Oğuz Sel
Yapmak isteyip de bir türlü yapamadığınız ya da yapabilecekken o an için önemsemediğiniz ama sonradan yapmadığınıza pişman olduğunuz onlarca şey vardır, eminim. Bunlardan bazıları gerçekleştirilemediğinde önemsemediğiniz, bazılarıysa “Keşke yapsaydım…” diyerek kahrolmanıza sebep olacak niteliktedir. “Kahrolmak” tabiri, albüm kritiğinde, hem de çoğu zaman göz ucuyla bakılan ve bir iki dakikada kapatılacak olan bir sayfada denk gelindiğinde pek üzerine düşülmeyen ancak yatağa yatıldığında, karanlığın ve belki de yağmur sesinin huzur verici hüznünün eşlik ettiği anlarda, kalp atışınızın birden değişmesine, hayatın, birden bire üstünüze üstünüze gelmesiyle sonuçlanabilir.
Kahrolmaktan öyle bir hâle gelebilirsiniz ki, ne yaptığınız iş, ne yaşadığınız kent, ne de aileniz umrunuzda bile olmaz bir süre sonra. Tek dostunuz sessizlik ya da sevdiğiniz bir grubun hüzün verici tınıları haline gelir. “Boş mezar bulsam da içine girsem..” diye düşündüğünüz bu anlardan belki de kaçışın tek yoludur, derdinize ortak olacak birkaç melodi… Belki ıslığınızla, belki sesinizle, belki de ruhunuzla eşlik edersiniz o tınılara… Ama acı gerçek sürekli karşınıza çıkar durur ve “keşke”lerle boğuşmaya devam edersiniz… Bazı zamanlar sabahın yeniden olduğuna sevinemezsiniz bile, ruhsal çöküntünüzü güneş bile aydınlatamaz; çünkü dünden kalanlar aklınızda, aklınızda kalanlara eşlik eden notalar ise sürekli sizinledir. Ne yaparsanız yapın, bu meşum döngüden çıkamazsınız.
Metal dinlemeye başladığımdan bu yana bir şekilde öğrendiğime ve dinlediğime en sevindiğim, aynı zamanda da üzüldüğüm gruplardan biridir Katatonia’nın bunalımlı çocuğu October Tide. İlk albümlerinden itibaren 90’lara damgasını vuran Katatonia’nın, “Brave Murder Day” zamanlarındaki yapısında başlayan ve bu çizgiyi sürdürmeye gayret eden October Tide, “Bunalımlı Çocuk” dememden de anlaşılacağı üzere Katatonia’nın vokali Jonas Renkse ve 2010 yılına kadar gitaristlerinden biri olan Fred Norrman ikilisinden oluşuyor.
Jonas’ın, yazının başında yağmurla özdeşleştirdiğim “huzur – hüzün” ikilisi tadındaki vokalinin yerini, October Tide’da brutal vokallere bırakıyor. Bu tarz için son derece önemli olan, kişiyi yakalayıp asla bırakmayan ve kendisiyle baş başa kaldığında zihninde döngü halinde çalmaya başlayan karamsar ve kasvetli melodiler, Fred’in gitarları sayesinde hemen her şarkıda ortaya çıkıyor. Karmaşık kompozisyonlara girmeden derdini anlatan ve bazı bölümlerde dinleyeni depresyondan depresyona sevk edecek şekilde yapılandırılmış şarkılar, albümün seneler sonra efsane haline gelmesini sağlıyor.
En neşeli olduğunuz anlarda bile sevdiklerinizi kaybetmişsiniz gibi yasa gama gömülmenize ortam hazırlayan albümde; 12 Days of Rain, Ephemeral, Sightles ve Blue Gallery ilk dinlemede kendinizi kolayca kaptırabileceğiniz eserler. Bunalımda olduğunuz zamanlarda dinlememenizi rica edeceğim yegâne parça ise Losing Tomorrow… Dan Swanö’nün yapımcılığını üstlendiği albüm, tamamen doğal, duygusal ve ilk saniyesinden itibaren psikolojinizi yıpratabilecek gerçeklikte bir yapıt.
“Rain Without End”; az klavye, yerinde keman, bol ölümcül melodi ve Renkse’nin bunalıma sokan vokalleriyle, melodik doom metal âleminin dinlemeden geçilmeyecek gayet başarılı ve müzikal açıdan en baskın eserlerinden biri.
Müthiş bir albüm sonuna kadar katılıyorum ama beni depresyona sokmuyor aksine iyi hissediyorum .