# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
BE’LAKOR – Vessels
| 01.07.2016

Yeni BE’LAKOR albümü üzerinden bir melodik death metal değerlendirmesi.

Melodik death metalin gelişimine baktığımızda karşımıza çıkan başlıca konu; yıllar boyunca, türün genişletilebilirlikleri ve deneylere müsaitliği açısından birbirinden çok farklı sonuçları karşımıza çıkarmış olması. Doksanların ilk yarısında alev alan ve günümüze dek birbirinden ilginç mutasyonlar geçiren bu tür; bazı denemelerinin ilgili grupları dünyanın tepesine çıkardığı, bazılarınıysa kaybolup gitmeye zorladığı bir yaklaşım izledi. Türün melodik gücünü kullanmaya devam edip daha genele hitap eden bir karakter peşinde koşanlar yazdıkları melodilerin ilginçliği oranında pohpohlanırken, türün köklerine sadık kalmayı seçenlerin birçoğu silinip gitmek durumunda kaldı. Türü daha gelişimci bir anlayışla ele alanlar melodik death metalin sınırlarının pek çoklarınca sanıldığı kadar dar olmadığını gösterirken, kimileri de sadece ilk gün yaptıkları müziği tazelemekle yetinmelerine rağmen başarılarını ve kendilerine yönelik ilgili devam ettirdiler.

3 yıl önce kendileriyle yaptığımız röportajı şuradan okuyabileceğiniz BE’LAKOR bizlere ta aşağılardan, Avustralya’nın başkentinden seslenen bir grup. Her ne kadar 12 yıl önce kurulmuş ve 2007′den beri de düzenli olarak albüm çıkarıyor olsalar da, neden bilinmez, kendilerine yönelik net bir Genç Semih yaklaşımı mevcut. Grupların büyük çoğunluğu için daha ikinci albümlerinde kararlar veriliyor ve ne yapıp yapamayacakları konusunda net fikirler benimseniyorken, BE’LAKOR’un dört albüm sonrasında bile metal dünyası tarafından “melodik death metale yeni bir soluk getiren/getirecek grup” olarak görülüyor olması, onlar adına epey büyük bir şans. Ancak bunun sebebi elbette ki hepimizin kaliteli melodik death metale aç bir hevesli şaşkolozlar güruhu oluşumuz değil.

Bunun sebebi, BE’LAKOR’un yaptığı işteki samimiyetini, adanmışlığını, yarattığı şeyi içinde yaşattığını ve hissettiğini, bize de hissettirmesi. Onları tür içinde bu kadar fazla kredi sahibi yapan başlıca unsur da bu. Her ne kadar grubun melodik death metali çok daha geniş, ilerici ve derin bir anlamda ele alıyor oluşu bizi cezbetse de, BE’LAKOR’a dair genel havayı koklamış herkes farkındadır ki, BE’LAKOR’un melodik death metal kitlesi içinde yarattığı garip bir “bunların potansiyeli var, iyi şeyler yapıyorlar ve daha iyisini de yapacaklar” hissi var. “Stone’s Reach”i de, “Of Breath and Bone”u da %100 sevememiş kitle bile, büyük oranda, “BE’LAKOR da fena değil işte” demiyor, gruptan iyi bir şeyler duymayı bekliyor, hatta umuyor.

Bu minvalden bakınca, hele ki dinleyici kitlesinin bir grup/albüm/şarkı hakkındaki fikrini saniyeler içinde vermeye hazır olduğu bu devirde, BE’LAKOR epey şanslı bir konumda. Peki onlar bu şansı nasıl değerlendiriyorlar?

“Vessels” BE’LAKOR’un dördüncü albümü. “The Frail Tide” ile başladıkları yolculuklarında özellikle “Stone’s Reach” ile adlarını sağlam şekilde duyuran ve bazısının çok sevdiği, bazısının ise sıradan bulduğu kırmızı başlıklı kız, kurt ve Ramazan pidesiyle yoluna devam eden BE’LAKOR; ilk konsept albümü “Vessels” ile bazı açılardan kendi standardını sürdüren, bazı açılardan ise en oturaklı ve güçlü işine imza atmış.

BE’LAKOR’un başlıca gücü, elbette ki türün karakteristiklerini sadece işine yarar şekilde kullanması ve kendini belli bir kalıba sokmaması. Grubu dinlerken, diğer çoğu türdaşında olduğu gibi bir “bakın süper bir melodi yazdık, etrafına da başka şeyler dolayıp şarkı yaptık” yaklaşımına asla rastlamıyoruz. Şarkılar kendi güçlü karakterleriyle öne çıkmayı ve bir araya geldiklerinde de toplamlarından daha büyük bir şey yaratmayı başarıyorlar. Bu açıdan bakınca, BE’LAKOR’u melodik death metalden ziyade, melodik yanına ağırlık vermiş bir progresif death metal grubu olarak da görebiliriz.

Albüm “ben bir konsept albüm açılışıyım” diye bağıran ve girizgâh kimliğini kabak gibi hissettiren Luma ile başlıyor. Şarkının bizi albüme buyur eden tansiyonunu, beklenti yaratma hissini ve “şu an sizi az sonra kopacak fırtınaya hazırlıyorum” duygusunu görmemek mümkün değil. Çok beklemeden “Vessels”ın içine yol almamızı sağlayan An Ember’s Arc’ın “Stone’s Reach” havasındaki akustik girişi; vokalist George Kosmas’ın kükreyişiyle birlikte bizi bekleyen yolculuğun da habercisi oluyor. Grup her zaman olduğu gibi çok fazla şeyi çok iyi biçimde iç içe geçiriyor. Alt alta üst üste çağlayan gitarlar; BE’LAKOR’un en önemli güçlerinden biri olan tempo değiştirme ve riften rife, melodiden melodiye atlama becerisi ile birleşince, ortaya kaçınılmaz bir yoğunluk ve derinlik çıkıyor. An Ember’s Arc’ın 2:30 civarı başlayan ROTTING CHRIST’vari sıcak melodi ve hemen akabindeki soğuk ve tekinsiz bölüm, grubun bu konudaki yeteneğini görmek adına numunelik bir örnek.

Tüm şarkıları tek tek ele almayacağım elbet, ancak Withering Strands’e de değinmeden geçmek istemiyorum. BE’LAKOR’un şarkı trafiklerine dikkatli bakıldığında, grubun birbirini destekleyen bölümler yazma konusunda gerçekten çok iyi fikirleri olduğunu görebiliyoruz. Elbette ki her şarkı bir riften, melodiden yahut bir vokal kalıbından başlayarak vücut buluyor, lâkin BE’LAKOR ve benzeri grupları iyi kılan özellik de burada yatıyor. Bu tür gruplar, yani iyi gruplar, size dinlediğiniz şarkının ilk tekil adımını hissettirmiyorlar. Bu gibi grupları dinlerken öne çıkan çok iyi bir rife, melodiye takılıp kalmıyorsunuz. Şarkılar; hem süreleri hem içerikleri hem de icraları babında size bir bütün olarak, tek parça hâlinde kucak açıyorlar.

Withering Strands’den de bu yüzden bahsetmek istedim. Şarkının içinde kendi karakterine ve gücüne sahip pek çok şey olsa da, Withering Strands dendiğinde aklınıza tek bir melodi, rif yahut “ha evet, şöyle şöyle olan şarkı” diye üç dört kelimelik bir tanımlama gelmiyor. Bu tip şarkılar bize notasal portreler çiziyor, adeta görsel bir yan, bir renk, bir koku, bir his sunuyorlar.

İlk paragrafa geri dönersem, diğer tüm türlerde olduğu gibi, melodik death metalin sıradanlaşmaya başlama süreci de son derece hızlı olabiliyor. Bunun sebebi de, bu türün başına “melodik” sıfatını alacak kadar kilitlenmiş bir karakter barındırıyor olması. Melodik death metal yapıyorsanız ve melodileriniz yeterince iyi değilse, besteleme konusunda epey aykırı fikirler edinseniz, veya müziğinizi başka kimseye benzemeyen bir karaktere sokmaya çalışsanız iyi edersiniz. Zira bence müzik içerisinde, hele ki metal içerisinde, dinleyicinize fikirlerinizin sonuna geldiğinizi hissettirmekten daha kötü hiçbir şey yoktur.

Neyse ki BE’LAKOR bu durumlardan sağlı sollu salvolarla sıyrılmayı beceriyor. Roots to Sever gibi çok net AMORPHIS karakteriyle başlayan bir şarkı, hele bir de bu tarz yoğun/melankolik şarkıları vezir de rezil de edebilen piyano ile başlamasının ardından, kendini AMORPHIS/SENTENCED hüznüne kilitlemeyip rahat bir nefes almayı başarabiliyor. Bunu da yine az yukarıda bahsettiğim, birbiriyle alakalı ama yeni kapılar açan rif ve melodi yazma kabiliyeti sayesinde yapıyor, 3. dakikanın başındaki rif değişimi ve sonrasındaki nümayişlerle birlikte hem kendini hem bizi rahatlatıyor.

“Vessels” çok iyi değil de sadece iyi bir albüm olsaydı, bunun sebebi tam da bu noktada verilmiş birtakım kararlar olurdu. Zira ilk yarısında gayet müthiş işler sunan albüm; ikinci yarısını da ilk yarısı kadar güçlü tutmaya kasmasaydı, heyecan düzeyi de giderek aşağılara iner ve dinleyicinin albümden kopma süreci başlardı. Bir kez daha neyse ki, BE’LAKOR elindekilerin sınırsızlığının gayet farkında. Buna, duygu yaratma konusundaki doğal yetenekleri de eklenince, sıkıntı baş gösterebilecek kısımlar da kaymak gibi atlatılıp geçiliyor. Sözel konseptin müziğe de yansıdığı Whelm ve The Thread Dissolves’la devam eden “Vessels”; “sonunu da iyi kotardınız mı tamamdır” noktasına gelindiği ve toplam süreleri 16 dakikayı geçen son iki şarkısında da bize istediğimizi veriyor. Her ne kadar ilk 40 dakikanın yoğunluğu dinleyiciyi biraz yorabilirse de, odağınızı kaybetmediğiniz takdirde son dörtte birlik bölümün de farklı yollarla sunulan görkemini net şekilde görebiliyoruz. Özellikle kapanışı yapan The Smoke of Many Fires; tıpkı Luma’nın “bana hoş geldiniz” deyişi gibi, albümün kapanışı olduğunu an be an belli ediyor. “Birlikte geçirdiğimiz sürenin sonuna yaklaşıyoruz, ama sizi son bir yolculuğa çıkaracağım” hissi taşıyan son altı buçuk dakikası, kanımca BE’LAKOR’un bugüne dek yazdığı en güzel bölümlerden biri. Kederiyle, içselleştirilmiş progresifliğiyle, yolculuk sona eriyor coşkusundaki melodileriyle, kusursuz bir albüm kapanışı yaparak bu 55 dakikaya nokta koyuyor.

BE’LAKOR’un bugüne dek yaptığı en iyi albüm “Vessels” olabilir. Ama “Stone’s Reach” de olabilir, “Of Breath and Bone” da olabilir. Ne yaptığını bilen bir grup olunca, müzikal gelişimden ziyade, duygusunu ne oranda yaşatıyor kıstası daha bir öne çıkıyor kanısındayım. Önceki üç albümü “Vessels”ı övmek adına kurban etmeyeceğim, ancak benim için “Vessels” BE’LAKOR’un gücünü en net şekilde hissettirdiği, kalıpsızlığını belki de kendisinin bile ilk kez bu kadar belirgin şekilde anladığı albüm.

Elinizde sunacak çok fazla şeyiniz varsa, bunları sunuş biçimizin doğrultusunda çok iyi de olabilirsiniz, çok kötü de.

BE’LAKOR elindekileri iyi biçimde sunuyor. Gayet iyi biçimde sunuyor.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.28/10, Toplam oy: 86)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2016
Şirket
Napalm Records
Kadro
George Kosmas: Vokal, gitar
Shaun Sykes: Lead gitar
Steve Merry: Klavye, piyano, sample'lar
John Richardson: Bas
Elliott Sansom: Davul
Şarkılar
1. Luma
2. An Ember's Arc
3. Withering Strands
4. Roots to Sever
5. Whelm
6. A Thread Dissolves
7. Grasping Light
8. The Smoke of Many Fires
  Yorum alanı

“BE’LAKOR – Vessels” yazısına 7 yorum var

  1. Buhtunnasr says:

    Kesinlikle senenin en iyilerinden,enstrüman kullanımı,tempo değişimleri çok başarılı fakat olaya asıl gücü katanın vokalist George Kosmas olduğunu düşünüyorum. Bazı albümleri gerçekten iyi bir vokalist başka seviyelere taşıyor. Kosmas söze girdiği her bölümde albüme karakter katmış tebrik etmek lazım .En son bu etkiyi Opus Eponymus’ta Papa Emeritus’un vokallerinde almıştım.

  2. 2015 sonrası çıkan en sevdiğim 2 albümden biri.

  3. cummins n14 says:

    bence belakor’un en iyi albümü hala stones reach (2009)

  4. Ali Osman says:

    Dünden beri The Smoke of Many Fires’a takılmış durumdayım. Müthiş bir işçilik, mükemmel bir albüm.

  5. Rust in Peace. says:

    The Smoke Of Many Fires metal tarihinin en iyi şarkılarındandır benim gözümde. İlk duyduğum andan beri düzenli olarak dinlesem de gram sıkmadı, bir kere bile. En sevdiğim şarkılar listesine çok rahat girer önlerden.
    Şarkıyla alakalı bir anım, ya da anlatabileceğim bir şey yok, sadece çok seviyorum ve muhtemelen ölene kadar en çok dinlediğim şarkılar arasına rahat girecek, belki de zirvede kalacak.

    Dysplasia

    @Rust in Peace., O malum atipik riff sekansı girince üstümü başımı parçalayasım geliyor.

  6. Ali Osman says:

    Hayatımda dinlediğim en kusursuz albümlerden birisi ancak o kadar çok anı biriktirdim ki bu albümle artık dinlemeye korkar oldum. Canımı çok yakıyor maalesef.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.