularda daha fazla yol katetmemiz gerektiğini, hem de Yunanistan’da daha oturmuş, daha bilinçli ve müziği için emek veren bir dinleyici kitlesi olduğunu gösteriyor diye düşünüyoruz.

Görüştüğümüz metal dükkânlarına aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilir, aradığınız underground albümler ve özellikle de plaklar konusunda görüşebilirsiniz.

No Remorse Records
Metal Era
Le Disque Noir
Bowel of Noise

Yunanistan’dan aktaracaklarımız bu kadardı. Bir sonraki ülke dosyamızda görüşmek üzere.

etiketler:
  Yorum alanı

“YUNANİSTAN METAL DOSYASI” yazısına 16 yorum var

  1. Röportaj falan demişsiniz ama hikaye yani. Ben sabah sabah bi Yunanistan’a gittim geldim, yazılı mini belgesel olmuş.
    Ben de internetten takip ettiğim kadarıyla son yıllarda yaşanan en yoğun thrash metal atağını Yunanların yaptığını gözlemledim, ha kaç tanesi iyi şeyler sundu o tartışılır ama en büyük atılım bu heriflerde.

    https://youtu.be/DbmCW-SXUPg

    Ahmet Saraçoğlu

    @Osman Gümüş, ahah sağ ol.

  2. Bugüne kadar okuduğum en doyurucu PA yazısı olması bir yana, Chris ve Kostas abilerin yanıtlarına “oha adam çok haklı” tepkileri vermem bir yana.

    Baştan altıncı fotoğraf kadraja giren plaklarıyla beni ayrıca büyüledi. Court In The Act giren dükkandan bereket eksik olmaz. Dionysos, Yunan metalinde emeği geçenlerin ve PA ekibinin şarabını eksik etmesin.

  3. deadhouse says:

    Çok kaliteli yazı. Bir solukta okudum.

  4. Ouz says:

    Gerçekten çok başarılı ve tam anlamıyla arşivlik bir yazı olmuş, emeklerinize sağlık. Yunanistan deyip geçmeyin, kültür başta olmak üzere pek çok açıdan onlardan geri olduğumuz aşikar, yazı da maalesef bunun bir kanıtı niteliğinde. Adamların konser organizasyonuna Media Markt sponsor oluyor…

    Walkman muhabbetine bayıldım ayrıca. Ben de Tomb of the Mutilated’da Chris’in sesinin daha da kalınlaşmasına bayılırdım pil biterken. :P

    Umarım bu tarz yazıların devamı gelir bir şekilde. Çabucak bitmesin diye yavaş yavaş okudum valla. :)

  5. Ufuk Sönmez says:

    çok başarılı bir dosya konusu olmuş, baştan sona zevkle okudum. sizin röportaj aralarında latince kelimeler sıkıştırmanız, sanki bir sırrın peşinden gidiyormuşçasına ordan oraya koşturmanız falan point and click adventure oyun oynuyomuşum hissi uyandı bende. hani şu elektronik müzik satan dükkanın deposuna indiğinizde gizli bir mahzene çıkacağınızı felan bekledim o derece. hatta yaşadığınız maceranın adı oyun olsa, adı da “sakis tolis and the keys of the black metal” gibi bişi olabilirmiş.

    valla zevkle okudum, sizin için de güzel bir macera ve deneyim olmuş hiç şüphe yok ki.

  6. atilla says:

    bu güzel dosya, sorular & röportajlar için her ikinizede teşekkürler, gerçekten keyifle okudum ve şunu net anladım, adamlarda tutku var!! dinleyiciler en zor şartlarda bile bi şekilde sevdikleri, dinledikleri gruplara, müzisyenlere sahip çıkıp destek veriyorlar, albümlerini alıp konserlere gidiyorlar. daha çok kaliteli işler üreten gruplar çıkar ordan. Birde şunu belirtmek isterim, bu sadece metal müzikle sınırlı değil sanırım. yunanistan le disque noir records-shop tan anlayacağınız üzere darkwave,goth,industrial,post punk, coldwave vb. türleri dinleyen, seven (ve hatta metalciler gibi o kültürü yaşayan) bi kitlede mevcut (bu türleri severek, keyifle dinlediğim için ordan biliyorum). böyle güzel dosyalara devam edin lütfen (hem ne güzel gezmişsiniz ya :) okuması çok keyifli :)

  7. markusulf says:

    mükemmel bir yazı olmuş, elinize ağzınıza sağlık

  8. Sağ olun arkadaşlar. Devamını getireceğiz fırsat oldukça.

  9. Küçük Zenci says:

    Abi adamlarda korkunç derecede bir dayanışma ruhu ve tahammül eşiği var. Kusura bakmayın 10 fırın ekmek yesek metal konusunda Yunanistan’ın tırnağı olamayacağız. Burda herkes afedersiniz birbirini sikmeye uğraşıyor, daha yanı başındaki Yunanistan’da herkes kenetlenmiş. Burdaki insanlarla bu iş çok zor. Hele kendine Kadıköy tayfası diyen kişiler var ki evlere şenlik. Kendilerinden başka herkes ”ergen” onlara göre, kendileri dışında herkes metalden bir bok anlamıyor, kendileri dışındaki herkes bok gibi müzik yapıyor, kendileri metalin duayeni uçmuş master falan olmuş böyle. Türk underground metali bu adamların elindeyse çok zor yani bu iş. Söyliym dedim.

  10. Başer Çelebi says:

    Harikasınız arkadaşlar. Çok büyük keyifle okudum, tekrar tekrar okumayı düşünüyorum.

  11. Rashid says:

    Rotting Christ baya ülkede metalin babası konumundaymış. Bu arada hiç kimsenin SepticFlesh ile ilgili bir şey söylememesi ilgimi çekti.

  12. Swedish says:

    Süper fikir ve harika bir yazı olmuş.İnsanın içinde hemen Yunanistan’a gitme isteği uyandırıyor.Hazır yakın ülke,bence plak toplamaya gidilir gerçekten.
    Bu arada Ahmet-Güzide, müzik piyasası plağa kayıyorken bu kadar önünüze önünüze çıkıyorsa bunlar hep işaret.

    Son olarak eski black metalin ruhla yapıldığı,bir daha böyle albümler olamayacağı ne güzel ifade edilmiş

  13. blashyrkh says:

    Keyifle okudum. Konunun George Kollias’tan açılmasını beklemedim değil ama .)

  14. Macbeth says:

    Söylediği şeylerde katılmadıklarım var çünkü kafa traditional bir bm kafası gördüğüm kadarıyla. Ama bir Septicflesh nasıl geçmez lan piç mi bu adamlar yazıklar olsun sana Greece.

    Zaten MA da Titan albümüne %65 falan vermiş ulan ayıp ayıp

    Sanki adam akıllı Symphonic metali becerebilenler varmış gibi gidip yavşak yavşak gibi iş yapıyorsunuz.

  15. killyourselfchuck says:

    Kaset değiş tokuşu yapıyorlardı, underground müziğin önemli isimleriyle, Euronymous’la, Varg’la bağlantı kuruyorlardı, SARCOPHAGO gibi Latin Amerika’nın önemli gruplarıyla iletişim hâlindeydiler ve bu müziği dinleyen kişilerle de yakın ilişkileri vardı. sağlam bilgiler

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.