Baran Keskin
Müziği tüm duyu organlarımızla algılayabilseydik neler olacağı küçüklüğümden beri en büyük merak konularımdan biri olmuştur. Notaların ahengini görmek, onlara dokunmak. Koklayıp koca bir parça ısırmak, boğazımdan geçerken sıcaklığını hissetmek… Müziği sadece işitsel bir kavram olmaktan çıkarıp vücudunuzun her noktasına nüfuz ettirebilen, algılarınızı en muhteşem şekilde besleyen bir grup var karşımızda. Öylesine içten öylesine sıcak, bir o kadar haşin.
Havadaki her titreşimin birer rengi olduğunu düşünün. Enstrümanınız fırça, notalarınız boya, sesiniz tuval. Yaratacağınız tabloyu insanlar görmekle kalmayacak onu hissedecek; tüylerini diken diken edip akıllarından çıkaramadığı bir ana götürecek. Müzisyenlerin asıl mesleği resim yapmaktır bir bakıma, alet edevatları farklıdır o kadar. Dreadnought da son zamanlarda karşılaştığım en büyük ”ressam” topluluklarından biri. Yarattıkları tablo o kadar büyüleyici ki baktıkça bakmak isteyeceğiniz, etkisi altına alan bir güzelliğe sahip. Nereyi ”görmeniz” gerektiğini kavrayabilirseniz içinde her duygudan her renkten azar azar ”duyabileceğiniz” bir grup.
Bu görsel cümbüşün en büyük etkeni grubun müziğe olan bakış açısı bir anlamda. İcra etmek istedikleri her duygunun müzikal olarak bir karşılığını bulup 52 dakikanın içine yedirmeyi başarabilmişler. Albüm içinde barındırdığı tür sayısı ve etkileşimlerinin tezatlığı bakımından karman çorman gibi gözükebilir fakat resmin bütününe baktığımızda mükemmel bir ahenk karşılıyor bizleri. Tek başına yendiğinde tadı pek de hoş olmayan sebzeleri harmanlayıp, pişirip, afiyetle önümüze koyuyorlar. Yemek kitaplarından değil de kendi damak zevklerine göre hazırlayarak hem de. Karakteri, tadı, tarzı… Eşsiz ve kendine has.
Dilerseniz tarifimize geçelim.
Colorado’nun bağrından kopan iki güzel bayan ve iki sempatik erkeğimizden oluşan bu hem ”ressam” hem ”aşçı” grubumuzun çok varyasyonlu müzik zevkinin Dreadnought’un kişiliğinin oturmasında çok büyük bir etkisi var. Pişirdikleri bu yemeğin ana malzemesi 70′ler kıvamında progressive rock. Psychedelic ve avant-garde öğelerle çeşnilendirdikleri sound’larının yanında yarım su bardağı post- black metal, bir yemek kaşığı jazz fusion, bir tutam folk, iki dal post rock, 10 gram blues ve tatlı mı tatlı bir atmosfer. Piyano, yan fülüt, saksafon ile servis ettikleri bu tabağın çatal bıçağı ise altın kaplama kadın vokaller. Acı-tatlı vokal dengesini kendi aralarında paylaşan kadın kuvvetlerimiz, yırtıcılığını da güzelliğini de en sıcak şekilde bizlere aktarıyor. Ağza bal çalan melodilere yaptıkları sert dokunuşlar, ruha işleyen kadife sesin verdiği huzur, beklenmedik bir anda kopan yakarışlar… Spot ışığını kendi üstünde toplayan unsurlar bunlar.
Albümün tamamında muhteşem bir davul işçiliği görüyoruz. İlk dinlemede diğer çalgılar ile işbirliği içinde gözükse de dinledikçe kendini belli eden; çeşitli oyunlar bağımsızlık bayraklarını asmış ritimler duymak mümkün. Bu ”giydikçe açılır” ayarında dinleme seansları her enstrümanın yücelmesinde etkili oluyor aynı zamanda. Akıl almaz bas partisyonları, yer yer kendini gösteren hüzün dolu doom riffleri, kirli-temiz ton dengesi, zekice bestelenmiş klavyeler, pamuk gibi üflemeliler (aah o saksafon) ve daha bir çok tatlı sürpriz. Ortalama 10 dakikadan oluşan şarkı dağılımının verdiği rahatlık ile işçiliklerini sonuna kadar konuşturmuşlar. Kabul ediyorum, uzun şarkı yapılarını özümsemek ve resmin bütününü görebilmek sabır istese de emin olun harcadığınız vakte dibine kadar değecek. Elinizde kazma kürek… Yeterince derine inip hazineyi çıkarmak size kalmış.
İster çok renkli bir resim, ister leziz bir yemek, isterseniz mücevherlerle dolu bir hazine. Ne derseniz diyin mutlaka bu güzelliğe bir şans verin. Müzik zevkiniz ne olursa olsun, duyularınızın ötesine geçip ruhunuza dokunan unsurlar görmek istiyorsanız, bir parça ısırın ve yavaş yavaş sindirin. Dokunun, koklayın. Ve en önemlisi: Dinleyin!
Albümü merak ettim, akşama dinlerim. Yazının girişi de enfes olmuş
Bu grubu ve albümünü geçen yıl sonu listemde ve grup önerme kısmında paylaşmıştım.Sanırım kendilerini ilk Odyssey şarkısının performansını izleyerek keşefetmiştim.Garip bir şekilde dile kolay Black -post-doom-avantgarde-progressif gibi uçarı çeşitlikte öğeleri çok güzel partisyonlar halinde harmanladıklarını farkedince, yılın keşfedildiğine en çok sevinilen grubu tadında bir iz bırakmıştı ben de. Durmadan teknik death’e sardığım bu dönemde bana yeniden dinleme ihtiyacını hissettirdin.Eline sağlık üstteki yorumda belirtilmiş ama ben de yazının ilk paragraflarını okurken ayrı bir keyif aldım.Yazılarının devamını dilerim.
06.04.2016
@Sikth, Teşekkür ederim yorumlar için. Odyssey gerçekten muazzam, bağımlılık yapacak melodiler var. Ilk dinlemelerimde albümün devamını getirememiştim hatta.
Tüm çeşitlilik ve karmaşa içinde bir düzen yakalayabilmiş, yan flüt-piyano-saksafon üçlüsünün oluşturduğu ambiyans ile derinleşen hoş bir albüm.
Yalnız ‘zevkler ve renkler’ diyemeyeceğimiz ölçüde kötü temiz/kirli vokal kullanımı mevcut ve bu da güzelim müziği baltalıyor..