Yetenekli blues insanı Joe Bonamassa bu yıl, 11 orijinal şarkıdan oluşan ve Nashville’de sadece 5 günde kaydedilen 12. stüdyo albümü Blues of Desperation’ı çıkardı. Müzikal değerlendirmeye geçmeden önce albümün nasıl bir kadroyla kaydedildiğinden bahsetmek istiyorum biraz.
Öncelikle prodüktör koltuğunda uzun bir süredir Joe’yla çalışmış olan Kevin Shirley ismini görüyoruz. Kendisinin albümün sound’u konusunda önerdiği fikirler, verdiği kararlar ve sunduğu vizyonla inanılmaz derecede büyük bir rolü olduğunu hemen söylemeliyim. Bu fikirlerden belki de en önemlisi albümde bazı şarkılarda çift baterinin aynı anda kullanılması fikri. Video kliplerden görüleceği üzere iki baterist Anton Fig ve Greg Morrow şarkıları belli bir iletişim ve uyum içerisinde beraberce çalıyorlar. Prodüktör Shirley bu durumun sanki bir “ritmik güç evi” oluşturduğunu, her 2 bateristin de farklı dokunuşları ve çalış hissiyatları olduğundan bunun şarkıya olumlu, enerjik ve itici bir güç verdiğini belirtiyor. Bunu yaparken de iki bateristi kulaklığın sağ ve sol tarafına yerleştirmek yerine şarkıya göre bir bateristi merkeze, diğerini de bu merkezin etrafına kimi zaman reverb’lü kimi zaman da olduğu gibi konumlandırarak durumu çözümlüyor.
Bununla beraber Shirley bir prodüktör olarak albümdeki enstrümanları sırayla tek tek kaydetmek yerine, müzisyenleri şarkıya dahil ederek birbirleriyle etkileşime geçmelerine ve buradan doğacak enerji sonucu ortaya çıkacak müziği kayıt alarak ilerlemek istiyor. Öncelikle şarkılar sadece gitar, bass gitar ve bateri(ler) ile kaydedililiyor. Sonrasında klavye, geri vokaller gibi katmanlar şarkıya ekleniyor.
Çekilen resmi vidyo kliplerde bu durumu yani şarkıların beraberce çalındığını çok net görüyoruz. Shirley’nin vurguladığı diğer bir nokta da müzisyenin kayıt sürecinin en başından beri yer alması ve tüm bu sürecin beraberce ele alınarak daha sağlıklı, doğal sonuçlara ulaşma isteği. Bu süreç boyunca kendisi risk almaktan çekinmiyor, belli bir yöntem ve vizyon sunuyor ama son kararı da kesinlikle doğaçlamayı ve yaratıcılığı elinde tutan müzisyenlerin sihirli ellerine bırakıyor.
Şimdi de albüme katkı veren diğer isimlere geçelim. Bas gitarda Michael Rhodes albüm boyunca çok net duyuluyor(bası nispeten az veren armatür sürücülü kulakiçi kulaklığımda bile net geliyordu ses) ve başarılı bir performans sergiliyor. Organ ve piyanoda Stevie Ray Vaughan and Double Trouble’dan hatırladığımız, benim de pek sevdiğim Reese Wynans kimi şarkılarda ortaya çıkıyor ve tecrübesini konuşturuyor. Bununla birlikte albümde şarkılara 3 trompetçi, 3 kadın geri vokal katkıda bulunuyor. 10. şarkı Livin’ Easy’de trompetçi Marc Douthit bu kez saksafon çalarak şarkıya eşlik ediyor. Bu şarkıda prodüktör Marc’a “sanki sarhoşmuş ve şehir merkezinde sokak lambalarının altında çalıyormuşsun gibi çal” talimatı veriyor. Kevin Shirley, garipliği sevdiğini ve mümkün mertebe bu şarkıyı klasik blues şarkılarından daha garip hale getirmek istediğini belirtiyor. O yüzden bu şarkıyı biraz da bu gözle dinleyin. Tekrar 3 kadın geri vokale dönecek olursak eğer, kendileri şarkılara leziz bir tat sunuyorlar ve genel sound’u destekleme konusunda varlıkları bazı şarkılarda oldukça hissediliyor, özellikle sağlam bir konser hiti olma potansiyeli taşıyan “Mountain Climbing” şarkısında:
Ve gelelim assolistimiz Joe Bonamassa’ya. Joe en son ki albümden farklı bir albüm yapmak istiyor. Bu bağlamda kendisi “farklı tınılar ve sesler elde etmek için bu sefer her zaman kullandığım Marshall amfileri bile kullanmadım” diyor. Bununla birlikte Joe “elimdeki bazı şarkıları tamamlama konusunda sıkıntılar yaşıyordum, bu yüzden şarkıları son haline getirmek için Nashville’li bazı profesyonel şarkı yazarlarından-müzisyenlerden yardım da aldım.” diyor. Bu albümde nelerin değiştiğini ilk kez bir Joe Bonamassa albümünü baştan sona dinlediğim için bilemiyorum, ancak şarkılar hakkındaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Albüm This Train ve Mountain Climbing gibi hareketli, enerjik, konser atmosferine uygun şarkılarla açılıyor. Country-blues tarza örnek olarak gösterebileceğimiz This Train’de bol bol sliding solo görüyoruz. Sonrasındaysa tempo düşüyor ve solosuna da ayrıca hasta olduğum albümdeki favorim olan, rahatlatıcı-hipnotize edici road-blues şarkısı Drive giriyor. Bu şarkının Chris Rea’yı anımsattığını söyleyen yorumlara da nette fazlasıyla rastlanabiliyor.
Bir sonraki şarkı No Good Place For The Lonely ise arka plandaki hammond organ tonuyla, kadın vokalleriyle tam bir, rahmetli blues üstadı Gary Moore şarkısını andırıyor. Şarkının ortasından sonuna değin Bonamassa da müthiş bend’lere sahip dakikalar süren esaslı bir solo atıyor. Bu şarkının aynı zamanda oldukça akılda kalıcı bir sliding riff’i de mevcut. Sonraki şarkılar Blues of Desperation ve The Valley Runs Low ise sıradaki 2 hareketli şarkı adına albümün geçiş şarkıları olmuş. Riff trafiği güzel ayarlanmış Blues of Desperation bir ara phrygian-egyptian scale gibi sulara girip çıkıyor. The Valley Runs Low ise, akustikliği, yumuşaklığı ve duygusallığıyla diğer şarkılarla güzel bir kontrast oluşturuyor. 7. şarkı You Left Me Nothin’ But The Bill And The Blues eski tip rock’n roll-boogie sularda yüzen, adından da anlaşılacağı üzere tam bir blues şarkısı. Bu şarkı, yapısı itibariyle piyano başındaki Reese Wynans’ın kendini gösterebileceği boşluklar sunmuş. Heavy blues rifiyle dikkat çeken Distant Lonesome Train’le birlikte bir önceki şarkıdan kalan momentum aynen devam ediyor. 9. şarkı How Deep This River Runs ise albümün kesinlikle ağır toplarından biri, bu şarkının solosunu da epey beğendim. 2 hareketli şarkının üzerine bu tipte bir blues rock balladını dinlemek şarkının vuruculuğunu daha da arttırıyor. Bu bağlamda albümdeki genel şarkı sıralamasını da oldukça başarılı bulduğumu söylemeliyim. Chicago blues tarzı piyano melodilerine sahip Livin’ Easy ve geleneksel blues formlarına yakınlığıyla bir B. B. King şarkısını andıran What I’ve Known For A Very Long Time’la da albüm tamamlanıyor.
Joe Bonamassa bu albümde klasik blues ile buna eklemlenen modern yaklaşımlarıyla, solo atmadaki hünerleriyle, akıldı kalıcı vokal nakaratları yazmadaki becerisiyle, gün geçtikçe geliştirdiği blues’a yakışan sesi ve bu sesini şarkıların atmosferine göre ayarlamasıyla, blues’un farklı skaladaki formlarını kullanmasıyla dinleyiciyi keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Albüm bir blues- rock eseri olarak sertlik seviyesi olarak blues’a daha yakın duruyor. Cayır cayır yanan distortion tonlarının hakim olduğu bir albüm kesinlikle değil. Dinlemesi kolay, kimi zaman tahmin edilebilir, dinleyiciye farklı tatlar sunan, üzerinde ciddi emek harcanmış, dikkatlice dinlenildiğinde yakalanabilecek detaylara sahip, 1 saatlik süresiyle dinleyiciyi doyuran başarılı bir blues-rock albümü. Yurtdışı kritiklerini okurken epey yüksek puanlar aldığını gördüğüm bu albümü eğer bluesdan hoşlanıyorsanız bence mutlaka dinleyin, çünkü Joe Bonamassa şu an ki müzik dünyasında saygı ve sevgiyi gerçekten hak eden, başarılı, tutkulu müzik ikonlarından birisi ve bunu da müziğine yansıtıyor. Bu yılın blues-rock adına güzel albümlerinden birini dinlemek isteyebilirsiniz. Sevgiyle kalın.
Kadro Joe Bonamassa: Vokal, elektro gitar, akustik gitar
Anton Fig ve Greg Morrow: Davul
Michael Rhodes: Bas
Reese Wynans: Org, piyano
Lee Thornburg, Paulie Cerra, Marc Douthit : Trompet
Marc Douthit: Saksafon
Mahalia Barnes, Jade McRae, Juanita Tippins : Geri vokaller
Şarkılar 1- This Train
2- Mountain Climbing
3- Drive
4- No Good Place For The Lonely
5- Blues Of Desperation
6- The Valley Runs Low
7- You Left Me Nothin' But The Blues
8- Distant Lonesome Train
9- How Deep This River Runs
10- Livin' Easy
11- What I've Known For A Very Long Time
Her ne kadar bonamassa farklı tınılar elde etmek istediğini söylese de maalesef albümde bunu göremiyoruz. Belki 20-30 defa dinledim albümü. Aynı tas aynı hamam gitmiş. Özellikle Black Rock ve The Ballad of John Henry’de bu yaklaşımlar fazlasıyla vardı ancak bu albüm ortalama bir bonamassa albümü gibi olmuş. Bir öncekinden biraz iyi sadece. Sanırım Bonamassa bir The Ballad of John Henry daha çıkaramayacak. Her ne kadar kendi bestelerine dönse de. Albümde sadece Mountain Climbing ve sonrasında gelen şarkı çok çok iyi hatta klasik olabilecek düzeyde ama diğerleri sadece vasat. 6/10
Sitede görmek mutlu etti. Son zamanların en büyük müzisyenlerinden biri. Uzun zaman sonra kendi materyallerine dönmesi de sevindirdi.
Her ne kadar bonamassa farklı tınılar elde etmek istediğini söylese de maalesef albümde bunu göremiyoruz. Belki 20-30 defa dinledim albümü. Aynı tas aynı hamam gitmiş. Özellikle Black Rock ve The Ballad of John Henry’de bu yaklaşımlar fazlasıyla vardı ancak bu albüm ortalama bir bonamassa albümü gibi olmuş. Bir öncekinden biraz iyi sadece. Sanırım Bonamassa bir The Ballad of John Henry daha çıkaramayacak. Her ne kadar kendi bestelerine dönse de. Albümde sadece Mountain Climbing ve sonrasında gelen şarkı çok çok iyi hatta klasik olabilecek düzeyde ama diğerleri sadece vasat. 6/10
İlk davulcunun ismi Anton Rig değil, Anton Fig.
12.06.2016
@Emre, evet yanlış yazmışım ya kusuruma bakmayın.
12.06.2016
@Emre, @Ufuk Sönmez, düzeldi.