Özgür Durakoğulları
Hangi zaman diliminde olduğumuz veya günün hangi saatinde olduğumuzdan ziyade, o zamanda/saatte ne yaptığımız ve nasıl hissettiğimiz asıl belirleyicidir bana sorarsanız. Lakin ilgilendiğim yapıtlarda –ağırlıkla kurgusal-eski zamanlar ve –mecazi veya gerçek bağlamda- karanlık daha ilgimi çekiyor. Belki de zaten şimdinin,iyiliğin, aydınlığın, pozitifliğin vs.’nin hem hayatta hem de ister istemez maruz kaldığımız kültür ögelerinde ayan beyan yer bulması; madalyonun öte yüzünün daha ilginç gelmesine yol açıyordur kimimizde. Mevzuyu, konuyu da biraz dağıtarak, müziğe bağlarsam, iyi yapılmış bir Türk pop şarkısını da, arabesk parçasını da sevebilirim; ama dediğim gibi bunlarla zaten bir dolu vesileyle karşı karşıya kalıyoruz, ve aralarından ayıkladıklarımı bazen yıllarca da dinlediğim oluyor.
İşte şimdi karanlık müziklerle ilgilenenlerin bile çoğunun karşısına GHOST gibi çat diye çıkmayacak; alelade bir tesadüfle, vasıtayla, tavsiyeyle veya araştırarak dinleyebileceğiniz, üst düzeyde karanlık bir albümün tanıtımı ekranlarınızda.
Dümdüz, desensiz ve bembeyaz bir resim, veya yine aynı yapıda simsiyah bir resim gibi; ya da belli formüllerle yapılan, yahut kaosun formülsüzlüğünü benimseyen, kalifiye doğrultusu olan bir sofistikelik ve sanatçılık dokunuşu içermeyen yapıtlar beni genel olarak çekmez, ya da çekse de sadece motive edici, veya manevi yönüme nüfuz edici bir misyonu olur bu gibi şeylerin. Bazen de bir şeyin çok iyi olduğunu kabul ederim, ama beni bir yerden yakalayamadığı için onu görmezden gelebilirim. Belki de hepimiz için geçerli olan şeylerdir bunlar.
Play tuşuna bastıktan sonra duyduğum ilk notalar beni şu düşünceye sevk etmişti: “Baymak veya bayılmak, işte tüm mesela bu.” İkisinden biri olacağı neredeyse garantiydi. Bakalım hangisi olacaktı. Şu oldu: Albüm belli ve yer yer sıradan – ki bazı sıradanlıklar güzeldir- karanlık formüller, belli sofistikelik ve üst düzey bir akıcılık ve bütünsellik içermesiyle beni tavlamayı bildi.
GYPS FULVUS’un bu yıl çıkan “The Lich” albümü -metalde benzerleri daha önceden yapılsa da, (Ör. DIABOLICAL MASQUERADE), pek taze ve canlı bir gece atmosferi vadediyor türle ilgilenen kitleye. Grup önceki albümlerindeki endüstriyel metal etkilerini minimuma çekmiş (çok yerinde bir hareket, ton olarak olmasa da, ritim yaklaşımları eski albümler için bir sorundu bence). Prog rock’tan rock opera’ya ve hatta black metal çığlıklarını da ihtiva eden ekstrem metale kadar giden vokal paletinin müziğe entegrasyonunun çok usta biçimde sağlanması; doğru yerlerde parlatılan senfonik kısımların atmosferi güçlendirmesi; gitarların yer yer twin davullarla senkronize biçimde ritimleri dolgunlaştırırken kimi zaman da çiftli armonileriyle üst yapıyı zenginleştirmesi çok iyi düşünülen ve uygulanan atraksiyonların bazıları albümde.
Konuşmalı ve klişe ama mükemmel melodili introsundan, nefis gitarlar barındıran sonuna kadar 37 dakika kadar hiç baymadan dinlenebilecek bu yepisyeni Gyps Fulvus harikasında, köhnemiş tarihi bir yapının içinde ürpertiyle gezinme hissi yaşar, bol oksijenli bu alandaki tuhaf kokuları ciğerlerinize kuşku ve heyecanla teneffüs eder, ve sonunda başınıza bir şey gelmeden bu karanlık tecrübenin hayret verici atmosferinden çıkayazarken; içinizden bir ses oraya yine uğramak isteyeceğinizi söyleyecek.
Not: Albümün bir şarkı dışında tümden enstrümantal olarak sunulduğu 2015 versiyonunu pek tavsiye etmiyorum. Şahsen ben epey baydım bir yerden sonra.