Sanatın hemen her dalında, şimdiye kadar pek de denenmiş bir şeyleri deneyerek geniş kitleler tarafından övgü almanın kolay olduğu söylenemez. Nitekim diğer sanat türleri içerisinde, farklılığın belki de en çok ele alınabildiği ve geniş kitlelere duyurulabildiği türler, müzik ve bilgisayar oyunlarıdır (evet, bilgisayar oyunlarını sanat olarak kabul ediyorum). Zira “indie” olarak adlandırılan bağımsız oyun geliştiricileri, ortaya koydukları oyunlarını çeşitli dijital platformlar aracılığıyla milyonlarca insanın beğenisine sunabiliyor; oyun ne kadar uç, ne kadar deneysel olursa olsun, bir şekilde kullanıcısını buluyor. Bir diğer yandan müzik de artık, kayıt olanaklarının eskisine nispeten kolaylaşması ve mixing, mastering gibi prodüksiyon işlerinin yazılımlarla halledilebilmesi sayesinde koca koca şirketlerden bağımsız hareket edilerek üretilebiliyor.
Konuyu bağımsız ya da “indie” meselesinden açmam sebepsiz değil; zira Bölzer, kendi başlarına kaydedip bastıkları 50 adet kopya CD ile tanınır olmayı başardı. Ve evet, Bölzer açısından her şey “Roman Acupuncture” adını verdikleri enteresan, enteresan olduğu kadar da eşine az rastlanır bir müzikle dolu olan demolarıyla başladı. İşin ilginci, aradan henüz birkaç ay geçmişken “Aura” adını verdikleri ilk EP’leri ile inanılmaz bir başarı elde ettiler. Bilhassa EP’de yer alan “Entranced by the Wolfshook”, değil iki kişilik grupların, altı kişilik grupların bile oluşturamayacağı devasa bir atmosfer sunarken, vahşiliği ve hırçınlığı derinlemesine yaşatıyordu. Maskulen olarak nitelendirdikleri “Aura”nın ardından gelen ve dişil güçlerin temsilcisi olarak kabul ettikleri “Soma” EP’si, müzikseverler tarafından yine büyük beğeni kazandı. Tabii bu beğeni, yalnızca internetteki binlerce yorum ve “like” ile sınırlı kalmayıp grubun sayısız konserde boy göstermesine de vesile oldu.
Müzik üretmek için farklı müzikler dinlemek gerçekten çok önemli ama bunun yanında çeşitli okumalar yapmak, yazarların hayal ve düşünce dünyalarında saatlerce gezinmek de gerekli. Henüz 17 yaşındayken Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt”ünü okuyan, Hinduizm ve Budizm üzerine uzun uzadıya araştırmalar yapan, yetişkinlik çağında da felsefe, İbrani ve Mısır kültür-gelenekleri üzerine araştırmalar yapan grubun frontman’i, gitaristi ve vokali KzR ya da Okoi Thierry Jones’un zihninden, normal bir müziğin çıkmasını beklemek hata olurdu zaten. Bölzer ikilisinin en dominant üyesi olan Okoi, kafasında yarattığı yarı gerçek yarı düşsel dünyasını gerçeğe dönüştürdüğü müzikal serüveninde farklı bir boyuta geçerek “Hero”yu oluşturdu.
Okoi’un mealen “Günümüz dünyasının yeni bir kahraman figürüne gereksinim duyduğunu düşünüyorum, Hero da bunun bir yansıması aslında,” diyerek tanımladığı ve genel anlamda üç ana bölümden oluşan Hero, önceki iki EP’nin dengeli bir birlikteliğine sahip. Demo kaydı kadar başına buyruk olmayan, “Aura” kadar hırçınlığını sürdürmeyen, “Soma” kadar sıradanlığın sınırlarında gezinmeyen “Hero”, mitolojik derinliği olan ve “Valknut” olarak adlandırılan sembol üzerinden yapılandırılan bir albüm. Bölzer dinleyicisinin çok da alışık olmadığı sahneleri içinde barındıran yapım, Okoi’un yer yer brutal yer yer clean vokalleri, intro ve outro kısımları, melankolik ve atmosferik taraflarıyla da tam anlamıyla bir konsept çalışma.
10 telli gitarıyla nice çift gitarlı gruba meydan okuyan ve çoğu zaman “Bas gitar olmadan da olabiliyormuş,” dedirten bölümlere sahip şarkılarıyla fark yaratan Bölzer, okült tarafı ağır basan rif ve melodilere hayat vermeye “Hero” ile devam ediyor. Şarkıların konu edindiği meselelere göre şekillenen kompozisyonlar, zaman zaman sıkıcı hale gelse de, albüm bütünlüğü ele alındığında işi “olmasaydı olmayabilirdi”ye getirebiliyor. Gitar tarafında enteresanlığını bu albümle biraz rafa kaldıran grup, davulcu koltuğunda oturan HzR ya da Fabian Wyrsch ile şovun hız kesmeden sürdüğünü gösteriyor. Çoğu parçada afallatan davullar, atak, fill ve tempo değişimleriyle “Evet, şu anda Bölzer dinliyorum!” hissini veriyor. Tarama gitar ve ona senkron giden davullar olmadan da bu müziğin pekâlâ gerçekleştirilebileceğini gösteren Bölzer, çift enstrümanla sound bakımından inanılmaz bir doluluk yaratıyor.
Şimdi gelelim, albümün tatsız taraflarına. Okoi kardeşimizin clean vokal işini acilinden bırakmasını temenni ediyorum, olmuyor olamıyor bir nedenden. Diğer yandan, albümde vurucu ve “Aha işte bu be buuu!” diyebileceğimiz akıl alan parçalar namevcut. Hele ki “Entranced by the Wolfshook” gibi bir parçanın albümde yer almaması “Yoksa bu şarkı, tek atımlık kurşun muydu” sorusunu aklıma getiriyor.
Her şeye rağmen black/death metal sahnesine farklı bir hava katan ve çok grup tarafından bırakın yapılmayı, denenmesi bile riskli karşılanabilecek yapıda müziklere imza atan Bölzer, kaliteli EP’leri neticesinde yükselttiği beklentileri karşılamaktan maalesef epey uzak bir albümle takipçilerini kucaklıyor.
Çok sevdim albümü. İlk başlarda clean vokalleri ben de yadırgadım, hatta bazı yerlerde çok Mastodon tınladı bana ama dinleyince alıştım neyse ki. Şu an bayıla bayıla dinliyorum. Bu arada Metal Archives’daki bilgiye göre Okoi Thierry Jones, Paul Ubana Jones’un oğluymuş. Tanımıyordum kendisini ama araştırınca çok şaşırdım. Adam melez, aşırı bonus saçlı; oğlu da böyle kıpkızıl bir şey.. Neyse, gitar çalış tekniği, müzisyenliği babadan geliyormuş Okoi’nin, en azından o kafama oturdu şimdi.
Clean vokallerin kesinlikle albümün eksisi olduğunu düşünmüyorum aksine atmosferi çok iyi desteklemiş ben kesinlikle bayıldım albüme benim için en az 9/10′luk bir albüm ve listeme kesinlikle girecek derim!
Çok sevdim albümü. İlk başlarda clean vokalleri ben de yadırgadım, hatta bazı yerlerde çok Mastodon tınladı bana ama dinleyince alıştım neyse ki. Şu an bayıla bayıla dinliyorum. Bu arada Metal Archives’daki bilgiye göre Okoi Thierry Jones, Paul Ubana Jones’un oğluymuş. Tanımıyordum kendisini ama araştırınca çok şaşırdım. Adam melez, aşırı bonus saçlı; oğlu da böyle kıpkızıl bir şey.. Neyse, gitar çalış tekniği, müzisyenliği babadan geliyormuş Okoi’nin, en azından o kafama oturdu şimdi.
Clean vokallerin kesinlikle albümün eksisi olduğunu düşünmüyorum aksine atmosferi çok iyi desteklemiş ben kesinlikle bayıldım albüme benim için en az 9/10′luk bir albüm ve listeme kesinlikle girecek derim!
Chlorophyllia hayatımda en etkilendiğim parçalardan birisi